SORULAR:
1) Burası Muş'tur, yolu Yokuş'tur, Muş'taki yokuşun eğimi kaçtır? (tan(a) =cos(b) )
a) Diktir
b) Kektir
c) 250 TL
d) Bilmiyom.
e) Doğru cevap b seçeneği olabilir.
2) Aşağıdakilerden hangisi diğerlerinden farksızdır?
a) Kanaviçeli kukurbit
b) Ebelemeceli ebegümeci
c) iki şık daha var
d) Ali Şen
e) Berlin hoparlör enstitüsü genel müdürlüğü sekreter yardımcılığı makamı
3) Aşağıdakilerden hangisi nedir?
a) Hiçbiri
b) c
c) Ne?
d) Yaaaa...
e) Hesap bilmeyen kasap.
4) Cevap (c) seçeneği ise, soru nedir?
a) Adınız?
b) Yaş kaç?
c) Hiçbiri
d) Hepsi
e) Bazısı
5) Nerdeyim ben?!! Örneklerle açıklayınız.
6) 4 milletvekilini bir zürafaya eşit olarak kabul ederseniz, meclis murakıbı kaç Marlboro eder (Dışişleri bakanını 3.14 alınız)?
a) 1
b) 3.2
c) Az
d) Saat kaç?
e) Dörde çeyrek var.
7) Aşağıdakilerden hangisi, atı alanın Üsküdar'ı geçme sebeplerinden değildir?
q) 4207 sayılı kanun
x) Sucuk sanayiindeki darboğaz
w) Sucuk sanayiindeki boşboğaz
ü) Atın F0 ilk hızı
ıh) Atı alanın Nijeryalı olması
8) isme ne ad verilir?
a) Ad
b) isim
c) Cisim
d) Sicim
e) Simit
9) Kim kimdir?
a) Kim Bassinger
b) Kim o?
c) Kilim
d) Hiçbirisi
e) Herbirisi
10) Aşağıdakilerden hangisi, pragmatist bir manifestonun edimsel imgelenmelerine öykünen yaptırımları karakterize eden kuramların tümünü gerçekleyebilme yetisine haiz bir öngörümsel önerme varyantı olarak kabul edilse de, içsel çatışıklıkları pasivize etmenin bilişsel algılanması söz konusu olduğunda pitoresk bir tümevarım sağlayabilecek bir betimlemeyi, en marjinal kulvarlarda, ayrımlanabilir ve determinist bir tarzda angaje edebilme kapasitesine sahiptir?
a) Soruyu tekrarlayabilir misiniz acıbaa?
b) Yoğurt
c) Salatalık
d) b+c = cacık
e) Valla artık ben ne desem boş.
11) 'Bir kenenin üzerinde bulunduğu yastığın kılıfına dikiş atan adamdan haber almış gibi görünen kertenkeleye yan bakmış gibi gördüğümüz bu kadının kayınbiraderi, askere gitti' cümlesinde aşağıdaki öğelerden (elementlerden) hangisi bulunmaz?
a) Öldüresiye isim tamlaması
b) Belirteçli harf tümleci
c) Beşinci element
d) Küpeşte rendesi
e) Edatlı geçirgen zifir büzürdetmesi
12) Kim kime, dum duma?
a) Duma duma dum, kırmızı kandil
b) Alexander Dumas
c) Biz bize, siz kime?
d) Cam cama
e) Hepsi
13) 'Önüm arkam sağım solum sobe, saklanmayan ebe' cümlesinde, 'sobe' kuzey ise, güney-batı hangi yöne denk gelir?
a) Denk gelmez teğet olur.
b) Denk gelmez Cenk gelir.
c) Ebenin yönü!
d) Sobe kuzey olamaz. Olsa olsa yıldız ve poyrazdan 3 ila 5...
e) Bütünleme ne zaman?
14) 'Balık soru' nasıl bir soru tipidir?
a) Böyle bir soru balık sorudur.
b) a şıkkı doğrudur
c) a ve b şıkları doğrudur
d) a, b ve c şıkları doğrudur.
e) Bu da dahil tüm şıklar doğrudur.
15) Aşağıdaki şıklardan hangisi daha şıktır?
a) Bu şık!
b) Hayır bu!
c) Haaayııırr, bu..
d) Bence bu..
e) Kesin bu!
16) Hastanenin Acil polikliniğine gelen hasta, şu şikayetlerden muzdariptir:
1. Baş dönmesi (176 derece)
2. Bağırsak pörtlemesi
3.. On kaplan sendromu
4. Zihin gıcırdaması
5. Izdırap
Bu şikayetlerin hangisi veya hangileri, 5. soruyu doğru cevaplamayı engeller?
a) 1-3
b) 3-4-3
c) Bende beşinci soru silik çıkmış.
d) Bende de...
e) Ay ne enteresaaaann.. Bende de..
