gücü kadina ve çocuğa yeten bir orospu cocugu bu ablayi öldürmekle tehdit ediyor kadıncağız evine bile giremiyormus. kodumunun sistemi bu konularda çok yavaş geri dönüş yapıyor ancak sosyal medya gucu isleri hızlandırabiliyor.
döverek gebertsen hakim bunu insan yerine koyar sen ceza yersin.
benzer dakikalarda birden fazla bu mesaj geldiyse ancak sabah gorduysen, deprem oldu ve gene mi uyanamadik dedirtir.google a girilir deprem olmadigi ogrenilir, kic kasinarak ruyada zeus u pataklamaya devam edilir.
böylesine vurucu, kreatif tümceler karalayabilen bir beynin, adına islam dedikleri; cehaleti, acıyı, açlığı, katliamları 21. yüzyıl sahnesine taşıyan kapkaranlık bir arap mitolojisini övdüğünü görmekten hicap duydum. utancımın yerini saniyeler sonra öfke aldı, monitöre tükürmek istedim.
o utanc verici hezeyanlarını mikrofona sıçarken; stüdyoyu basmak, göğsündeki mikrofonu söküp önündeki çay bardağının içine atmak, kendisini omuzlarından tutarak sarsmak istedim. yapamadım. bu yüzden şuan okudugun entryi yazıyorum.
ama en ufak yumuşayamadım zira akp nin militan olarak kızılay ın başına koyduğu kerem kınık ın, ışid li islamcı teröristleri tedavi eden doktorla paylaştığı, tepkilerden sonra sildiği fotoğrafı zihnimde hala çok taze ve yargılanacağı güne kadar da tazeliğini koruyacak. ama ama bak bu ve diğer elim olaylar 152 yıllık bir çınarı devirmeye yetmez. elbette günü geldiğinde adalet önünde hesap verecekler ama biz yardımlarımızı kesmemeliyiz, kesemeyiz.
evladına kan satın alamayacak kadar fakir olan o emekçi babayı düşün. yaşama tutunmak için iliğine ihtiyaç duyan o masum çocuğun, ürkek bakışlarla ölümü bekleyen çaresiz gözleri gelsin gözünün önüne.
yineliyorum; ülkeyi bataklığa sürükleyen tüm devlet adamlarından hesap sorucaz ama hesap günü gelene kadar asla yardıma muhtaç masumlara sırtımızı dönmicez.
yaşasaydı, anafartalar kahramanı böyle yapmamızı isterdi.
sağlıklı bir ağıza sahip olmak için bunu yaptim sen de yapmalısın, sadece dişlerin değil, ağzın komple güzelleşiyor.
sonrasında her gün fırçalar günlük ağız bakımını ihmal etmezsen,ipana reklamına çıkan modellerin dişlerinden de güzel dişlere sahip olabilirsin.
ben üç sene kullandım. çözüm sebat etmekten geçiyor, daha çok bekleme ara diş hekimini ve al o randevuyu.
tuvana ile takribi bir hafta kadar once suadiye'de sohbet ettik. bana yalniz oldugunu ve yalnizken daha mutlu oldugunu soylemisti. tuvana nazik, hanimefendi, hossohbet, merakli ve yasamla dolu bir kadın. kisisel olarak tanimadiginiz insanlar hakkinda ipe sapa gelmeyen cikarimlar yapmayin demek isterdim ama burasi gibi karanlik bir cukur icin cok iyi niyetli bir dilek olurdu.
bir erkeğin boğulmak dışında sahilde nasıl kötü bir anısı olabilir, bir düşün. tamam serdar, hande çalıyolar. su kaçmadı diye kulağın için sevinirken, karaya çıktığında bu sefer kulağını cıstak cıstak skiyorlar. bunun dışında yok ama di mi? benim var.
dgs ye hazırlanıyorum (kazanamadı) yazla beraber stres gırtlağımı sıkıyor, dedim yeter lan denize giricem. hazırladım çantamı indim caddebostan sahile. plajda balıklama atlanacak (göğsünü suya vurdu) yükseklik olmadığından, hep yan taraftaki burundan girerim. o gün de korkunç bir kalabalık var, millet balık istifi gibi dizilmiş, bir havluluk yer hiç mi olmaz diye hayıflanırken, bir boşluk buldum. kulaklığı, sırt çantamı çıkardım. sağ yanımda 50 li yaşarlarda pala bıyıklı elinde tespih bir dayı uzanmış bana bakıyor. havluyu serdim, tişörtümü çıkardım. dayı bakmaya devam ediyor. hani böyle biri sana uzun uzadıya baktığında, nezaketen kafanı hafif aşağı doğru eğip, merhaba dersin ya (adab-ı muaşeretine sokim sus işte) ben de öyle merhaba dedim.
