insanların henüz değerini bilemediği, bildiğin 1 dakikada bile zengin olmanızı sağlayabilecek bahis çeşidi.
bunu yaparken iki şey önemlidir,
1- Güvenilir ve korner bahsi açan büro
2- strateji
birinci sorunun cevabı wsbets. öyle ki şu an canlıda başakşehir-kasımpaşa maçında 7.5 korner üstüne 10.00 oran açmış durumdalar. bi pozisyonda üst üste 3 korner olsa bahis tutacak o kadar diyeyim.
ikinci soru ise her iki takımın da kadrolarını incelemek ve göbekten mi oynuyorlar kanatlardan mı öğrenmek çalışmak gerekiyor.
misal beşiktaş açık ara kanat futbolunu tercih ediyor bu da korner ihtimalini arttırıyor ama fenerbahçe göbekten çıkmayı seviyor çünkü şenerle hasan aliyle dirar la bu iş yürümüyor. bu şekilde kadro analizleriyle korner bahislerinden para kazanmak mümkün.
birçok bahis sitesinin verdiği bonus çeşidi yalnız iş bu bonusu bulmakta değil, bonusu çevirme konusunda normal talepleri olan büroyu bulmakta bitiyor.
neden derseniz çünkü "en düşük oranı 2.00 olandan 15 tane kombine yapacaksınız hepsini tutturursanız bonusun yüzde 10'u hesabınıza geçer" başta olmak üzere binlerce mümkün olmayan kuralla insanları aptal yerine koyuyorlar. zaten 2.00 orandan 15 er tane kombine yakalayabilsek bonusa ihtiyacımız olmaz değil mi
en insaflı ve akla yatkınını ise alttan bulabilirsiniz. hem iki oranın altında hem de tek haneli kazanma sayısı ile bonusu ana paraya çevirmek mümkün. insancıl davrandıkları için tebrik ediyorum.
içerisinde harika içerikler barındıran fikir atölyesi çalışması ve faili meçhul kıyak girişimi ile müthiş işler çıkartmaya and içmiş fazlasıyla mütevazı kişilik. sıfır adlı kitabıyla da çok ses getireceğe benziyor!
duvarlarda yazı, haberlerde ölüm,
çocuk aklım ilk kez karıştı.
silahlar satıldı, denizler asıldı,
çocuk kalbim ilk kez kırıldı.
yaraları sarıp, yalanlardan kaçıp sustuk.
başı öne eğip, doğrusu bu deyip sustuk.
kışlar daha sessiz, baharlar isyankar,
çocuk iklimlerim derindi.
asla aynı olmaz, aynı güller açmaz,
üç cemre toprağa verildi...
söz- müzik: erdal yıldırım
düzenleme: gökhan büyükkara - aslı gökyokuş
kayıt & mix: murat bulut, sn müzik stüdyosu
yönetmen: tuncay orhan
uludağ sözlük müzik grubu işini test amaçlı açıp, müzisyenleri bedavaya hallettikten sonraki yeni zall projesi. müzisyenleri bedavaya getirdikten sonra mekan işini de beleşe getirme düşüncesi mantıksız değil açıkçası.
haftaya gelişmeler'den duyurulur.
-kızım sen niye bu tenceredesin?
-köfte yaptılar beni hocam.
-ne köftesi, mahmut hoca ne oluyor buraadaa?
-dedim o kadar, benim külbastım daha iyi olur dedim, dinlemiyorlar ki.
-külbastın değill, yahnin daha iyi olurduuu.
tabii böyle yazınca vurgular falan verilemiyor. hababam sınıfı'ndan sahneyi hatırlarsınız.
' adam o kadar sözlük kurdu, kod yazmayı filan da biliyor benim kasayı her türlü halleder ' diye düşünüp, arızalı olan bilgisayar kasasını tamir etmesi için zall'a götürmektir.
interaktif sözlükler tarihinin en eğlenceli dakikalarına şahit olmamıza sebebiyet verecek bir iş yapmaktır.
ulan hayalini kurmak bile güldürmeye yetiyor insanı ve emin olduğum bir şey varsa o da sözlüğümüzün entry pıtırcığı ece'nin, inci sözlük'ü dağıtacak potansiyelde olmasıdır.