17) Aşağıdakilerden hangisi aşağıdadır?
a) Sinameki
b) Şeytandirseği
c) Narenciyeciye diye diye narenciyeciye verdiler Naciyeyi.
d) Zıkkımın kökü
e) Hiçbiri (veya hepsi.. maksat gönüller bir olsun)
18) Nereden geliyor bu değirmenin suyu? Hı?
a) Dereden
b) Beriden
c) Taşıma su
d) Evden
e) Hortum (aracılığıyla)
19) Sizce 'en az' kaç tane olmalıdır?
a) Ne?
b) 33
c) Ben güzele güzel demem...
d) 5'te 5
e) Hiç
20) Aşağıdakilerden hangisi olumsuzluk belirtmezken olumluluk içermez (veya olumlu-olumsuz ikilemine yeni bir açılım getirebilir ileride)?
a) Seni döversem mutlu olurum!
b) Delirmek en iyisi bu devirde.
c) Ver bi kalite de yakalım...
d) Burnuma karanfil kaçtı.
e) Öyle karanfil mi olur (be!)..
21) Zebralarla ilgili aşağıda sıralanan ifadelerden hangisi zebralarla uzaktan-yakından ilgili değildir?
a) Beyaz üzerine siyah çizgilidirler.
b) Siyah üzerine beyaz çizgilidirler.
c) Hem siyah, hem de beyaz çizgili olanları vardır.
d) Çizgisiz olanları at gibi koşar.
e) Süslü eşeklerden ibarettirler..
22. bir genç kiza günde ortalama 27 kisi evlenme teklif etmektedir.
Bunların bir kısmının zaten evli olduğu düşünülürse, amaçlarının
gönül eğlendirmek olduğu açıktır. Normal şartlarda bir gönlün
eğlenmesi 48 saat sürdüğüne göre kızın abisinin günde ortalama 10
adam dövmesiyle bir yil sonunda kaç bekar adam dayak yememiş olur?
a. 42 adam
b. 570 adam
c. birkaç iyi adam
d. sadece, dünyayi kurtaran adam
e. hepsi
23.Asağıdakilerden hangisinin ne alakası var
a) sen telafisi olmayan en büyük hatam benim
b) sen terapisi olmayan en büyük hastam benim
c) sen teravisi olmayan en büyük hacım benim
d) hiçbiri
e) herbiri
24. Bir üçgenin dik köşesi o kadar uzundur ki, bu üçgen zaman zaman
prizma, bazen de beşgen gibi görünmektedir. Buna geometride ne
denir?
a. hipoteneffüs
b. müthis yanilsama
c. yalan
d. hipopotem
e. hepsi
25. Bir duruşma salonuna beş kapıdan tanık girmektedir. Bunlardan bir
kısmının bir başka kapıdan çıkıp gittiği ve bir kısmının ise yalancı
tanık olduğu düşünülürse kalan iki tanığın, sanığa olan uzaklıkları
ne kadardır?
a. 30 dekametre
b. 815 mililitre
c. 40 haramitre
d. 102 hektomirmiç
e. hepsi
26. Bir köprüden bir eşek dört dakikada geçmektedir. Köprü
yıkıldığında aynı eşek, asağıdaki çağlayana yedi dakikada
düşmektedir. Eşeğin sahibi, öldü sandığı eşeğine iki buçuk yıl sonra
bir reklam filminin çekiminde rastlamaktadır. Buna göre, köprünün
basladığı iki belde aşağidakilerden hangisidir?
a. gudikköy - sahbaz yaylasi
b. gudikköy - pa ovasi
c. kübikköy - sahbaz yaylasi
d. titizköy - sahmat vadisi
e. hepbiri
27. Bir sınavda 140 soru sorulmuştur. Bu sorulardan en az 100'ünün
yanıtı 'c' şıkkıdır. 'c' şıkkına böylesine yüklenilmesine
trigonometride ne denmistir?
a. öklitusomania
b. sorulari Cevat hoca hazirlamistir.
c. ne var, nesi varmış c şıkkının
d. hadi ordan
e. yapmayın beyler, hiçbiri....
28.Mahmut ile Nedim'in yaşları toplamı 303'tür. Mahmut henüz
ilkokula giden küçük bir çocuk, tosun bir yavrucak olduğuna göre
Nedim'in kaplumbağa olma olasılığı kaçtır?
a. 100 hektar
b. bir miktar
c. bilinmez
d. yoktur
e. hiç yoktan iyidir.