bu sahilde hırsızlık olayı çok oluyor. denize girip biraz açılıyorsun sahip çıkanın yoksa çingenenin biri çantayı kaptığı gibi kayboluyor. saati telefonu çantaya koyup, yanımdaki dayıya; bi beş dakika denize giricem rica etsem çantama bakar mısınız dedim. gözünü belertip heyecanlı bir ses tonuyla tabi tabiii dedi. laaaaaan? işkillendim tabi. ama ne olursa olsun girecektim. teşekkür ederim deyip denize balıklama atladım (kafasını betona vurdu) kırk metre kadar açıldım. hani böyle açılınca denizden sahili kesersin ya. baktım bu dayı güneş ışığını absorbe etmek için elini kaşlarına paralel tutup benim olduğum tarafa bakıyor. dedim herhalde tesadüfen bakıyor. sağ tarafa doğru kulaçladım tekrar kıyıya baktım, gene benim olduğum tarafa bakıyor. içimden hala diyorum ki tesadüf tesadüff. bu sefer yirmi metre kadar sola doğru kulaçladım e gene bana bakıyor... hiçbir atayizin ömrü boyunca tüketmediği kadar tesadüf ü, beş dakikada tüketmiştim ve anladım! gitti telefon saat kartlar!!!
hızlı şekilde kıyıya yüzmeye başladım. yaklaştıkça kıyıya bakıyorum e dayıda hareketlenme yok? allah allah? hızımı kesip yavaşça kıyıya çıktım, sarıldım havluya götümü başımı kuruluyorum dayı hala bana bakıyor... etrafa baktım. yemin ederim gizli kamera aradı gözlerim. birileri beni taşağa alıyordu ve ben; bunu zaten anlamıştım taaam maaa diyeceğim anı bekliyorum.
gelen giden yok. taktım kulaklığı güneşlenmeye başladım, garip sesler duyuyorum ama dışarıdan geliyor. gözlerimi açtım bu bizim pala dayı elleriyle bir şeyler anlatmaya çalışıyor. çıkardım kulaklığı, buyrun dedim. kaç yaşındasın okuyor musun dedi. dgs ye hazırlanıyorum dedim. o nedir dedi. yüksekokuldan fakülteye geçiş sınavı dedim. bu sefer hangi yüksekokulu bitirdin diye sordu. ben istiyorum ki konu kapansın, d vitaminimi alıp defolup gideyim ama nezaketen verdiğim cevaplara yeni yeni sorular ekledi.
ben de hani refleks olarak ya siz demiş bulundum(aazını yüzünüü sus işte suuas). bu bi başladı anlatmaya, işte aslında fethiye de yaşıyorlarmış da, yazları karısıyla buraya geliyorlarmış anlattı da anlattı. sıfır jest mimikle dinledim. denizden sonra napıyorsun dedi. işlerim var eve gidicem dedim. yukarıda barlar sokağı var bir şeyler içelim mi dedi. bar ortamlarını sevmiyorum hem işlerim var diye yineledim. o zaman evde karım sen ben üçümüz içeriz dedi...
bak yemin ederim konduramıyorum. o tipi görsen sen de konduramazsın. üçüncü kez vaktim yok dedim. (lan vaktim yok nedir? sana ne dayı desene, ne bu samimiyet ağır ol desene) kız arkadaşın var mı diye sordu. sınavım var ona hazırlanıyorum dedim.
vücuduma bakıp dedi ki; böyle bir güzelliğin nasıl kız arkadaşı olmaz. kendime baktım. ulan göbeği suratı kıllı 1.81 boyunda iri yarı adamım, ne güzelliğinden bahsediyor bu herif?
kafamı kaldırıp tekrar etrafa baktım neredeydi bu kodumunun gizli kamerası. yemedim ulan işte yemedim. ortaya çıkııın.
ya daha fazla uzatmayayım karısını teklif etti bu kodumunun palası, ben karısına o bana hallenecekmiş. mal gibi kaldım. böyle afallayıp mal gibi bakakalıyorsun. herifin kendisinde bulduğu cesareti düşünüyorsun, bu iğrenç diyaloğa nasıl geldiğini düşünüp iyi niyetine üzülüyorsun, karşındakine bakıp tiksiniyorsun. üstün çıplak ama çıplak olduğun için değil sana sulandığı için üşüyorsun.
