ivmelendirilmiş elektronların manyetik alan ve vakum ortamı sayesinde demet haline getirilerek incelenecek numune yüzeyine gönderilmesi ve numunenin yüzey özellikleri, tane sınırları, kırılma davranışı, mikroyapısı hakkında bilgiler verir. iyi bir SEM ile 500.000 kat büyütmede net görüntüler alınabilir. Net görüntü alabilmek büyük ölçüde cihazın donanımı (özellikle elektron tabancası), numunenin iyi hazırlanmış olması, operatörün tecrübesine bağlıdır.
SEM'de görüntüleme teknikleri iki farklı tür elektron sayesinde gerçekleştirilir.
1- ikincil elektronlar (secondary electrons, SE) : Numunedeki atomların en dış yörüngelerinden gelen elektronlardır. düşük enerjili fakat sayıca fazladırlar. Numune topografisiyle ilgili bilgi verirler. Dolayısıyla bu tür elektronlarla kırık yüzey numuneleri incelenir ve numunenin kırılma özellikleriyle ilgili bilgiler edinilir.
2- Geri saçılımlı elektronlar (back scattered electrons, BSE) : Gönderilen elektronların, numunenin atomlarının çekirdeğe yakın elektronlarıyla etkileşerek karakteristik ışınlar oluşturan elektronlardır. Bu elektronlar yüksek enerjili fakat sayıca azdır. Hafif elementlerin elektron sayıları az olduğundan, bu elementlerden saçılan BSE'lar daha azdır, dolayısıyla hafif elementlerin olduğu kısımlar daha koyu renkli görünür. Bu kontrast farkından, faz analizi yapılır. Oluşan karakteristik ışınlar sayesinde (x-ışınları) sinyali alınan elementin ne olduğu da belirlenir (energy dispersive x-ray spectroscopy, EDX).
Çalışma prensibi, operasyon, numune hazırlama, görüntü yorumlama gibi konularda daha fazla bilgi için iletişelim, belki bir faydam dokunur.
bu nasıl adam yahu, ilginç bilgiler ansiklopedisi gibi böyle; ayrıca hem sevecen, hem de nazik, hem de komik. bir dahaki zirvelerde görüşmek üzere.
burası da +1i için nick altı yazısıdır:
ay ne güzel saçların var öyle. çıtıpıtı güler yüzlü gibi bilimum homoseksüel iltifatlarla burayı doldurduğumu say**** hadi görüşürüz.
--spoiler--
ileride arkadaşlığımızı bulandırması ihtimali olan şeyleri açıkça konuşmaktan çekinmemeliyiz. bu gibi meselelerde korkaklık zararlıdır... Ne olur? anlaşamayacağımızı anlarsak veda eder ayrılırız... bu o kadar mühim bir felaket mi? hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hala kabul edemiyor musunuz? Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. insanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar. halbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerindekini hakikat zannetmekten vazgeçseler bu böyle olmaz. herkes tabii olanı kabul eder, ortada ne hayal sükutu, ne inkisar kalır... bu halimizle hepimiz acınmaya layıkız; ama kendi kendimize acımalıyız. Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki, ne kendimizi bu kadar büyük, ne de başkalarını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur...
--spoiler--
aşk sadece cinsel güdülerin daha az iğrenç gözükmesini sağlamak için tanımlanmış bir kavramdır. aşk zannedilen şey türü en mükemmel şekilde devam ettirmek için tür iradesinin bize hediye ettiği eğlencedir. karşı cinsten birine karşı hissedilen bu tür duyguların tek sebebi, ideal bir döl oluşturabilme ihtimallerinin yüksek olmasıdır. *
çocukken uzaylıların bir gece beni almaya geleceklerine inanırdım. o yüzden her gece balkona çıkıp saatlerce beklerdim. artık çocuk olmadığım için tabii ki öyle bir şey yapmıyorum. daha pratik bi yöntem buldum, perdeyi kapatmadan uyuyorum. gelirlerse uzay gemilerinin ışığından uyanırım nasılsa. *
an itibariyle düşmanlık beslemeye başladığım isimdir. şöyle ki, eskişehirde kolay kolay göremediğimiz güzel havadan faydalanmak gibi saf düşüncelerle dolaşmaya çıkmıştım. günlük tütketmem gereken çikolataları aldıktan sonra biraz banklarda oturayım dedim. yalnızlığımla ve duruma uygun fon müziğimle birlikte oturup birbirimizi ne kadar sevdiğimizi düşünürken, birden bire karşımda açılan pankart ve yerden alev fışkırtmaya başlayan fişekimsi şeyler, içinde bulunduğum gerçeği yüzüme çarptı. bi pankarta "benimle evlenir misin tuğçe?" yazmış kendini bilmez endorfin sarhoşu bu insanların gözüme soka soka "bak insanlar evleniyo, sen anca bakarsın" tarzında hareketlerde bulunması ve o tuğçe denen şahsın benim deli gibi aradığım şeyi bulmuş olması bana pek adil gelmedi. artık tuğçe görmek ya da duymak istemiyordum. artık bu isim beynimde ne kadar yalnız olduğumla ilgili duygularımla eşleşmişti. ama tabii ki de ismin bi suçu yoktu, hayattı bu. resmen benimle dalga geçiyodu. ona kafa tutacak halim de yoktu. ben de bi duble çikolata daha alıp evimin yolunu tuttum. **
" bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. o zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu. "