Chelebi
195 (mavi jojoba tanesi)
yedinci nesil yazar 1 takipçi 12.40 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    ben bu gün kendimi kaybettim sözlük

    1.
  1. Sözlüğe bir iç döküş biçimidir. Durumun gerçekleşebilmesi için kişinin bir anlık da olsa; kendi kontrolünü kaybetmesi ve/veya bulunduğu konuma nasıl geldiğini anlayamamasıyla mümkündür. Kişi sebep sonuç ilişkisinden en az birini kuramayacak durumdadır.

    (bkz: ben ne bok yedim lan)
    0 ...
  2. ekşi sözlük e taziye

    1.
  3. Ekşi sözlüğün ikonu Nutella'nın varisi bisiklet kazasında hayatını kaybetmiştir. Başları sağ olsun.

    nutella'nın varisi bisiklet kazasında öldü dünyaca ünlü nutella çikolatalarının üreticisi italyan ferrero ailesi yasta. ferrero grubu'nun ceo'su, 3'üncü kuşak pietro ferrero geçirdiği bir bisiklet kazası sonucu yaşamını yitirdi. başta nutella olmak üzere kinder ve ferrero çikolatalarının üreticisi olan ferrero grubu'nun varislerinden 48 yaşındaki pietro ferrero, bir iş gezisi için gittiği güney afrika'da taklalar atan bisikletinden yola savrularak yaşamını yitirdi
    1 ...
  4. facelist

    1.
  5. Feysbuk zımbırtısındaki kişilerin halka açık profil fotoğraflarından oluşan yüz listesidir. http://facelist.vs.tc
    Beğenilen kişilerin feysbukuna erişebilmek için aynı resmin yanında feysbuk bilgiler de içermektedir.
    0 ...
  6. yıl olmuş 2011

    1.
  7. tanım: 2011 yılında olduğumuzu belirtir 'o kadar oldu mu yaa' edasındasıki söz.
    tanım2: gelişmelerde okuduktan sonra beni benden alan zamana dem vurma şekli
    3 ...
  8. boşaldıktan hemen sonra başlık açmak

    1.
  9. *insani duygulardan tamamen uzak, muhtemelen kadınlara karşı nefret ihtiva eden yazılar yazmaktır.**
    0 ...
  10. kurpağa mı prenses prenses mi kurbağa

    1.
  11. Orjinali; "kurpağa mı prenses, prenses mi kurbağa"dır. Sıradışı bir insan söylemidir*
    Sokağın başında adamın biri telefonla konuşuyordu, ben evime gitmek üzere yanından geçerken... Bu sözü söyledi. istemeden duydum onu... Hala düşünüyorum.
    (bkz: Ne içtin abi sen)
    (bkz: Sen mi çok dolusun yoksa ben mi çok boş adamım)
    0 ...
  12. biri bana pm atsın

    1.
  13. Bunalmış insan söylemi.*
    Son günlerde word belgesini açıyorum, 10 puntoluk harflerle 4 sayfaya yakın yazı yazıyorum ve Ctrl+A tuş kombinasyonuyla işaretleyip DELETE tuşuna basıyorum. Sıkıntımın sebebini henüz ben de bilmiyorum. Dostlarım depresyonda olduğumu söylüyorlar. Yazdıklarımla sistemi ya da tamamen bencil düşüncelerimi eleştiriyor, kendimi yerden yere vuruyorum. Yani haklı olabilirler zira bir sebep bulduğumu söyleyemeyeceğim.

    içimizde bazı kimseler var. Evet onlar var, buradalar... Hissediyorum onları*. Sessiz sedasız yaşıyorlar. Pek çoğunun fark edilmek bir yana fark edilmeye çalışacak kadar bile cesareti yok. Belki de yazdığım senaryo yüzünden böyleyimdir?

