Peygamberimizin sahabelerden selman i farisi nin kendi halkına duaları, sureleri anlayabilmeleri için farsça okuma ve öğretme isteğini kabul ettiğini düşünürsek, bu meczup arkadaşlar her kim iseler yanlış bilgiye sahiplerdir.
ahlaksızlık göstergesidir. adına töre denen zırvalıklarla, kol kırılır yen içinde kalır şeklinde bu ve benzeri olaylar perdelenilmeye çalışılmaktadır. kendi çoluğuna, çocuğuna yavşamak aşırı dindarlığın bir sonucu değildir. her ne kadar o din şeyhlerden, şıhlardan öğrenilmiş ve ekseriye götünden anlanılmış olsada bu durumun sorumlusu gösterilemez.
büyük şairliğinin yanında dine bakışıda takdire şayandır.
--alıntı--
biz müslümanlar, ben öyle görüyorum, Allah ile pek laubaliyiz. Zannediyoruz ki cenab-ı hak oturduğumuz yerden isteyivermekle hatırımız için ilahi kanunlarını değiştirir. zavallı bizler. sana emeksizce yaşamak, çalışmaksızın amacına erişmek hakkını, böyle bir ümidi kim veriyor? müslümanlık belki. öyle ya müslümanlar Allah' ın sevgili kullarıdır. hani müslümanlık bir kardeşlik husule getirecekti? nerede? bugün müslümanlar kadar dağınık, katılaşmış bir millet var mı? her tarafta müslümanlık cehalet, müslümanlar ise sefalet içinde mahvolup gidiyor. müslümanlık bize dünya için bir hayat-ı tayyibe (temiz ve yüksek bir yaşam düzeyi) vaad ediyordu. niye vermedi? işte hep bizim cehaletimiz yüzünden. müslümanların hepsi cahil. arabı cahil, türkü cahil, kürdü cahil, arnavutu cahil, hepsi cahil. hepimiz kışkırtmaya kapılıyoruz. hani, müminler kardeşti,o halde nedir bu müslümanların hali?
biz diyoruz ki; "biz müslümanız o halde Allah bize üstünlük, başarı vermelidir." demek sen müslümanlığınla Allah' ı minnet altında bırakmak istiyorsun. ne kadar cüret, ne kadar ahmaklık. doğrusu dünya dünya olalı, gafletin, cehaletin, körlüğün, sağırlığın bu mertebesi ne görülmüş ne işitilmiştir. doğrusu cehlin bu derecesi de mutlaka tahsil ile elde edilmek lazım gelecek. ah biz alık müslümanlar. nasıl olmuşda bu kadar azim bir kitlenin umumu birden kötürümler gibi, hisden, hareketten mahrum kalmış?..
--alıntı--
doç. dr. abdulkerim abdulkadiroğlu' nun "mehmat akif' in kur'an ı kerim tefsiri; mev'ıza ve hutbeleri" eserinden
bünyede sezen aksu şarkılarına denk etkiler bırakan farid farjad eseri. insan her ikisininde karşısına çıkıp sormak istiyor; neden böyle yapıyorsunuz?!
2009 - 2010 sezonu itibari ile beşiktaşımız için futbolun 3 yerine 2 ihtimalli (beraberlik, mağlubiyet) bir oyun haline gelmiş oluşundan yola çıkarak çokta umutlu olamadığımız maçtır. yine de çıkmayan candan ümit kesilmez, haydi bastır kartal diyoruz.
--alıntı--
Üç büyüklerin 'altıda altı' ile başladığı bir sezon yaşıyoruz. Bizimkisi puan cinsinden. Bereket bu hafta Ankaraspor'u 3-0 yeneceğiz ve gol atmış gibi görüneceğiz.
--alıntı--
türk hava yolları' ndan kotardığı reklam parasından sonra tekrar olta atmıştır. bakarsınız karşımıza "unakıtan pastörize yumurtaları" reklamıyla çıkar, hiç belli olmaz.
dsp nin bülent ecevit' in söylem ve çizgisinden uzaklaştığını söyleyerek yeni parti kurmaya karar vermiş hanımefendi. kendisi yönetici kadroda olmayacak ancak dışarıdan destek verecekmiş. *
sebebi apaçık ortada olan durumdur. her görüldükleri yerde "vuu analar neler doğuruyor maaşallah" vb. tepkiler verilen güzel kızlarımızın burunlarının havada olması nedeniyle konuşmamaları, gülüşmemeleri bir şekilde iletişime kapalı eski demir perde ülkeleri tarzı içe kapanık tavırları erkeklerimizi bu davranışa sevketmektedir. halbuse ne diyor adab-ı muaşeret; ilk merhabayı, ilk selamı kız kısmısı söylemeli diyor. sanırım japonların alıp başını gitmesi bizim ise yıllardır yerimizde saymamızın başlıca sorumlusu kızlarımızın bu tip tutumlarıdır.
dün akşamki emre tilev zamazingosundan sonra ertem şener işte şampiyonlar ligi maçı böyle anlatılır dedirtmiştir.
"dani alves, muntari' yi çok fena harcıyor."
ayrıca barca çok nefis top oynamaktadır, ikinci yarıda gol olur.
dün gece beşiktaş - manu maçı ardından yaptığı yorumda evvela "böyle zırt, pırt kadro değiştiremezsiniz. değişik maçlara değişik kadro ile çıkmak büyük takımların yapacağı iş değil, beşiktaş deneme tahtası değil demiş. ardından manu gibi takımlara standart kadronuz ile oynayamazsınız onlara karşı özel kadro oluşturmanız gerekir." diyerek kendi kendini tekzip etmiş abimizdir. severiz kendisini lakin düşünmeden konuşuyor veya az evvel söylediklerini heyecandan unutuyor.
cumartesi günü oynanmış olan türkiye - ispanya basketbol karşılaşması esnasında girilen diyalog.
evlat: hadi ömer hadi oğlum vur içine!..
anne: ben kanalı değiştiriyorum, zart kanalında zurt programı var..
evlat: anne ya en heyecanlı yerinde yapılır mı bu! zaten 4 buçuk dakika kalmış.
anne: yaa ne 4 buçuk dakika ama yarım saat sürer o şimdi, her şeye faul çalıyo hakem.
evlat: dur anne dur. şunuda sokarsak maç bizim.
anne: hedo değil mi şu saçı sakalı karışmış. ormancılara benzeyen?!
evlat: yok anne ne hedosu, o oğuz savaş.
anne: aman ne bilim ben değiştiriyorum kanalı!..
evlat: anne ver şu kumandayı 3.10 kalmış şunun şurasında.
anne: ulenn!.. bıktım maçından ne zaman bitecek bu turnuva! bak yine durdurdu hakem, süreyide işletmiyor şerefsizzz, işletsene adam süreyi... (valide burada hakeme veryansın eder)
evlat: anne antrenör mola aldı, hakem napsın.
anne: nasıl antrenör bu zırt,pırt mola alıyor. demek ki işini iyi yapamıyo, salak. fatih terim hiç mola alıyor mu?!
evlat: .......uzaklara boş boş bakar.
sabri hem galatasaray da istikrarlı bir şekilde futbol oynamak hemde yarım saat kadar aynı ortamda gözlemlediğim kadarıyla efendi bir anadolu çocuğu olmak.