ben turkiye'de universite okuyup yuksek lisans icin yurtdisina giden ve sonrasinda orada kalan kesimdenim. benim donemimde universite icin yurtdisina giden de cok fazla insan yoktu cunku ulkede bu denli bir karamsarlik hali bulunmuyordu ve ulkeye olan guven hissi kesinlikle daha fazlaydi.
bu sene dayimlar, once universite cagindaki kuzenimi egitim icin kanada'ya gonderdiler. kuzenimin mutlu ve huzurlu oldugunu ve kanada sartlarini gordukten sonra da radikal bir kararla ailecek kanada'ya tasindilar ve istanbul'da bir lisede hazirlik okuyan diger kuzenimi de okuldan alip hep beraber kanada'ya yerlestiler.
bana eskiden liseyi yurtdisinda okumak cok uc gelirdi fakat ailecek yurtdisina goc edenlerdeki artis da goz onune alindiginda bu durum artik daha da yayginlasacak gibi duruyor.
uzucu bir olaydir tabii ki de. yurtdisindaki hayata tutunma mucadelesi, ister istemez ulkeden kafa olarak kopmak, kendini yurtdisinda kabul ettirmeye calismak lise cagindaki biri icin kolay da degil. dusunun insanlar bahsetmedigim binbir turlu kulfeti ve zorlugu da goz onune alarak cocuklarini lise icin yurtdisina gonderiyorlarsa veya ailecek goc ediyorlarsa nasil bir psikoloji icindelerdir.
hayatımın en güzel senesini yaşadığım büyüleyici şehir. sahiller, güzel restoranlar barlar, sürekli sıcak hava derken insanın ruh sağlığına en iyi gelen amerikan şehirlerinden.
insanların, ortamların rahatlığına alıştıktan sonra east coast çok farklı gelir.
şu günlerde, ben niye hukuk okudum dedirten fakültedir. yurtdışında yaşamak isteyen insanların gitmemesi gereken fakültedir. hukuk çok lokal bir alandır ve türk hukukunu bilmek eğer yurtdışı sevdanız varsa pek de bir işe yaramayacaktır.
en realist insanı bile "ama ben onsuz varolamaaam öhüüü" durumuna düşürebilen, dünyanın en mutlu edebilen ya da en mutsuz edebilen (duruma bağlı) şey. şey diyorum çünkü aşkın tanımını yapmak bile bir sorunsal. 493 sayfa entry'den anlaşıldığı üzere.
bir insanı "kürt penisi" diye tanımlayarak, bu topraklarda huzurlu yaşamanın artık oldukça ütopik olduğunu kanıtlayan entry.
kadın düşmanlığından bahsetmiyorum bile.
bir kadın olarak, bu ülkenin bir vatandaşı olarak, bu ülkede bu koşullarda yaşadığımı hatırlatan bu zihniyete sonsuz teşekkürler.
bu sene yaz okuluna gittiğim okuldur.
niye şanının şöhretinin bu kadar iyi olduğunu anlıyorsunuz. derse gelmeden önce o konuyla ilgili powerpointlere ulaşmak, hangi soruların üstünde durulacağını görmek mümkün. "seminar" adı verdikleri derslerle de bir önceki günkü dersin üstünden geçiliyor, programın gerisinde kalmanız engelleniyor.
aslında bunlar kulağa basit şeyler gibi gelse de, insan etkileniyor kendi eğitim sisteminden sonra böyle bir deneyim yaşayınca. llm'ler 18 bin pound civarındadır, londra'daki yaşam masrafları da eklenince ciddi birikim istediği doğrudur. buranın herhangi bir kursu, kısa süreli olsa bile, cv'de oldukça iyi durur.
master için 3,4/3,5 civarında ortalama istedikleri yazıyor.
yeri londra'nın göbeğindedir, kampüs büyük değildir ama şirindir, kütüphanesi sosyal bilimler alanında avrupa'nın en iddialısıdır.
bomba gibi gelen, henüz 25 yaşındaki dj. house müziği sevdirir, transa sokar insanı.
dj mag'de dünyanın en iyi 6. dj'i seçilmiştir aldığı oylarla. alesso, angello'yu üç beş yıla geçer.
hardwell on air adlı podcast'i ile kendisini takip etmek mümkündür.
o video ne dahiyane fikirdi ya.
walter hartwell white'a bi şey olmaz. hepimizden senden benden uzun yaşar o.
yakalansa dizinin bi amacı kalmaz zaten, di mi? veya da yakalanıcak, karizmatik bi söz edip kanserden gidicek. ki bu bile olmaz bence.
skyler da yola geldi gibi sonunda sanki.
depresyon. hem hiç para da vermiyorsunuz, diyet yemek de hazırlamıyorsunuz. çok ileriye giderseniz yemek yerine günün soununda kafayı bile yemiş olabiliyorsunuz.
ülkedeki çarpık zihniyetlere aldırmadan yaşamaya çalışan kızdır. bu kız etek de pantolon da giyer. hatta kışın palto bile giyer, biliyorum çok şaşırıcaksınız.
valla bende bir sorun mu var anlamadım ama her şort giyen kız "sikişmek" istemiyor, sanırım bazılarının bir yerlerine şortlu kızları düşünürken oksijen gitmemeye başlamış.
siz hiç "ayy çocuk çok yakışıklı ama biraz gerizeka, yine de gideri var" veya "ayy çok sempatik ama pek zeki değil, olsun bizim olsun." diyen biriyle karşılaştınız mı? cevabınız evetse o kız süzme salaktır.
ne sempatiklik, ne yakışıklılık; her şeyin başı zeka arkadaşlar.
Dönem başına 10 11 ders alırsınız. Eşekler gibi çalışırsınız, hocalarınızın sizden beklentileri hep yüksek olur. Eğitimine diyecek laf yok lakin sosyal olarak tam bir kargaşadır. Herkes ayrı telden çalar. Tabii ki tek tip insanların olduğu bir yerde okumaktan çok daha fazla şey katar insana ama genelde herkesin kendi için ufak bir grubu olur çünkü hakikaten insanlar biraz alakasızdır. Üç ayrı kontenjanının olmasına bağlıdır bu da.
Diploması en iyi duran okullardandır. Hele bir de ingilizcenizin seviyesi iyiyse, en iyi hukuk bürolarında işe başlarsınız ve genellikle mezunların altyapıları sağlam olduklarından, hızlıca yükselirsiniz.
Hocaları oldukça iddialıdır; yine de okul şöhretini kesinlikle öğrencilerine borçludur. Fakültede ortalama zekada olan insan bile oldukça azdır, üstüne öğrencilerin hırsları, çalışlanlıkları, bilgiye açlıkları eklenince en iyi fakültelerden olması kaçınılmazdır.
evde zamanın geçmemesinden ve sıkıntıdan dolayı da ortaya çıkar. hele depresif bir pazar geçiriyorsanız, dondurmalar ve çikolatalar en iyi dostunuz haline gelir.