sivas'ta faaliyet gösteren tamamen üniversite hazırlık üzerine çalışan,öğretmen kuruluşu kitabevi.sivas'ta sınava giren her öğrencinin en az bir defa uğradığı mekan.
sosyalist ideoloji ve muhafazakar kimlik arasında sıkışıp kalan ve etnik kökeni de kürt olmamasına rağmen bilgisizliğinden cahilliğinden körü körüne devrimci olduğunu iddia eden bünyedir.
devrimci olmak demek illa devlete kurumlarına ve bireylerine ters düşmek mi demektir.
ülkesini ve halkını severek de bi insan devrimci olamaz mı.
hangi devrim vardır ki sömürgeci milletlerin kucağında yapılmıştır.
amerikan emperyalizmine karşı olan ve devletinin bekasını her şeyden üstün tutan herkes pekala devrimcidir.
devrimci insan hür insandır.ülkesine toprağına ait her şeye aşık insandır.
şivan perwer'i reddetmekle vatansever , sahiplenmekle de devrimci olunmaz.devrimcilik erovizyon'da ingilizce şarkı söyleyen hadiseyi hiç çekinmeden laga luga yapmadan, yaaaa aslında diye bir cümle kurmaya başlamadan reddeder, pekala rojin 'in orda ülkesini temsil etmesini daha onurlu sayar.bu toprağın en küçük değeri için geleneği için savaşır.
öyle sömürgeci ecnebilerin oyunlarıyla gaza gelip saçma salak bilimden de dinden de insaniyetten de uzak milliyetçilik anlayışlarına aldanmaz.aldanırsa ne mi olur?
-sevdiği kız,annesi, eşi yarım amerikalı asker kıyafetli terörislerin altında lekelenir.
-aç kalır açıkta kalır.
zaten öyle değil mi şimdi diyorsunuz.duyuyorum.işte burda devrimcilik başlar.halkı içine alan halkın dini! ve milli değerlerini kapsayan güçlü bir adalet anlayışına sahip bu toprakların insanını mutlu kılmayı hedefleyen bu devrim anlayışı ne abd.nin emperyalizmi gibi sapkın ve zalim ne de ssscb.nin sosyalizmi gibi faşist ve ırkçı olmayacaktır.
hadi hazırlanın devrim yapıcaz gaza geldim.havalardan mı ne.
türkiye cumhuriyeti tarihi profesörü.erciyes ünivewrsitesi öğretim üyesi.
gerek türkçü gerek soısyalist fikirleriyle müthiş akılcı bi adam.
(bkz: ailecek izliyoruz efendim)
doğu perinçek'in yanına hurşit tolon'u alıp üstüne de mustafa özbek servis ediyorlarsa bir numara olma ihtimali en yüksek isim.
(bkz: ben dediydim kamuran)
kendisine bile politik davranacak kadar sapıtmış ezik kişiliktir.
sözlükteki herkesi de kendi gibi politikayla yatıp politikayla kalkıyor zanneder.
(bkz: akp karsitligini bir bok sanan universiteli)gibi gereksiz başlıklar açmaktan da kendini alıkoyamaz.
şimdi canım kardeşim sevgili yazarım;
-hayat mükemmel bi sınavdır ve provasını insan kendiyle yaparsa başarılı olur.
-politika bir kısım uyanık ve egoist insanın sürü gördüğü halkı sömürmesinin latince adıdır.
-insan ister A ister B ister ak partili olsun yine insandır.onu insan yapan seçimden seçime zoraki kullandığı oyları değil, hayata kattıklarıdır.
-politika eğer karşıtları çoksa ve sıkça eleştiriliyorsa işlevini yerine getirmiş olur.
-hayat politikadan ibaret olmadığı gibi-bence kızlar daha eğlenceli.yok ilgimi çekmiyo diyosan tiyatro sana yakındır- türkiye.de akp.den ibaret değildir.
-hülasatul hülasa -anlamayanlar için özün özü- AKILLI OL,MACERA ARAMA,iŞiNE BAK!
salih mirzabeyoğlu'nun kokuşan dünya düzenine karşı bütün insanlığa sunduğu TEKLiF'tır.
önsöz'den alıntı:
--"Aslan meclise geldiği zaman, tavşan, çakal ve köpek titreşme müşterekliğinde bir olur!"
