ama aynı zihniyet ve metaforla ilerlerler. yazarımızın birisi çıkmış suriyede amerikan konvoyunu karşılayan terörüstleri kınıyor haklıda lakin kendi görüşünü ben biliyorum ki peşine düştüğü siyasi birlikte saman altından terör mensubu unsurları savunuyor. evet evet chpkkdan bahsediyorum o götünde kelebekler uçuşarak koştuğu avrupa terörü destekleyen ana faktörlerden değilmi?
ulan onu geçtim kültürünü benimsedikleri amerika aha ortada. birgün kafanıza öyle bir dank edecek ki yinede bir kulp bulursunuz değilmi?
Sual: Ledün [bâtın] ilmini nasıl öğrenirim?
CEVAP
Ledün ilmi veya ilm-i ledün, okuyarak öğrenilmez. Allahü teâlânın ihsanı ile kalbe ilham edilen, ilahi sırlara ait bilgilerdir. Görünüşte, akla ve nakle zıt gelebilir. ilm-i ledün sahibi olanlar, hadiselerdeki gizli sırları ve hikmetleri bilir. Kur'an-ı kerimde, (Kehf) suresinde bu husus açıkça bildirilmiştir.
Sual: Bâtın ilmi diye bir ilim yoktur. Arapça batn, karın yani insanın içi demektir. Buna dalak, ciğer, bağırsaklar ve pislik dahildir. Bu bakımdan bâtın ilmi veya bâtıni ilim diye bir ilimden bahsetmek yanlıştır. Bâtın ilmi varsa, Kur’an ve Sünnetten delil verebilir misiniz?
CEVAP
Her kelimenin tek manası olmaz. Bâtın kelimesi de öyledir. Bâtın esma-i hüsnadan, yani Allahü teâlânın isimlerindendir. Kur’an-ı kerimde mealen, (O evveldir, âhirdir, zâhirdir ve bâtındır, O, her şeyi bilendir) buyuruluyor. (Hadid 3)
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Din bilgisi iki kısımdır: 1- Kalbde olan faydalı ilimler. 2- Dil ile anlatılan zahiri ilimler.) [Hatib, Süyuti]
(Elbette Kur’anın zahiri ve bâtıni manası vardır.) [ibni Hibban]
(Bâtın ilmi, Allahü teâlânın esrarından bir sır, hikmetlerinden bir hükümdür. Allah onu kullarından dilediğinin kalbine bırakır.) [Deylemi, Süyuti, Münavi]
(Zahir ve bâtın ilminde âlim olanlar, enbiyanın vârisleridirler.) [M. Nasihat]
(Öyle ilimler vardır ki, çok gizlidir. Bunları, ancak marifet sahipleri bilir.) [M. Nasihat]
Taha suresinin (Rabbim ilmimi arttır de) mealindeki 114. âyeti, bâtın ilminin artmasını istemek olduğu tefsirlerde bildirilmektedir.
Abdülgani Nablusi hazretleri buyuruyor ki:
imam-ı Malik buyurdu ki:
(ilmi zahire malik olan, ilmi bâtına kavuşabilir. Zahir bilgisi olan kimse, ilmi ile amel ederse, Allahü teala, ona bâtın bilgisi ihsan eder.)
Ali bin Muhammed Vefanın ârifane sözlerine şaşırıp kalan imam-ı Ömer Bülkini, bunları nereden öğrendin deyince, Bekara suresindeki, (Allah’tan korkun! Allahü teâlâ, kendinden korkanlara bilmediklerini öğretir) mealindeki 282. âyeti okudu.
Ebu Talibi Mekki buyurdu ki:
(ilm-i zahir ile ilm-i bâtın, birbirlerinden ayrılmazlar. Beden ile kalbin birlikte bulunması gibidirler. Bâtın ilimleri, arifin kalbinden kalblere akar.)
(Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir) hadis-i şerifi ile bildirilen âlimler, bildikleri ile amel eden, takva sahibi olan, Peygamberlerdeki ilimlerin hepsine kavuşan hakiki âlimlerdir.
imam-ı Münavi, imam-ı Gazali’den naklen bildiriyor ki:
Ahiret bilgisi iki türlüdür: Biri keşifle hasıl olur. Buna ilmi mükaşefe [ilmi bâtın] denir. Bütün ilimler, bu ilme kavuşmak için sebeplerdir. ikincisi ilmi muameledir. ilmi bâtından nasibi olmayanın imansız gitmesinden korkulur. Bundan nasip almanın en aşağısı, bu ilme inanmaktır. Bid’at ehline bâtın ilmi nasip olmaz. Bâtın bilgisi, temiz kalblerde hasıl olan bir nurdur. (Öyle ilimler vardır ki, çok gizlidirler. Bunları, ancak marifet sahipleri bilir) hadis-i şerifi, bâtın ilimlerini göstermektedir. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını doğru yapabilmek için herkese lazım olan ilmi hâl bilgileri öğrenilip amel edilince, ilmi bâtın hasıl olabilir. (Hadika)
Kur’an-ı kerimden iki kıssa
Abdülgani Nablusi hazretleri buyuruyor ki:
ilmi bâtından habersiz olanlar, tasavvuf kitaplarını okuyunca, âriflerin sözlerini küfür ve sapıklık sanıyorlar. Anlamadıkları marifet bilgilerine inanmıyorlar. ibni Arabi, Abdülkadir Geylani, Mevlana Celaleddin Rumi, Seyyid Ahmed Bedevi, imam-ı Şarani ve imam-ı Busayri gibi tasavvuf büyüklerine dil uzatıyorlar. Bâtın bilgilerine inanmayan Muhammed aleyhisselamın dininin sırlarına inanmamış olur. Böyle kimseye bid’at ehli ve sapık denir. (Hadika)
Süleyman aleyhisselam, “Sebe Melikesinin tahtını bana kim getirebilir?” dedi. Cinlerden bir ifrit: “Sen yerinden kalkmadan önce, onu getiririm, buna gücüm yeter” dedi. ilmi ledün [ilmi bâtın] sahibi olan vezir Asaf bin Berhiya ise, “Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm” dedi ve bir anda getirdi. (Neml 38-40)
[Vezir de, cin de peygamber değildi. Vezir bu işi kerametle yapmıştı. Cin müslüman ise kerametle, kâfir ise sihirle yapacaktı.]
Kehf suresinde ledün [bâtın] ilmi hakkında bahsedilen kıssa özetle şöyledir:
Hazret-i Musa, “Ya Rabbi, bâtın ilmini bilen zatı nerede bulurum?” diye sordu. Allahü teâlâ da, “Ya Musa, yola çık, çantana koyduğun balık canlanıp denize gittiği yerde, onu bulursun” buyurdu. Hazret-i Musa, Hazret-i Yuşa ile yola çıktı. Bir pınarın yanına geldiler. Bu pınar âb-ı hayat idi. Bu suya dokunan ölü canlanırdı. Bu sudan bir damla balığa değince, balık canlanıp denize gitti.
Hazret-i Musa, denilen yerdeki zatı görüp ona, “Bana bâtın ilmini öğretir misin?” dedi. O zat, “Allahü teâlânın bana öğrettiği ilmin hepsini sen bilmezsin. Bu yüzden de yaptıklarıma sabredemezsin” dedi. Hazret-i Musa, “inşallah beni sabredenlerden bulursun” dedi. O zat, “Ya Musa, tuhafına gitse de, yaptıklarımdan bana bir şey sormayacaksın” dedi.
O zat, ücretsiz bindikleri gemiyi delince, günahsız çocuğu öldürünce ve bir duvarı ücretsiz yapınca Hazret-i Musa sebebini sordu. O zat, “Gemiciler on kardeşti. Geminin kazancı ile geçiniyorlardı. Bir derebeyi, sağlam gemileri gasp ediyordu. Bu geminin arızalı olduğunu duyunca almaktan vazgeçecekti. Biz de iyiliğe iyilik ettik. Günahsız çocuğun ana babası salih idi. Çocuk büyüyünce, küfre zorlayıp ana babasına zulüm ve işkence edecekti. Bunun yerine neslinden 70 peygamber meydana gelecek hayırlı bir evlat vermesi için dua ettim. Doğrulttuğum duvar, yetimlere aitti. Babaları duvarın altına bir hazine saklamıştı. Duvarı düzeltmeseydim, yıkılıp hazine meydana çıkacak, başkaları alacaktı. Yetimlere de bir iyilik etmiş olduk.
Musa aleyhisselama ilm-i bâtından bahseden o zatın evliyadan Hazret-i Hızır olduğu bildirilmiştir. Kur'an-ı kerimdeki bu iki kıssa, bâtın ilmine sahip keramet ehlinin bulunduğunu açıkça bildirmektedir. ilm-i bâtın, ilm-i zahirden ayrılmaz. Her ikisine kavuşanlara, Ulema-i rasihin denir.
