Ben sekiz aylıkken hiç emeklemeden yürümeye başlamışım ve sonra hasta olup yürümeyi unutup emeklemeye başlamışım bence aşırı komik. Sonra da ne zaman yürüdüğüm kimsenin umrunda olmamış.
Koşulsuz, geri dönülemez ve çok saçma bir şekilde aşık olduğum şehir. Sürekli içimde ona karşı bir özlem, koskocaman bir sevgi ve kendisinin aksine rengarenk çiçeklerim var.
ilk ve son kez orada aşık olduğum için mi, devlet binalarına ve bürokrasiye bayıldığımdan mı yoksa ilk kez orada kar gördüğümden mi bilmem ama ben hayatımda hiçbir şeyi bu kadar sevmedim. Çünkü canımın içi Ankaram gittikçe, baktıkça, ayrıldıkça ağlıyorum. Lütfen sen de içinden ağla, dışından ağlarsan otobüsle gelmek zorunda kalırım, korkuyorum.
Hep böyle iki kişi oluyor mesela biri başarılı, diğeri komik, biri tatlı, diğeri yatakta iyi, biri gülümsetiyor, diğeri saçımı okşuyor, biri ağlarken sarılıyor, diğeri tek koluyla beni havaya kaldırıyor falan...
Aradığım şey hep iki kişide... noğlur bir erkek olsun artık hayatımda ya. Böyle hem çok yorucu hem de üzülüyorlar doğal olarak.
Gerçekten kalbimin hiç gücü kalmadı artık. infaz hukukunun bile sözde amacı bireyi topluma geri kazandırmak. Sürekli bir şeyleri kafasına vurmak değil.
O yüzden lütfen susabilir miyim. (Hayır bir soru değil.)