başlık: beyler 660 entry girmek zor olmasa gerek
entry: bir yazarın söyleyebileceği sözdür. ( ece kscg )
entry2: özet de geçme uzatma da git lan nolur git git git :(( ( yazar 1 )
entry3: ben hesabımı sildiriyorum arkadaş, buraya kadarmış. ( yazar 2 )
entry4: liseli detected öptü belamızı ( yazar 3 )
bu karakter sınırlaması gerçekten de anlatmak istediğimizi tam dile getirmemizi engelliyor o sebepten entry - başlık uyuşmazlığı diye düşünmeyiniz...
son dakikada sevgilinin bir işinin çıkmasından ötürü sevdiğiyle görüşemeyeceğini öğrenen kişinin üzülmesidir.
muhtemelen birkaç gün önce şu gün şu saatte buluşmak üzere anlaşmışsınızdır. sevdiğiniz insanı göreceğinizden ötürü havalara uçuyorsunuzdur ve tek isteğiniz, muhteşem bir gün, muhteşem bir gece geçirmektir. bunu sağlamak içinde hazırlıklara başlarsınız. belki sinema/dizi keyfi yaparız diye düşünüp geceyi güzelleştirecek bir filmin arayışı içine girersiniz. hatta sevdiğiniz insanın izlemeyi çok sevdiği bir diziden haberdarsınızdır ve sırf ona güzel bir sürpriz yapmak için 120 rapid dosyası da olsa başlarsınız diziyi indirmeye. ama sıkılmazsınız çünkü harika bir akşam yaşayacağınızı, sevdiğiniz insanın çok mutlu olacağını düşünürsünüz. onu mutlu etmek, onu mutlu görmek sizi de mutlu eder. bununla beraber giyiminize kuşamınıza saçınıza başınıza özen göstermeye çalışırsınız. geceyi güzel bir dans ile devam ettirebilmek için, en romantik şarkıları derlersiniz.
hazırlıkların dışında bir de orada aniden gelişebilme ihtimali olan güzellikleri aklınızdan geçirirsiniz. ani bir yakınlığın sonucu olarak kendinizi sevdiğiniz insanla öpüşürken bulma ihtimali bile sizi mutlu etmeye yeter. sevdiğiniz insanın tenine dokunmaksa hayallerinizin dahi ötesindedir...
özetle yapılacaklar kişiden kişiye değiştiği için bu kadar örnek vermeyi yeterli buluyorum.
her şey yolundayken bulusmadan bir gün önce sevdiğiniz insan size bir işinin çıktığını ve çok özür dilediğini söyler. ki gerçekten de onunda elinden bir şey gelmemektedir yapacak bir şey yoktur. ama buna rağmen siz hayal kırıklığına ugrarsınız. çünkü ondan sonraki bir süre zarfında çok yoğun olucağınız için onu görememe ihtimali ile karşı karşıyasınızdır. bu yüzden yüzünüz düşer ve gününüz sıkıntıyla, nefes alamamakla geçer.
ve dua edersiniz, sevdiğiniz insanın işi iptal olsun da, onu görün diye...
sevenleri ayıran şu son dakika işleri sözüm size; uzak durun lan birbirini sevenlerden...
öncelikle şükredilmesi gereken bir fark vardır ki o da o kişi sizin sevgilinizdir. bu yüzden şanslısınız. en azından sevdiği kadına/erkeğe sahip olamamış insanlara göre şanslısınız.
başınızı döndüren her şeyden daha özel olan sevgilinizin size '' beni anlatır mısın '' diye sormasıdır...
sen sormasan da ben anlatayım ey sevdiceğim;
sen en ıssız en karanlık geceleri, gündüz yapansın. *
sen trilyon tane sorunla uğraştığım şu dünyada nefes almamı sağlayansın.
sen körelmiş kalbimi yeniden canlandıransın.
sen çevremdeki insanlara umut saçmamı sağlayansın.
sen kelimelerle tarif edilemeyensin.
sen gözlerine bakmaya kıyamadığım tek insansın.
sen sensiz geçen gecelerimi anılarımızla canlandıransın.
insanı hayattan soğutan, değer verilen insandan daha fazla ızdırap çekmeye neden olan durumdur.
değer verilen insandan kastım anne, baba, abi, abla değil ama. sevgili de değil hatta... hayatınızda hangi mevkide olduğunu belirleyemediğiniz, belirlemek isteyip de elinizden hiçbir şeyin gelmediği bir insan bu. kimdir nedir neden bu kadar değerli diye düşünüp düşünüp de kendinize bir cevap veremediğiniz bir insanın yarasına merhem olamamaktır kastım. engeller var işte bir şey yapamıyorsunuz...
anne olsa yat göğsüne sevgini ver, baba olsa ona yakışan bir oğul gibi davran, abla abi olsa iyi geçin, sevgilin olsa ah keşke olsa git sımsıkı sarıl ağlat omzunda ta ki acısı bitene kadar. bu kişilere hüzünlü olduklarında verebileceğin bir terapi belli...
peki yaşamında konumlandıramayan insana nasıl davranacaksın ?