Hazret-i Ebu Hüreyre, (Resulullahtan iki ilim aldım. Birini size bildirdim. ikincisini bildirmedim, çünkü anlayamazsınız) dedi. Birincisi, ilm-i zahir, ikincisi ilm-i bâtın’dır. Bunu ancak, evliya ve sıddıklar bilir.
alıntı...
şüphesiz ki içinde bulunan soru cevaplar sözlükte ki yazarlara cevap olabilecek kapasitedir.
internetin en büyük ansiklopedisi wikipedia'nın tüm dillerdeki versiyonlarına türkiye'de sabah saatlerinden bu yana erişilemiyor.
bilgi teknolojileri ve iletişim kurumu'nun (btk) sayfasında site bilgileri sorgu sayfası üzerinden sorgulandığında siteye idari tedbir uygulandığı belirtiliyor.
Bir kişi görelilik teorisi hakkında konuşursa aslında iki teoriden bahsetmiş olur; özel görelilik ve genel görelilik. Bu teorilerin ikisi de Albert Einstein tarafından 1900’lü yılların başında ortaya atılmıştır. Her ne kadar Einstein çok büyük bir şey başarmışsa da bu teori bilim adamı olmayanların pek de anlayamadığı bir kavram haline gelmiştir. Einstein ise teorisini şu şekilde basitleştirmiş: “Bir adam güzel bir kadının yanında bir saat oturduğunda bu ona bir dakika gibi gelir, aynı adam eğer sıcak bir fırının yanında bir dakika durursa bu ona bir saatten bile fazla gibi görünür. işte bu göreliliktir."
hemen hemen bunu hepimiz fark etmişizdir bilgisayar oyunu oynarken güzel bi film izlerken. einstein bey bir de bunu uzay için tasarladığı düşüncelerini aydınlatmış oda şöyle.
Einstein’dan önce herkes uzay ve zamanın sabit terimler olduğuna ve asla değişmediğine inanıyorlardı çünkü bizim Dünya’mızdan bakıldığında gerçekten de öyle görünüyordu. Fakat Einstein çeşitli matematiksel hesaplamalarıyla bu katı görüşlerin sadece birer ilüzyon olduğunu gösterdi. Gerçekte uzay da, zaman da birçok değişime uğrayabilirler, uzay daralabilir, genişleyebilir ve kavislenebilir; zaman da aynı şekilde eğer obje güçlü bir yerçekimi alanındaysa ya da çok hızlı hareket ediyorsa değişebilir.
Daha da fazlası, uzay ve zaman gözlemcinin bulunduğu noktaya göre de değişiklik gösterebilir. Örneğin hayal edelim, akrep ve yelkovanı bulunan eski tip bir saati düşünün. Şimdi bu saati Dünya’nın etrafındaki yörüngeye koyduğumuzu düşünelim yani saat yeryüzüne göre daha hızlı hareket edecektir. Bu durumda saatin akrep ve yelkovanı daha küçük görünecek ve bunların işlemesi daha yavaş olacaktır.
Saatin daha yavaş işlemesinin nedeni zaman “zaman genişlemesi” denen bir kavram yüzündendir. Uzay ve zaman aslında tek bir şeydir ve buna uzay-zaman denir. Uzay-zaman yerçekimi ve hız ile değiştirilebilir. Yani eğer bir nesne çok hızlı hareket ediyorsa ya da üstüne çok güçlü bir yerçekimi etkisi varsa nesne için zaman aynı güçler etkisinde olmayan nesneye göre yavaşlar. Matematiksel hesaplamalar ile hızlı hareket eden nesne için zamanın ne kadar yavaşlayacağını tespit etmek mümkündür.
ve ispaten;
Bu kavramlar size garip gelebilir ancak bu teorinin doğru olduğundan tüm bilimsel camia emindir. Bunun bir kanıtı da Dünya’mız için harita konumları sağlayan GPS uydularıdır. Bu uydular gezegenimizin etrafında saatte yaklaşık 14,000 kilometre hızla dolaşır ve eğer bunları tasarlayan mühendisler görelilik kavramını hesap etmemiş olsalardı akıllı telefonlarımızdan ulaşabildiğimiz uygulamalar bize konumumuzu günde 10 kilometre sapma ile veriyor olurdu.