ayaklarınızı sıcak suyun içerisinde bekletin. topuklarınız buruş buruş olup yumuşayınca topuk derinizden alabildiğiniz kadar deri parçası alın. sonra o deri parçasıyla kurabiye, kek ya da ne istiyorsanız yapıp erkeğe yedirin.
iğreç olan bu yöntemi deneyen var mı diye düşünmeyin, öyle böyle değil. açıklamaları daha da komik. bu yöntemle topuk derisi sayesinde kendi dna'larının karşı tarafa geçtiğini böylece sözüm ona "karşılıklı aşk" mefhumunu yaşadıklarını düşünüyorlar.
o ayıla bayıla yediğiniz kekler, kurabiyeler... işte bunlar hep aşk...
Bu saatte süt kardeşler açtım izliyorum. Amacım çocukluğumu yad etmek. Şimdiki halimden memnun değilim sanırım ki bu ruh hali içindeyim. Sonra şey geldi aklıma, konudan konuya atlıyorum ama... Çocukken iftar saatine dakikalar kala terasa çıkar ve minarenin ışığının yanmasını beklerdim. Yaslanırdım korkuluklara, yüzüme hafif bir rüzgar vururdu. Derdim Allah'ım her şey çok güzel olsun. Bu kadardı tüm duam o zamanlar. Sonra basamaklara ayrıldı dualarım. O olsun, bu olsun, şu da olsun... Daha da sonra bıraktım dua etmeyi. Deist oldum bazen, bazen de ateist...içimde bir boşluk oldu hep bu dönemde. Hala tam olarak dolduramadığım bir boşluk. Allah ile kul arasındadır böyle şeyler, dillendirmek de bana göre değil ama uzun bir zaman sonra orucumu tuttum dün. Güzeldi, huzurluydu her şeyden öte. Bilmem devamını getirebilir miyim, bir garip insanım işte. Bir öyleyim bir böyle. Bir saçmalık yapıp da ucundan yakaladığım o manevi huzuru kaybetmem umarım.
Henüz 1 haftadır ikamet ettiğim ve önümüzdeki 2 yılımı geçireceğim Gebze'ye bağlı yerleşim yeridir. Yolunuz buralara düşerse ve birine adres sormaya kalkarsanız... sormayın siz. Zira anladığım kadarıyla bu muhitin insanının gözünde 3 km= 100 mt. Kime adres sorsam 100 mt ileride cevabını alıyorum. Ne hikmetse o yollar yürü yürü bitmiyor.
"Ya ne olacaktı?" dediğim durumdur. aynı zamanda biraz önce facebook'ta bir arkadaşımın iletisiyle doğru orantılı olan durumdur. kendi derdimdeyim uzun süredir; sözlüklerden mi alıntıdır, kim demiş bilmiyorum ancak her şeyi açıklar nitelikte bu ileti.
"Facebook'tan, Twitter'dan terör protesto edilmez. Türk Milleti, sen protesto fırsatını Kasım 2002'de, Temmuz 2007'de, Haziran 2011'de kaçırdın."
okan'ın yaptığı en kaliteli programdır fikrimce. tanımdan sonra sadede gelirsem eğer; tabii ki çocuk pornosuna karşıyım. tabii ki internetin zararları da mevcut. ancak yapılacak kısıtlamaların çocuk istismarını, vs.'yi sonlandıracağını düşünmek ne büyük bir saçmalıktır! eğer bir adamın zihninde çocuklara yönelik cinsel anlamda bir zaaf var ise bunun nedeni internet değildir hak verirsiniz ki. adam zaten hasta, beyninin büyük bir bölümü hasarlı. dilediğiniz kadar sansür getirin, o yapacaklarından geri kalmayacaktır.
garip şeyler bunlar. kaç yıldır internet kullanıyorum. bir adet bile çocuk pornosuna denk gelmedim. bu demek değildir ki çocuk istismarı yapılmıyor ya da internette çocuk pornoları yok. tabii ki vardır. ancak o videoları izlemeyecek kadar sağlıklı görüyorum kendimi. özel olarak bu videoları izleyen bir adamın zihniyetini üç beş güvenlik paketiyle düzeltebileceğini düşünen insanların varlığı ayrı bir konu.olaylar çocuk pornosu üzerinde ilerlediği için entrym de bu yönde oldu. sonuç olarak evet internetime dokunmayın!
