Jean Adrienne arınma sistemi (bkz: jaas) psikolog, uzman ve şifacı Jean Adrienne Miller tarafından sezgisel esinle geliştirilmiş bir yaşam enerjisi arındırma yöntemidir. Arzu etmediğimiz bir şekilde yaşamımızın bir alanında tıkalı kalmış olmamıza yol açan veya yaşamımızda çeşitli sorunlar olarak kendini gösteren ve dolayısıyla öz gücümüze ulaşmamızı engelleyen etkilerin, yüksek benliğimizin(veya üst bilincimizin) rehberliğinde, 144 dosyadan oluşan bir dosya protokolü ve spiritüel kinesioloji kullanılarak, kolayca ve huzurlu bir şekilde arındırılmasını sağlar.
Hem çok keyifli hem de hayatınızda şimdiye kadar çözüm bulamadığınız her ne konu varsa çözmek için müthiş kapsamlı sistem. Yaşadığınız problemlerin sadece sizinle ilgili olduklarını zannediyorsanız yanılmış olabilirsiniz. Bu eğitimden sonra genetik ailenizin dışında takım arkadaşlarınız, ruhsal aileniz olduğunu ve onların yaşadıklarının da önemli ve bulmacanın bir parçası olduklarını fark edeceksiniz.Önemli olan sorunun gerçek köküne inmek ve arındırmak .
Evlenme ilen doğan hısımlık türüdür. Bilinenin aksine eşler ve eşlerin aileleri hısım olmazlar. Kadının erkeğin ailesiyle, erkeğin de kadının ailesiyle arasında oluşan bağdır. Kayın hısımlığında alt soy(çocuk) ve üst soy(kayınbaba ve kayınanne) ile evlenmek yasaktır. Boşanma halinde dahi hısımlık bitmez. Sebebi ise evlenme yasagının devamını sağlamaktır.
1910 doğumlu, Türkiyenin ilk kadın inşaat mühendisidir. 10 yıl boyunca anıtkabir inşasında başmühendislik yapmıştır. Kendisi ayrıca voleybolcu olmakla birlikte, fenerbahçe spor kulübünün de ilk kadın voleybolcusudur.
Bir uçakta bulunması gereken minimum ekipman listesidir.
Diğer bir deyişle uçak hangi ekipmanlar olmadan uçabilir veya uçamaz, uçabilir ise hangi şartlarda uçabileceğinin yazılı olduğu liste/el kitabı.
yeni twitter sistemine göre, atılan tweeti tekrar zaman akışında gösterebilmek için yapılan eylem. favori manyaklarının gereksiz ve bir o kadar da sinir bozucu hareketi.
insan yaşamaktan başka bir tad alır. Sevmediğin zamanlarda sadece nefes alırsın. Sanki emanet bedenini seveceğin zamanlara taşımak ister gibi zaman öldürürsün. Günler geçsin istersin, ama günler neden geçer bilmezsin. Sevmek hayatı anlamlı kılar.
Sevmek zordur diken gibi, herkes sevilmez. Sevgi bir kapıyı çalmak için yanında iki kardeşini, saygıyı ve güveni görmek ister. Üçünün arkasında ise sevişmek vardır. Sevişmek hepsini birden iteler arkadan kapıya doğru. 4'ü birden bir araya gelince işte orda aşk olur. Aşk kapıyı çalmaz, kapıya yüklenir açmak için. Aşk o kadar nadir uğrarki, aşk kapıyı çalınca, dondurmaya bakan yaramaz çocuklar gibi yelkenlerini suya indirirsin. Genelde aşkı görünce yüklenmeyi beklemez kapı kendiliğinden açılır. Olaki kapı açılmazsa bir süre bu 4 birader bekleşir kapı eşiğinde. Hatta sahiplenir başkasını da sokmamaya çalışır.