29.Bir göle dört bir yandan maya çalınmaktadır. O gölün sulak bir
arazide yer aldığı düşünülürse ve çalınan mayaların toplam
ağırlığının 340 hektogram olduğu da hesaba katılırsa gölün derinliği
ne kadardır?
a. dört basketbolcu boyu
b. dört basketbolcu + bir cüce boyu
c. 40 dekametre
d. göl maya tutmaz
e. hepbiri
30. A kentinden yola çikan bir çift katlı otobüs, b kentine
vardığında tek katlı olmuştur. Aynı anda ç kentinin f ilçesine bağlı
k nahiyesinden yola çikan bir midibüs ters yöne girerek hız sınırını
geçmiş ve p ülkesine gitmiştir. Her iki aracın saatte 90 kiloamper
hızla yol aldığı varsayılırsa, iki aracın t şarampolünde
karşılaşmaları ne zaman gerçekleşir?
a. 2001 sonbahari
b. 2001 ikindi vakti
c. 2013 milenyumu
d. 2008 bir pazar sabahi
e. Hepsi
--Sınav bitmiştir; kendinizi ters çevirin, öylece kalın..--
BAŞARILAR : )
Manisa 1. Amatör Küme'de Muradiye Şimşekspor'un Çobanisa Belediyespor ile yaptığı karşılaşmada hakem Erdoğan Yayla toplam 11 kırmızı kart gösterdigi olayli mactir.
Futbolda Manisa 1. Amatör Küme 1. Grup'ta Muradiye Şimşekspor'un Çobanisa Belediyespor ile yaptığı karşılaşmada, maçın hakemi Erdoğan Yayla'nın toplam 11 kırmızı kart gösterdiği öğrenildi.
AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, Muradiye'deki maçta gösterilen 11 kırmızı kartın 7'si aynı takıma gösterilince, maç tatil edildi.
Maçın normal süresinin bitimine 1 dakika kalıncaya dek maçta yalnızca Çobanisa Beledisporlu 1 oyuncu kırmızı kart gördü.
Çobanisa Beledispor oyuncusunun Muradiye Şimşekspor'un kalecisine 89. dakikada kafa atması nedeniyle hakem Erdoğan Yayla, her iki futbolcuya da kırmızı kart gösterdi.
Gösterilen 2 kırmızı kartın ardından seyirciler sahaya girerek futbolculara saldırdı. Olaya jandarma ekipleri müdahale etti.
Maçın orta hakemi Erdoğan Yayla, çıkan kavga üzerine, konuk Çobanisa Belediyesporlu 5 oyuncu ile Muradiye Şimşeksporlu 3 sporcuya da kırmızı kart göstererek oyundan attı.
Çobanisa Belediyespor'dan 7, Muradiye Şimşekspor'dan 4 futbolcunun oyun dışı kalması nedeniyle maç tatil edildi.
AA muhabirine açıklamada bulunan Muradiye Şimşekspor Antrenörü Kurtuluş Akgöl, maçın ilk yarısında 1 -0 yenik durumda olduklarını belirterek, şunları söyledi:
''Maçın son dakikasına kadar olağanüstü gayret gösteren sporcularım, oyunun skorunu 3-1'e taşıdı. Ancak 89. dakikada rakip takım oyuncusunun kalecimize kafa atmasıyla olaylar başladı. Futbola yakışmayan hareketler yapıldı ve sözler söylendi. Bizim maçımızın en çok kırmızı kartlı futbol maçı olarak tarihe geçeceğine inanıyoruz.''
Çobanisa Belediyespor Antrenörü ismail Şahin de maçı yöneten hakemden şikayetçi olduklarını ve son haftalarda hakem hataları yüzünden yenildiklerini bildirdi.
Manisa Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu Başkanı ismail Aydın, maçın 90 2 süresinde meydana gelen olayların ardından maçın tatil olduğunu ve tertip komitesinin, 2 Aralık Salı günü yapacağı toplantı sonucunda maçın galibinin ve kulüplere verilecek olan cezaların belli olacağını kaydetti.
turk takimlarinin avrupada yaptigi maclarda hep birlikte tek yurek olarak o takimi desteklememiz. turkiyenin avrupa kupalarinda yerini tam olarak alamamasi yuzunden butun takimlari desteklemek ve daha ileri goturmek gerekir.
Amerikalı bilim adamlarının, 375 milyon yaşındaki balık fosilinin kafatası üzerinde yaptıkları yeni incelemeler, evrim
sürecine ilişkin ipuçları veriyor.
