bazen o en çok istediğin şeyi yaşıyorsun sonra pişman oluyorsun..o yüzden hayattan ne istediğine dikkat etmelisin.gerçeklerle hayaller arasındaki ince çizgiye takılıp düşmemek için.
acizlik değildir; hissiyatı olan, gerçekliği olan kişilerin yaşadığı olaydır..
hüzünlenmek, üzülmek birinin ardından, biri için verilen emekleri hatırlattığındandır, aşkın mantığa ayak uyduramayan bir durum olmasındandır, mantık sus dese bile aşkın konuşmasındandır, mantıktan tamamen yalıtılmış bir sistem olmasındandır..
aşk mantığa takılı kalsaydı, doğruya göre hareket edebilseydi, o zaman aciz olmak denirdi tabi..ama aşkın algısı yoktur, o bildiğini okuyan inatçı bir çocuk gibidir, illede o der başka da birşey demez.. mantığa sen boş boş konuşma bir sus der. elini kalbine koy da bak o kimin tarafında der. o yüzden aşkı tatmayan insanın aşka dair yorumu sadece hissiz ve cılız bir takım sözden ibarettir.
sonuç kötüyse çok üzülür insan, feci bozulur kafası, kalbi sıkışır,
sanki biri elleri arasına almış kalbini sıkıştırıp duruyor,
bir de nefes boruna da aynı şeyi yapıyor o biri,
sıkıştırır,derin derin nefes alırsın ama yetmez o nefes....
yani sözün kısası çok pis bir iştir fazla değer..
istediğim; içimdeki boşluğu dolduracak tutkudur,
ve hayatımın yerine oturmasıdır,
bunların tadını çıkaracak gücüm, sağlığım olsun istiyorum, inancı bütün yaşamak ve haz almak geri kalan zamanımdan.
belki düşlüyorum şuan seni
anlamsız bir insana dönüşüyorum
küçük kelimeleri büyütüşümü izliyorum
ve özlüyorum seni
kimsin nesin bilmeden, bilemeden
gözlerinden sözediyorum
anlatıyorum kendime
karşılaşmayı diliyorum
beni istemeni diliyorum şimdi
içimde türlü türlü konuşmalar
aklımda kalbimde suretin var
susturmanı bekliyorum
yakışır mı bana bu laflar diyorum
bırak akışına
yolunu bulmuşken aksın sular diyor içimdeki öteki
serinlik aksın hücrelerime
son sözler bunlar
kalp heves etmiş
bırak yaşasın bırak atsın diyorum