Herkes kendi zaviyesinden ayrı ayrı görüyor ki, biz bu işin ne fikir ve ne de fiil olarak şakasında değiliz... "Boşgörü"yü "hoşgörü" adı altında pazarlayan "mamacı" tipi değiliz... "Cek" ve "cak" gibi nisbet ekleriyle ıslâm davasının "fikir" ve "aksiyon" cephesini daima uzak istikbâle ısmarlayan ve daima "çile" ve "risk"ten kaçan "teyze adam" tipinin tersine, idealizmin ne demek olduğunu kaskatı bir vakıa hâlinde meydan yerine dikeniz... Gözümüz, büyük ıslâm inkılâbında... Başyücelik Devleti?..
Dünyada bugünkü siyasî ve içtimaî ihtilaçların bütün illet ve müessirlerini tartarak, tanıyarak, anlayarak ve bütün tarih seyri boyunca kendi nefs muhasebemizi dibine kadar yapmış, kendimizi bütün zaaflarımız ve kuvvetlerimizi tespit etmiş olarak, yepyeni bir ruh, mefkûre ve nizâm yekpâreliği içinde yeniden doğmamız lâzım... Dünya ne oluyor ve biz ne olacağız? Boşlukta mekân işgal etmek hakkımızı hangi şahsiyetli dünya görüşüne istinad ettireceğiz ve manevî "Ortak Pazar"a hangi öz malımızı sürebileceğiz? Sovyetler Birliği'nin çökmesinden sonra "Yeni Dünya Düzeni" adı altında rakipsiz olarak pazarlanan eski liberalizm ve demokrasi nizamı, başta Amerika ve yamacında Avrupa'nın patronluğunu tescil mahiyetinde hükmünü hâkim kılmaya çalışırken, kâfirlerin gönüllü alçaklığı bir yana, "onu babam da bilir!" hesabı kuru kuru "islâm!" demek yeter mi? Elbette islâm; ama "nasıl" ve "niçin"ini göstermek şartıyla!..
·
ideal, eşya ve hadiseler üzerinde kendi nakşını görmek isteyen bir fikrin belirttiği hasret, iştiyak, hayâl ve plândır; ve eğer ideolocya bir beyin ise, ideal de bir kalbdir... Küçük ve miskin fikre dayanan hiçbir arzu, heves, merak ve davranış, ideal olamaz. Bir şeyin ideal olabilmesi için, mutlaka cemiyet plânında ulvî bir oluş ve erişe göz dikmesi lâzımdır... Her ideal bir gayedir; fakat her gaye ideal değildir. Gayeler aşağılara düşebilir, idealler düşemez... Sözkonusu hikmetlerin toplamı hâlinde biz, beyin ve kalb bir arada, islâm davasının eşya ve hadiselere nakşı işini "nasıl" ve "niçin"i ile sistem bütünlüğünde göstereniz... Dünyada tek örneğiz... Biz: Büyük Doğu-ibda... Bu çerçeve içinde eserimi takdim ederim: Başyücelik Devleti... Ve, Yeni Dünya Düzeni!..
·
Aslında "Başyücelik Devleti" bahsi, Büyük Doğu ideolocya Örgüsü'nün işleniş gayesi ve bütün mevzularını toplayan ana sütunu; yani ideolocya Örgüsünün tâ kendisi... Ne var ki, gözönünde duran eşyanın kayıp olması gibi, etrafında işlenen mevzuların içinde gaib oldu ve uyudu kaldı... Bahsi alıyorum ve malûmu meçhullükten kurtarmak ve elbette kullanılmak üzere yapılmış bombayı cemiyet meydanında patlatmak şeklinde, işliyorum... Umulur ki, meselelerin seyri ve ıslâmcı mücadelenin müşahhas hedef ve gayelerinin tesbiti hususunda yepyeni bir bakış getirilmiş olsun!..
