Dunyanin en siki aileleri adli fransiz televizyon programi. Yaramaz fransiz gençlerini (13-17 yas arasi),secip farki bir ulkeye fransizca konusulan bir ailenin yanina gondriyorlar. Giden iki genç, bulunduklari ulkeyi hic bilmiyor (mesela ,lubnan, canada, turkiye vb.) ve yeni ailelerinin yaninda bir haftada ailelerinin onlara veremedigi sorumlulugu terbiyeyi vermeye calisiyor. tabi bunun bir program olgudunu unutmamakla beraber reyting amacli senaryolarda yazilmiyor degil. 1 hafta sonra cocuklar fransaya geri donuyor ve artik kotu huylarindan vaz geciyorlar. tabii bir haftad adegismeleri nasil mumkunse, ozellikle kameralarla birlikte.....
Yunan adasi, atinaya en yakin mesafedeki adalardan biri. sevimli sakin yasil fistigin bolca bulundugu, sirin mi sirin sevimli konuksever insanlariyla hos bir ada. atinadan gidis donus gemiye 18 euro,atinaya gitmisken gorulmeye deger bir yer ve gormeden donmek de yazik.
2006 yapımı mükemmel bir etiopya belgeseli, türk bir yönetmen tarafından etiyopyada çekilen belgeselde, kadınların yakalandığı ilginç bir hastalıktan ve bu hastalık nedeniyle toplumdan dışlanmasından bahsediyor. gayet başarılı belgeselde bahsedilen hastalık kadınların çok küçük yaşlarda evlendirilmesi ve temiz koşullarda yaşanılmamasından kaynaklanıyor. kadınlar erken yaşta hamile kaldıkları için, kürek kemikleri fazla gelişmediğinden doğumu taşıyamıyorlar doğan çocuk erkek olmakla birlikte ilginç bir hastalıkta ortaya çıkıyor, böyle kadınlar çişini tutamaz hale geliyorlar ve sürekli akıntı halindeler , bir daha çocuklarının olması mümkün değil ve tedavi olmak çok pahalı ve hastahane uzak.bu sebeple kocaları kadınlarını boşuyor ve tedavi için herhangi bir uğraşta bulunmuyorlar , toplumda da dışlanan kadınlar psikolojik bir tramva yaşıyorlar.yönetmenin tesadüfen bulduğu bu küçük etiopyalı aile, daha televizyonun ne demek olduğunu bilmeden-ki sadece radyoyu tanıyorlar - böyle bir belgeselin öyküsü oluyor.öykü 8 yaşında evlendirilen ve (kağıt üzerinde deniyor) ve ergenlik çağına erdiği zamanda hamile kalan sonra bu hastalığa yakalanıp tekrar başkasıyla evlendirilen ve 2. kocası tarafında da terkedilen 3. kocasıyla evlendiğinde tedavisi bitmiş olan ama hala doğum yapması imkansız olan , buna rağmen cehalet yüzünden tekrar hamile kalıp bu hastalığa yakalanan bir kadını anlatıyor,ama bu sefer kocası onu terk etmiyor aksine onun için tek malı olan öküzünü satıp (45 euroya)-ki bu etiopyada milyonda bir görülen bir davranıştır-karısını tedavi ettiriyor, yardımseverlerin bağışlarıyla kurulan hastahanede bir çok akdın gibi o da tedavi görüyor ve sonunda bir erkek çocuk dünyaya getiriyor.yönetmen bu hastalığın etiopyada bir tabu gibi saklandığını, ve kimsenin konuşmak istemediğini de belirtti.belgeselde hastalığın yanı sıra, etiopya halkının kültürünü ve yaşayış tarzlarını görebilirsiniz.