    Orhan Veli, seni yalnız adam; yaktın beni...***
    0 ...
  14. akıllı olacaksınız

    1.
  15. şirinler için iftar vakti

    1.
  16. "Allah'ım sen; beni, ailemi ve sevdiklerimi şirinle... Garmalen kulundan da razı ol. Şüphesiz senin rızanla şirinledik, senin rızanla şirinliyoruz. Amin." duasıyla orucun açılmasıyla tamamlanan eylemdir.*

    edit: imla
    edit2: oha garmalen yazmışım. Düzenlemiyim de tepki çekmiyim...*
    4 ...
  17. hayalet şehir

    1.
  18. Komşu kavramının bedeni vardır ancak ruhu yoktur. Herkes kutu gibi evlerde dip dibe oturur ancak kimse kimsenin adını bilmemektedir. Kimse kimsenin sıkıntısını umursamamaktadır.

    Misafirperverliğin bedeni vardır ancak ruhu yoktur. Herkes birilerine misafir olur ya da misafir ağırlar ancak saatler ilerledikçe misafirin gözlerine bakarak esnemeler başlar. "Kalk git! Yarın iş var" denilmek istenmektedir.

    En acısı da; Kötünün bile bedeni vardır ancak ruhu yoktur. Kötülüğü özendiği için yapar...

    Hayalet şehrin insanlarından bir kesitti bu.**
    1 ...
  19. şirinler açılımı

    1.
  20. *komünist düzene son vermeyi amaçlayan siyasi girişimdir.
    1 ...
  21. uzun yazınca ne oluyor

    1.
  22. az ve öz yazdığımda insanların yazdıklarımı okuyup üzerine düşünmeyeceklerini biliyorum. daha da fenası yazdıklarımı okuduktan sonra yanlıca yorumlayıp belki de üzerime yürüyecekler. yine aynı sebepten beni kale alanlar arasında bir gruplaşma olacak ve bu gruplaşma sonucunda baskın gelen taraf benim aslında ne demek istediğimi(!) vurgulayacak.

    öyle bir ses çıkacak, öyle bir büyüyecek ki tüm bu kitle; adımı bile bilmeyen insanlar bu akıma uymaya başlayacaklar. bir-iki, on-yirmi, bin-milyon artık kaç kişiye ulaşırsa ulaşsın yazdıklarım, ya o gruba dahil olacaklar ya bu gruba... yeni yeni sesler çıkacak belki de ve onlar da kendine “şu grup” diyecekler...

    kim bilir?

    o kişi ya da kişiler bir halt ettiklerinde yine hep yaptıkları gibi benim yazdığım yazıyı referans gösterecekler... ben burada her şeyden habersiz çayımı yudumlarken birileri benim için bir yerlerde bir şeyler planlıyor olacak... benim yazdığım az ve öz bir yazıyı yorumlayan sapkın düşüncelere sahip beyinlerin faturası bana kesilecek. oysa ben sadece bir yazı yazmak istemiştim...

    düşüncelerimiz mermilerden daha etkilidir.

    yine de elimdekilere bakınca görüyorum ki; az ve öz yazmak sadece susmak demek günümüzde... öyle abi.. kimse okuyup üzerine düşünmeye tenezzül etmiyor ki... kim olursan ol! hangi felsefik akıma tabi olduğunun, nereden, neyden etkilendiğinin hiçbir önemi yok... aslında böyle bir durumda genellikle ne yazdığının bile bir önemi yok. fişinde, etiketinde ne var? önemli olan bu!

    günümüzde ne yazdığından, ne söylediğinden daha önemli bir şey varsa... maalesef cümleyi devam ettiremiyorum. zira hepsinden önemli şeyler var. hangi gazeteyi okuduğun, ne yazdığından daha önemli artık. hangi yurtta kaldığın, hangi okula gittiğinden daha önemli.. hangi sözleri dinlediğin hangi sözleri söylediğinden daha önemli... bu sonuncuda haklılık payı var tabii ama mesele çok başka çok...

    bana soruyorlar “hangi cemaattensin” diye... yahu güzel insan; ne yapacaksın cemaatimi, mezhebimi, dinimi? ateist olsam ya da putperest; doğruları söyleyemez miyim? yahudi olsam doğruları göremez miyim? insan olmam yetmez mi?!

    yetmeeeez... faydacıyız!
    aslında bana katkın ne diyor insanlar, bunları sorarlarken...
    kendimi ifade edebiliyor muyum? anlatmak istediğimi görebiliyor musunuz? tanıdık geliyor mu anlattıklarım size? her neyse...