iki kolumla vücudumu kapatmaya çalıştım lan.
o sene bir daha denize hiç gitmedim.
birinin çocukluk korkusu, öbürünün geceleri kabusu. öteki kapının önüne kadar gitmiş geri dönmüş. diş hekimine gitmeden önce psikolojik tedavi gören var. bir başkası da 32 yaşındayım iğneden korkuyorum yoksa gidicem yazmış. şaka mısın lan. en değerli kan grubuna mensup olduğum için üç ayda bir o sedyeye uzanıp bir ünite doldurmazsam, kendime olan saygımı sorguluyorum. olm sözlüğün adı değişsin lan. valla. balkon sözlük olsun. balkon çocuukları sizi.
size o kadar saydırdım ama bişi itiraf ediim mi? ben de çok korkuyordum. ahahaha böyle benim de rüyalarıma giriyordu. ama sizinkiler gibi patolojik nedenlerden değil, tamamen duygusal. çok tuzluydu. bir gün masaya çöktüm tel + estetik uygulama bi hesap çıktı ortaya. böyle alt alta topladım topladım ama en son sayıyı gözlerim kapalı yazdım kağıda. gözümü açtım. kağıda baktım. üstümde ne kadar var diye sağ elim cebime gitti. sigara paketi geldi elime. bi sigara yaktım. pederin mezuniyetimde anneme sigara için söylediği o söz geldi aklıma. annem karşılık olarak susmuştu, böyle biraz etrafa baktı düşündü ama diyecek bir şey bulamamıştı. peder, imanüel kant a, röne dekart a kitap yırttıracak o sözü söylemişti evet; ''içen de ölüyoo içmeyen de''
şimdi hesaba göre ben diş hekimine bu parayı bayılırsam, ömrümün geri kalanını zeytin peynir ekmek üçlüsüyle idame ettirmek zorunda kalıcam. hatta bazı zamanlar zeytin peyniri bile unut. sadece ekmek. peder haklıydı. ben de babam gibi düşünüyordum yani armut ağaca çok da uzak düşmemişti. zeytin yiyen de ölüyo yemeyen de. olm her şeyi geç annem cevap veremedi diyorum. düşün otuz senelik ev hanımı. sustu kadın. imkansız!
üç sene tel taktım. ama gri renkteki metal tellerden değil. tedaviye ekstradan bin tl daha bayılıp beyaz porselen takdırdım. konuştuğum çoğu kişi ben söyleyene kadar tel olduğunu farketmiyordu. allaşkına o gri renkli tenekeyi ağzınıza sokturmayın. tamam hadi ucuz diye taktırdınız uykulu gezmeyin lil wayne gibi görünüyorsunuz. evin içinde güneş gözlüğüyle dolaşan pigme orospu çocuğu ya.
şimdi ptt kapanmadan çıkmam gerek. geç kaldım. korkunuzu yenip gidin.
bir de onun adı dişçi değil. dişçi ne lan. simitçi gibi.
şii götü sıcakta olan, en çok tık alan başlık burası madem bak bi. kediler kar soğuğunda 6 saat, köpekler ise 17 saat aç kaldıklarında donarlar. ortalama vücut ısıları 38-39 dan aşağı indiğinde hipotermiye yakalanıp ölürler. ölüyorlar. sokaktaki kedi ve köpekleri doğal değil, yapay seleksiyonla biz insanlar evrimleştirdik. nitekim sahibi oldukları tüyler kışın donmalarına engel olmuyor. çok üşüyorlar. çok açlar.
yani sıcak götlü, sana mama al demiyorum desem de almazsın zaten. tabağında kalan artığı çöpe atma. kapının önünde sağda soldaki ufaklıklara ver. onlara ev yap demicem desem de yapmıcaksın zaten ama gene de koyim mi link hadi koyim.
mama veremiyor, ev yapamıyorsan en azından bak en azından binanın kapısını açık bırak içeri girsinler. açlıktan ve soğuktan titreyerek öldüğünü bir düşün. evinin, iş yerinin sokağında açlıktan veya soğuktan ölen bir sokak hayvanı görürsen ve söylediklerimin tekini bile yapmadıysan, onu sen öldürdün. bil sıcak götlü.