Saygı ve güvensiz sevgi olamaz, onlarsız sadece ihtiyaçlarını giderirsin. Saygı olmadan sevilebilir ama ona aşk denmez. Öyle bir kardeşi vardırki sevginin o olmadan sevgi kapının yanından bile geçmez. O ortadan bir an bile kaybolsa ordan uzaklaşmak ister, kaçacak delik arar. Sevginin bu vazgeçilmez kardeşi güvendir. Sevmek için güvenmen gerekir. Güven suyudur, mineralidir sevginin. Sevginin büyümesi, dallarının uzaması, çiçeklerinin güzelleşmesi için güven olmazsa olmaz koşuldur. Aslında insan kendi rahatı için güvenir. Her zaman onla ve yanında olamazsın. Yaşama devam edebilmen için güvenmen gerekir.
Bazen sevgi, bazen güven önden gider. Sevginin önde gittiği zamanlarda, güvenebilmek için bahaneler uydurursun. Ufacık emarelerden bir dolu sonuç çıkarırsın. Güveni en olmadık yerlerde ve en olmadık zamanlarda hissedersin karşındakine.
Güvensizlik prangalar gibi ayaklarına asılır, engeller seni. istesen de sevemezsin güven olmadan. ilişki 4 ayaklı masadır. Bu ayaklar sevgi, saygı, güven ve sevişmektir. Güven bacağı olmadan bu 4 ayaklı masa, yavaş yavaş ve acıyla çürür. Oysa diğer 3 ayakdan biri olmadan da masa ayakta durur. Hatta bir çok ilişkide, özellikle eski olanlarında genelde bu 3 ayaktan biri eksiktir.
Güven sadece 1 kez kaybedilir. 2. şansı hiçbir zaman vermez insana. Sonrasında güven duymayan hep acabalar içinde kalır. Her an nerede olduğunu ne yaptığını bilmek istersin güvenini yitirirsen. Sürekli yanında olmasını, ya da bir şey aklına gelince hemen sesini duymak istersin. Sanki yanında olunca ve sana bakarken sana ait olacak. En kötüsü ise ona ulaşmaya çalışırken ona ulaşamamaktır. işte o zaman tüm zemberekler atar ve her türlü kötü ihtimal insanın aklına gelir. Onun yanına koşarak, uçarak gitmemek için kendini zor tutarsın. Gitsen ve herşeyin normal olduğunu görünce dahi güvenin artmaz. Bir sonraki kriz anını beklersin, artık zincir kopmuş güven kaybedilmiştir. Bir açığını yakalayana kadar rahat etmezsin. Bu kadar hayalini kurup hayatı zehir ettikten sonra eninde sonunda o açık yakalanır. Açık küçük olsa dahi haklı çıkabilmek için küçücük olay dramatize edilip büyütülür. "Ben demiştim" der güvenmeyen. Kişi kendi hazırladığı çukura düştüğünü ve o kadar zamanı başta kendine olmak üzere etrafındaki birçok kişiye nasıl zehir ettiğini çok sonraları anlayacaktır. En kötüsü severken ve ayrılamazken güveni kaybetmektir.
Hangisi daha kötü, güvenip sonradan nasıl çirkin bir oyun içinde olduğunun farkına varmak mı, yoksa güvenmeyip hayatı kendine zehir etmek mi. Sanırım ikincisi daha kötü. ilkinin acısı sadece bir kere ve sonunda.
insanların çorap çekmeceleri genelde evde giyilecek çoraplar ve gezmeye giderken giyilecek olan çoraplar olmak üzere tam ortadan ayrılmasa da ikiye ayrılmışlardır. gezmeye gidilirken giyilen çoraplar genelde siyahtır. hangisinin yırtık olduğunu ayırt edemezsin. ve bir gün arkadaşına gidersin ayakkabını çıkartırsın bi ayağına bakarsın bi arkadaşına. şey, bişey lazım mı içecek falan alayım mı bahanesine yatarsın önce. içecek falan lazım değildir her şey hazırdır. bu durumda yapacak hiç bir şey yoktur. ayakkabını çıkartırsın hemen terlik ararasın önü açıklar vardır. mecburen kaderine razı olursun.