    uzun cümleler bazen insanları sıkıyor.* bazen ben de sıkılıyorum. “biri okusun, güzel bir şeyse zaten; yetmiş iki dile birden çevirirler...” deyip kestirip atıyorum. sanki her güzel şeye değer veriliyormuş gibi... ne acaip insanlar olduk çıktık yahu... sanata ve sanatçıya verdiğimiz değer, kötü bir alışkanlıkla, çiğnedikten sonra yuttuğumuz sakız kadar bile değil şimdilerde...

    taraf tutmam gerek bir an evvel...
    bana yardım et anne!

    dostoyevski haklıydı... yazdığı romanlardan birinde raskalnikov adını verdiği karakterin sadece merdiven çıkması on sayfadan fazla sürüyordu ama haklıydı... biliyordu! insanlar düşünmekten aciz... hayal gücümüz bitik... en azından okumaya cesareti olanları, düşüncelerine davet edebilmek için açtıkça açtı konuyu, uzattıkça uzattı betimlemeleri... okuyucusuna perdenin rengini seçme hakkı bile vermedi çünkü perde kırmızıydı... kedinin bıyıklarını bile tarif etmeye üşenmedi çünkü en içeriden gelen bir tepkiydi bu! “siz düşünmeyin diye ben düşündüm... siz düşünemiyorsunuz diye ben yazdım” dedi... düşünmek, yazmaya kıyasla çok daha zor bir eylemdi ve sayfalarca betim yazarken kim bilir belki de soluk soluğa kalmış düşüncelerini dinlendiriyor, aklını serinletiyordu. “alın ey kokuşmuş insanlar; işte size ciltler dolusu küfür” dedi ve önümüze sayfalarca betimleme içeren romanlarını bırakıp gitti...

    içimdeki zehri mürekkep yaptım. o yüzden siyaha yakındır tonum...
    1 ...
  23. aslında neydi mesele

    1.
  24. usulca bir bardak daha çay koydum kendime ve bilgisayarın karşısına geçtim. bir şeylerin farklı olduğunu hissediyordum. sürekli karşılaştığım şeyleri, her gün tekrarlayan olayları, geçmişi ve aklım erdiğince geleceği düşünüyordum. istemsizce yaptığım bu eylemin zihnimi ele geçirmesinden korktuğum an çok geç olduğunu anladım.

    evet... kendimi bulmuş ya da kaybetmiş olmalıydım.

    ellerimi klavyeden çekip düşünmeye başladım. sorun neydi? yahu bir sorun olmalıydı değil mi? başarı olmak yetmiyor muydu? sorun para mıydı? neydi sorun! anlamsız düşünceler, gereksiz tekerlemeler, bir şizofrenin anıları arasına sıkışmışçasına çabalarken aklımın bir köşesinde, küçük bir çocuk, bir kibriti alevlendirdi... önce ışığı kapladı görünen her yeri ancak giderek sönüyordu ve silueti az da olsa seçiliyordu, durduğum uzaklardan...

    bir şey söylemedi... ben de daha sonraları umursamamaya başladım onu. rahatsız değildim. başka zaman olsa onun kim olduğunu merak ederdim ama şu an mesele “benim kim olduğum” ile ilgiliydi ve düşünüyordum. kimim ben ?

    çayımdan bir yudum daha alıp, düşünmeye başladım tekrar...
    radyasyonluymuş bu çay... neyse...

    istediğim şeyleri bir şekilde elde edebilecek yeteneği vermişti yaratıcım. zeka yönünden hamd olsun, ne varsa vermişti... bu durum megaloman yapsa da zaman zaman beni; bir yerlerde bir şeylerin eksikliğini çekiyordum. ister vicdan deyin isterseniz “insanlık” diyerek bana küfür edin ama gördüğüm o ki; megaloman olamayacak kadar kendimi eleştiriyordum. kimsenin beni kırmasına izin vermiyordum çünkü onların beni incitebileceğinden daha fazla ben, kendimi incitiyordum. iğne çuvaldız ilişkisinin dibine vurmak bu olsa gerek...

