kesile kesile bi boka benzememiş ifade. orjinal hali " avea da şimdi hani onunca dakikalara girerkene erken kapatmaya çalıyoruz ya hacı, heh işte sevgiliye çaktırmadan konuyu telefon kapatmaya getirme çabası" olacak tabi ki. ama işte karakter sınırı. lanet olsun.
- sevgilim neyse kapatalım artık biz.
- aaa biraz daha konuşalım amaaa.
- olmaz bitanem işim var [ yarrak işin var göt lalesi. on dakikayı geçmesin diye kısa kesiyor. işi varmış kodumun. ne işin var lan anten?]
- aman tanrım. yoksa sen on dakikayı geçmesin diye mi gayret ediyorsun? inanmooruuum.
- yok ceyda ne alakası var ya. [ hassiktir. ulan dokuz buçukuncu dakikaya giriyoruz. yarra yedik]
- off ya irençsin iki kontörün hesabını mı yapıyosun defol yaa.
- ya hayatım ne alakası var [ iki kontör kaç para biliyon mu mına kodumun?]
- üff defoool.
- neyse sonra ararım o zaman tatlım. [ hasss... 09.56]
- hayv...
dııt dııııt dıııt.
arama sonlandı: 09:58.
kahramanımız gururla, büyük bir özveriyle kendisine verilen görevi tamamlamıştır. iki kontörünün cebindee kalmış olmasının gururuyla deri ceketini ve güneş gözlüklerini giyip yeni maceralara yelken açar. bir yandan da halay çeker tabi. sevindi götoş. iki kontör olm boru mu. caney caney caney, tililili. halay da başı kirvem çeker, tey tey tey.
onlarin eksilenmesi bizim s.kimizde olmadigi icin rahatlikla mallar seklinde nitelendirebilecegimiz insanlar surusu. insan derken bile tuylerim diken diken oldu inanin.
lan olm bize ne sizin oylarinizdan? eksilenmenizden? bizim cok mu umrumuzda senin o kici kirik entrylerini oylayan ibneler? merak etsem bakarim acip, " aa cocugu eksi oylamislar vah vah" bile demem. yine s.kimde olmaz. ama siz cildirtiyorsunuz adami.
her seferinde su moderne guzel bir entry bulma umuduyla geliyorum ve kafayi yemenin kiyisindan donuyorum. google reklamlarina " ahahah ne kadar uyumlu yahu" diyen andavallar, eksilenmesinin fotosunu koyanlar, " server has gone, sozluk kafayi yedi" seklinde bes yuz tane goruntu. offf. yazarken bile tiksindirdi bunlar. kafayi yicem.
demem o ki canlar, sizin eksilenmeniz bizim s.kimizde degil. bu son uyari, bir daha koyarsaniz eksilenmenizin ekran goruntusunu, kafayi korum. kafayi korum ve donup arkama bile bakmam.
zirve fotoğraflarına bakınca farkettiğim acı gerçek. malesef kızlı erkekli sözlük gençlerimiz zirvelere giderken roll- on kullanmıyorlar. nedir bu terbiyesizlik? ben zirve fotoğraflarına bakınca sizlerin koltuk altınızdaki ıslaklığı görmek zorunda mıyım? tahammül edemiyorum inanın ki.
açıyorum zirve fotoğraflarını, göz gezdiriyorum. ama o da ne? her baktığım resimde koltuk altı ıslaklığı, aynı iğrençlik. yeter ulan.
napıyosunuz lan zirvede bu kadar terleyecek? halay falan mı çekiyosunuz? koltuk altlarınızla mozart falan mı çalıyosunuz yoksa? anlamadım ki. ben de terliyorum da hiçbir zaman dışardan belli olmamıştır terlediğim. o derece mübarek bi insanım. ama sizinki? ıyyy.
bi dahaki zirvede koltuk altı ıslak olan birini görürsem sopaylan vurucam omzuna omzuna. kırıcam burunlarını, küfür bile edebilirim. bilmiyorum. o anki ruh halime bağlı. bilemiyorum ya. belki de etmem. edebilirim de ama. dikkat edin kendinize ve koltuk altınıza.
yemin ediyorum böyle acıklı okunmaz ezan. ağlıcam lan o adam okurken. dertleniyorum, içim gidiyor. adam ezana başlayınca böyle şark sofrasını hazırlayıp " nemruduun kızııı yandırdıı biziiii" şeklinde söyleyesim geliyor, içim cız ediyor. " boşver be imam, ko götüne, hiçbir şeyi dert etmeye değmez" şeklinde teselli edesim geliyor imamı.
cem adrian şarkı söyledikçe böyle ağzına terlikle vurmak, ağladıkça bi daha vurmak, sonra bi daha, bi daha. böyle ağzını burnunu kırmak, sonra kırılan burnu ağzıma sokmak falan filan işte yahu!