--spoiler--
Gece yarısı uyanmak, hayata parantez açmak gibidir. Her şey durmuştur; zaman durmuştur, işler durmuştur, bütün oyunlar durmuştur...
Hiç bir şeyi kaçırmayacağını, hiç bir şeyden geri kaçamayacağını bilerek bunun rahatlığı içinde sakin ve telaştan uzak, düşünürsün... Bu bazen keyiflidir... Aşıksan ve sevdiğinin seni sevdiğini biliyorsan, onu düşünürsün. Oda seni düşünüyordur, bilirsin... Hayaller kurarsın. Sessizliği ve karanlığı istediğin seslerle ve renklerle doldurursun...
Ama evin içi mutsuzlukla doluysa, gece yarısı uyanmaları insana acı verir... Zaman geçmez ve acılar uzar...
Gelip seni kurtarsın diye uykudan medet umarsın...
--spoiler--
benim çabamdır. belki de olmuştur, neden olmasın. olur olur. ve bir kez daha belirtmek isterim ki çirkin kadın yoktur, az vodka vardır! mutlu yıllar, fiyuu..
true blood'u doğuran serinin beşinci romanı. kitap kasım basım ve yeni piyasaya sürüldü. türkçeye çevrildiğine bir kaç gün önce öğrendim ve hemen aldım. henüz okumaya başlamadım ama merak da etmiyor değilim.
true blood'u doğuran serinin dördüncü romanı. bu kitapta ortaya cadılar çıkıveriyor birden. bu cadılar eric'in işini ve onu istiyorlar. eric itiraz edince de ona büyü yapıyorlar ve hafızasını siliyorlar. sookie onu buluyor, evinde saklıyor, yakınlaşıyorlar çünkü eric eski karakterinden tamamen farklı. kuzu gibi oluyor. naziklikle eric bu kitapta aynı cümle içinde kullanılabiliyor. ericle sookie sevgili oluyorlar. bu arada jason ortadan kayboluyorlar. günlerce ses çıkmayınca cadıların kaçırdığını düşünüyorlar. bütün kurtadamlar, vampirler, şekil değiştiriciler, iyi cadılar ve tabii ki sookie cadılara karşı savaş açıyorlar!
true blood'u doğuran serinin üçüncü romanı. bu kitapta bill sookie'den uzaklaşıyor, çünkü ona eric'in bile üstü olan bir kraliçe ona bir iş veriyor. bill şehirdışına çıkıyor fakat sonra kaçırıldığı öğreniliyor. bu işi almak isteyen birileri. eric sookie'yi bir kurtadamla birlikte jackson'a gönderiyor. sookie'nin bill'i kurtarma macerası da denilebilir. ama sookie öğreniyor ki bill onu aldatmış işte işler o zaman değişiyor. sookie bill'i kurtarıyor ama artık sevgili değiller.
true blood'u doğuran serinin ikinci romanı. 2. kitapla birlikte diziyle uyuşmazlıklar ortaya çıkıyor. özetle bu kitapta da sookie'nin telepatik güçlerinden faydalanmak isteyen vampirler onunla bir anlaşma yapıyorlar. vampirlerin daha doğrusu Eric'in bir arkadaşı kaçırılıyor, Sookie ve Bill'i de onu bulmaya Dallasa gönderiliyor.
true blood'u doğuran serinin ilk romanı. ilk kitabın diziyle paralel gittiği söylenebilir. özetle, vampir bill ile tanışmaları, çıkmaya başlamaları, vampirlerle takılan insanların ard arda seri bir katil tarafından öldürülmesi, billin patronu Eric ile tanışmaları gibi şeyler var. Başladığınızda bırakamıyorsunuz.