zaten kurgu olduğu iddia edilen bu yarışmanın bugünkü bölümünde resmen bu iddia ispatlanmış oldu. final yarışmasında yattara ile serkay arasındaki inanılmaz fark, kameraların açı değiştirmesiyle bir anda kapandı ve daha da vahimi az önce sudan çıkmış yattara'nın sırtı bariz derecede ıslakken, 5 saniye sonra kupkuru olduğuna şahit olduk. üstelik öylesi bir farkı bir anda kapatan serkay'da da hiçbir şekilde ıslaklık söz konusu değildi.
ve yine bugün serkay 5 yarışma kazandı. üstelik normalde semih'e karşı üstten üstten konuşan bu adam, bugün resmen vehbi dede gibiydi.
arada sırada hiç tanımadığım ama hepsi de birbirine benzeyen bazı kadınları öldürmek geçiyor içimden. beni yakalayamacaklarına emin olsaydım büyük ve şanlı bir katil olmam olasıydı.
bunlar hangi gençlik merak ettirmiştir. benim gördüğüm gençlik, bol takipçiyle karı kızdan başka bir şey istemiyor.
yoksa... dolunay çıktığında hepiniz siyasetçi mi oluyorsunuz lan ibneler?
semih öztürk'e şimdiye kadar türlü yanlışlar yapılmış olsa da az evvel çıkan kavgada bir parça haksız olduğu söylenilebilir. neticede ilk turda değil de ikinci turda oyna teklifi yapılmıştı kendisine. bunda hoplanacak ne var anlayamadım. acaba bir dezavantaj filan mı söz konusu oluyor öyle bir durumda? eğer olmuyorsa bu kadar kavga çıkaracak, illa da ilk turda oynamalıyım diye tutturacak bir şey yoktu bana kalırsa.
belki de kendisine yapılan yanlışlar ve haksızlıklar onu bu kadar tahammülsüz yapmaya itmiştir ki aslında bunu da normal karşılamak gerekir. netcede her gün bizi, yemeğimizi yere dökmekle tehdit eden ve sürü psikolojisiyle hareket eden insanlarla karşılaşmıyoruz. o adada kameralar olmasaydı eğer bu insanlar şu an çoktan semih'i kavurma yapmış olurlardı.
edebiyat tarihçileri arasında tam anlamıyla ittifak edilerek kullanılan bir kavram değildir. ilk kez 1911 yılında selanik'te, genç kalemler dergisinde yayınlanan yeni lisan makalesinde ömer seyfettin tarafından kullanılmıştır. bu tarihten sonra da bu kavram tartışılmaya başlanılmıştır. hülya argunşah, milli edebiyat için "bir milletin meydana getirdiği edebiyatın tamamıdır" der. milli edebiyatın bir akım mı yoksa bir devir mi olduğu bugün dahi netlik kazanamamıştır. kenan akyüz ve orhan okay bunun bir akım olmadığını, devir olduğunu söylerler. ancak kitaplarında milli edebiyatı irdelerken zaman zaman akım ya da hareket kelimelerini kullandıkları görülür. milli edebiyatı tanımlarken atilla özkırımlı hoca, "milliyetçilik fikriyle ortaya çıkmış ve zamanla bu fikirden soyutlanmış bir akımdır" der ki bence de bu tanım son derece doğrudur. milli edebiyat başlangıçta siyasal türkçülükten beslenmiş ancak zamanla türkçülüğün dışına taşmış, çok daha büyük bir şemsiye hâline gelmiş bir edebiyat akımıdır.
dersinden hakkıyla geçebilmek için ağzından çıkan her şeyin büyük bir dikkatle dinlenilmesi ve önerdiği her kaynak kitabın, makalenin, yazının içeriğinin bilinmesi gerekmektedir... bunlara ilâveten dersini alan her 2 öğrenciden biri de kalmaktadır. *
çok fazla heyecan ve stres yapılmadığı taktirde, biraz da şans faktörüyle rahatlıkla geçilebilecek sınav. bence, burada sıkça bahsedilen mevzu bahis müfettişlerin huysuzluğu daha çok şoför koltuğunda oturanın hâlet-i rûhiyesine bağlı. fazla stresli görünüyorsanız üstünüze biraz daha fazla geliyor olabilirler. ve bu da sizi olduğunuzdan daha stresli bir hâle sokarak, hata yapmanıza sebep oluyor olabilir. biraz daha rahat olmak, en azından öyle görünmek iki tarafın da işini kolaylaştırır.
araba sürmek çok üstün meziyetler gerektiren bir şey değil. yeterince pratik yaptıktan sonra hemen herkes rahatlıkla kullanabilir. önemli olan kurallara uyarak sürmek. iş bu sebeple defalarca araç kullandığınız bir güzergâhta hâlâ nerede sinyal vermeniz, nerede yavaşlamanız gerektiğini karıştırıyorsanız o ehliyeti almamanız hem sizin, hem de geriye kalan bizlerin faydasına olur...
ateizme 25 gr zeka serpince ortaya çıkandır. ateistler tanrı kavramını kesin bir şekilde reddederken, yaratılışcılar aynı kesinlikle olduğunu iddia eder. agnostiklerse bu ikisinin tam ortasında durup, pipetle meyve suyunu içer.