en çarpıcı anlardan birinde geçen, cuk diye oturan melodi budur;
hangi sezon, hangi bölümdü hatırlamamakla birlikte Ally kendini depresyonun kollarına bırakmışken Al Green baba gelip kendisini göstermiş ve şarkısını söylemiştir. beklemekteyiz..
kocaman kocaman kahkahalar. ardını arkasını düşünmeden, gerçek ve karın ağrıtacak kadar kocaman kahkahalar. gerçekten güvenilebilecek insanlar. her şeyin düzelebileceğine dair umut ve bazı şeylerin iyileşeceğine dair inanabilme yetisi.
ben seni sevmiyorum diyendir, satır arasında tabi. aslında pek de satır arası değil lan! alenen söylüyordur da siz anlamak istiyorsunuzdur. 'bana bağlanma' dediğinde ikiletmeden dediği yapılmalıdır.
istersen hiç başlamasın, bu hikaye eksik kalsın
onca yaraların ardından, yeni bir aşk yaratamazsın
istersen hiç başlamasın, geç kalmışız birbirimize
yanlış kapılarda geçmiş bunca yıl, dönemeyiz artık ilk gençliğimize
istersen hiç başlamasın
istersen hiç başlamasın
söz verelim kendimize.. *
zamanı gösteren araç. b.k varmış gibi eli sürekli yakamızda, ensemizde. göz açıp kapamamıza bile fırsat yok.
tanımı geçip entrye subjektivite kazandırmak gerekirse; cep telefonu, kol saatleri, saat kolyeler, köstekli saat ve araba saati dahil olmak üzere hayatımdaki bütün saatler 10 dk ileri ayarlıdır. böylelikle geç kalmaktan kurtulabileceğimi sanacak kadar saf, 'neyse lan, 10 dk ileri zati!' diyerek normalde kaldığımdan daha da çok geç kalacak kadar yayık, '10 dk ileri saat, henüz geç değil!' diye de sanki zamanı geri almışçasına sevinecek kadar sığ bir insanım..
hepsinin temelinde yatan ve aslında hepsinden önemlisi sanırım insanın 'kendi' beklentilerini karşılayamamasıdır.
iyi bir kariyer, iyi bir konum, mükemmel bir eş, harika bir fizik, gıpta edilen bir istikrar ve düzgün psikoloji. özet olarak mutlu olma hali. kendi beklentisini, hayallerini karşılayamayan bir insan diptedir, inoptur. iç görüsünü yitirirse ancak hayata devam eder, yitirmezse bataklık gibi gün be gün daha da dibe doğru iner. yani sanırım. kuvvetle muhtemel.
daha çok yalnızlık, daha da çok yalnızlık.
başka kimseye tahammül edememe, sınırları gevşetememe. vazgeçmek istese de yalnızlığın ayakkabının altına yapışan bir sakız gibi yapıştığını sonunda idrak etme.
denemesi bedavadır ki; vazgeçilmez olduğunu hissettirdiğiniz ilk anda ilk vazgeçtiği siz olursunuz. trajikomiktir.
ayrıca da kolpalıktır. insan nefes almaktan, kendi hayatından bile vazgeçip intihar edebiliyorsa vazgeçilmeyecek olan kimse yoktur.
ikisi de pek çizen, durduran, akıtan şarkılardır. ciltte yara ya da nasıl olduğunu hatırlamadığın morluklar gibi. anısı olmadan, apansızın gibi. bir o kadar ağrılı ve derin, bir o kadar çaresiz ve hissiz. olmamışçasına.
idar(m)eten hayat yaşayanların yaptığıdır. yenilmedi gereken yemek yenilir, uyunması gereken uyku uyunur *, görüşülmesi gereken kişilerle görüşülür, gidilmesi gereken işe gidilir. istekle değil, mecburen/idareten.
çok yakın arkadaşların düğünleri ard arda gelince olandır. şöyle bir ortamdan sıyrılır; herkes gelinlik, düğün, damatlık, nişan ayakkabısı, yüzük konuşurken 'ben bunların neresindeyim lan?' derken bulursunuz kendinizi. sorgularsınız. belki hiç hayatınıza o kadar kıymetli biri girmemiştir, gerçekten yalnız ve şanssınızdır. belki de hayatınıza vakt-i zamanında girmiş kişiyi kaçırmış/kaybetmişsinizdir. ama sonunda durduk yere insanın ağzına sıçan yalnızlık hissi gelip göğsünüze oturmuştur. yapılacak şey derin bir nefes almak ve aslında sizin değil evlenenlerin yanlış yaptığına, pek çok şeye göz yumdukları için ilişkilerini sürdürdüklerine kendinizi ikna etmektir. ha bir süre sonra bünye yemiyor, o ayrı!
çok yedikten sonra masadaki herkesin farklı versiyonlarıyla çok yediğini belirtmesi. misal;
'ne yedik ama beeeaa!'
'iyi yidik hacı!'
'öküz gibi yedik hakkaten'
burnunun dibine yaklaştırıp koklar önce; kokusunu sever. renginin tonunu sever, griyle beyaz arası değişimini sever. sihrini sever bir kere; şeffaf görünürken içine su dalınca hokus pokusla beyazlaşmasını sever. 'yanında ille de balık olsun, mutlaka açık hava, deniz kenarında güzel bir masa olsun' demez, gerçekten seviyorsa tek başına da içebilir. kalabalıkların arasında kadeh tokuştururken tadının neşeye dönüşüşünü de sever, yapayalnızken fonda güzel bir müzik varken, mesela zeki müren, hüzne ve gözyaşına dönüşüşünü de.. hem neşeyi, hem kederi bir arada barındırabilir. gereksiz yük yapmaz mesela, çarpacaksa direk çarpar. diüretik etkisi biranınkinden azdır, sürekli tuvalete koşturmaz. velhasıl rakı içen insanlar samimi duyguların insanıdır. harbidir, nettir, hedefe yöneliktir.
keman ezgisiyle, sözleriyle, samimiyetiyle farklı bir yer edinmiş şarkıdır. ölmek ve uçmak gibi.
insan cenazesinde çalınmasını istediği şarkıyı seçebilse, kuvvetle muhtemel seçilecek olandır. *
özellikle sevgilinizle ilgili negatif bir şeyi anlatmanız halinde, siz adamla sorunu çözdükten asırlar sonra bile en ufak sıkıntıda 'zaten sana böyle yapmamış mıydı?!' diye kendi ağzınızla verdiğiniz sırrı size karşı kullanmasıdır. anne candır ama bilmesi gereken ve bilmemesi gereken şeylerin ayırdı iyi yapılmalıdır.