kendi olumlu dünyalarında zamana doymuş ve birilerini hızla bekleyenlerin geliştirdiği bir yetenek. bir yok öyle kararlı şeyler şarkısı. sözleri şu şekil;
bak bekleyen oldun zamana doyduğun olumlu dünyanda
hep orada durdun ve sorup durdun onu da bir yandan
kalk koşman gerek bölündü her sabah yarının kalanıyla
bak inanman gerek senindi her sabah durduğun akşamında
varlığınla sen desendin her zaman düştüğüm halının uzun kenarında
kalktığımda ben gördü bak zaman geçti geçti
çocukken karşı tarafın bir şeyi kanıtlaması için yemin etmesi istenirdi, e yemin ettikten sonra kendi içinden karşı taraf tövbe derse bu sefer yalan da söyleyebilirdi, işte bu riski ortadan kaldırmak için üretilmiş akıl dolu cümle.
+ hadi lan inanmıyorum yemin et ...
- yemin ederim lan..
+ tövbesi geçmez olum..
- tamam abi yemin ediyorum..
+ tamam aga tövbesi geçmez yalnız..
yeni demolarını "amabelkisadece" adında yayınlamış olan gruptur. dinlenilmesi farzdır. hatta "bak lan ben buldum çok güzel grup" diye eşe dosta şarkıları şimdiden yollanmalıdır.
iddia ediyorum ki kıskanan erkek kusursuz bir senaristtir. istemsiz olarak kıskandığı, sinirlendiği zamanlarda özellikle sevgilisi söz konusuysa kafasında olağanüstü senaryolar yazabilir. bir örnekle inceleyelim.
sevgilisini telefonla arayıp ulaşamadığı zaman bir erkek kafasında en masumdan başlayıp en uç noktasına kadar çeşitli senaryolar yazmaya başlar. "acaba neden açmıyor lan bu kız?" sorusunun ardından gelen onlarca malzeme ve döküm ile hemen o saniyede kafasında bir ortam, bir kurgu, birer ikişer oyuncu kurar ve olabilecek en kötü şeyleri düşünmeye hatta o oyunculara bu oyunu oynatmaya başlar. başrolde sevgilisi olan bu hayali senaryo kimi zaman bir porno sahnesinden kimi zaman ise bir türk filmi karesinden fırlamış olabilir. bu oyuna o kadar çok inandırki kendini, ortada iç bir şey yokken sinir krizlerine girmeler, çıldırmalar, ilişkiyi bitirme tahlilleri yapmalara kadar kontrolden çıkabilir. bunun gibi bir çok örnek aslında erkek insanının ne kadar başarılı bir senaryo yazarı olduğunu kanıtlar niteliktedir.
müsait olmayan mekanlarda ve zamanlarda istemsiz gelişen ağlama anlarında göz yaşlarını, daha da önemlisi göz kızarıklığını saklamak çok çileli bir iştir. karşıdaki kişinin ağladığını görmemesi için çeşitli uyduruk hikayeler anlatmaktan tut, gözleri açabildiğin kadar çok açıp ovuşturarak eski haline getirmeye çalışmak kadar bir çok yöntem, metod denenir. kimisi işe yarar kimisi yaramaz. denediğim yöntemler içinden en iyisi nezle numarası yapmak. yalancıktan hapşırmak ve sonunda "hasta oluyorum lan galiba" diyerek sırıtmak.
çok var bu dramı çeken insan. kız erkek farketmiyor sanırım ama ben erkeklerden örnek vereceğim. aşık olduğu kıza karşı çeşitli yollarla kendini göstermeye çalışan kahramanlarımız, zamanla sevgi seline dönüşen bu kurgunun, kendilerini figürana dönüştüreceğinin farkına varmadan emin adımlarla kıza yaklaşırlar. çeşitli espriler, oyunlar, donanımlar ile söz konusu kıza yaklaşarak ilgilendiğini, önemsediğini anlatmaya çalışarak, adeta " anla artık be zalim seviyorum seni" imajına bürünerek yol almaya çalışırlar. gittikleri yolda kız tarafının gösterdiği en ufak işaretler bile kocaman levhalara dönüştürülerek bir umut ışığına bürünür. kızın kullandığı " canım, cicim, kılım, yünüm" replikleri varolan aşkı körükler ha körükler.