    çaydan bir yudum daha...

    programlama öğrensem her şey tamam olacak diye inanırdım. oysa her şeyin bir bedeli olduğunu ne çabuk da unutmuşum... hayal gücü; hayal ettiklerimizi gerçeke dönüştürebildiğimizi anladığımız an sönükleşiyor. burada bir şey söylemek istiyorum. yahu hadi benim hayalim belliydi; zordu yok efendim imkansızdı da; nasıl oldu da benim maaşımın yarısı kadar parayla ev geçindiren insanlar hayal güçlerini yitirdiler..? bu insanlar sadece evlenip çoluk çocuğa karışmayı mı diliyorlardı? yok canım... saçma... hayalleri öldüren tek şey bu değildir belki de... evlilik ? sanmıyorum ama ötesi için fikir sahibi de değilim henüz. neyse; konuya döneyim.

    yazmak istedim. yazmayı seviyorum ve çayımdan bir yudum daha alıyorum...

    para problemdi önceleri... yoktu ki..?! hala da olduğu söylenemez ama hayatlarının sonuna kadar çalışan insanları şimdi daha iyi anlıyorum. sanıyorlar ki; para mutluluk getirir. getirmiyor... daha fazla para için çabalarken buluyorlar kendilerini çünkü milyar dolarları olan insanlar “daha fazla olmalı, yetmiyor mutlu olmaya, yoksa mutlu olurdum” diyor ve daha çok çalışıyor... sonuç; para mutluluk getirmiyor...

    para mutluluğu satın alabilir...

    evet canım, sonuçta milyon dolarlık insanlarla sabah akşam karşılaşmıyorum ama onlara baktığımda bundan ötesini görmüyorum. yine de daha küçük insanlar için para; mutluluk getirir. evde mama bekleyen çocukları varken kimse gerçekten gülümseyemez...

    aman canım ben nereden bilebilirim ki bunları?! konuya dönelim...

    sayılı programcılardanım diye boru boru ötüyorum ama sıradan bir programcıdan farkım yok. çünkü onlarla aynı işleri yapıyorum. bu gün “ha deyince” facebook’u kodlayabilecek olmamın maalesef bana bir etkisi yok. android işine de el attım. mobil uygulama sektörüne de girdik öyle böyle...

    bu mudur?
    php’nin dibine vurduk hocaaam...
    sonuç? e-ticaret yazdın mı hiç?
    hayır ama oyun yazdım?
    iyi...

    eskilerden bir şeyler umdum. sanıyorum beni tamamlayıcı bir şeyler vardı oralarda... -kendimi kandırıyorum, iyi izle bak- çünkü geçmişte daha mutluydum... tamam belki aç kalmıştım, istediklerimi elde edemiyordum ama daha mutluydum işte... -nasıl daha mutluydun diyorum kendime ama ses yok. yahu mübarek; geldiğin konumu kafan almazken konuştuğun şeye bak diyorum da kızıyorum kendime...-

    geçmişte her ne hikmetse hepimiz çok mutlu oluyoruz. kimse kötü günlerini hatırlamıyor ya da geçmiş; kötüleri unutacak kadar geçmemiş oluyor... bu nedir kardeşim yahu?

    çay da bitmiş yahu... bir tane daha mı doldursam? boşver yahu doldururum az sonra...

    sahneye çıktığımda insanların bana güldüklerini gördüm. bu güzel bir şey mi bilmiyorum ama eğlendiğimi inkar edemem. özlemişim o duyguyu... bana tekrardan yazma isteği kazandırdı. ben nasıl okuyup ezberliyorsam onlar da benim yazdıklarımı ezberlersinler deyip cümle sonuna da birkaç argo kelime iliştirdim ki; deyme keyfime...

    yok... para lazım olm.

    düşündüm yine... ne yapmalıyım? tamam otorite olabilirim, bişileri çok iyi bilebilirim ama bu yapmak istediğim şey miydi? neydi yahu benim amacım..? konu neydi yahu? geçim derdi zor şey... insan para mı kazanmalı yoksa istediği şeyi mi yapmalı seçemiyor. konfiçyus demiş miş ki; “sevdiği işi yapan ömründe bir kez bile çalışmış sayılmaz”. iyi de kanka; en çok para doktorlukta mühendislikte... o nası olcak?