çok seviyorsun istiyorsun ki hep mutlu olsun istiyorsun ki hep yanında olsun istiyorsun ki güzel yüzü hep gülsün ancak yarasına nasıl merhem olacağını bilemiyorsun. elini kolunu bağlayan çözemeyeceğin boyunu aşan sebepler var. ve o değer verdiğin insanın hüzün dolu bakışlarını görüyorsun acı çektiğini farkediyorsun eve elinden hiçbir şey gelmiyor...
sonra al içkini, yak sigaranı, uyuştur beynini; bu dünyada yer alan küçük düşme ihtimali, bir daha insan içine çıkacak yüzün olamaması, kendi kendine gelin güvey olmak, gibi insanı acıya sürükleyen hayatımıza yerleşmiş durumlara güneş doğana kadar küfret.
sigaranın insanı yavaş yavaş acı çektire çektire yok etmesidir.
düşüncelerimi sigara başlığına da yazabilirdim ancak belirtmek istediğim başka hususlar da var.
içimden geçenleri daha gerçekçi yazmak için yaktım şimdi bir adet. çektim bir fırt yazmaya koyuldum. ara sıra da bakıyorum bu lanete. hafif esen rüzgardan ötürü yavaş yavaş ben çekmeden tükeniyor. dumanı da burnumun şu an aldığı tek koku...
kapatın ışığı sadece yaktığınız sigaraya odaklanın ve gözünüzün önünden '' evladım içme tecrübeme güven '' '' oğlum sana hiçbir şey vermeyecek bu illet ileride çok ah edersin ne olur başlama şuna '' öğütlerini geçirin. işte o zaman kendinizde az da olsa bir bırakma gücü buluyorsunuz...
şimdi bir fırt daha aldım ve aklıma hani hastanelerde olur ya sigara içmiş insan akciğeri - sigara içmemiş insanın akciğeri fotoğrafları işte onlar belirdi. çektiğim her fırtta ciğerlerimin köreldiğini, bana yalvardığını hissediyorum.
bunu içerken biliyorum ki bir gün bu illet yüzünden erken yaşta öleceğim. belki torunlarımı göremeyeceğim, belki tam hayatımı düzene oturtmuşken hastanelere düşeceğim, belki kansere yakalanacağım hatta ona yenik düşeceğim, belki arkadaşların davet ettiği halı saha maçlarında yaşıtlarıma oranla oyundan çok daha öabuk düşeceğim, belki maddi anlamda zor günler geçireceğim, belki sigarasız kaldığım bir gün sorulan sigara mı yoksa sevgili mi sorularına lanet olsun sigara diye yanıtlar vereceğim, belki elde avuçta oara olmayınca düşmanımdan bile dileneceğim... işin acı yanı aslında hiçbiri belki değil zamanla hepsini teker teker yaşayacağım...
son pişmanlık fayda etmeyecek yemin ederim. '' ah ulan ah içtim de ne oldu ne verdi bana bu illet '' diyeceğime adım gibi eminim. hem maddi yönden bitirdi hem sağlığımı yok etti diyeceğim. bir gün akciğer kanseri teşhisi konduğunda, sigaraya başlamama vesile olan '' canııım hadi kapının önüne inelim de birer sigara içelim '' diyip koluma giren, sırf kıza hava atıcam diye reddedemediğim sarışını anacağım. o şimdi beni aklının ucuna bile getirmezken ben sırf ona artislik yapıcam diye sigara içiyorum yalanı atmıştım. ne geçti lan eline? kız sana aşık mı oldu hayır kızla bir şey yaşadın mı hayır ne geçti he?
dayanıksız insanlarız anında salıyoruz kendimizi... verecekler yılan zehirini içimize, kötü hücrelerle beraber iyilerde ölecek ve sürüne sürüne er geç öleceğiz...
günde 2 ya da 3 sigarayı geçmeyip, sağlığına moraline dikkat ediyorsan bu yazımı kaale alma bile, ancak benim gibi hem ilerde hasta olacagını ızdırap cekeceğini biliyor, hem de buna rağmen '' vallahi bırakcam gelecek hafta '' diye kendini kandırıyorsan artık buna bir son de...
bırakalım şu hayatımızı s*ken şerefsizi. ciğerlerimize mis gibi hava girsin bu lanet duman değil. cebimizde para kalsın hiçbir şekilde fakirlik yaşamayalım ve öleceksek bile, pisi pisine olmasın...