ABD'nin önde gelen haber ajanslarından United Press International'da yayımlanan habere göre, Amerikan Doğal Bilimler Akademisi'nin 2004 yılında Kanada'nın Kuzey Kutup Dairesi'ndeki Ellesmere Adası'nda bulunan "Tiktaalik roseae" balık fosili üzerindeki araştırmaları, su ortamından karada yaşama geçişin kafatasının iç yapısında çeşitli değişikliklere yol açtığını gösterdi. Çalışmaları Nature dergisinin bugünkü sayısında yayımlayan bilim adamları, yaratığın, ilkel çene, yüzgeç ve pul gibi balık benzeri özellikler taşımasının yanında, kafatası, boğaz, kaburga ve kol, bacak gibi vücuda eklemle bağlı bölümlerinin dört ayaklı hayvanlara yakın olduğunu belirttiler.
Araştırmanın başında yer alan ve makalenin yazarı Jason Downs, Tiktaalik'in kafatası, damak ve solungaçlarının iskeletin bu bölümünündeki evrimsel değişikliğin örneklerini ortaya koyduğunu belirterek, "Karada yaşayan
hayvanlara özgü kafatası özelliklerinin, sığ sularda yaşam için ilk adaptasyon örnekleri olduğunu görüyoruz" diye konuştu.
pt: bunu okuduktan sonra kiminiz gulecek kimiz sasiracak kimizde yeter artik bole haberler diyecesiniz. ben sonuncusundanim yeter artik birakin artik her bulunan fosilin evrimle bagini kurmayi. belki bunlar nesli tukenmis turlerdir kim bile bilir ki o zaman yasamadik ama suanda yasiyoruz ve araformlar yok. bu arastirmalrin sonucu evrim baglantisi olmamali gercekler saptirilmamali.
sol bolumde acilan basliklara bakinca gorulen durumdur.
bide bu basliklara girince bu durum daha da vahim bir noktaya geliyor.
halkimizin yavas yavas eski degerlerine sahip cikmayi biraktigi gibi dilinede pek sahip ciktigi soylenemez. bu durumda dilimizden hergun cok sayida kelime yok olup gidiyor. (hatta hergun dunyada 2-3 dil yok oluyor) dilimizin iyice yozlasmasi kendimizi ifade edemememiz, is yerlerinin isimleri gunluk sohbetler v.s tum bunlar bizlerin su an nerde oldugunun ve ileride malesef kimligimizi yitirecegimizin sinyallerini vermektedir.
horasan'dan Anadolu'ya geçen Oğuzların bazı boyları Batı Anadolu'ya ulaşmıştır. Ceddi Hayran'ı Mahmud Dede (Yatağan Mahmud) ile soy kütüğünün nesilden nesile aktarılan bilgilerle imam-ı Ali Rıza'ya uzandığı rivayet edilen Ahmet Er, 1927 yılında Manisa ilinin Akhisar ilçesinin Sünnetçiler Köyü'nde doğmuştur. Baba adı Şevket, annesi Hüsniye hanımdır.
ilk okulu doğduğu köyde bitirmiş, orta okulu Akhisar'da tamamlamış, 1947 yılında Bursa Işıklar Askeri Lisesi'nden mezun olmuş ve aynı yıl Kara Harp Okulu'na girmiştir. 1950 yılında Akar Harp Okulu'ndan Teğmen rütbesi ile orduya ve jandarma sınıfına katılan Ahmet Er, memleketin birçok yerlerinde ordunun çeşitli kademelerinde görev ifa etmiştir.
1951 yılında Bulgaristan'dan Türkiye'ye iltica eden üçyüz bin Türk'ün ızdırabını "Göçmen" isimli üç perdelik bir dram yazmıştır. Bu piyes Türkiye'de "yüz milli piyes"in içinde yer almıştır.
1957 senesinde Milli Savunma Bakanlığı'nca açılan Radyofonik Temsil yarışmasında Kosova Meydan Muharebesi'ni konu alan "Meçhul Süvari" isimli radyofonik temsili ile ödüle layık görülmüştür. Bu temsil Ankara Radyosu tarafından 1957 ve 1960 tarihlerinde iki defa 1960'da istanbul radyosunda da bir defa olmak üzere temsil edilmiştir.
27 Mayıs 1960 harekatı içinde de görev alan Ahmet Er, Milli Birlik Komitesi üyesi olarak hizmet etmiştir. Daha sonra otuz sekiz kişilik Milli Birlik Komitesi üyeleri arasında meydana gelen itilaf sonucu yurt dışına gönderilen "Ondörtler" grubu arasında yer almış ve 13 Kasım 1960'da Libya Büyükelçiliği Devlet Müşavirliği'ne atanmıştır. 1962'de yurda dönmüş ve doğduğu köye yerleşmiştir.