    bir şey hakkında en iyi olmaktı istediğim. “ya en iyi olmak için ya da en iyi olduğun için yap chelebiii...” demiştim kendime bi kere.. al işte... en iyi olmak insanı mutlu etmeyebiliyor... konuşacak insan bulamıyorsun. herşey o kadar basit geliyor ki; tembelleşiyorsun... yapmaktansa yaptırmak mantıklı geliyor...

    daha yaşın 21 be evladım...

    doğru ya o vardı bi de... allah kimseyi; 21 yaşında, bir konu hakkında ununu eleyip eleğini asacak bilgilendirmesin... şüphesiz her ilim sahibinin üzerinde bir bilen vardır. kibir yapmıyorum buraları takmayın kafaya kastettiğim çok başka..! gözünüzde herşey basitleşiyor... o işten soğuyorsun yahu... o yaşı aşmış üstadların soğuk bakışlarını şimdi anlayabiliyorum. kim bilir kaç yüz kez cevapladı aynı soruyu... yine de beddua edecekseniz; “allah seni bir konuda en iyi yapsın” filan deyin. bakarsın geri size döner de; kâr edersiniz...

    insan olarak çok tatminsiziz... doymuyoruz!
    aman canım neyse ne...

    yazmaya daha çok gönlüm var da; milletin arkamdan küfür etmesini istemiyorum. zaten kimse sonuna kadar sabredip okuyamaz. okusa da anlar mı, bilemem... basit cümleler kurdum ama oradan oraya atlayıp durdum... hem bunu okuma zorunluluğu olanlar var. onlara saygıdan “sus be kardeşim”

    zamanınızı çaldım, hakkınızı helal ediniz.

    anladım ki;
    benim kavgam kendimle...

    edit: Büyük i sorunu
    0 ...
  25. beyin sürgünü

    1.
  26. Ülkemizde çokça meydana gelen; beyin göçünün, zor kullanılarak gerçekleştirilmiş halidir.*
    (bkz: fizy)
    1 ...
  27. vs tc

    1.
  28. Ücretsiz blog hizmetidir. Blogger'dan daha kısa adres vermektedir. Wordpress yapısını kullandığından güçlüdür. Tercih edilebilir.[http://vs.tc ]
    0 ...
  29. yanlışlıkla ismail yk yerine şahin k örneği vermek

    1.
  30. az önce başa gelmiş hadisedir. Şirketin orta yerinde "o nasıl şarkı kız öyle şahin k gibi" dediğim iş arkadaşımın adeta kanı donmuştur. Şirkette esen sert bir rüzgar sonrası kendime gelebilmiş ve "ismail yk demek istemiştim" diyebilmişimdir.*
    2 ...
  31. bu çocuk bu anneden de ben bu aileden değilim

    ?.
  32. Baba sıfatına nail olmuş adamcağızın; ancak anne ile yavrusunun anlayabileceği bir olayla karşılaşması sonucu söylediği sözdür. Zira anne ve yavrusu konuyu aniden idrak edip tepki verirlerken; baba kişisi kendini trene bakıyor gibi hisseder. içlenir.
    0 ...
  33. hayran kitlesi yerine hayvan kitlesine sahip olmak

    1.
  34. günümüz şarkıcılarının derdidir. Aynı dert, dönem dönem arabesk şarkıcılarımıza da denk gelmiştir.
    2 ...
  35. hicbiseyebosunainclenmeyenadamdan kuran dersleri

    1.
  36. Tanım: hicbiseyebosunaiclenmeyenadamdan alınması muhtemel Elif Ba dersleridir.
    Benzerleri için (bkz: maldanadam bana fransızca öğretsin)
    5 ...
  37. öğle tatilinde sigara içenleri seyreden adam

    1.
  38. *Oruç* tuttuğu için sigara içme isteğini bastırmaya çalışan adamdır. *
    0 ...
  39. webmaster araçları

    1.
  40. Google tarafından Webmaster Tools olarak da ünlendirilmiş sistemdir. Web sitelerini indexleme, yok efendim harita gönderme gibi işlemler için kullanılır. Dileyen kişi indexlenme hızını buradan değiştirebilir (90 gün sınırı var)

    Aynı zamanda şu adreste de farklı amaçlar için kullanılabilecek, siteleri Google'da üst sıraya çıkarmaya yarayan Webmaster Araçları da mevcuttur.**
    0 ...
  41. ya skip geçeceksin ya skip öldüreceksin

    1.
  42. Konuşsam tesiri yok, sussam gönül razı değil sözünün bir başka versiyonudur. Bir çeşit dışavurumdur.