şimdi ben bu entryi girdim ya evet 1 saat kadar içmeyeceğim. ancak milyon kez bıraktığım gibi o gücü kendimde bulamayıp yeniden bir tane yakıp canıma kendi kendime tecavüz edeceğim...
herhangi bir moderatörün belirli bir sebepten ötürü görevini bırakmasından sonra, onun yerini alacak moderatörün kim olduğunu belirlemeyi irdeleyen konudur.
başlığı açıp, kimse bir şey yazmayınca silip yeniden açtığına göre tercih hakkım olsaydı bunu aşağıda nickini yazdığım arkadaştan yana kullanırdım. malum silip silip açıyor çok istekli görevi hakkıyla yerine getirebileceğine inanıyorum.
nesilcilik her sözlükte vardır ancak okuduğum ve öğrendiğim kadarıyla bu altıncı nesillerin başına gelen, hiçbir nesilin başına gelmemiştir. uludağ sözlük'ün altıncı nesli, sözlük dünyasına adını altın harflerle kazımıştır. **
gel gelelim altıncı nesillerde ' ulan bir gün yedinci nesiller gelecek biz de onlara saldıracaz mınakoyim' mantığındalar. ne çektilerse en az onun kadar çektirecekler üst nesile. ancak altıncı nesile inanılmaz gıcık kapan bazı sözlüğün eski yazarlarının bu konuda da çalışması olabilirdi kimlerin yedinci nesil olacağını bilseler...
düşünsenize sırf altıncı nesil yani neslimiz bu alemde en çok giydirilen nesil olsun diye sözlüğün formatı bilen tecrübeli yazarlarının yedinci nesilleri biraraya toplayıp deli gibi format öğrettiklerini... vallahi böyle bir şey mümkün olsaydı eminim bunu da yaparlardı.
sanal alem ile reel hayat arasındaki görülen ki ipince olmuş o nüansın farkına varmış insanın, oy verenine temennisidir.
neden ipince olmuş çünkü görülüyor ki bu ortamı haddinden fazla ciddiye alan insanlar var. ciddiye alınmalı buna da tamam ama sorun haddinden fazla alınması. her şeyin fazlası zarar.
konuya dönelim, burada insanlar kendi bilgi ve birikimleri doğrultusunda fikirlerini paylaşmaktalar. çeşitli tespitlerde bulunup, diğer yazarların bu konuda fikirlerini öğrenmek istemekteler.
sözlük ortamlarında ki oy sisteminin hiçbir kesinliği yok. fikrinize katılan da oy veriyor katılmayan da oy veriyor nickinizi beğenen de oy veriyor beğenmeyen de daha yazdığınızı bile okumadan oy veriyor. demek ki bu oylamanın net bir fikir vericiliği yok.
ayar vermek bile oylamaktan daha iyidir bence. aldığın ayar bile karşıt fikir içerir.
'kardeşim sen böyle böyle yazmışsın da ama bunun aslı budur' dersin bir tartışma ortamı oluşur ama sonucunda belki bir kişi yanlış düşündüğünü anlar ve bir faydan dokunmuş olur.
konuşmak fikir ayrılıkları yaşamak tartışmak güzeldir dozunu kaçırmadıkça.
yalnızlık da bir yere kadar. bu yaşamda her şeyin fazlası zarar ortası makbul...
evet yaşamda hoşunuza giden bir anı ya da hiç hoşunuza gitmeyen bir acıyı paylaşacağınız insanın/insanların önemidir.
bir şelale düşünün cennetten bir kesit tadında. oradasınız muhteşem bir hava, insanı üşütmeyen bir deli rüzgar, sıkıntılarla boğuşmayan bir beyin ve huzur düşünün. her şeyin mükemmel olduğu bir anı düşleyin ancak yalnız başınızasınız.
ne kadar güzel değil mi? 2. ve 3.günde de yalnız başınızasınız ama aldığınız keyif yavaş yavaş azalmakta. yalnız kalmaya devam ederseniz bitecek. neden mi?