·
Demokrasi ve liberalizmden, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı ve Avrupa Ortak Pazarı'na kadar; fikir ve kuruluşlar plânında içiçe bir yumak olarak şekillendirilen "Yeni Dünya Düzeni", Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'nın birbirleriyle rekabet ortamı içinde de olsa bizim gibi ülkelere biçtikleri parya statüsünde müşterek, bir hegemonya sistemidir... Elbette "hayır!" diyoruz: Ülkemizden başlayarak teklif ettiğimiz "Yeni Dünya Düzeni"miz...
tarihi tarihçilere, siyaseti siyasetçilere bırakalım diyen zihniyete söylenecek cümledir.
tarih ve siyasetin içiçe olduğundan , siyasetlerin tarih belirlediğinden bihaber bünyeler maalesef bunu asla idrak edemeyeceklerdir.
batılı ülkelerin tamamı siyasetlerini tarihlerine göre yaparken bizim 5000 yıllık tarihimizi parçalara ayırıp bir türlü milli politika belirleyemeyişimiz; dün hamile kadınlarımızı katleden,asala ile diplomatlarımızı öldüren sözde ermenistan'ı cumhurbaşkanının ziyaretini açıklamaya fazlasıyla yetiyor.
ekrem dumanlı , herkül milas , etyen mahçupyan, elif şafak , ali bulaç , mümtazer türköne gibi isimlerin biarada olması , sık sık abd'ye gitmeleri ve bu ülkenin milli değerlerine yaptıkları sinsi saldırıların akıllara getirdiği ihtimaldir.
zira ; herkül milas ve etyen mahçupyan'ın türk düşmanlığı ve vakıflar yasası çıksın zılgıtlarının hoşgörü ve diyalogla ilgisi ne kadardır?
mümtazer türköne'nin gençlik yıllarındaki ülkücülük hikayeleri ile risaleler arasında ki ortak nokta abd.nin projeleri midir?
ekrem dumanlı'nın avrupa birliğini din gibi sahiplenmesi ve haftada bir abd.deki kulüp ziyeretleri nasıl bir
ilericilik anlayışıdır?
ali bulaç'ın islama getidiği postmodern yaklaşımlar islamda reform isteyen vatikanın fikirlerine niye çok benzemektedir?
elif şafak niçin ısrarla en olmadık zamanlarda bu ülkenin temel dinamiklerine saldırmaktadır?
nescafe bile mükemmel uyumu tutturamamışken; tamamen zıt fikirlerde olan bu yazarımsılar hangi amaç için kim tarafından bu gazetede buluşturulmuşlardır.
Sultangaliyev'in Marksist materyalizme alternatif olarak ortaya koyduğu düşüncedir.
Bu düşün, materyalist diyalektik tez hususundaki Avrupa egemenliğini yok etmeyi hedeflemektedir.
Sultangaliyev'e göre batıdaki diyalektik anlayış henüz bir kavram olarak ortaya konulmadan çok daha önceden beri doğu halklarında mevcut idi. Bundan dolayıdır ki materyalist düşünce Avrupa bilimine özgü bir unsur değildir.
"Çağdaş insanlığı oluşturan halklar, sayı, toplumsal ve hukuksal açılardan eşit olmayan iki kampa bölünmüş durumdadır. Bu kamplardan birinde insanlığın yalnızca yüzde 20 ile yüzde otuzunu oluşturan ve tüm yerküreyi, altında ve üstündeki varolan her türlü ölü ve canlı zenginlikleri ile birlikte ele geçirmiş olan halklar bulunmaktadır. Diğerinde ise, insanlığın beşte dördünü oluşturan ve birinci kampa mensup bulunan halkların, diğer bir deyişle efendi halkların ekonomik, siyasal ve kültürel tahakkümü ve köleliği altında inleyen halklar yer almaktadır" diyen Sultangaliyev gerçek çelişkinin fotoğrafını çekerken aynı zamanda gerçek sosyalizmin yükselmesi gereken sosyal zemini de keşfetmiş olmaktadır.
Bu sosyal zeminin mazlum ve mağdur tarafını oluşturan ulusların arasında Türk halklarının konumunun gerçek sosyalist mücadelenin en yaşamsal noktasını oluşturması dünya devrimine giden yolun Türkçü savaşımdan geçtiğini nesnel bir gerçeklik olarak gözler önüne sermektedir.
nihat genç beyefendinin sitesinde yazdığı leziz yazı.
nihat genç-gestapo günleri
Unuturuz gideriz bugünleri, tarihe not düşmek lazım, bu yüzden birkaç satır karalamak istiyorum.
Aslında hiç yazmak niyetinde değildim, ancak, bu akşam bir orta yaşlı ve yarım baş eşarp bağlayan pek hanımca bir kadın bulvarda önümü kesti ve kulağıma birşey söylemek istediğini söyledi. Sağa sola telaşla bakındı ve şimdi beni öldürmezler değil mi deyip hızla uzaklaştı.
