bir vine fenomeni. vine severler için takip edilesi bir adam. (vine sevmeseniz de cidden çok komik videoları var) .
şimdiye kadar da kimsenin yazmamış olması ilginç, zira bir hayli popüler.
Kadir Has Üniversitesi'nin düzenlediği bir sertifika programına katılan ve geleceğin usta kalemleri arasında yerlerini alacak 3-4 yazarın beraber oluşturduğu blog sitesidir. futbol, tenis hatta amerikan futboluna kadar uzanan çeşitli yazıları ile spor severlerin takip edeceğini düşündüğüm güzel bir blog stesi olmuş..
evladı yanlış yapmaktan kaynaklanır.. formata uygun evlat yetiştiremezsen acısını çekersin. ha bir de, başlık silindiği için silinen entryler var, o çok daha fena, soykırım gibi bir şey..
Kimine göre modernlikten uzaklaşmak kimine göre ise dinine sahip çıkmaktır..
Sevgili sözlük yazarı kardeşlerim ve güzel çaylak arkadaşlarım.. Üzerine değinmek istediğim bir konu var, efendim şimdi 21. yüzyılda yaşayıp hayatımızı 6. yüzyıla göre sürdürmenin çok da anlamı yok..
Din diyanet işlerine tarafsız bakan bir insan olarak şunları söylemek istiyorum, efendim şimdi Hz.Muhammed'i örnek alıyoruz ve buna sünnet diyoruz değil mi? Peki güzel kardeşim neden biz dinde sadece işimize gelenleri örnek alıp diğerlerini "o zamanın şartları" başlığı altında değerlendiriyoruz ?
güzel arkadaşlarım, ben çıkıp Hz.muhammed'in 11 tane eşi varmış o zaman bizim de mi 11 eş alma hakkımız var, bu kadın erkek eşitsizliği değil mi dediğimde bana kalkıp "o zamanın şartları" diyorsunuz da neden "erkek kadından üstündür, erkeğin hakkı kadının üzerinde 1e 2dir" dendiğinde "bu islamın bir gereği" diyorsunuz..
Sizin müslümanlığınız işgüzarlık üzerine mi kurulu ? bunun adına müslümanlık demek bu dini lekelemektir sevgili kardeşlerim.. Kadının tek bir saç telinin bile görünmemesi, kadın ile erkeğin birbirine temas etmemesi vs gibi şeyler o zamanın gerektirdiği şeylerdir, o zamanın yaşam koşulları ile yaşamak saçmalık değil mi ? neden dinin iyi niyetini, dürüstlüğünü, güzelliğini, yardımlaşmasını, küslüğe karşı olmasını, düşmanlığı reddetmesini örnek almıyorsun da, buraya çıkıp kadın kapanmalı, kadın evde oturmalı, erkeklere bakmamalı gibi sadece senin cinsel dürtülerini destekleyen kısımlarını örnek alıyorsun.. mal mısın? hayır değilsin, sen sadece geçmişinin ya da çevrenin sana dayattıkları ile yaşayan mantığını ana rahminde terk etmiş bir insansın.. Fakat yine de seviyorum seni, saygı duyuyorum, çünkü benim inancım bana bunu öğretiyor.. Her düşünceye karşı saygılı ol ki saygı göresin.. *
taraf olmanın düşmanlık gerektirdiğine inanmaktır..
Üşenmeden okumanızı diliyorum;
efendim öncelikle, insanımızın en büyük yanılgısı taraf olmanın düşmanlık gerektirdiğidir.. Güzel insanım kıyaslamaya bayılır ve nedense 2 şey arasında tercih yapmak tercih sonunda ise birini sevip diğerinden nefret etmek zorunda hisseder kendini.. Çünkü geçmişten beri ona dayatılan düşünce doğrultusunda, taraf olmak diğer tarafa düşman olmak anlamını taşımaktadır..
Örneğin futbol takımı tutmak. En basit örnek budur diye düşünüyorum. Canım ülkemde Fenerli isen Galatasaray'a düşman olmak zorundasın ya da tam tersi.. ikisini birden seviyor olmak imkansız. Peki neden? neden taraf olmak diğerinden nefret etmek anlamına gelir ? Neden her ikisini de sevemez insan..
ideolojik düşüncelerde bu konu biraz daha farklılaşır, yakın bir örnek olması adına sağı ve solu ele alalım.. mesela bunlar zıttır, düşmanlığın olduğu bu kıyaslamada düşman olmanın "futbol takımı" örneğine oranla daha elle tutulur yönleri vardır.. Fakat buna gerek var mıdır? Kavganın gürültünün insana getirisi olmaz. Yani ideolojini aktarmanın tek yolu anlatmak açıklamaktır, hiçbir yerde görülmemiştir ki sol görüşlü bir insandan dayak yediği için kendi görüşünü değiştiren bir sağcı olsun.. Mantığın sıfırlandığı andır ideolojini savunmak adına şiddete başvurmak..
