biri diğerini rol yapmakla suçlar bir diğeri ötekini.
birbirinden tek farkları sadece bi taraf zaman zaman daha iyi oyuncudurlar.
herkes acısını yarıştırmakla meşgul.
biri diğerinden yediği kazığı yıllarca başkasına mâl etmekten yorulmazlar.
sonunda ki özeti şimdiden yazayım.
tüm kadınlar ve tüm erkekler birbirinin aynısıdır. içinizdeki en fazla inkar eden en fazla sahtekâr olanınızdır.
öyle muazzam hayat tecrübeleri olan biri değilim belki ama kadın konusunda ihtisas yaptım dostum ben. çok kandırdım, çok kandırıldım.
hemen hemen her mecradan kadınla sohbet etme tanışma şansına-şanssızlığına eriştim. hepsinin derdi aynıydı.
erkekler..
bu kadar çok şikayet ettikleri varlıkları yine geleceği hakkında düşüncelerini söyle dediğinde baş köşeye oturtur kadınlar.
oysa bir erkeğe sorsanız araba diyebilir. en azından bir seçeneği vardır erkeklerin.
kadınlarsa; zengin kaslı kolları olan erkekten başka bişey düşünmezler. son tahlilde belki erkekler anlık daha fazla düşünebilirler kadınları, yaşarlar her dakika. fakat saman alevi gibidir ilgileri. biri söner bir diğeri yanar.
sahi bu kadar çok alternatifi olan bir varlıkta ki bu ego nedir allanısen?
şeytan gibi olmayı marifet sayarlar işlerine geldikleri zaman. ama aslında şeytana hep bir güzellik sürpriz yapılmasını beklerler.
demem o ki;
ana kraliçenizi dize getirdi bu adam rahat olun.
perde kapanıyor, filmin en akılda kalan sahnesi soyunduğunuz an olacak, tüm erkeklerin gözünde.
bulduğu her imkanda insanlara ermeni diyerek aşağılayan,
sırf kendi inanışına mensup olmadığı için (yaklaşık 5.5 milyar insan) kafasını kesmeyi marifet sayan,
bir tek kendi ırkını yüce zannedip elinden gelse dünyayı da kendi ırkının yarattığını söyleyebilecek,
insanların;
şimdi aynısının kendisine yapıldığını görünce şaşırmaları ve kızmaları anlamsızdır.
önce kendimizi sorgulamamız ve kendimiz dışındakilere saygı duyup ötekileştirmemeyi öğrenmemiz gerekiyor.
o yetmez dediği andaki surat ifadesinin tam ortasına benzinci pompasıyla vurasın gelir.
bak bak 2,5 milyara ben yaklaşık 10 bin kilometre yol yapıyorum. bana bile bu yolda yetiyorken, sen nasıl bir "yollu"sunki sana yetmiyor.
onların içinden geliyor.
evet onlar. bizi ötekileştirmeye çalışanlar.
biz ve onlar kavramını beynimize işleyenler.
bir aile ile ilgili en doğru bilgileri o ailenin çocuklarından alabilirsiniz.
bu bağlamda levent gültekin'in söyledikleri dikkatle dinlenmeli. zamanında desteklemiş olması onlardan olmasının önemi yok. doğru yolu geçte olsa bulmuş olması önemsenmelidir.
bakış açısı çok objektif. tok ve anlaşılır konuşması karşısındaki insanı rahatlatıyor ve dinlenmesini sağlıyor.
biten bir tek adam hegomonyasının doğru yolu bulan neferlerinden.
la gitmektir, terketmektir gibi salak salak şeyler yazmayın. bir insan aşkı için kalıp mücadele etmiyorsa, kendi çapına göre en basitinden sallıyorum bir çiçek bile aldığını itiraf edemiyorsa öyle aşk mı olur?
biraz beyninizi çalıştırın da kendi elinizle başkasının koynuna soktuğunuz aşkınızı gururlanıp fedakarlık diye yazmayın. düşünmeye davet ediyorum. zorlarsanız düşünebilirsiniz.
herkes kendi yaşadığı aşka göre leyla-mecnun olmuştur.
yaşadıkları aşk süresince kendinden ödün vermek, bencilliklerini kenarı bırakmak, yapılan fedakarlıklar aşkı yüceltir, anlam katar.
misal ben;
zamanında yaşadığım şehri terkedip bütün herşeyimi geride bırakıp (ailemi-arkadaşlarımı-beni ben yapan tüm detayları) sırf ona yakın olabilmek, daha fazla vakit geçirebilmek için onun yaşadığı şehire yerleşip 1 sene yaşamışlığım var..
sonunda kavuşamadık ama en azından içim rahat artık.
kantinci olmam vesilesiyle 2 adet kantin depom olduğu için rahatlıkla saklayabiliyor, konuşabiliyordum.
hatta kantin içinde dahi saklayabilecek çok fazla sayıda yerim oluyordu.
fakat bir gün çarşı izninden dönerken (malum dışarı da çıkarıyorduk) nizamiye girişinde bütün komutanları ağaç altında sohbet eder halde gördük.
içeri giren biz 4-5 kişilik grubu durdurup beyler soyunun dediklerini işittik. sıçtığımın resmiydi.
içlerinden aramın iyi olduğu bi komutan ya hu o bizim kantinci onda yamuk olmaz dediğini duydum. diğer çıkıntı farketmez o da soyunsun dedi.
üstümüzü çıkardık sıra pantolonlara geldi ve alay komutanı;
-ulan ne meraklısınız soyunmaya giyinin dedi.
boxerımın içine soktuğum telefonun o ana kadar içimde olmasını hiç istememiştim.
bütün komutanlar askerlerde telefon olduğunu bilir. bu zaten yapılan yasak bir eylemi meşrulaştırma girişimidir.
sen,
vaktinden çok sonra gelen sevdalı bir yağmur gibisin
çisil çisil gözlerimden.
sen,
çıldırmış şairlerin titreyen mısralarında
bahsettiği o perisin.
sözlüğün ergen ve fakir (aşağılamak için değil düşük gelirli insan manasında kullanılmıştır) kaynamasından dolayı asla yapılamayacak olan turnuvadır.
katılımın 2 düzeyinde kalması tahmin edilmekte olup, ille de bir deliğe sokmak isteyen ergen tayfasının amerikan bilardo ya yönlendirilmesi gerekecek turnuvadır.
çalamadığı bir enstrüman varmı merak ediyorum bu adamın. günümüz sanatçılarının bir mızıka bile çalamadığını düşündüğümde bu adam gibi müzisyenleri hangi sınıfta konumlandırmamız gerekir düşünüyorum.
diyebilirsiniz ki, hiç yalan söylemesek olmuyor mu?
olmaz. herkes yalan söyler. beyazı siyahı yok. yalan yalandır. kimi zaman birini mutlu etmek için söylersin, kimi zaman mutlu olmak için.
en tehlikeli yanı söylediğiniz yalanı unutmaktır. çünkü karşı taraf onun yalan olduğunu bilmez. söylenen o şey sizin yalanınız ama onun gerçeğidir.