fransızca "elveda kraliçem" anlamına gelen bu film, 1945 komünizm devrimi öncesi, 1960 kültür devrimi ve modernleşme çabalarına kadar geniş üç kuşağı anlatıyor. film 10 yıl boyunca çinde yasak olmasına rağmen bugün serbest bir şekilde izlenebiliniyor.filmde konu edilen pekin tiyatrosu ülkedeki geniş çaplı köklü değişimi anlatabilecek güçte ve filmi zilerken aynı zamanda da çin kültürünü, tarihini çok daha iyi anlıyorsunuz , ve eğer ilgileneniz varsa kültür devriminin tüm inceliklerine varıncaya kadar bu filmde birçok şey bulabilirsiniz.
rafik schami'nin hikayelerinden oluşan sevimli bir kitap;rafik schami yine şam sokaklarında gezdiriyor okurlarını,ama bu defa bir çocuğun gözüyle anlatıyor öykülerini.biz de sık sık salim amcayı ziyaret ediyor ve çayımızı yudumlarken onun öykülerini dinliyoruz.Öyküler birbirinden güzel başka öyküleri doğuruyor ve şam'ın sıradan yaşantısı içindeki sıradan insanların hepsi de ayrı birer öykü olan yaşamları anlatılıyor.
Birbirinden ayrı gibi görünen bu 13 öykünün hepsi de bir noktada ,yine şam'ın güzemli dünyasında birleşiyor.
Yakın zamanda böyle levhalarla karşılaşmayalım...karşılaşmasak da sorun yok hatırlatıcılarımız görevlerini gayet iyi benimsemişler -toplum bekçileri- yazık aynı kişiler yere çöp atmayın uyarısını levhalara yüklemişler ahh unuttum bu levhanın işi...
Basit ama derin bir konu ,ilgilendiren kısmı ise sosyolojik, kaç kişiniz bu şekilde rahatsız edildi? ya da kaç kişi bunun tamamen toplumsal normların dışında bir ideolojik baskı olduğunu düşünüyor?
Tabi bu olayın görünen ve tartışılması anlamsız kısmı örümcek kafalar o denli sert ki çekirdeğine ulaşamayız her konuda.Ama bu örneğin asıl tehlikeli kısmı toplumsal olanı ki bugün en çok konuştuğumuz konulardan biri ;mahalle baskısı; her toplumun normları ve değerleri vardır değerlere göre de normlar belirlenir uzun yıllar boyunca böyle süre gelmiştir, norm dediğimiz şeyse baskıya dönüşebiliyor ve çoğu zaman aslında bir baskı.Ve yazık bunu dinle yapana , inancın tartışılmasının ayıp bir şey olduğunu öğretmiyoruz.Geriye daha da geriye .....bir tabu değil mi?mantık nedir ?toplumsal özgürlüğün sınırımı?elbette her toplumda olması gerekli ama sadece sınır kısıtlayıp korkutma değil.Konu belki küçük sokakta öpüşmek ayıptır,ama anlamı gayet derin unutmayın bizim ülkemizde siyasi düşünce de ayıp,sesimizi duyurduğumuz da elinde coqlar olan polislerle tanışıyoruz,ya da biber gazının tadına bakıyoruz lezzetli mi diye....
myrdal (robinson) iktisadi analiz yöntemi:
bu yöntem ne schumpeter gibi iktisadı sadece teknik analizlerden ibaret sayan ne de amaççı bir yaklaşımla ortaya koyan bir yöntem değildir.iktisadi metod myrdal yöntemine göre toplumun siyasi yapısından coğrafi,felsefi yapısından soyutlanamaz.Aynı zamanda iktisat sadece teknik metodlardan ibaret değil aynı zamanda ideolojik ve toplumsaldır.iktisat doğa bilimleri sosyal birimlerin ortasında yer alır ve doğa bilimlerinin metodlarını kullandığı gibi sosyal bilimlerinde metodlarını kullanır, bunlardan arınmış bir iktisat olamaz,tarihe yakınlığı nedeniyle dinsel sonuçlar da doğurur,yani bunların bilimsel olmadığını ifade eder,çünkü inanaç sınırları bilimin olmadığı yerde başlar.buna göre bu inanç sınırlarını reddeden Myrdal yöntemi bilimsel bir metoddur.