Birkaç saat önce de benzer bir şey yaşadım, bir yaşlı adam yanıma yaklaştı ve oğlum seni seviyoruz, elini sıkıp öpmek istiyorum, derken, birden gelip geçenlere yani bir gören var mı gibisinden etrafa bakındı ve korkusunu açıklama ihtiyacıyla "ne yapalım oğlum herkesten şüpheleniyorsun, şimdi birisi seninle görüştüğümü sanırsa..." dedi.
Neler oluyor?
Hem beni sevdiklerini dillendirmek istiyorlar, ki, bu topraklarda sanmıyorum,halkın benim kadar sevdiği kucakladığı bir yazar olsun, ama, işte bu tuhaf sahneler.
Bir üniversiteye konuşma yapmaya gidiyorum ve hocaların kalabalık olarak sohbet ettiği bir odaya giriyorum, ellerinde kağıt kalem, bir takım isimler yazıyorlar, kimler alınır diye bir nevi toto oynuyorlar ve beni görünce şaşırdılar. Şaşkınlıkları geçer geçmez beni de listeye yazdıklarını ve bana da kimlerin alınacağını sordular ve ellerindeki listeye bir (itirazım) eleştirim var mı yok mu, yani bu isimleri siz de düşünüyor musunuz, dediler. Tesadüfe bakın ki iki gün önce de açılan bir mahkeme için adliye koridorunda tebliğ edilen mahkemenin kalem odasını ararken biraraya birikmiş avukatları kendi aralarında sohbet ederken gördüm ve beni görünce yanlarına çektiler, onlar da şu anda toto oynuyorlar ve aralarında kimlerin alınacağı bahsine girmişler ve benim ismim de ve birçok emekli paşanın ismini de söylediler ve ön bir tanışmadan sonra benden kimlerin alınabileceği üzerine bahis isimleri istediler. işte böyle. ilhan Selçuk"un alındığı günün akşamı uçakta, havalimanında ve hatta SKY Televizyonunun kapısına kadar gelip benim de alınacağımı ve endişe duyduğunu söyleyen bir çok insanla karşılaştım.
Eskiden biz yazarların konuşmalarını dinlemeye emniyetten bir görevli gizlice gelirdi, şimdi bir araba dolsu emniyetcinin konuşmamıza özel ilgi göstermesi beni de memnun etti, çünkü, konuşmamda Selçuklu"yu Osmanlı"yı Mevlana"yı uzun uzun ve doya doya anlattım, bilmem bu çocuğun memleket derken neyi kastettiğini de not ettiler mi?
Bundan iki ay önce gecenin ikisi tam kapımın önünde birileri bir şarjör mermi boşalttı. Arkadaşlarım korkmasın diye kimseye haber vermedim. Ben 12 Eylüller yaşadım, bu ihtarları, bu gizli tehditleri bilirim. Hadi bir tane mermi at, şehrin tam ortasında Kızılay"da oturuyorum, hadi hırsız kovalıyorsun iki tane at, tam kapının ağzı ve tam bir şarjör mermi.. Kime ne anlatacağız, nasıl günler yaşıyoruz, hiç kimseye detaylarını isimlerini veremem, çok yakınımızda bizim gibi yazar çizer bir arkadaşımızın ailesine çocuklarına dönük bir saldırı ve peşinden bir saldırı daha, arkadaşımız kapağı başka ülkeye atıyor, çünkü, eleştirel şeyler yazıyor çiziyordu, birilerinin bir ihtarı bu, yoksa elli yıldır yaşıyoruz işte..
Yine bir başka meşhur bir arkadaşımın yine eleştirel konuşmalarının arifesinde arabasının kabloları kesiliyor, polis çağırıyor, ihtarmış, yani, yapma, kötü olur diye yapılıyormuş böyle şeyler. Neresini nasıl ıspatlayalım, yapanlar zaten profesyonelce yapıyor, iddia etsen, sana paranoyak diyecekler ama bu paronayalar gözlerimizin arabamızın kapımızın önünde artık sıkca olmaya başladı. Çevrildik, kuşatıldık..