tanımlanamayan bir cismi -adını ece gürsel koymuşlar- konuk adı altında barındıran program. o ne korkunç bir tip allahım! onun iticiliği yetmezmiş gibi esra balamiri de konuk almış okan. atiye fazlasıyla olgunlaşmış. gerçi elini kolunu sağa sola sallayıp dans ediyorum diye gezmese ortalıkta iyi ama yine de şu an tahammül edilebilir konuklardan birisi.
her haftasonu matkap ve çekiç eşliğinde başınızı şişiren ama en ufak bir gürültünüzde kapınıza dayanan komşudur. güzel bir tespittir. kocası yalnızca haftasonu evde olduğundan işleri ona yaptırmak isteyen bir kadının varlığı, sorunun ana sebebi olabilir. garip bir cümle oldu ama anlayın işte.
bir zamanlar beş yaşında olan yeğenimle aramda geçen diyalogtur;
yeğenim: tatlım evlenmek boşanmak mıdır?
ben: o nerden çıktı prenses?
yeğenim: evlenince boşanmıyorlar mı?
ben: herkes için geçerli değil bitanem, bazen insanlar... şöyle böyle, falan feşmekan...
yeğenim: evlilik kötü bir şey yani.
iç sesim sürekli onu doğrularken yanlış bir şey söylememeye özen göstermeye çalışıyordum.
yeğenim: babam da annemden boşanacakmış.
şoklardayım.
ben: yok tatlım, yok öyle bir şey.
yeğenim: boşanırlarsa beni sen al olur mu?
küçücük çocuğun kafasında kurduğu şeyler, ebeveynlerin yerli yersiz tartışmaları, benim cevap verememem, sadece ona sıkıca sarılmam... bu benim için ibretlik bir diyalogtur. neticede ablam ve eniştem hala evliler. ancak o dönemde yeğenimin üzerindeki baskıyı henüz doğmamış çocuklarıma yaşatmamak için elimden geleni yapacağım.
yeğenimdir,semina'mdır. onu bu kadar delicesine özlerken ve severken ikinci bir yeğenin hasreti de kapıda. o da doğunca hasretten yorgun düşeceğe benziyorum.
kızgınım sözlük. benim son yıllarda yaşadığım tüm olumsuzlukların sebebi olan kişiye kızgınım. babama kızgınım.
hiç anlaşamazdık zaten onunla. ortak bir noktada buluşmayı geçtim tartışamazdık bile. kaçtım ondan. delicesine uzaklaşmak istedim. ama hiç de kıyamadım ona.içten içe keşke beni anlasa, keşke bu kadar gaddar olmasa diye o kadar dua ettim ki. ama düzelmedi. çok bekledim, çok uğraştım ama olmadı. yaşadığım en zor anlarda " babam var benim, o bana yardım eder, ona sığınırım" gibi cümlelerim olmadı benim. bana destek olabilme ihtimali olan kişiler hep başkalarıydı. arkadaşım, dostum belki de tam olarak tanımadığım başka birileri. yaşadığım her şey senin suçun baba. ve ben bunu senin yüzüne karşı söyleyemeyecek kadar saygı duyuyorum hala sana. kim bilir belki bir gün anlarsın beni. çünkü ben seni anlamayı bırakalı çok oldu.
isimsiz bir oyundur. varsa da ben bilmiyorum. mermerciden atılmış veya işe yaramayacak mermer parçaları alınır. mermerlerin altına bolca sabun sürülür. yokuşun başına çıkılır. mermere oturulur ve tam gaz yolun sonuna kadar kayılır. müthiştir. çocukluk güzel şey.
the man from earth'ten;
-Ben Tevrat'la büyüdüm, karım Kuran'la, en büyük oğlum ateist, en genci Scientologist, kızım ise Hinduizm öğreniyor. Sanıyorum, oturma odamda din savaşı yapılacak kadar boş yer var ama hepimiz "yaşa ve yaşat'ı" uyguluyoruz.
öküzdür."erkek adamın erkek çocuğu olur" lafı da bu tarz cibilliyetsizlerin ürettiği bir söylemdir. kendileriyle çelişmektedirler. neticede adam olmadıkları ortadadır.
yenilmez olduğunu düşünen idarecilere sahip olması. ayrıca türk kızı yerine ecnebilere yönelme isteği. (hoş bu durum iki ucu boklu değnek olayı biraz. ama bir hata olarak görüyorum.)
muz çorap diye tabir edilen ince çoraplarla bir çizme giyip gün boyu çizmenizi çıkarmazsanız elbette kokar. ayrıca kadınlar tuvalete de gider, sümükleri bile vardır. o derece insandırlar.