31 Mart 1965'te Alpaslan Türkeş'le birlikte CKMP'de siyasete atılan Ahmet Er, CKMP'nin 1969 Şubat ayında Adana'daki kongresinde MHP'ye dönüşümüyle birlikte, bu partinin 12 Eylül darbesine kadar Genel Başkan Yardımcılığı'nı yürüttü. 12 Eylül'den sonra, cuntanın mahkemelerinde yargılanan Er, yapmış olduğu tarihi bir savunmayla darbecilere meydan okudu.
Tahliye olduktan sonra uzun bir dönem siyasetin dışında kaldı. Sadece milli islami değerlere bağlı ülkücü gençliğin yetişmesi amacıyla düzenlenen konferanslara konuşmacı olarak katıldı.
7 Temmuz 1992'de MÇP'den ayrılan Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının kurdukları Büyük Birlik Partisi'nde tekrar siyasete geren Ahmet Er, partinin "Kurucular Kurulu" üyeleri arasında yer aldı. Uzun bir dönem bu partinin Genel Başkan Yardımcılığı görevini sürdüren Er, sağlık şartları sebebiyle bugün aktif siyasetin dışında olmakla birlikte Büyük Birlik Partisi 3.Olağanüstü Büyük Kurultayı Yüksek istişare Kurulu Üyesi olarak Türk siyasetçilerine rehber olmaya devam etmektedir. Şairler-Yazarlar-Sanatseverler Derneği üyesi olan Ahmet Er, Türk-islam kültür ve medeniyeti üzerindeki inceleme ve araştırmalarına devam etmektedir.
son zamanlarda akp´ye acilan kapatma davasi ile herkesin kendisine sormasi gereken sorudur.
pkk denen tehdit herseyi ile ortada iken (partisi, teroristleri, eylemleri) bizler, tarifinin bile tam yapilmayan bir kavram uzerinden birbirimizi yiyip bitiriyoruz. pkk o kadar askerimizi sehit etti; vadandaslarimizi yerlerinden etti; turkiye ekonomisine sayisini telafuz bile edemedimiz kadar zarar sagladi biz hala tutmus irtica geliyo laiklik elden gidiyo diyoruz. uyanin ey millet ulke elden gidiyo ve bu irtica ile degil onu kullanarak bir tehdit olarak gosterenler tarafindan.
esas başlık bu ama 50 karakterden fazla
izmir Şehirler Arası Otobüs Terminali Mimari Yapısı
izmir şehirlerarası otobüs terminalinin yap, işlet, devret modeli ile yapılması için ilk girişimler 1985 yılında başladı. 16 eylül 1996'da izmir büyükşehir belediye başkanlığı ile ege bölgesi otobüs işletmecileri derneği arasında yap, işlet, devret modeli ile sözleşme imzalandı. 25 eylül 1996'da inşaat ihalesi yapıldı. ihaleyi kazanan obitaş firması 10.10.1996 da temel hafriyatı çalışmalarına başladı. 1 ay süren hafriyat sonunda 08.05.1997'de ilk temel betonları dökülmeye başlandı. Yaklaşık 150.000 m2 arsa üzerinde 70.000 m2'lik taban alana oturan 120.000 m2'lik kapalı alan inşaatı, 30.000 m2 yeşil alan, 25.000 m2 açık otopark ve içyol düzenlemeleri tamamlanan terminal tesisleri otoban ve şehriçi yol bağlantılarının kısmen sağlanması ile 14.12.1998 de hizmete açıldı. 18.12.1998'de resmen faaliyete geçti. Terminale giriş-çıkış yapan tüm otobüsler otoyoldan gelip gitmek zorundadır. Böylece hem şehir trafiğine hiçbir yük getirmemekte hem de bu trafik nedeniyle meydana gelebilecek zaman kaybı tamamen önlenmiş olmaktadır. Turnikelerden giriş-çıkış yapan otobüsleri verilen tamkartlar ile merkezi bilgisayar sistemine kaydedilmekte, araçların terminal içindeki bütün hareketleri hafızaya kaydedilmektdir. Bu bilgiler daha sonra cd'lere yüklenerek arşivden saklanmaktadır.
Şehirden gelecek olan vatandaşların tesise ulaşımı için bütün tedbirler alınmıştır. 38 değişik hatta çalışan 40 belediye otobüsü, 22 hatta çalışan 100 dolmuş minibüsü, 40 araç kapasiteli kamyonet durağı ve 150 araçlık taksi durağı faal durumdadır. Özel araçları ile terminale gelecek yolcular için 1200 araç kapasiteli açık ve kapalı otoparklar bulunmaktadır.