Ben 12 Eylüller yaşadım ve onlarca arkadaşım vuruldu, birçoğu yanımda öldü ve ilk gençlik yıllarım Karşıyaka Mezarlığı"nda geçti. Ölüm mölüm gibi meseleleri yıllarca okuyarak düşünerek kendimizle dünyamızla Allahımızla hesaplaşarak içimizde çoktan hallediverdik. Tırsmak, sinmek, susmak bize göre değil. Tabii ki korkmak başka birşey.. insansın korkarsın, ama, geri adam atmak mümkün değil. Bu cümleleri bir meydan okuma bir nara atmak için söylemiyorum, ben böyle günler yaşayacağımı çok önceden tahmin ettiğim için yazabileceğim kitapların yarısını yazdım, hiç değilse derdimi edebiyatımı hikayelerimi bir nebze başkalarına ulaştırdım, ömrüm olursa diğer ikinci yanını yazar tamamlarız ve tamamlamayı çokta isterim. Allah bu kadar izin vermişse, ne yapalım bu kadar. Özal"ı hiç sevmem, ama, suikast düzenlendiği an mikrofona çıkıp, Allah"ın verdiği canı ancak Allah demesi beni ağlatmıştı ve Özal"ın bu Allah"a bağlılığından etkilenmiştim.
Mısır"ın genç kralı Faruk"un pis bir esprisi vardır, italya"da karı kız peşinde playboyluk yapıp Mısır hazinesi servetini kumarhanelerde yerken, kumar masasında eline üç tane papaz geldiğinde, ki, bu papazlar aynı zamanda kraldır, rest çekerken, kare papaz dermiş, yani kare kral.. Elini açıp üç tane kral çıktığında rakip oyuncular dört kral dedin, elinde üç kral var, Kral Faruk pis pis sırıtarak, dördüncü kral benim, dermiş.
Artık biliyoruz bu ülkede bizim görmediğimiz bir siyasi iktidar yani gizli bir kral var, emniyette orduda ya da derinde başka yerlerde.. Ve bunu artık herkes normal karşılıyor. Tehditler, ithamlar, iftiralar, belgesiz kayıtsız delilsiz saldırılar, hepsi burdan geliyor. Bu görünmez dehşet çalan kralla nasıl başedeceğiz. Bunu bilmiyorum, çünkü, hukuku, amirleri, şefleri, telefonları, etrafımızı, gazeteleri, yaygaraları, çok çok şeyi kuşattılar ve artık bağırsanız da sesiniz çıkmayacak. Bir gırtlaklanma hali. Boğuluyoruz. Boğuyorlar. Ama bir şansımız var, çünkü bu kralın Gestapo askerleri medyada TV"de boy gösteriyor ve tanıyoruz onları. Bu gizli kralın dilini kullanıyor. Bu gizli istihbaratın şefleri gibi yazılar yazıyorlar. Bu derin senaryonun adamı gibi ne çok şey biliyor söylüyorlar. Sokaktaki sıradan insana kadar çevrilmiş kuşatılmış bir Nazi imparatorluğu. Artık bu tehditleri kimseler duymasın bir gören var mı diye sağa sola bakınıp kulaktan kulağa yapıyoruz. Artık kulaktan kulağa gizlice haberleşip hemen ayrılıyoruz. Ses çıkmasın, kimse görmesin, duymasın, deyip birkaç laf edip hemen uzaklaşıyoruz.. Kulağına fısıldadığımız arkadaşların yüz ifadelerine bakıyoruz acıyla, içimizde şüpheler oluşuyor, acaba, dediklerimi anladın mı, acaba bu aslında kimin adamı.. Laf taşıyan laf götüren, yalan yanlış senaryolar yazan, bilmem ne kitaplarında adlarınız N.G. gibi hani yüzleri bantlı cinayet zanlısı ama çocuk olduğu için kapatılmış gibi ama bir ispiyon bir şüphe oluşturmak için böyle verilmiş ne çok tezvirat, manipülasyon..
