bu dizeleriyle şarkının içinden öyle bir geçer ki sesi;
"son sözüm, sana olan hudutsuz sevdamı,
manolya kokulu başını kollarımın arasına alıp,
senin o memleket gözlerine saatlerce bakmalıyım ki anlatabileyim.
senin yanı başında ve şefkat dolu göğsünde uyumalıyım.
çünkü ben senin, her yanı çiçek açmış,
yemişlerle dolu fidana benzeyen güzel yüzüne hasret yaşayamam.
son hayalim, son hasretim, son sözüm...
nar tanem, yutkunuşum, uyanışlarımın en güzeli...
kadınım benim
kadınım..."
"bana gelen yolun mideden geçtiğini hangi evde kalmış becerikli kız uydurdu bilmiyorum.
gözden girip beyinden geçip geleceksin.
gelirken solda.
dönüş yok."
genellikle, annelerimiz tarafından maruz kaldığımız ufak çaplı şiddetin başrol oyuncusu olan terlik silahının, herhangi bir yerimizde patlaması sonucu içinde bulunduğumuz durum. En güzel bir azarlanma biçimi.*
Kuaföre gidip de fön çektirmek istemeyenlerin tercih ettiği, ev imkanlarında "saç düzleştirme" yöntemi. Bu konuda yeteneksiz olanlar, fön işlemi sonrası genellikle kocaman, kabarık bir kafayla kalakalırlar o ayrı. Kullanılan fön makinesinin gücü arttıkça saçın düzleşme miktarı da artar ayrıca.*
deniz kenarında, tahta masaları ve ufak tabureleri olan bir çay bahçesine attı yorgun bedenini. rüzgar ılık, hava sıcak, elleri soğuktu. karşıdan yüzüne bakan esmer çocuktan bir orta kahve istedi. az sonra, kırmızı beyaz kareli masa örtüsü üzerine dizildi acemice, istedikleri; ufak beyaz fincan, içinde orta kahve, yanında iki minik kuş lokumu, aceleyle çalkalandığı her halinden belli, üzerinde damlacıklar olan bir bardak ve alüminyum kapaklı cam şişe içinde serin su.
yalnızdı, yorgundu, üstelik elleri de soğuk. az önce terketmiş, az önce sevişmiş, az önce ölüp gitmiş gibi. kahvesinden bir yudum aldı, kuş lokumu, zehir zemberek küfürle dolu ağzını tatlandırdı. bir sigara yaktı sol eli, çakmağı bırakıp su şişesine uzandı. çocukluğundaki gibi kapağı açmadan üzerini tırnaklarıyla düzleştirdi önce, sonra yavaşça sıyırdı alüminyumu. bardağı önüne doğru çekti ağır ağır ve yarıya kadar doldurdu serin suyla. derken bir ses duyuldu deniz tarafından. kafasını kaldırıp sesin geldiği yöne doğru baktığında onu gördü. yıllar önce, bu ufak sahil kasabasında, yıkık bir duvar dibinde öptüğü ilk aşkını. dudağının kenarında minik bir gülümseme, olduğu yerde öylece kalakaldı. sigara külü düştü masa örtüsüne, yaktı, deldi geçti olduğu yeri. kahve fincanı içinde telve, fal yazmakla meşgul, kuş lokumu yetim kaldığına ağlamaktaydı.
kıpırdayamadı. nefessiz kaldı. zaman durdu. ağzında zehir zemberek küfürler... şişeye uzandı elleri. bir yudum içti soğuk sudan ve yuttu küfürlerini, herşeyi unuttu. hemen sonra yarıya kadar doldurduğu bardağın boş tarafına takıldı gözleri...
*
giden; yerine konulamayacak.
zaman; geri alınamayacak.
olmayanları, olamayanları düşünmek hep canımızı acıtacak...
terbiyesizdir. hem de öyle böyle değil... önde gideni...
ayrıca söylediklerine tek bir müdahalede bile bulunmayan acun ılıcalı da terbiyesizdir. önde gelenin peşinden giden...