Teknik özellikler
arsanın m2'si : 146.500 m2
inşaat taban alanı : 70.000 m2
inşaat alanı (kapalı) : 120.000 m2
inşaat alanı (açık) : 46.000 m2
yeşil alanlar : 30.000 m2
hafriyat kazısı : 1.000.000 m3
dökülen beton : 103.000 m3
kullanılan demir : 10.500 ton
kullanılan kalıp : 180.000
özgerimli kiriş : 9.500 ton
granit zemin kaplama : 26.000 m2
mermer kaplama : 8000 m2
pres kaplama : 9.000 m2
asfalt kaplama : 66.000 m2
kurulu enerji gücü : 5 tarafa - 10.5 kva
telefon, data hatları : 20.000 hat kapasiteli telekom
santrali
ısıtma soğutma : 6 adet rooftop cihazı, 6 adet klima
santrali, 2 adet
ctrller grupları ile tesislerin
tamamı merkezi sistem.
Neler var
peron sayısı : 74 şehirlerarası, 34 ilçelerarası, 10
transit, 28 indirme olmak üzre
toplam 146 peron, ayrıca 72 adet
yedek peron ihtiyaç halinde
kullanılmak üzere planlanmıştır.
Yazıhane sayısı : 66 şehirlerarası, 20 ilçelerarası
toplam 86 adet
firma sayısı : 138 şehirlerarası, 34 ilçelerarası,
toplam 172 firma
otobüs çıkışı sayısı : kış ortalama 2500 gün/adet; yaz
ortalama 4000 gün/adet
otobüs otoparkı : 120 adet kapalı, 380 adet açık,
toplam 500 araç kapasiteli
akaryakıt istasyonu : 2 adet (toplam 7000 m2) inşaatı
devam ediliyor.
Otel : 1 adet (150 yatak kapasiteli)
inşaatı devam ediyor.
Atölyeler : 28 işyeri (8000 m2) inşaat alanı)
hafriyatı devam ediyor.
Süpermarket alanı : 7000 m2
dükkanlar : 44 adet
bürolar : 30 adet
büfeler : 14 adet
gazino : 1 adet
döner gazino : 1 adet
bankalar : 2 adet
kafeteryalar : 6 adet
turizm büroları : 12 adet
kargo büroları : 18 adet
tuvaletler : 4 adet
muhtelif işyerleri : 29 adet
Emin Çölaşan'a Hürriyet Gazetesi tarafından işten çıkartıldığı yönündeki tebligattır. Hürriyet yönetimin gönderdiği ve ilginç ifadelerin yer aldığı tebligat aşagıdaki linktedir.
CNN Türk'ün başarılı muhabiri Kemal Yurteri, kurumundan ayrılmak zorunda kaldı. Gerekçesi nedir? Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök'ün tedavi için geldiği GATA'da teamüllere aykırı olarak düşük protokolle karşılandığı haberi. Genelkurmay, bu haberi yalanladı.
Sabah Gazetesi'nin son dönemde parlayan yazarı Metehan Demir de geçen hafta sesiz sedasız kurumuyla yollarını ayırdı. O da askeri içerikli bir haberin kurbanı oldu. Demir, Radikal'den Neşe Düzel'e verdiği röportajda, Gül ile Büyükanıt'ın cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi görüştüğünü öne sürmüştü. Genelkurmay sert bir açıklamayla bu iddiayı yalanladı.
Yurteri ve Demir'in ortak özelliği; ikisinin de savunma konularında uzman olması ve uzun yıllar askeri konularda flaş haberler yapması. Son dönemdeki ortak noktaları ise Genelkurmay tarafından yalanlanmaları, ardından da işlerine son verilmeleri.
Üzerlerinde siyasi baskı olduğu iddia edilen Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun hadisesinde olduğu kadar kıyamet kopmadı. Bırakın fırtınayı, esmedi bile. Bir kez daha öğrendik: Mesleğimizde de 'haram baskı' var, 'helal baskı' var.
Türkiye'nin PKK'lı teröristlerin üzerinde ele geçirildiği ABD çıkışlı silahlarla ABD ordusunun Irak güvenlik güçlerine verdiği bazı silahların aynı olduğunu Pentagon doğruladığı haberdir.
Cezaevinde iken Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından affedildiği öğrenilen ve Tunceli'de güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada öldürülen yasa dışı TKPML üyesi Mahmut Polat isimli teröristin cenazesi, Gazi Cemevi'nden kaldırıldı.
Gazi Cemevi'nde toplanan yaklaşık 200 kişi, Mahmut Polat'ın cenazesini omuzlara alarak ismet Paşa Caddesi'nde yürüyüşe geçti. Güvenlik güçleri aleyhinde slogan atan grup, tabutla birlikte Gazi Mezarlığı'na kadar yürüdü. Alınan geniş güvenlik önlemleri altında Polat'ın cenazesi, burada defnedildi.
Mahmut Polat, Tunceli'nin Çemişgezek ilçesi kıralında güvenlik kuvvetleriyle girdiği çatışmada ölü olarak ele geçirilmişti. Polat'ın, cezaevinde iken rahatsızlığından dolayı Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından affedildiği, bir oğlunun da asker olduğu bildirildi.
Kimlik üzerinden yapılan siyaset siyasetin kendisi değil örtüsüdür. Yani insanların inançlarını, soylarını yüceltip onları korumak ya da üstün kılmak amacını taşıyan siyasi eylemler sadece bir araçtır. Bir ülkenin kendine özgü bir hedefinin ve buna ulaşmak için bir eylem planının olup olmadığını anlamanın en kolay yolu o ülke içinde farklılaşmanın ve siyasal mücadelenin kimlik üzerinden yapılıp yapılmadığına bakmaktır.
Dünya üzerinde rol oynayan, etkili sayılan ülkelerde siyasi farklılaşma kimliklere göre belirlenmez. Onları analiz ederken ekonomik politikalarından, dünyaya bakışlarından, siyasal hedeflerinden söz edilir. Mesela Sarkozy'nin Fransa için ne ifade ettiği onun Macaristan'dan göç etmiş bir Yahudi oluşu değil uygulayacağı politikalarla değerlendirilir.
Türkiye kimlik siyaseti bataklığından kurtulamamıştır. Ne siyasal partiler ne de siyasi önderler ülkemizin geleceği konusunda fazla bir şey söylemez; inancına, kökenine göre sınıflandırılır. Hem genel hem de cumhurbaşkanı seçimlerinde politikalar değil kimlikler ön plandaydı ve bugün cumhurbaşkanı adayının ne kadar laik olduğunu anlamaya çalışıyoruz.
Bu konuda iki yaklaşım vardır:
Bazıları ne yaptığının ya da ne yapacağının önemi yok. Bana kim olduğunu söyle yeter der. Diğerleri, kim olduğunu önemi yok, ne yapacağını söyle der. Biz birinci kategoriye dahiliz ve insanları soyuna, inancına göre sınıflandırır, bizden saydığımızın peşinden gider, onun her yaptığının doğru olduğunu düşünürüz. Bu tavrımızı bilenler hemen uygun bir kimliğe bürünür ve projelerini rahatlıkla uygularlar. Mesela darbe yapacaklar için en uygun kimlik Atatürkçülüktür.
Bu kimlik kullanılarak ülke liberal bir çizgiye getirilmiş, dinci gelişmenin önü açılmıştır. Kullanılan metodu şöyle özetleyebiliriz: Kullanmak istediğin gücün postuna bürün, onların sloganlarını tekrarla ve istediğin politikayı uygula. Kimse senin politikalarınla ilgilenmez ve sen istediğini rahatlıkla gerçekleştirirsin. Zaten ülkemizde politikalar tartışma konusu olmaz. En çok okunan yazarlarımız bile sadece kimlik üzerine yazanlar ya da siyasi magazin peşinde koşanlardır.
Ülkemizdeki en önemli sorun sayılan Kürt sorununun tartışılan boyutu kimlik üzerinedir. DTP bu sorunun öncelikli olduğunu ve siyasi tavırlarını buna göre belirleyeceğini söylüyor. Ne bölgenin ekonomik yapısı, ne de Ortadoğu'daki yeni yapılanma ve Türkiye'nin oynayacağı rol tartışma konusu olmuyor. Onlar da yapmak fiilini unutmuş sadece almak fiilini biliyor görünümündeler.
Irak'ta siyaset kimlik üzerine yapılıyor ve insanlar kitleler halinde ölüyor. Üstelik bu ölümler daha iyi bir gelecek vaat etmiyor. Devletsiz kalmış bir halkın ne olacağının somut bir simgesi halindeler.
Herkes kimlik üzerine siyaset yapadursun ben herkesi kucaklayan, onları her türlü kötülükten koruyan, halkının duygularına saygılı ama çok güçlü bir devletin hasretini yaşıyorum. Güçlü zalim olmaz, zulüm zayıfın silahıdır ve sadece akıllı olan güçlüdür.
O zamanlar "umde" denirdi, ilke demek. Hitler'in kuracağını söylediği "bin yıllık yeni düzene" de "yeni nizam" denirdi o sıralar.
Bu umdeler, 1935 yılında Cumhuriyet Halk Partisi'nin tüzüğüne eklendi, 1937 yılında da Anayasa'ya... Partinin bayrağında da oklarla simgelendi. Gidin bakın, Deniz Baykal'ın arkasında duruyor.
Partiyle devlet, tüzükle anayasa, liderle parti, il başkanıyla vali, valiyle belediye reisi, mebusla memur aynı şeydi, içiçeydi, etle tırnak gibi ayrılmaz bir bütündü. Çünkü devir tek lider, tek parti devriydi.
Parti içinde bu zagonu sürdürmek istediği için Deniz Baykal'ı suçlamaya hiçkimsenin hakkı yoktur, çünkü partisinin "mayası" budur!
Ein Volk, ein Reich, ein Führer, einen kleinen Telefunken...
Nelerdi bu umdeler? Devrimcilik, halkçılık, milliyetçilik, cumhuriyetçilik, laiklik, devletçilik. Güzel şeyler.
Fakat bunların bugün de CHP bayrağında ve tüzüğünde olmaları, "mefhum-u muhalif" yöntemiyle şunu getiriyor: AKP olsun, MHP olsun, diğer bütün partiler olsun, cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, devrimci ve laik değillerdir!
Olur mu böyle şey? Ne bileyim ben, Sabih Kanadoğlu’na sorunuz.
Aslında, cumhuriyetimizin kurulduğu 1923 yılında da umdeler vardı, fakat bunlar altı değil dokuz taneydi.
Bu dokuz umde içinde, "Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin üstünde hiçbir güç yoktur", "askerlik süresi kısaltılmalıdır" ve "memurların çalışma koşulları düzeltilmelidir" gibi laflar da geçiyordu vallahi!
Bunları unuttular, hem devrimci hem devletçi oldular. Ben de unutuyordum, gerek o dokuz umde arasında, gerekse izmir iktisat Kongresi kararlarında "özel sektör yatırımlarının özendirilmesi ve girişimcilerin desteklenmesi" gibi ilkeler de vardır.
Niçin zırt diye dönülmüştür?
Niçin bu altı umdenin dördü 1927 yılında kabul edilmiş, iki tanesi daha 1935'te eklenmiştir?
Otuzlu yılların moda rüzgârları Mussolini, Hitler ve Stalin'den yana estiği için mi?
1936 yılında Recep Peker ve ismet inönü tarafından kurulmak istenen, Atatürk'ün şiddetle reddettiği ve buna niyetlenenleri de çok sert azarladığı, "TBMM'nin dışında ve üstünde yer alacak faşist konseyinin" bir tarafına bu altı okun hangisi batmıştır?
Yoksa yedinci bir ok mu eklenecekti?
Yirmili yıllarda serbest piyasa ekonomisini destekleyen parti, nasıl olur da otuzlu yıllarda "güdümlü devlet kapitalizmine" döner?
Haaa, demek ki altı okun, altı ilkenin, cumhuriyetin "olmazsa olmaz temel koşulları" olup olmadıkları tartışılabilirmiş, çünkü bunlar dönem dönem varolabiliyormuş ya da olmayabiliyormuş! Cumhuriyetçilik, devrimcilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik ve laiklik temel koşullarsa, 1937 yılından önceki rejimin adı nedir? "Türkiye Geçiş Dönemi Cumhuriyeti" mi? "ismet'le Recep ilkeleri Saptayana Kadar Eldekilerle idare Edin" rejimi mi?
(Niçin Atatürk'ün adının 1934 yılından önce Gazi Mustafa Kemal Paşa olduğunun hatırlatılması bugün bazı bürokrat çevrelerinde tepki yaratmaktadır? 1934 yılından önce Atatürk';ün adı Müşir Ahmet Selahattin Paşa mıydı?)
Devrim kanunlarına göre ünvan ve lakapların kullanılması yasaksa, bugün niçin bütün generaller birbirlerine "paşa" diye, siviller de onlara "paşam" diye sesleniyorlar?
Niçin devrimler "taksit taksit" yapılmışlardır? Ne beklenmiştir? "Halkın olgunlaşması" mı? 1924 yılında cumhuriyeti gönülden destekleyen ama iki karısı olan bir vatandaş, 1927 yılında şapka giyen ve fakat eski yazı kullanan bir vatandaş, 1933 yılında hem şapka giyen hem yeni yazı kullanan ve fakat soyadı olmayan bir vatandaş, 1934 yılında tayyör-etek giyen, tek kocayla evli, mektuplarını Latin alfabesiyle yazan, tango yapan ve fakat meclise seçme ve seçilme hakkı bulunmayan kadın vatandaş, bu tabloda nereye oturacaklardır? Bunlar vatan hainleri midir? Öyle olmalarına "Ankara'dan emir gelmekte gecikmesi" mi yol açıyor?
Ya bugün CHP'ye oy vermeyen yüzde 80 oranında vatandaş nereye sokulacaktır?
Altı ok cumhuriyetle özdeşse, üç hilalli MHP, iki hilalli GP, tek hilalli ama bol yıldızlı SP, atlı DP, arılı ANAP, çark ve çekiçli TKP nerenin partileridir, Osmanlı imparatorluğu'nun mu?