- yaaamuuuur, yamuuur, vur yüzümeea...aaah!
- ah ya, eşşek herif. sabahtan beri s.ktin kulağımızı. adam ol lan. cıvımadan söle şu şarkıları!
- vuur yüzümeeeğğğğ!
- bak hala!
cem adrian nın sesi kulaklarında yankılandıkça sinirleri gerilen yazar serzenişi. ellerim titriyor ya, böle vur yüzümeğ dedikçe çak azına, ağlasın öyle. ağlayınca bi daha vur yüzüne, bi daha vur yüzüne.
düşünebiliyor musunuz rezillliği? efendim. her zamanki gibi bir elimde bekir coşkun 4ever, diğer elimde kahrolsun şeriat, yaşasın laiklik pankartlarıyla otobüse bindim. o da ne? bir türbanlı. nasıl şok oldum, elim ayağım titredi böyle bir an. bu türbanlı hanımkızımız - ki dilim varmıyor hanım demeye- oturmuş koltukta. ooh babasının kahvehanesi sanki. şeriat sesleri kulağımda çınlıyor, yaşasın laiklik diye bağırmak istiyorum ama nafile. türbanlı oturmuş orda. delireceğim.
be ne yaptım? gittim oturdum bende. böyle baktım suratına suratına, oh olsun dedim. elimdeki bekir coşkun fotoğrafına bakarak böyle elimi çeneme koyup sırıttım. ona da gösterdim böle bekir coşkun' u. korktu tabi böyle yüce bir türk büyüğünün resmini görünce. şeriattan gözleri fırladı yuvalarından.
hayat ne garip? kahrolsun şeriat. yaşasın laiklik.
burda taksiyle kısa mesafeye giden türk gencinin içinde bulunduğu gerilimi anlatacağız sizlere. hemen o ana gidiyoruz:
- migros abi!
bu kadar lan. diyeceğiniz sadece bu. migros! ama migrosa giden taksinin sadece 4 ytl yazdığını taksici de siz de bildiğinizden öyle bir gerilir ortam. utanırsınız, yüzünüz kızarır.
ayıp lan. gerilme değil de ayıp cidden. adamı sırasından etmek falan. cidden. sanki böyle adam " s.ktir lan ibne yürümeye mi eriniyosun koca kıçlı" diyecekmiş gibi geliyor bana. demiyorlar allahtan. şu taksiciler ne iyi insanlar.
yavşağın önde gideni, her türlü küfrü hakeden ibnetor.
mühendis edasıyla bindiğiniz tahterevallideki karizmanızın mına koyan, o güzelim ambiyansı bozan, hatta geleceğinizle oynayan arkadaş demeye bile bin şahit isteyen lanet herif.
düşünün lan, güvenmişsiniz arkadaşınıza. canınızı emanet etmişsiniz, yukarı çıkınca kendinizi kuş gibi hissetmişsiniz, titanik misali yere çakılışınızı hazırlayan ipne ise o an içinden ne hain planlar yapiyormuş. o an, işte o an. kıçınızın sert toprakla buluştuğu, oturduğunuz demirin kıçınızı zorladığı, hayattan koptuğunuz o an.
peki o ipnetor ne yapar? arkadaşı havada süzülürken, mutluluğun doruk noktalarına ulaşmışken, aniden iner ve kahkaha atar. gel de bu çocuğun ailesine, yakınlarına küfür etme. arkadaşıyla birlikte oluşturduğu ambiyansın değerini bilmek ve bu doğrultuda en üst seviyeye ulaştırmak yerine, yavşaklığın en güzel örneğini sergilemeyi yeğler. bunlar büyüyünce de, tam siz oturacakken, sandalyeyi altınızdan çekmeye yeltenen sevgi pıtırcığı, denyolar olur. daha çocukken bu durumun farkına vardım ve arkadaşlıklarımı buna göre belirledim. amına koyayım hepsinin diyebilmeyi çok istiyorum ama anılar, yaşanmışlıklar, buna engel oluyor. neticede çocukluk arkadaşı.