19 yaşımdan beri dergiler gazeteler içindeyim ve 19 yaşımdan beri olup bitenleri izliyorum, işte bu kırk yılın değirmeni bizi böyle eğitti böyle değirmeninde öğüttü.. Ama gestapoların elinde gazeteler TV"ler var ve binbir yalan söylüyorlar, suçluyorlar, uyduruyorlar, bin türlü iftira atıyorlar.. Benim yazılarım ortada konuşmalarım ortada, ancak, onların bu yazılara ve bu konuşmalara baktıkları yok. Onlar kafasında bana bir gömlek biçmiş, kendilerince beni bir yere yerleştiriyorlar ve durmaksızın iftira atıyorlar. Uğraşılacak gibi değil. Ben bütün fikirlerimi şu cümlelerle yeniden özetleyeyim, ben bağımsız cumhuriyetimize ve müslüman geleneklerimize bağlı ve bu değerlerin yanyana yaşayabileceğine gönülden inanmış bir kardeşinizim. Amerika"nın Irak işgaline alet olan onlarca müslüman dergi yazar ve gazetenin yüzlerine tükürdüm küfrettim.
...
Ömrüm oldukça ben yaşadıkça bugün hukuki sakıncaları yüzünden söyleyemediğim çok şeyi bağıra çağıra yeri göğü yırtarak ve edebiyatın büyülü gücünü tekrar tuşlarıma enjekte ederek savaşacağım. Herkes beni bir şekilde tehdit ediyor, itham ediyor, suçluyor, uyduruyor, iftiralar atıyor, ve bizler dikkatli konuşmaktan artık konuşamıyoruz. Ama benim de onlara bir söyleyeceğim var, bizim yaylada bir Rasim ağbi vardı, yaşlı bir adam ve yoksul. Köylü Rasim ağbiye iyilik olsun diye birkaç tavuk veriyormuş, ama birileri bu tavukları Rasim ağbinin tarlasından çalıyor. Köylü yeniden veriyor, ama tavuklar yine çalınıyormuş. Rasim ağa şaşırıyor, hem köylü veriyor bu tavukları iyilik olsun diye ama yine köylünün içinden birileri bu tavukları çalıyor.. Çalanın kim olduğunu da bilmiyor. Rasim ağayla aynı ruh haleti içindeyiz bugünlerde.. Ancak Rasim ağa dayanamamış ve bir gün köylüyü karşısına toplayıp, "bu tavukları birileri bir daha çalarsa, kimse gelip bana götüm küçük demesin.." Bunu diyorum, bu kadar töhmet bu kadar iftira bu kadar yalan, eğer altından birşey çıkmazsa, kimse götüm küçük demesin.. işte kalemimin ve dilimin ince marifetlerini herkes asıl o zaman izlesin.
Çarlık Rusyası'nın yıkılmasından sonra Türkistan'da bir çok karışıklık çıkar.
Kızılordu ile işbirliği yapan reformcular, Buhara Emiri Alim Han'ı devirerek yönetime
el koyarlar. Fakat Bolşevikler tarafından sinsice birbirine düşürülürler. Yenilikçilerin
elinden Buhara'yı alan Bolşevikler, hazineleri ile ünlü olan bu şehri yağma ederler.
Hokant'ta kurulan Özerk cumhuriyet de, Kızılordu tarafından dağıtılır. Bolşevik
baskısına karşı direnen Türkistanlılar, Fergana vadisinde Basmacı adı verilen
bağımsızlık hareketini başlatırlar. Enver Paşa başta olmak üzere, ittihatçı subaylar da
bu harekete destek verdikleri bu harekete "basmacılar hareketi" denir.
Cemil Meriç'in " Sosyoloji Notları ve Konferanslar " adlı eserinde bahsettiği ilgi çekici ve irdelenmesi ,araştırılması, okunmadan yorum yapılmaması gerekli frklı bi hedef model.
1923'te aşağıdaki fikirleri zikrettikten sonra sscb komünist partiden ihraç edilen Sultangaliyev adlı bir Tatar komünisti;
"islamiyet bir sınıf dini değildir, sınıfları ortadan kaldırdığı için komünizmle uyuşabilir. Rusya 'da mazlum milletler birleşmelidir: TURAN. Bağımsız ve haysiyetli bir iSLAM TÜRK SOSYALiST CUMHURiYETiNiN kurulması lazımdır."
demektedir.
-şarap bekledikçe güzelleşir , kadın bekledikçe güzelliğin anlamını değiştirir.
-şarap ın ağzını açmak için epey zorlanırsın, kadını ağzı hep açıktır kapatmkta zorlanırsın.
-şarap yanında yüz gram bademle *mutluluk verir, kadın yanında bin şişe şarap da olsa hüzün verir.