çünkü insanın geninde var güzeli paylaşmak. o gördüğünüz muhteşem ambiansı birilerine göstermek istersiniz. tamam ilk seferinde sadece kafanızı dinlersiniz ancak daha sonra doyuma ulaşırsınız ve başka keyifler yaşamak istersiniz paylaşmak gibi. 'gel sen de şu muhteşem ortamı gör bak ne kadar güzel ben kaç zamandır bu güzellikte soluyorum' demek ister insan.
hiçbir insan yalnızlığa dayanamaz. yalnızlık allah'a mahsustur.
yaşamı boyunca yapmak istediği her şeyi yapmış olan insandır.
şu ömrümde cevaplandıramadığım birbiriyle alakalı birkaç soru var.
acaba bir insan tüm kurduğu hayalleri gerçekleştirebilir mi?
hayallerin/hedeflerin bir sonu var mıdır? hepsi gerçekleştikçe hayaller sona mı erer yoksa onların yerini başka hayaller mi doldurur?
şu ana kadar tüm kurduğum hayalleri hedefleri gerçekleştiremedim. daha çok var. ama bazen korkarım ya hepsini gerçekleştirdiğimde yaşamam için bir sebep kalmazsa? insan hayal ettiği sürece yaşar. ben şu an şu geceden haz alıyorsam hedeflerimi düşlediğim için haz alıyorum. inanın onlar olmazsa şu an başımı koyup yatardım. işte bu yüzden korkuyorum hepsini gerçekleştirmeye.
canımı riske atamam kimse atamaz yerini başka hayaller dolduracaksa tamam ama ya doldurmazsa?
yaşam tecrübesi sanırım bu demek. burada tecrübe ön plana çıkıyor.
tüm hayallerimizin en iyi ve en güzel zamanda gerçekleşmesi, ve yeni hayallere yelkan açtırması ümidiyle...
insanların çevrelerindeki her ayrıntıyla savaşması ancak kendi mutluluğunu, huzurunu ve sağlığını göz ardı etmesidir.
ne kadar önemli varlıklar olduğumuzu unutuyoruz bence. hepimiz teker teker kıymetliyiz. dünyanın en kıymetli varlığı her kişiye göre kendisidir. vermiyoruz işte değer her şey için çabalıyoruz ama sonunda kendimizi unutuyoruz. uydurmuyorum ben bunu hastahanede çalıştığım bir dönemde tanıdığım hastaların sözüdür bu.
özetle hepsi şu şekildeydi:
'' ah oğlum yaşama derdine düştük her şeyi kafaya taktık. üstelik takmamıza rağmen hiçbir şeyi değiştiremedik ve sonuç olarak bu kafaya takmalar bizleri buraya kadar getirdi. şimdi gün sayıyorum''...
kendimize önem vermeliyiz. günlük yaşamın rutinine bırakırsak kendimizi, o rutin bizi mahveder. bir gün biz de bir 'oğula' dert yanıp, gün sayarken bulabiliriz kendimizi...
sessizliğin sesinin insan ruhunda yarattığı huzurdan ötürü, bir değerinin olmasıdır.
ne kadar anlamsız bir konu aslında değil mi? ama şu var ki, sadece reel hayatta deli gibi koşuşturanlara; kendini, huzurunu, sağlığını unutanlara anlamsız gelir. kısacası hepimize...
hepimiz gün boyunca ekmek kavgası için savaşanlar değil miyiz? tabii ki anlamsız gelir bize...
trafiğin tıkalı olmasından bıkmış bir taksicinin arabasına binin ve ''hocam sessizliğin sesi ne güzel değil mi'' diyin. arabadan atılma garantisi veriyorum öncesinde de ''manyak mısın kardeşim sen'' lafıyla beraber. ne kadar acı o adam için. kendi benliğine erişme şansını kaybetmiş reel hayatın yoruculuğundan.
sessizliğin sesi de bir sestir. kulağa gelir. bir bach kadar bir wagner bir chopin kadar değerlidir. hepimiz sessizliğin sesini dinledik ve garanti veriyorum buna bu andan zevk bile aldık. ama sabah oldu işbaşı yaptık ve geceyi unuttuk. o ses hepimize huzur vermişti ama sabah yerini türlü türlü sıkıntılar almıştı. insana huzur veren her ses değerlidir. sessizliğin sesi ise daima en tepededir. keşfetmesi zor, ulaşılması güçtür.