Şimdi farklı bir örnek ile devam edeceğim, bu örnek ise günümüzde özellikle sözlükte çok fazla karşılaştığımız ve kıyaslanması mümkün olmayan iki insanı kıyaslayıp birinin tarafı olmak ve diğerinden nefret etmektir,
Bahsi geçen iki kişi, Atatürk ve Hz.Muhammed'dir..
Atatürk ve Hz. Muhammed nefret edilecek kişiler değildir.. ikisine de ayrı ayrı bakacak olursak biri müslümanlık inancına göre yaratıcının elçisidir, eğer öyle değilse bile, iyi niyetli, mazlumun yanında olan, adil ve sayamadığım bir çok iyi yönü olan bir insan olduğu için günümüze elçi olarak aktarılmıştır.. Fakat her iki türlü de nefret edilecek biri değildir.. Atatürk ise, bir asker olarak yetişmiş ulusunu savunmayı görev bilmiş ve fırsatını bulduğunda da bunu en iyi şekilde yapmış bir insandır. Yurdu kurtarmakla kalmamış, bu ulusun dilini ve dinini onlara tekrar kazandırmış büyük bir önderdir.. ve ölene kadar da ülkesini elinden geldiğince kalkındırmıştır..
Bu iki insan, ortak özellikleri minimumda olan bu iki insan neden karşılaştırılır, hadi karşılaştırdın neden birinin tarafında olup diğerine düşman olunur.. ikisini karşılaştırmak elma ile kediyi karşılaştırmak gibidir..
bize sorulan soru şudur, en sevdiğin meyve elma mı yoksa en sevdiğin hayvan kedi mi? ikisinden birini sevmek zorundasın ve bu yüzden diğerinden nefret edeceksin..
bunca düşmanlığın tek sebebi fazlasıyla gaza geliyor olmamızdır diye düşünüyor ve saygılarımı sunuyorum..
diken üstünde yaşamaktır.. abin padişahsa iyi geçin, benden padişah olmaz ben sanatçı olacağım falan dersin, yersen kurtarırsın, yemezse sakata gelirsin..
Efendim tanım yapma zorunluluğumuz olduğu için en sona bir tanım yapacağım fakat öncesinde sizlere yeni yetme bir ergenken başımdan geçen bir olayı aktaracağım..
Henüz lise zamanlarımda stajyer olarak çalıştığım bir restoranda yobaz abilerimle karşılıklı oturmuş hoş sohbet içerisinde çaylarımızı yudumlarken konu nasıl olduysa cinsel mevzulara geldi efendim. Ben büyüklere olan saygımdan ötürü sessiz sedasız dinlerken yobaz kesimin kadınları çarşaf içine sokma çabasının altında yatan asıl korkunç gerçeği öğrendim..
konuya "o çarşafın altında ne nimetler saklanıyor biliyor musunuz" diye giren abimiz ortalama 25 dk boyunca gizli olanın çekiciliğinden, hazzı arttıracağından onu elde etmenin daha keyifli olacağından bahsetti. buradan da göreceğimiz gibi cinsel yaşamımızda "yobaz fantazisi" adını verdiğim çok bilinmeyen ama bilinç altında olumsuz etkiler bırakabilen bir gerçek var..
bu güzel anımızı tanımsız bırakmamak adına tanımı paylaşıyorum, yapılan tanımdan hatalı bir sonuç çıkarılmasın efendim..
anadolu üniversitesi turizm otel işletmeciliği yüksekokulunun kısaltmasıdır. öğrencileri çok aktif ve eğlencelidir.
özellikle spor müsabakalarına büyük önem veren bir taraftar kitlesi olup söhretlerini üniversite dışına kadar ulaştırmışlardır.
ilk olarak uludağ sözlükte görülen ve zaman ile diğer sözlüklere de yayılmaya başlayan, trollerden beslenen mantarımsı canlılardır.. troll yalakaları kendilerine popüler bir troll bulma gayesi ile yola çıkarlar. bulduğu ilk trolle yapışarak, her konuşmasına dahil ederler.. pek sevgili troll yalakaları ilk olarak trollcüğün altına hoş şeyler yazarak gözüne girmeye çalışır ki yüce trolümüz ona kutsal *elini uzatsın ve sözlükte popüler yapsın..
bu nedenledir ki, bir sözlükte trollden daha ezik bir şey varsa o da troll yalakasıdır efendim..
hazır başlığı açmışken pek komik arkadaşlarımız şu bakınızı vermeden ben vereyim;
nihat doğanın star tvde biz sözlükn yazarlarına verdiği ayardır.. ayar olarak sayılır mı bilemem ama sağlam saymaktadır.. ne koyunluğumuz kaldı ne ahmaklığımız ne de zırboşluğumuz..
zırboş ne lan?
o değil de biz sözlükte kaç kişiye ulaşabiliyoruz, adam canlı yayında kaç kişiye ulaşıyor..
bursanın en ünlü sokağı olan doğup büyüdüğüm arap şükrü sokağını isminden ve kulağa hoş gelen şarkılarından ötürü şarkıcı zanneden maldır..