zamanı geldiğinde karşıdan duyulan "kankamsın sen yhaa...çoq seviyorum senii:(((((" lafı o hiç bir zaman gün ışığına çıkamıyacak olan kankasız, katıksız aşkı, adeta sidikle ateş söndürürcesine söndürecek ve dumanını bir müddet daha tüttürecektir. sonrasımı, kızın hayatı onbirlerce kankasıyla olağan olarak akarken, kanka kahramanlarımızdan kimisi kendi dumanında boğulacak kimisi de son numaraları olan şempaze kankalığına devam edicektir.
gelin bu insanlık dramına bir son verelim. kankalaşma sürecine girmeden bu aşıkları uyaralım. kankasız bir hayat istiyoruz.
belki çocukluktan kalma bir sanrı, bir bilinç altı yanılsamasıdır bilemiycem. var böyle bir şey, dikkat ettim sadece benim değil her aile babasında var bu eylem. çekirdek çitlerken, yerken bambaşka bir boyuta geçiyorlar. onları izleyen o küçük, masum çocukların kocaman gözlerine bakmadan herkesin önünde bu eylemi yapıyorlar. yapmayın, baba duyuyor musun.
gidilen her şekilli, kasvetli, farklı cafelerde insanın dikkatini çeker bu poster veya afişler. nerede satıldıkları konusunda hiç bir bilgi, fikir, ipucu yoktur. gören herkesi kendisine hayran bırakan bu posterler ardında bıraktıkları bu büyük gizemle hayatımızda bir yer edinmiştirler bile.
var böyle bir şey. ne gariptirki yıllardır gözlemlediğim durum bu yöndedir. zengin diye saydığımız belli bir sınıfın üstünde yaşayan insanlar kış ayları kat kat giyindikleri halde, çok pahalı montların içine girip kürklere sarındıkları halde fakir insanlara göre daha bir çok üşürler. fakirler böyle değildir, sokakta üstünde yırtık bir ceket ile kimisi ayağında terlik ile hiç bir şey yokmuş gibi gezinirler. bir yere bağlayacak olursak bunu tepki göstermenin abartılığı ile zamanla görelmiş olan tepkisizlik durumlarına bağlayabiliriz sanırım.
bu çocuklardan her diziye en az birer tane olmak üzere özenle serpiştirilmiştir. genelde sahne şöyledir, çocuk gecenin bir vakti elinde oyuncak ayısı ile gözünü ovuşturarak söz konu esas karakterlerin yanına gelir ve " sen daha yatmadın mı ? " sorusundan sonra söz konusu karaktere sokularak " bana masal anlat / bana annem hep masal anlatırdı / korkuyorum masal anlatır mısın ?" tarzı cümlelerle senaryoların ve yaratıcılığın sınırlarını zorlarlar. ardından karakterin o anda uydurduğu bir masal ile yaklaşık 8 saniyede uykuya dalarlar ve bir dahaki bölümün gecesine kadar ortalarda gözükmezler.
bu anneler çocuklarının büyük bir istek ve haykırışla almak istedikleri oyuncağı, yiyeceği, öteyi, beriyi almamak için bu eşsiz ve kuvvetli cümleyi kurarlar. "aynısı evde var oğlum/kızım bırak onu...aaa....daha yeni aldık aynısında." gibi karşısındakini savunmasız bırakan cümlelerin mimarıdır bu anneler.
bu insanlar karşımıza önce mahalle maçlarında şimdi ise plesteyşın karşısında çıktı. maçın etkisine kendisini o kadar kaptırmıştır ki adeta kendi çalıp kendi oynamaktadır. örneğin, bayram adlı arkadaşımızı izleyelim. bayram maç etmektedir ve örnekteki insan gibi coşmaya başlamıştır. sonunda bayram adeta bir canavar gibi oyunculuktan çıkıp spikere dönüşmüştür.
