Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı,
değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? "Eylül'de aynı yerde ve
aynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00
diye yazmıştın, ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran
Zaman'ı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını..
gecenin yarısı telefonuna gelen 'olmasaydı sonumuz böyle' mesajının sahibidir eski sevgili. dönem dönem böyle dönüşleri olur, hayatında biri olmasına rağmen. şuan beni düşündüren, üzen şey ise böyle bir adama nasıl aşık olduğumdur.
böyle bir konunun gündeme gelip hala tartışılıyor olması gerçekten üzücü. eğer iki insan arasında ciddi farklar varsa zaten hoşlanılması muhtemel değildir.
ilk zamanlar bir rahatlık vardır tarafların üzerinde, bir özgüven ' o bensiz yapamaz, koşar gelir iki gün sonra' halbuki ne gelen vardır ne giden. zaman geçer özlem artar arkadaş. lan hiçbişey yoksa alışkanlık var oğlum. yeri doldurulmaya çalışır, nafile. çözüm içki içerek kafa dağıtmada aranır, gel gelelim içtikçe durum vahimleşir. cesaret edebilen böyle gecelerin sonunda telefona sarılır, işe yaramıyorsa eşten dosttan hakkında bilgi almakla devam eder bu süreç taa ki biri gelipte yerini doldurana kadar.
adını hiç anmayın, kimseye ondan söz etmeyin, soranlara alaycı tavırlar sergileyin, dikkatinizi başka birşeye verin, dostunuza sığının. ha dost şu canlı kanlı olanlardan değil; sadece bir kitaba.
boy önemli arkadaş, bikere uzun boylu olacak. beyaz tenli olacak, güzel bakacak, kişiliği karakteri oturmuş olacak, sevecek sadık olacak, herşeyden önce adam olacak adam.
insanın yaşadığı o üst seviyedeki duygunun dışa vurumudur. kendisi gibi davranamıyor, düşünemiyor, hata yapmaktan korkup gözler kaçırılıyorsa; aşk denen o duygu tadılıyordur. geçmiş olsun diyesim geldi...
oje sürmek de bir sanattır. ayrıca her renk oje her parmağa, her ele, her kişiliğe hitap etmez... kırmızının asaletini taşıyamayan kadınlar: bu işe hiç bulaşmayın!
metrekare başına güvenlik düşen, henüz bir kampüsü olmayan, kantinde öğrencileri tost sırasında en az on dakika bekleten, birçok konuda emeklemekte olan, henüz yaşına girmemiş mini mini bir okul... lakin önün çok açık pek sayın yıldırım beyazıt..
küçükken uyku modunda yatağımdan kalkıp o çok uzun koridorumuzda koştururken; annem ve babamın arkamdan koşup, beni yakalamaya çalıştığı geceler olmadı değil...