evet efendim, liseyi bursada okuduğumdan mütvellik gençlik yıllarımda bu tür insanlarla karşılaşmamıştım.. taa ki üniversite hayatıma başlayana dek.. pek sevgili anadolu üniversitesini yaklaşık 330 puanla kazandığım sene yeni bir şehire yerleşecek olmanın ve okumuş kültürlü insanlara tanışacak olmanın verdiği heyecanla pırpır atıyordu kalbim.. yıllar olmasına rağmen hala dün gibi aklımda olan o ilk üniversite günlerimde gördüğüm her top sakallı gözlüklüyü entel, her uzun saçlı siyah giyinen tipi de sahnenin tozunu yutmuş birer rock sanatçısı zannetmekteydim.. hal bu ya, ben de malmışım..
ardından işler çok değişti tabi ki, elini yuvarlak yapıp telefonuna hoparlör olarak kullanan tipleri görmeye başladığımda eh bunlardan da olacak tabi demeye başlamıştım.. ta ki o yuvalanmış elden süzülen arapşükrü şarkısını duyana kadar.. ilk başta bu arkadaşı hemşerim zannederek yanına yanaştım.. muhabbete girişip ne dinlediğini sordum.. aldığım cevap bende şok etkisi yarattı..
- arapşükrü dinliyorum, yeni albümünden bir parça.. pek bilinmez ama hiç duymuş muydun?
Aman Allah'ım beynimden vurulmuşa dönmüştüm.. bilindiği üzre arabesk şarkıları taverna havasında çalan arapşükrümüzün seçkin çalgıcılarına yeni bir boyut kazandırılmıştı.. çaldığı şarkı ferdi tayfurun olmasına rağmen bu şarkı arapşükrü adında hayalden ibaret bir şarkıcının yine kendisi gibi hayal olan yeni albümüne ithaf edilmişti..
arap şükrü elbette hayal değildi, kendisi sokağa ismini vermiş saygın bir kişilikti, eminim sesi de güzeldi fakat şarkıcılık mı? hayır adam balıkçıydı..
üniversitedeki ilerleyen yıllarımda kendisi ile ilgili çok çeşitli hayali bilgiler edindim.. kah samsunlu öksüz bir şarkıcı oldu, kah kısa süre önce ölüp rahmetle anıldı..
buradan haykırıyorum arkadaşlar, arapşükrü bir şarkıcı değil, bir sokak ismidir.. doğup büyüdüğüm, meyhaneler sokağıdır..
zaman gazetesinin alkollü parti yapan gençlere verdiği ayardır.. ayar değildir, saçmalığın daniskasıdır..
not: daniskayı cümle içinde ilkkez kullanıyorum, bir garip hissettim..
pek sevgil anadolu üniversitemizin, pek pek sevgili öğrencilerinin içki gibi kötü bir alışkanlığı insanlara aşılamaya çalıştığı partidir.. alkol kötüdür gençler, içmeyin içirmeyin.. bakın zaman gazetesine, parlak kağıtlarında bu habere yer vermiş, inceden de mesaj bırakmıştır.. bundan sonra partilerinizde süt için, kola için, ne bileyim çay için.. hatta türban takın One Night Türban party falan yapın..
ayrıca;
şaka maka partiye gidemedim ya ona yanarım..
--spoiler--
Aşırı miktarda içkinin tüketildiği partilerde zaman zaman taşkınlıkların da yaşandığı ifade edildi. iletişim Fakültesinde eğitim gören ve isminin açıklanmasını istemeyen bir grup öğrenci ise yaşananlara tepki gösterdi. Fakülteye eğitim almak için gittiklerini ancak zaman zaman bu tür içkili günlerin düzenlendiğini belirten söz konusu öğrenciler, "Biz buraya eğitim görmeye, geldik. Ama ne hikmetse terbiye, içkinin içilmesi için burada düzenlenen gecelerde bizler teşvik ediliyoruz. Herkesin özel hayatı olabilir ama toplumsal bu tür öğrencilere yönelik organizasyonlarda bu tür kötü alışkanlıkların teşvik edilmesi hoş değil. Herkes içkisini uygun ortam makul ve şartlarda içsin." diyerek duruma tepki gösterdi.
--spoiler--
Kaynak: http://www.zaman.com.tr/h...e-kantininde-ickili-parti
Dominik Cumhuriyetinin sloganıdır.. Resmi dilleri ispanyolca olduğu için sloganın da orjinali ispanyolca yazılmaktadır..
Türkçesi;
(bkz: Tanrı, Vatan, Özgürlük)
şu sıralar 7. nesil ve diğerleri şeklinde olan muhtemelen ilerine 8. nesil ve diğerleri şeklinde olan, yeniyi çekememe ve eskiyi beğenmeme sebebi ile oluşan durumdur..
Galatasarayın 2000 yılında Arsenali penaltılarda 4-1 yenerek kaldırdığı kupadır.. bu kupa her futbol tartışmasında GSlilerin en büyük kozu olmuş 10 yıldır galatasarayın arkasını toplamıştır. tarihe altın harflerle geçen "bizim kupamız var, sizin yok" "avrupa fatihi galatasaray" "uefayı alan tek TÜrk takımı biziz" gibi sözlerin mimarı da bu kupadır.