" bayram geliyor, bayram ordan iyi vuruaar, bayram kaleyi gördüüee. bayraaaaaaaammm.. ve goooeelll.. müüüükkemmel bir gol.."
şeklindeki haykırışlarıyla kendinden geçen bu coşkun insan hayatın renklerinden birisidir.
bu cümleyi hepimiz çok sık duymuşuzdur. yaşanan tatsız olaylarda, kavgalarda, ölümlerde hep bir sebep bir etken olmuştur bu cümle. fakat benim anlamadığım bir şey var. bu cümle neden bir üstü örtülü, gizemli bir cümledir. neden vücudun şurasına, böbreğinin üstüne, dizinin altına, karnının yanına denilmezde direk geçiştirmek için "vücudun çeşitli yerleri" denilir anlamam. neyse sonuçta güzel bir cümledir yani böyle gizli özneli falan süper.
artik neden oldugu konusunda bilimsel bir yazi yazamiycam ama boyle bir olay gercekten var. Esnemenin verdigi hayvani agiz acma hareketi sonucunda kulak tikanikligi sebebiyle olusan bir yanilsama diye düsünuyorum.
tipik bir merakli insan davranisidir. Nedense yillardir bu teknolojiye alisamamis olan insanogullari "ana bak lan dokunmatik oha nasil la" nidalari ile soz konusu alete dokunurlar ve bundan buyuk zevk alirlar. Simdi o insanlari kucumsemiyorum kesinlikle cunku bende onlardan biriyim.
insanın karmakarışık duygular içerisine bürünmesini sağlayan garip bir durumdur. geçenlerde filmin sesi duyulmasın diye açtığım metal müzikler bittikten sonra birden " firilüü....." diye ney ve ud ile filmin en hareketli sahnesinde o acıklı, içten melodisiyle araya giren göksel baktagir abimiz sayesinde resmen bir kavram karmaşası yaşadım ve donup kaldım. filmde olanlar umrumda bile değildi, önümde yükselen şey ise bir yerden sonra irtifa kaybederek kendi içine çekilmişti. çok karışık duygulara bürünmüştüm. birden orada kendisine çok yüklenilen hanım kızımızı düşündüm, onun için ağladım. hayat adil değildi. sonra ben ne yapıyorum burada diye kendimi, hayatı sorguladım. evet beynim hararet yapmıştı. her şey birbirine girmişti. bunların hepsi porno film izlerken göksel baktagir dinlemem sayesinde olmuştu. sakın bunu evde denemeyin demek istiyorum. ha unutmadan birde şu iğrenç espriyide yapamadan duramamak istiyorum. gökselcim birazcık bakta gir içeri di mi. baktın durum müsait değil girme mınakoyım.
bu kameremandan her programda vardır. artık bu işi öğrenirken abilerinden "bak oğlum ağlayana, eteği kısa olana, güzel hatunlara zoom yap he mi." diye bir nasihat mı almıştır bilinmez ama böyle kameramanlar vazifesini yerine getiren sıradan kameramanlardır.
hayatına yeni heyecanlar, yeni tatlar, acilen başka farklılıklar katması gereken insandır. genelde yaşı ilerlemiş kimselerde gözlenir, bir alışkanlık olarak nesilden nesile aktarıldığı da görülmüştür.
gün geçtikçe artan "zabıta esnafı linç etti.." haberleri üzerine insanı sinir eden durumdur. dayakçı zabıtaların akpli belediye başkanlarından güç alarak alkol satan büfecilerden, sahilde denizi seyredip birasını içen insanlara, seyyar satıcılardan, yoldan geçenlere kadar herkese karşı şiddet kullanması ne derece mantıklıdır, kime göre doğrudur, bu bir yöntem midir sorularını akıllara getiriyor ve yine olan akp yandaşı olmayanlara oluyor. bu oyunları bırakın artık biraz eğitim, biraz kültür biraz modernlik çok mu zor.
en çok bastıkları akor "am" akorudur. gitarın klavyesinin uzantıları kullanılmamıştır fakat ilk 3 perdesi aşınmıştır. çevresinde müzikten anlamayan yandaşları ile gece boyunca defalarca akdeniz akşamları çalarak nirvanaya ulaşırlar.