her şey öyle güzel bitmişti ki o gün. james halay çekiyor, lars zılgıtlar atıyordu. tüm metalciler hep bir ağızdan " lorke lorke lorke lorkeee" diye bağrıyor, kendimizden geçiyorduk. oh bebek. geçiyorduk.
derken james " mitralyöz" diye bağırdı. hepimiz bakakaldık lök gibi. " mitralyööööz mitralyööz halaybaşııı mitralyöööz lilililililiiii" şeklinde girince hepimiz afalladık. halayın temposunu düşüremediğimizden 4 metalci yoldaşımız şehit oldu.
ergenlik çağına girince sadece burnu büyüyen çocuklar var bu ülkede. neden bilmiyorum lan. herif ergenliğe bi girdi. amanın. bakıyoruz burun büyüyor gittikçe. doktora falan götürdük hormonlarında mı var bi şi diye. yok abi. türklere özgü bi şi bu. adam ergenliğe girince çükü büyümüyo, burnu büyüyo.
burnu büyük olanın çükü de büyük olur teorisine ters bi durum bu haliyle. sonra minnacık çocuklar türüyorlar etrafta. olmuyor, yakışmıyor.
bi de kafası büyüyenler var. adam ergenliğe bi giriyo, bakıyoruz kafa büyümüş komple.
ergenliğe girince burnu büyüyen çocuk çok dertlidir, kardeşimdir. ühüh.
- ayten başım çok dönüyır!
- aa hemen tansiyonunu ölçelim senin.
lan olm bi durun lan, iki dakka ölçmeyin tansiyon. nolur bak, yalvarırım.
tüm annelerin, anneannelerin yakalandığı hastalık budur. tansiyon ölçtürme hastalığı. halbuse ölçtürmeseler hasta da olmayacaklar. ilginç şeyler bunlar. hmmmm ok.
bu diyalogta işaretlediğimiz üç noktalarda insan gerilir. nolursa olsun, yol bomboş olsun istiyosa. yine de gerilir insan lan. böle sanki biri gelip vuracakmış gibi. korkunç bi şi lan. ühühü.
sevgili ile gidilen pazarda sevgilinin elini cebine atmaması için patlıcan parasını ödemek.
var lan böyle bi şey. hani anadolu erkeez ya, maçoyuz. kıza patlıcan parasını bile ödetmiyoruz. süperiz lan.
- bi kilo patlıcan verir misiniz?
- buyur burdan al kardeşşş. [ kardeşşş. ihihihi]
- saçmalama serkan ya!
- olmaz kızım. ben sana para ödetmem. o kadar! bi kilo patlıcan alıyosun burdan.
- aa serkan kattiyen olmaz.
- al al abicim burda. al!
- serkan saçmalıyosun!
- bi sus .mına koyim ya sabahtan beri serkan serkan. 3 lira lan patlıcanın kilosu. yeter lan serkan serkan kafamı s.ktin. oh beaaaaaaaa!
cavsın müziği ekmek çarpsın. insanın kulağına böle böle çınlar bu müzik. hemen dönüyoruz 10 dakka öncesine:
- lan olm evde misafir var. kapı kapanmıyor, lakin midem. üff.ühhühü.
hemen şu ana dönüyoruz:
kıçınızdan ter akıyor lan. ya biri girerse, ya şu an şraaak diye açılırsa kapı. oooo may gaaad! allahım elim ayağım titriyo lan. o kadar müthiş gerildim ki. dııı rım, dııı rım, dııırııım...
böyle bi şey kaç senedir aklımda. neden? çünkü bu soru kurcalıyor aklımı hep:
atatürk e öğretmeni kemal değil de jiyan adını verseydi ne olurdu ?
düşünün lan. o öğretmen kürt asıllı olsaydı, atatürk e senin de ismin mustafa, benim de mustafa. senin ismin mustafa jiyan olsun deseydi?
acaba ne olurdu? neler değişirdi hayatımızda?
şimdi ordan iki üç ibibik çıkıp " atatürk e laf ediliyor, atatürk e hakaret mikmik" diyebilirler. bi şey demiyorum. anlayan anlamıştır zaten. işte öyle lan.
türkiye nin en büyük insanının ismi jiyan olsaydı? tüyleriniz bile dik dik oldu di mi atatürk ü faşistçe sahiplenen kesim? süper olurdu be. ah be hocam. ah!