-şarabı içtikçe şair olursun , kadını içtikçe sarhoş olursun.
edit- çok içmiyorum aslında da migros bugünlerde şarapta çok kampanya yapıyo. dayanamıyorum.
müthiş hızlı başlayan gönül ilişkisinin zamanla yavaşlaması , eski tadı vermemesi üzerine "aşkım noldu bize , aşkiimmmm " diyen sevgiliye sosyalist bi gencin vereceği cevap. ***
fazla abartmayan ,insan olmanın getirdiği özellikleri dolayısıyla olaya bir insan gibi yaklaşan insandır.
herkestir yani.
hemen olayı gereksiz milliyetçi takıntılarl değerlendiren bünyelere.
bu zavallı kadının yaptığı "dünya barışı için yürüme" eylemini bizim atalarımız orta asyadan çıkıp geldikleri balkanlarda , anadoluda, karadenizde, avrupada yapmamış mıdır? hoca ahmet yesevi erenleri, hacı bektaşi veli daileri ,bacıyanı rum * , tapduk emreler , mevlanalar , hacı bayramı veliler ve nice isimsiz erenler... onlar asırlar öncesinden bu yürüyüşü insanlık için başlatmışlardı. kimi zaman ellerine azıkları dervişler adım adım gezdi dünyayı , kimi zaman şiirle yürüdüler , kimi zaman kutlu öğretilerileriyle koştular. böyle bi medeniyetin evlatları nasıl öldürülen , günahsız kadın için ecnebi diyebilir. dün aynı yürüyüşü yapan atalarımıza hakaretlerde bulunan hçlılardan ne farkı kalır bunu diyenin.
roma imparatoru augustus'un rakiplerini yenerek imparatorluğunu ilan ettiği m.ö 27 yılıyla imparator numerian'ın ölüm tarihi olan m.ö 284 yılları arasında geçen ve güçlü bir politik liderin hakimiyeti altındaki politik rejimi tanımlamak için kullanılan terim.
sosyalizmin sözlük anlamını bilip bunun yeterli olduğunu sanan ve bu kıt bilgiyle inadına inadına ,adamın alnını karışlaya karışlaya sosyalizm hakkında yorum yapan genç nesildir. bi de bunların üst modeli sosyalizmi sadece sscb deki şekliyle ya da abd ve uşaklarının türkiye'de anlattığı şekliyle algılayanlar vardır ki henüz piyasaya çıkmış olup migros'ta kampanyadadır.
ne der bu çok bilenler;
-sosyalizm bi ırkın görüşü olamaz.
-sosyalizmin içinde milliyetçilik varsa o faşistliktir.
-musatafa kemal pozitivistti. *
-sosyalizm orta asya'da türkleri katletti. *
-sosyalizm çoöküştür. ne zaman iktidar oldu ki. *
-hem sosyalist hem dindar hem türkçü olunmaz. *
-hedehüde hedededhüüü *
dikkatli analiz edildiğinde kesinlikle kürt faşistlerin kışkırtma ve provakasyonları neticesinde oluştuğu ortaya çıkan olaylara che mania'nın yorumudur.
ancak burada bi şekilde kürt faşizmini solculuk,sosyalizm,devrimcilik olarak algılayıp pkk lılarla birlikte hareket eden solcu gençler ne kadar haksızsa , onlara silahla saldıracak kadar hayvanlaşan ,ruh hastası ülkücü rezillerde o kadar suçludur. karlı çıkan pkk dır , emperyalistlerdir.
bu olaydan türk gençliği şu sonucu çıkarmalıdır; ülkücülerin vatanseverliği de , pkk ile birlikte hareket eden solcuların yurtseverliği, demoktratlığı da rezilliğin , yalancılığın , ikiyüzlülüğün ,abd uşaklığının ta kendisidir. tek kurtuluş yolu yine , yenideni tıpkı m.kemal ve arkadaşlrının yaptığı gibi halka dönmek, halk olmak, halkı dinlemektir, (bkz: türkün sosyalizmi)dir.
gecenin sabaha yaklaşan saatlerinde mutsuzluğunu girdiği başlıklarla bastırmaya çalışan, kendinden bile şüphe eden ama şüphelerinin sağlamasını yapacak kadar da bilimin üstünlüğüne inanan şüpheci yazar.