    Edit:

    2. nin tanımı daha güzel oldu.
    0 ...
  43. hicbiseyebosunaiclenmeyenadamla karşılaşmak

    ?.
  44. Evet Efendim,

    Ramazandan bir iki gün evveldi. Ancak yazabiliyorum zira kendime ancak gelebildim. Bizim başımıza geldi. Kendisini bizzat gördük mü bilemiyorum ancak aynı saygıyı gösterdik kendisine. Fazla dolanmadan hemen konuya gireyim.

    istanbul Avcılar'da ben buyum nickli koyu Ak Partili arkadaşımla yürüyorduk. Akşam namazına çok az bir vakit kalmıştı ve az sonra Avcılar Merkez Camii'nin yakınlarından yürüyecek, ezan sesiyle kendimizden geçecektik. Millet çokça or.spulanıyor, ahlâkımızı bozuyor gerekçesiyle de kalabalığın bulunduğu "yürüme yolu" adı verilen yerden değil de arka sokaklardan, yavaş yavaş ilerliyorduk. Ben tam 40 yapar diyerek sözün özüne gelmiştim ki; "Aman ya rabbim"...

    Bu ses, bu haykırış, bu Allah'u Ekber nidası...

    Kafasında sarığı, siyah gür sakalları karnına değin uzanmış, evliya güzelliğindeki bir adam; yaşları on dokuz ya da yirmi olan bir kızın kolundan çekiştiriyordu. Kızın diğer kolundan da kızdan en fazla bir kaç yaş büyük olduğu anlaşılan bir delikanlı. ikisinin de ateist olduğu ilk görüşte anlaşılıyordu. Ne oluyor demeye kalmadan amca haykırışlarına gaz vermeye başladı.

    "Yapamazsınn!! Tutamazsın o kızın elinden!! Hakk Yakar!!"

    ben buyum nickli kardeşime döndüm o anda. O da benim gibi göz yaşlarına boğulmuştu. Anlamıştık... Bu olsa olsa hicbiseyebosunaiclenmeyenadam olabilirdi. Kız "git adam manyak mısın" diyerek bağırıyordu. ben buyum nickli güzel kardeşim tam öne atılıyordu ki; halkın etrafımızı sarmasıyla durdurdum onu. "Dur kardeşim, eğer üstüne yürürlerse müdahale ederiz" dedim. Gerçekten de karışan ortalığa karşı "haklısın, böylesine muhterem bir şahsı korumak boynumuzun borcudur" dedi ve dua olduğunu sandığım bir şeyler mırıldanıyordu. Zaten böylesine mübarek bir kardeşimden de küfür bekleyemezdim.

    O sırada içimizden tekbir getiriyorduk. Halk daha da bir hiddetlendi ve "sana ne adam, babası mısın, amcası mısın" demişlerdi. Yılmadı. "Bekleyin burada, Allah hepinizin belasını verecek, mendeburlar" diyerek Akşam ezanı eşliğinde Camii'ye koştu. Biz de peşinden koştuk. Bir elini öper, hayır duası alırız dedik.

    Muhterem Camii'ye girmeden önce bir kaç saniye içerisinde koşup abdest tazeledi. Nereden buldu bilemiyorum böyle kolum kadar bir odun bulmuş. Onunla birlikte Camii'ye daldı. içeride imam efendi henüz namaza başlamamıştı ki, hicbiseyebosunaiclenmeyenadam olduğunu düşündüğümüz amcamız şunları haykırdı göz yaşları arasında;

    "Ey Cemaat, Karındaşlarım, Din kardeşlerim, Muhterem büyüklerim; Biz burada namazımızı eda etmeye çalışırken dışarıda din elden gidiyor. Or.spuluk tavan yapmış, binlerce dansöz var... Haram merde bile helal öğretiliyor. Koşunuz! Koşunuz! imanınızı gösteriniz." dedi. Cemaat'e yeni katıldığı anlaşılan, eski incici olduğunu düşündüğümüz bir kardeşimiz; ergenlik sivilceleri sinirden patlarken "ADAM HAKLI BEYLER" diye bağırdı.

