benim de izlediğim en rahatsız edici filmlerden. ama tekrar tekrar izlenesi. bak uzun zamandır izlememiştim, izlesem mi tekrar? bi de Yorgos Lantimos etkisi... the lobster mı desem, kutsal geyik mi, kynodontas mı bilemiyorum..
sıkı bir funny games fanı olarak haneke'nin en kötü filmi diyebilirim. belki de bana öyle geldi bilmiyorum. sanırım konu teknoloji olduğundan sevemedim. salondan çıktığımda bu şimdi haneke filmi miydi diye sordum kendi kendime. hala heryerde eleştiriyorum..
anladımki aile en büyük en büyük yalnızlaştırıcı canavar. diğer insanlara söyleyecek sözüm yok. onlar aslında olması gerektiği gibiler ama yine de sevemiyorum, yalnızlığı seviyorum. öyle büyüdüm. her seferinde insanları sevmeyi deniyorum, onları anlamayı deniyorum ama filmin sonunda yine kendimi yalnız bırakmayı tercih ederek çıkıyorum salondan.
bir çok yaz marmariste amcamlarla çalıştım, bir çok barmen, garson, temizlikçi arkadaşım oldu ama sonunda yalnızım.
okul, sınıf ortamlarında sevildiğimi düşündüm, tüm muhabbetlerin baş kahramanı oldum, istedikleri(belki de zorladıkları) ortamlara girdim, sonunda yalnızım.
vücuduma dövme yaptırdım, özgür insanlarla kamp attım, sinirlendim kemanımı parçaladım, sonunda yalnızım.
bir çok sevgilim oldu sarıldım ayrıldım, hergün kedim lui ile uyudum, sabah alarma sinirlendim kalktım, sonunda yalnızım.
nereye giderseniz gidin yalnızlık peşinizi gölge gibi bırakmayacak. çünkü yalnızlığı seviyorsunuz, bunu kabul edin. kendinizi diğer insanlardan ayrı görüyorsunuz bunu kabul edin ve yalnızlığı sevmeye devam edin, bu iyi bir şey.
nedense hiç bir zaman beğenemediğim kütüphane. eğer okuyan biriyseniz kızılaydaki adnan ötüken kütüphanesine gidin orası daha sağlıklı. en azından huzurunuzu korursunuz.
dinlerken başka dünyalara gidiyorum. kimi zaman bir ders molasında, kimi zaman gece yarısında, kimi zaman gideceğin yeri bilmeden dolanırken... büyülü müziği üreten insan, keşke canlı dinleme şansım olsaydı.
amelie filmini ilk izlediğimde tanımıştım. iyiki tanımışım. yıllar geçti, hala dinliyorum. en sevdiğim albümü (her nedense) ilk albümü olan la valse des monstres. en sevdiğim müziği ise tabii ki la valse d'amelie.
dinleyiniz, hiç uslanmayınız dinlemekten, dinlettiriniz lütfen.
enteresan bir site.
videoları fena halde dikkat çekici. saçma, mantıksız ve ürpertici olması dikkatinizi daha fazla çekiyor.
bu sitenin kurucusu gibiyim adeta. sürekli bu site hakkında konuşmaya başladım.
başlığa yorumsa sitenin kendisinden gelsin: A Website Dedicated to the Eradication of Abnormal Sexuality
içinde bulunduğum vahim durum.
tam yandadan iki bina sonra camii var;
ses evin, odamın içinde.
Her ezan okununca butun pencereleri sıcağa rağmen kapatıyorum. bir sela sesiyle uyanmak var ki onu hiç sormayın...
kız/oğlan tavlamaya gelmişcesine aramızda sıklık gördüğümüz yazarlardır..
ulu, bir gönülden sevenler sitesi değildir.
ulu aaa bak bu entry'de beni anlatıyor sitesi hiç degildir. ulu kutsaldır. ulu her şeyden önce uludur. kınıyoruz.
Yaşlanınca obezlikten bir sağa bir sola yürüyen anca dengesini bulan teyzelerin kızları/ kızlarını kilolu istemesinden ve sevmesindendir.
Zayıf olmak, zarif olmak ve sağlıklı olmaktır.
sanki her şey ayrilmamiz üzerine kururlu. doğa bizi istemiyor biz direniyor gibiyiz.
ben kendimdem cok bunaldim. hatalarimdan sıkıntılarımdan cok bunaldim. donum noktam gerçekten. kaderimi belirleyeceğim. konusacak kimsek yok, oturup seni anlatınca benden sikilmayacak kimsem yok. sen olmasan daha da yalnız kalicam.. cok zor olacak. ama sana bunlari nasil yapabilirim artik... benimle hayatin sorunlu, yarin ne cikacak acaba durumu. bensiz hayatın daha iyi olacak biliyorum, belki de iyi ki ayrılmışim diceksin. daha hayatimin dönüm noktasi bu gece diyip ardina uyuyan bir benim ben. henuz kendime yararim dokunmazken....