    Göz yaşlarımızı biz de tutamadık ama ağlaşma sırası değildi. ben buyum koşarak aşağıdaki çotanak fırınından odun topladı geldi. Ben de kalabalıkla beraber ilgili yere gittim. Orada bizi beklemekteydiler. Allah'u Ekber diyerek onları dövdük. Saçlarını başlarını yolduk. Süper Sonik odun darbeleriyle haşat ettik. Huşu içerisinde dayaklarını yediler. Bizlere kaldırdıkları elleri taş kesildi. Nihayetinde hicbiseyebosunaiclenmeyenadam olduğunu sandığımız amcamız ellerini açtı ve dua etti. "Allah'ım sen bizi bunlardan kurtar" derken yer yarıldı ve hepsini yuttu. Bizler önceleri hayret etsek de bir kez daha inanmış olduk.

    Ses edemedik. Dinden sorar cevaplayamayız, mahçup oluruz diye yanına varamadık. Elini öpecek kudreti dahi kendimizde bulamadık. Halkla beraber oradan uzaklaşırlarken; Bizler Metrobüse kendimizi zar zor attık. ben buyum "hacı güzel dövdük ama hee" derken benim ellerim halen titriyordu. Yine de içimde bir huzur vardı. Akşam kafamı yastığa koyana kadar uyudum. Ohh mis..
    2 ...
  45. emeğe saygı deyip artı oy vermek

    1.
  46. entry'i okurken yorulmayla birlikte, sayfayı aşağı kaydırmak ancak bir türlü entry'nin yazarını görememek sonucu kişinin yaptığı hareket.

    (bkz: anlamadık ama iyi bir şeye benziyordu)
    0 ...
  47. havvas gizli ilimler ve dua hazinesi kitabı

    1.
  48. Sekiz kitaptan oluşan; kimi kesimler için dua, kimi kesimler için büyü kitabıdır. *
    http://hotfile.com/list/733962/3e58f00 linkinden indirilebilir. Çarpık çurpuk olursanız karışmam. ***
    -- Ekleme --
    Özel Mesajla gelen soru:
    üstad üç harfli çağırma olayı varmı bu kitaplarda? :)

    cevap:
    Hocu var da çok fena. Özellikle o yöntemlerle çağırmayın deniyor çünkü gelenin maddi güçleri de mi ne oluyormuş. Yani maddeye doğrudan etki edebiliyorlarmış *

    Fincanla filan çağır çağıracaksan.*
    -- Ekleme 2 --
    Eksileyen niye eksiliyor, partlar mı eksik ? Mesaj atsın merak ettim bak, içime kurt düştü şimdi
    1 ...
  49. gavur amını dışarda unutmuş

    1.
  50. Yaz aylarında, aşırı sıcaklara karşı verilen sözlü bir tepkidir.
    0 ...
  51. ibretlik hikayeler

    1.
  52. viski maden suyu

    1.
  53. abi küfür biliyo mu

    1.
  54. *Şirketimize gelen ve Türkçe bilmeyen mühendisle ilgili olarak tercümana sorulan ilk sorudur. ilk etapta hiç kimsenin aklına teknik bir soru gelmemiştir.* Devamında küfürler havada uçuşmaktadır. Tercüman bile çeviriyi yaparken bir yerden sonra şu tip cümleleri kurmaya başlamıştır;

    "Mr Hasan says: this pipe is for water to clean amına koyyim but why not do this"
    1 ...
  55. atcam he

    ?.
  56. sinirden, tek eliyle kafası kadar kaldırım taşını kaldırmış ve atmak üzere olacak çocuktur. Söyledikleri harfiyen yapılmalıdır. Aksi halde taşı yavaşça yere bırakmasını beklemek anlamsızdır.

    (bkz: çatıya bir helikopter istiyorum)
    (bkz: ve bolca da çiko)

    bilgi: taş yere bırakıldığı anda korku biter. Katliam başlar.

    (bkz: bir ölüm şekli olarak anne laneti)
    1 ...
  57. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük