ceketli ali dayi
395 (örnek şahsiyet)
dördüncü nesil silik 1 takipçi 26.90 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    kendini asarak intihar etmek

    6.
  1. olayın tüm vehametine, dramatikliğine rağmen "kendini asmak" fiilini her duyduğumda aklıma deli cevat isimli ultra komik karakter gelir. bir eliyle ağacın dalına tutunup, diğer eliyle kendini boğazlıyordu. hay sevdiğimin gökhan dabak'ı. aleksandırım, benjaminim, cevatım..

    -jüri üyeleri atomlarına ayrıştı, elveda benjamin.
    +durun efendi cevat! saat beş, mesai saatiniz bitti.
    -oley, sevinçten vantilatör gibi oldum. hı hı, tabi.. yaşamak güzel.
    +aman allahım, çok büyük yanlışlık yaptım efendi cevat. saat beşe beş varmış!
    -saatini s.ktiğimin kepçe kulaklısı! elveda dünya, elveda vantilatör kayışı.
    10 ...
  2. özel ders vermeye meyilli öğretmendeki özgüven

    1.
  3. başlığın aslı 'bu salağa üç haftada matematiği yedirtmezsem s.kertsinler' olacaktı ki uygunsuz başlık açmaya teşebbüs suçundan içeri alındım. hücremden yazıyorum şuan bunu.

    özel ders verecek öğretmeni birikimden, kabiliyetten çok bu özgüven çekici kılıyor dostlarım. head and shoulders kullanmış mehmet günsur kadar kendinden emin olucak adam. bir o kadar da, erkekliğin kitabını yazdım diyen aynalı tahir kadar iddialı konuşacak ve konuya hakim olduğunu bize ispatlayan tavırlar sergileyecek.

    parasal açıdan da bir özgüven gözlemliyorum söz konusu kişilerde. (yok anam mehmetle tahir değil) şöyle ki;
    össye hazırlanıyormuş gibi davrandığım yıllarda tanınmış öğretmenlerden biri "kırk milyondan aşşağı ağzımı açmam" demişti. lan rekabet yapsana, ortalıkta izmir final dersanesinden transfer olmuş başarılı öğretmenler kaynıyor. yok ama, kendine güvenmekte haklıymış herif. kırk olsun veya yüz kırk olsun, insanlar delirmiş gibi özel ders aldılar kendisinden.

    şu özgüvenin binde biri bende olsa dünyayı kurtarırdım. bitmişim ben. bilişim teknolojileri dersinde sergilediğim performansı baz alırsak şöyle bir sonuç çıkıyor karşımıza: excelde beş satırlı bir tablo oluşturma mevzusunu hemi de göstermek suretiyle izah ettiğim derste üç öğrenci windowsu göçertti, beş tanesi sigortaları attırdı, sekiz-on kadarı da bahçedeki salıncakta sallanıyorlardı. ben kendimi paralarken tüymüş ibneler..
    17 ...
  4. benjcev

    46.
  5. gittin gideli bebek..

    -çok beğendiğim yazılara sırf istatistiğe girmesin diye eksi oy verdim.
    -ismini vermek istemediğim bir kaç yazara 'yakarım bu sözlüğü' diye msj attım. s.klemediler.
    -karmam durmaksızın yükseldikçe g.tüm arşa değdi.
    -josh holloway'in karısına çirkin diyenlerle gereksiz polemiğe girdim bebek.
    -kuzenim sözlük şifremi öğrendi. ivedilikle değiştirdim.
    -sözlük formatını yedi kez okudum. hatalarımı anladım, bir daha yapmayacağıma dair moderasyona söz verdim.
    -online listesinde nickini göremeyince efkarlandım. belki sensindir diye 'gizemli yazar'ın nickine baktım uzun uzun.
    -seni arayıp 'aşkım çorapların da ıslandı mı?' dedim. küfürlü konuşunca telefonu yüzüne kapattım.
    -şirinleri seyrettim. gözlüklü şirine benzediğini farkedince içim rahatladı.
    -bir boka benzemeyen minimal şiir yazdım. tiskinmezsen buyur oku bebek:

    gittin gideli
    bok gibi kaldım
    sözlükten bir nebze soğudum.
    ama gene de
    deli gibi yazdım bebek.
    kendimi alkole verdim bi de.
    9 ...
  6. kisiselbirileti

    13.
  7. nadir yazdığını umursamayın. ben umursadım, aldım karşıma konuştum, dedim böyle böyle. o da "haceliz haydari söyliyiverem mi?" dedi. içimden "neyse, ayıkken bir kez daha açarım konuyu" dedim. beş gün boyunca ayık görmedim.

    evet az yazıyor adam ki bi beş günü daha "ehehe mehehe, yazsana bunu" demekle geçirebilirim. ama altıncı gün s.klemem. "lanet olsun yazacağın entrye, ben burda senin yaptığın muhabbetleri komple işte budur üstat veriyorum, sen anlattıkça gülmekten yere yuvarlanıyorum ama sen yazmıyorsun. şu haline bak" der, giderim. ben mi uğraşıcam.

    yazmayı borç bildiğim duygusal nickaltı: en güzel tatilimi yaşarken yapımda ve yayında ve köftelerde büyük emeği olan en sevdiğim kayınçom.

    yazmayı çok da tasvip etmediğim yavşak nickaltı: ronaldinho.

    ha bir de. akrostiş kabiliyeti yüksek adamdır. lafı gediğine kor, asla şu tarz şiirler yazmaz:

    kalender adamdır kisiselbirileti
    beşinci viteste gider boş bulursa sağ şeridi
    iğrenç bir akrostiş himili himili

    allah beni kahretmesin..
    7 ...
  8. sözlük yazarlarının nicklerinin hikayesi

    700.
  9. her şey annemin abisi ile yaptığı telefon görüşmesi ile başlamıştı (buğulandır ekranı abi)

    -alo! ağam bakmıyorsunuz telefona? gene tulumbada mı oturuyonuz yoğusa? hea? tamam. ceketli ali dayi mi? hadi, selam söyle onlara da.
    ....
    +anne, ceketli ney?
    -ceketli ali dayi.
    +pueha. neden ceketli? ceket neyin göstergesi? heheh
    -kızım zevzekleşme. hep iyi insanlar onlar.

    ulan nasıl ceketli, neden ceketli, bu ceketi neden üstüne basa basa vurguluyorlar? kendimi yedim bitirdim abi ben günlerce. üniforma falan mı diyorum. bu ceketin anlam ve önemi nedir? manyakmışım o dönem, saracak yer aramışım zaar.

    adamın yaz-kış giydiği bir ceket varmış. görmedim ama tahminim haki veya füme falandır o. çıkarmazmış ceketi. 500 nüfuslu da olsa bir köyde bir kişiye "ali dayi" demek göt ister. herkeşler ali lan. ya falancaların ali diceksin ya da parmaksız, ceketli, terliksiz, keş, dayıbaşı vs. tarzında belirteç kullanacaksın.

    ceketli ali dayi.. tanımam etmem. tek bildiğim halen yaşıyor. dördüncü eşini aldı son günlerde.
    31 ...
  10. masa basi sohbetleri

    1.
  11. masa başı sohbetleri(ana başlık, kırmızı kalemle ve büyük harfle)
    fiskos masası başı sohbetleri (yan başlık, kırmızı kalemle lakin küçük harfle)

    kadın: bunların hepsinin kaynanası, eltisi, görümcesi vardır, kaynı vardır. derdi vardır abi. kocası var bikere, aboouv bunalımlardan bunalım beğen. (bunu yazdığımı gören nişanlım yüzüğü attı gitti. pis herif)

    fiskos masası: üzerine vazo konur, resim çerçevesi konur, küllük konur, biblo konur, kahve fincanı konur. başka da bi sik konulmaz. ama ele alınması gereken esas obje kahve fincanıdır. türk kahvesi yapısında barındırdığı mofitassin enzimisayesinde vicutta bulunan fiskos hormonunu uyarır, beynin akrabalık ilişkilerini yürüten kısmını deliye döndürür, ağzı bozar, yer yer tüylenmelere ve kepek sorununa sebep olur.

    var gerisini sen düşün. ne eltiler, ne görümceler harcanır fiskos başıda. ne gözyaşları dökülür, ne bilezikler şıkırdar, ne böğürler yumruklanır, ne dizler çürütülür

    -benim herif anten düzeltirken damdan düştü
    +hep o meymenetsiz görümcen yüzünden. nazarı değdi.

    ne tatlılar değil mi? hiç bir paranoya bu kadar sevimli gelemez insana.
    burma bilezikli teyzelerin harman olduğu bu topraklarda 'günler' hiç bitmesin. hep kısır yapılsın, hep mercimekli köfte anında tükenirken kek olduğu gibi kalsın. süregitsin dolar günleri, altın günleri..

    yaşasın dalgalı döviz kuru, yaşasın kadınlarımızın bitmek bilmeyen börek iştahı!
    8 ...
  12. sürekli anlatılan anestezi anılarının evrenselliği

    1.
  13. -hemşire geldi "napıyon? neediyon?" diyor, lafa tutuyor sözde beni. benim kolda serum var, baktım oradan bi zımbırtı soktu. ulan noluyor demeye kalmadan, küt!.. kafa gitti benim aga. gözümü bi açtım, bi bok göremiyorum.

    ameliyat olup da şu tarz bir muhabbet yapmayan insana ben insan demem arkadaş.
    alırsın meşrubatını, kapısını çalarsın, vefa önemli tabi.. "e abi nası geçti ameliyat?" diye sorduğunda sana hemen anestezi serüvenini anlatır.
    ya ne anlatacağıdı? ameliyata dair bi onu hatırlıyor adam. ama hep aynı cümleler olması sizce de biraz tuhaf değil mi? eminim değildir, çünkü anestezi işleminin daha farklı nasıl yapılabileceği konusunda benim de bi fiktim yok. konuya çok da hakim değilim açıkçası.

    evrensel dedik, bence başka yerlerde de baştan geçen anestezi hatırası aynı tip cümlelerle anlatılıyor. şimdi gidelim ve ingiltere'nin sandırlend şehrindeki bir ailenin evine konuk olalım. çay içer kalkarız.

    -the nurse came and she said: "how are you? ne var you?". there is a cerum on my arm, she insert a zimbirti. i couldn't say "ulan what is this?" küt!.. my head gone, brother.. open my eyes, i couldn't see a shit.

    evet, bu da hakim olmadığım başka bir konu idi. sağda solda "orta seviyede ingilizcem var" dedim. çaktırmayın..
    42 ...
  14. pazarcilarda gozlenen uyduruk ongoru yetenegi

    1.
  15. şu:

    -domattan 1 kilo verir misin?
    +1 kilo yetmez abla. ben sana 2 kilo vereyim.
    -yok 1 kilo ver.
    +al abla 2 kilo tarttım. afiyet olsun.

    çok çaresizim ben bu adamların karşısında. olmaz diyemiyorum, desem bile o tarttıktan sonra geri dönüş olmuyor benim için. ulan zaten hepsi çok hızlı. ben cüzdandan para çıkarana kadar çat çut bişiler yapıp tartıyor, poşete koyuyor, bir kaç defa sattığı ürünlerle alakalı bağırmalı duyuruda buluyor, çayını yudumluyor, hatta poşeti düğüm yapıp uzatıyor. katakulliye geliyorum.

    yetmeyeceğini nerden çıkarttığı konusunda fikirlerim var: kıçından uyduruyor. daha fazla satmak için yapıyor. beni düşündüğünden, değer verdiğinden değil. evet.

    hadi şişman bir teyze olsam, "bu kadın çoluk çocuğa karışmış, hay maşallah boğazı da yerinde, tipinden belli.. yetmez o zaman" şeklinde akıl yürütse, anlıcam. (ben neden bu şekilde akıl yürüttüm bilmiyorum. üf, geleceğe dair korkularımla yüzleşmek ağır geldi)
    küçücük insanım lan. hem yalnız yaşıyorum. zaten memurum, dargeliriyim.(kaç entrydir vurguluyorum bunu, bi kişi de 'kardeşim benim holdingim var, gel genel müdür ol' demedi. cimrisiniz alayınız) alıyorum fazla fazla, çürüyor dolapta. yazık, israf bunlar hep.

    ya böyle anlatınca çok bi tırt hissettim kendimi. utandım.. kararlıyım, bir dahaki pazar alışverişimde diyeceğim:
    "yetiyor abi.."
    11 ...
  16. sevgiliyle romantizm anini tutturamamak

    1.
  17. başlığı insanda romantizm hissi komayan sevgili tipi olarak açacaktım ama, 'sen farklı bok musun sanki?' dedim kendime. yapıyoruz bunu hepimiz. demek istiyorum ki bazen birimizin duygusal anıyla ötekinin duygusal anı çok farlı anlar oluyor. denkgelmiyor abi.

    bi bok yiyip aşık olmuşsun. şaka şaka, aşık olmak güzel bir şeydir. ulan kendimle bile tutturamadım romantizmi. neyse, ayağın yere basmıyor kimi zaman, içinde fırtınalar kopuyor, sen de kendini bırakıveriyorsun ruhunu sarsa sarsa huzura kavuşturan o tatlı rüzgara.
    an oluyor bokunda boncuk bulmuşcasına gülümsüyorsun sevdiğinin yüzüne tek kelime etmeden. bir topkek'i yarıp büyük olan tarafını kendi ellerinle ona yediriyorsun. romantizmden anladığın neyse canım kardeşim, o an onu doyasıya yaşamak istiyorsun içinin dingildeyişlerindeki ritme uyarak..

    ama sevdicek o anda farklı ruh halleri içersinde olabiliyor. gülme krizine giren mi ararsın, o an gözüne ilişen bir ayrıntıya takılıp tespit yapan mı ararsın, ekim ayındaki rem konseri, efenime söylim galatasarayın yeni teknik direktörü, pederle yaşanmış ufak bir takışma vs. pek çok şey geçebiliyor insanın aklından, ötekisi romantizmin zirvesinde salınıp dururken.

    -noldu canım?
    +hahah
    -noldu!
    +ferhat göçer şarkı söylerk..
    -eee?
    +hahah
    -tamam.

    ha bazen istem dışı da oluyor ki en tatlısı, uyku sersemliği gibi:

    -hayatım, kahvaltı hazırladım, hadi uyan
    +cengiz aymatov hakkında bazı spekü..
    -ney?
    +...

    hepimiz çok sık yaşıyoruz bunu. çok da keyifli oluyor. kızmayın yani adamlara. aha annem gibi konuştum, vay başıma gelenler..
    8 ...
  18. filmlerde soyleyeceklerini bitirmeden olmeyen adam

    3.
  19. -enee, adam ölüyor hakkat
    +ölmez ki. o zaman film biter.

    annemi şu inanışa sürükleyen veya annemdeki şu inanışa sebep olan klişedir.
    ama bikeresinde başrollerini necla nazır'la tarık akan'ın paylaştığı delisin isimli filmde adam ölürken "şemsi.. şemsi.." diye kalmıştı, bitirememişti. şaşırmıştık ailecek. hikaye o şekilde de uzatılabiliyormuş demek ki. yapsalar ya gene.

    ya ya ya şa şa şa alembeğendi çok yaşa.
    9 ...
  20. sevimsiz misafir cocuklari

    2.
  21. daha demin, koltukların kolçakları olarak tabir edilen ahşap kısımlarına, ağzından parmağı vasıtasıyla aldığı tükürükle ismini yazan tarzda çocuklardır kendileri.
    "gel bakim bi sen" dedim, anası sevindi "bak ablan sana ders öğretcekmiş" dedi, aldım götürdüm mutfağa. kollarına cimdiriklerimle adımı yazdım, annesinin yanına usluca büzülürken ismimi ezber ediyordu.
    vicuduna hükmetti, tükürük salgısını durdurdu sabi. hakkat çok şey öğrendi bu deneyimden, "abla sana ders öğretecekmiş" sözünü boşa çıkarmadım.
    tiskinç şey..
    10 ...
  22. annenin özenle hazırlanan sofrayı koruma içgüdüsü

    1.
  23. iftar daveti olsun, yılbaşı olsun, 'dünürleri yemeğe alma' olsun özenle sofra hazırlanan bilumum durumlarda, kadınların sofranın o muhteşem görüntüsünün bozulmaması için geliştirdikleri savunma teknikleri halen tüm yurtta ve yurt dışında, yedi kıta ve 195 ülkede yaygın şekilde kullanılmaktadır.

    kibar bir dille başlayan uyarılar, arsızlığın ve hayvanlığın yüzünden aşama aşama şu hale gelir:

    1. elleme annem
    2. hadi annecim bi git şurdan
    3. yardım etmiyorsun bari yaptığımı bozma (aha asabı bozuldu)
    4. çek elini! (tam burada ellere vuruyor, şiddet uygulaması başladı)

    bizim evde şöyle bir madde daha var:
    son çare babaya havale:
    5. heeöyt! yürü git lan, yürü git.

    peki.. elin insanları bozsun, biricik evladınız değil. (hay tribimi seveyim)

    ha gün olur hikayedeki 'dünürler'den kasıt benim izdivacımla alakalı insanlar olur, o gün evde nefes aldırtmam, sinek uçurtmam, o ayrı..
    25 ...
  24. çocuklukta süperman baba imajının yıkıldığı an

    2.
  25. -haydi bismil...
    +aman baba dikkat! elini kesme
    -zızızı (dingildiyor)
    +baba?
    -....
    +anneee koş! babam bayıldı
    %heriif, kan mı tuttu yoğusa? tüü, kabiliyetsiz! kaç kere dedim verelim hacı amca kessin şu horozu! illa kesicem de kesicem. aha yamuldun kaldın işte.
    8 ...
  26. ilkokulda öğretmenin ayak işlerini üstlenme hevesi

    1.
  27. öğretmenim, canım benim canım benim
    seni ben pek çok, pek çok severim

    teşekkürler efenim. öğretmenin, ilkokul çocuğundaki yeri ve önemini daha iyi belirtmek maksadıyla böyle bir giriş yaptım. alkışlayan sağ elleriniz nasır görmesin.

    çoğumuz zamanında bu sevdaya tutulduk. bu sevda bitmez dedik, yaban gülüm sevdalıyım dedik. kızsa da, dövse de bağlıydık gönülden.
    ben ilkokul öğretmeniyim. dar gelirliyim, ay sonunu zor getiriyorum. bu sıkıntımı heryerde olduğu gibi burda da belirtmek istedim. neyse.
    ilkokul öğrencisi çok pis yalakalık yapar. fakat bunun sebebi de sevgidendir. öğretmene duyduğu hayranlığın sonucunda ona daha yakın olmak, ayrı bir yere konmak ister. sabahları okul kapısından girer girmez başlar öğretmene hizmet hevesi:

    -tebeşir alıverem mi?
    +oğlum daha derse girmedik, ne tebeşiri?
    -bulunsun örtmenim. biter miter..

    öyle ki kendi işini yapmaktan acizdir, öğretmene gelince canavar kesilir:

    -örtmenim çantanızı götüriyim mi?
    +sağol canım, gerek yok.
    -lan sercan! al benim şu çantayı sınıfa götürüver.

    ha bir de dersten kaytarma isteği var. bunun sevgiyle alakası yok, sırf ibneliğine:

    +biri fotokopileri alıp gelsin
    %öğraaagghittaa! (birbirine karışmış "nolur ben gidem" nidaları)
    +melike, hadi koş.
    -ama hep melik.. (yarım kaldı tabi. pis baktım çünkü)

    ve bir gün ortaöğretim başlar. ne sevda kalır ne heves. bundan sonraki durum için; (bkz: öğretmenden uzak köşede soteye yatma)
    44 ...
  28. moral bozmaya çalışan tiplerde gözlenen rahatlık

    2.
  29. -kaça aldın lan o şeyi?
    +10 milyon
    -kazıklanmışsın. ben 7 milyona aldım.
    +tı allah belanı versin senin, sözlükte de mi buldun beni?
    -benim olayım bu birader. kaç iyi oy verdiler o entryne?
    +dokuz
    -kazıklanmışsın. bence moderasyonun sana gıcığı var.

    gel lan gel kaçma, okuyacaksın.
    yıllardır ne alsam burnumdan getirdin, soğuttun beni. hevesle giyemedim bişiyi de. salak gibi hissettim hep.
    s.ktir git hayatımdan..
    48 ...
  30. icinde bulunulan sehrin bagirsak calisimina etkisi

    1.
  31. başlık sığdı.. ve girişte başlığın aslını izah etme durumuna alışmış bünye şuanda bir türlü giriş yapamıyor, göt gibi kaldı. neyse ki öncelikle belirtmem gereken bir kaç şey var, hadi öyle gireyim mevzuya:
    kadın-erkek hepimiz kakamızı yapıyoruz, yaradılışımız böyle. önce bu konuda bi mütabakata varalım. şimdi boşaltım sistemimizle barışık, birbirimizden tiskinmeden entrymizi okuyalım ve artı oylarımızı verelim.

    şehir önemli aga. havası, suyu etken. alışık olduğu yaşam ortamından uzaklaşınca birtakım boşaltım problemleri ile karşılaşıyor insan. nasıl mı böyle kesin konuşabiliyorum? çünkü dört sene öğrenci yurdunda kaldım. ne müzmin kabızlar, ne müzmin ishaller gördüm. hepsi de sıklıkla şu tip cümleler kurarlardı:

    -ulan eve gidince bişi kalmıyor, kütür kütür sıçıyorum.
    -buraya geldik, gene motoru bozduk
    -iki aydır büyüğümü yapamıyorum ve eve gitmeme daha bir ay var.
    -param yok.
    -öğrenim yatmış mı?

    evden uzaklığın 'aile bireylerinin dışındaki insanlarla ortak tuvalet' veya 'umumi tuvalet' kullanma zorunluluğu doğurması da bir kabızlık sebebi bence. özellikle kızlar bu konuda çok hassas. erkekler umumi tuvalet tedirginliği veya şehire bağlı bağırsak problemi yaşarlar mı bilemiyorum. onlarla bu konuda bir fikir alışverişim olmadı. sevgilim bacaklarımı kırar.

    diyeceğim o ki bağırsak sorunlarının bir numaralı ilacı hava değişimi arkadaşım. evine git, habitatına dön.. activia falan hikaye. iki lokma şey dünyanın parası hem. otobüs bileti ondan daha ucuz, oturdum hesapladım. devlet memuru olduğumu söylemiş miydim?
    11 ...
  32. benjcev

    20.
  33. her bir entrysini atlamadan okumuş, takıldığım noktalarda soru sormuş, parmak kaldırmadan konuştuğum için kendisinden azar yemiş, 'entry girsen ya' diye diye sabah akşam kafasını s.kmiş biri olmama rağmen her seferinde farklı bir düşünülmeyene işaret eden ince zekasına büyük hayranlık duyuyor, şaşırmaya aynen devam ediyorum.

    geçenlerde ansızın işi gaydı bıraktı, duvardaki kolonla kiriş arasındaki dik açılı bölgeye koştu. sırtını duvara yaslayıp kafasını eğerek girintiye soktu. sırıttı ve "90 olarak tabir edilen yere kendimi gol attım" dedi. bayılmışım.. gözümü açtığımda elimi yüzümü yıkadım, kahkalarıma kaldığım yerden devam ettim.

    her an böyle yaşıyor adam. böyle yaşatıyor.
    5 ...
  34. keske erkek olsaydim

    8.
  35. keşke erkek olsaydım da içimde günden güne büyümekte olan minik canlının cılız tekmelerini hissedebilme şansım olmasaydı.
    keşke gecenin bir vakti kalkıp, o boynunu dik tutmaktan aciz yaratığı kendi bedenimden beslemek yerine ossura ossura uyuyabilseydim.
    keşke erkek olsaydım da yüzüme bakarken gözlerini belertip 'anne' demeseydi hiç, dünyada duyduğum duyabileceğim en tatlı ses tonuyla..
    keşke götü her sıkıştığında benim kollarıma koşmasaydı.
    kazık kadar oldu, hala uğraştırıyor zibidi.
    10 ...
  36. yazın vazgeçilmez sohbet konusunun karpuz olması

    1.
  37. mevzuyu izah etmeye başlamadan önce, yaz aylarında en çok kullanılan cümlelerden derlediğim 7 maddelik listeyi sunmak isterim:
    (projeksiyon devrede)

    1.kalk lan kalk, sivrisinek var
    2.yanıyor ortalık, yanıyor!
    3.karpuz bizi şişirdi
    4.yemek yapma, karpuz-peynir yiyelim hafif olsun
    5.adamın karpuzu iyi çıktı, yarın gene ondan alalım
    6.al o yerdeki karpuz çekirdeğini
    7.hatundaki karpuza bak, rus mu lan bu? (aha, araya karışmış! kapat ulan projeksiyonu, rezil olduk)

    efenim misal kışın elmadan, portakaldan bu kadar sözetmiyoruz. oysa yaz aylarında çok tüketildiğinden mi, hemen hemen herkesin seviyor olmasından mı, yoksa konuşacak şey bulamamızdan mı bilinmez, çok bahsediyoruz karpuzdan. serinletici etkisine duyulan bir minnet sanki, karpuzu önemli bir yere koyuyoruz hayatımızda. büyüklüğü çok ilgimizi çekiyor mesela:

    -abi o ne öyle? hay maşallah..
    +tam 12 kilo

    veya rengi:
    -kes bakam bi
    +vay vay vay.. kan kırmızısı, kan.

    veya içerdiği çekirdek miktarı:
    -sırf çekirdekmiş.
    +çekirdeksizler kabak tohumuymuş. esas karpuz bu.

    karpuzu seviyoruz. akşam yemeğindeki karpuzu yorumluyoruz balkon sefası yaparken. her gelen misafire ikram ediyoruz. pikniğe giderken yanımızdan eksik etmiyoruz. uyuyamayınca kalkıp karpuz yiyoruz.
    karpuzun diğer meyvelerden farkı işte bu. çok sözediyoruz.
    34 ...
  38. siyahdalya

    13.
  39. "...o gün gene toplanmışız arkadaşlarla, ama ne biçim muhabbet var, altımıza sıçıyoruz gülmekten.
    kahkaha atayım derken bizim selahattin'in boğazına kuru üzüm kaçtı. ayı muzaffer telaş içinde kalktı, selahattinin arkasına geçti, kollarını kavradı, kendine doğru çekerek havaya kaldırıp indirdi bir kaç kez.. kendimi hareketin ilginçliğine kaptırmıştım. heyecan içinde arkadaşlara baktım, hiçbir şey yokmuş gibi çekirdek çitleyip muhabbet ediyorlardı. siyahdalya gözüme ilişti. parmaklarının arasındaki çiğdem tanesini ağzına götürürken donup kalmıştı. gözgöze geldik, "naptı lan o öyle?" der gibi bakıyordu."

    az önce kıçımdan uydurduğum bu hikayeden anlamanız gereken şudur ki; kuru üzüm bilhassa kış mevsimlerinde tüketilmesi çok faideli olan bir kuru yemiştir.
    şaka tabi.
    siyahdalya diyorum.. ayrıntıları gözden kaçırmayışı üstelik mizahla aktarışı, olağan karşılananlara şaşırışı üstelik ustalıkla örnekleyişi.. ifadeleri sağlam, güldürmeyi de hüzünlendirmeyi de en kralından beceren, neşe veren yazar.
    oku arkadaşım. tespitlerine şaşıracak, gülerken okul önlüğünün cebindeki kuru üzümlerin tadını hatırlayacaksın.
    11 ...
  40. gazoz kapağından taso yapan çocuk

    1.
  41. taso oynama ihtiyacını beleşe getirmiş veyahut küçük bir maliyetle gidermiş çocuktur.

    yaratıcılığını ve tutumluluğunu, bir zamanlar trt 1'de yayınlanan, eski bulaşık eldivenlerini paket lastiği haline getiren teyzeye ve cips parası istediğinde yeni içeri terliğini 'allah cezanı vermesin isimli güdümlü silah' haline getiren anneye borçludur.

    elinde sert bir cisimle gazoz kapağını adeta bir taso kadar düz hale getirmek isterken, 'maden devrinde' tenekeyi işlemeyi öğrenmiş ilkel adamlar gibi ter döker bu çocuk :

    -gücüttü fücüttü sikosso alper (hey yavrum be dümdüz oldu. bununla alper'in ebesini öpücem)
    +bışşın bışşın! (kafasına kafasına abi)
    -huburuk (çok pis ütücem yavşağı)
    +lıkkır lıkkır efesso (ondaki gıcır efes tasosunu da bana ütüversene abi)

    hah yeri gelmişken belirteyim; başlıkta gazoz kapağı dedim ama bilirsiniz ki aslında bütün metal kapakları kastediyorum.
    bunların arasında bira kapaklarının değeri paha biçilemezdi. şimdi kemiriyoruz, parmakla sıkıştırıp ikiye katlıyoruz, hatta ev temizliği yaparken onlardan tiskiniyoruz. heryerden çıkıyorlar. ben bu kadar birayı ne ara içtim birader diyor insan kendine. doğuruyor sanki bu kapaklar. neyse.

    bir zamanların vazgeçilmez oyuncaklarından gazoz kapağı tasoları, 1996 yılında, çocuk ölümlerine sebep olduğu gerekçesi ile yasaklandı. tasoyu amacından saptırıp 'zeyna'nının fırlattığı zımbırtı' olarak kullanan bazı çocuklar, tutuksuz yarılanmak üzere salıverildi.
    peki nerde kalan sağlar? nerede yaratıcılık?
    hepsi derya baykal oldular.
    8 ...
  42. harry kewell

    90.
  43. sanırsın ki anası ilhan mansız, babası lucescu. tabi tip babında..
    bunu söylediğim diğer insanlar gibi 'dostum bi siktir git allasen' deme hemen. iyicene bi bak.

    edit:
    sevgili ilhan mansız severlere;
    yahu tamam, babası ilhan mansız amcası lucescu olsun. onu da beğenmesiysen dayısı lucescu, eniştesi ilhan mansız olsun.
    adeta akraba gibiler, benziyorlar.
    hah. dediğim bu.
    8 ...
  44. durdukça pembeleşen yeşil renkli fantastik ruj

    1.
  45. ben şimdi başlığı "sürdükten bir müddet sonra sürülen yer pespembe olmasına rağmen, kendi rengini yemyeşil muhafa eden ruj" diye açamadım. öncelikle onu belirtir, keyifli okumalar dilerim.

    o ruju unutmak isteyenler olabilir, hayatında görmemiş olanlar olabilir, daha yakından tanımak isteyenler olabilir. efenim bahsettiğim cisim, eski yıllarda annelerimizin makyaj takımlarının arasında bulunurdu. rujun rengi yeşil. yok la kabı mabı değil, rujun kendisi yeşil. ama sürüyorsun pembe oluyor.. bak ya, hala tüylerim diken diken oluyor.. akıl erdiremiyorum dostum.

    şimdi elime geçse hayatta sürmem. alır, bi poşete koyar, tubitak'a falan götürürüm. ne idüğü belirsiz, tuhaf kokulu.. ya her şeyden önce yeşil diyorum, anlıyorsun değil mi bendeki şu şaşkınlığı? hadi ilk 4 yaşımı sayma, zira ben de hatırlamıyorum. 4 yaşımda fallik döneme girsem, cinsiyet ayrımına varsam, anneye özensem, kendimi topuklu ayakkabıya, ruja kaptırsam tamam işte, nerden baksan 18 senedir şaşırıyorum ben bu hadiseye.
    yeşil ruju sürüyorsun, pembe oluyor. eneee..
    87 ...
  46. ruju yanağına doğru kaydıran depresif kadın

    2.
  47. müsrif.
    depresif mefresif yeterli açıklama değil. sanki durdukça pembeleşen yeşil renkli fantastik ruj sıvıyor sağa sola. ucuza geldi herhal? yoksa avoncu arkadaşın gelişine mi sattı? ne o lan surat, ayna, fayans boyamalar. ben bunu en son küçüğüken yapmıştım da annem dudağımda terlikle küçük bir delik açmıştı.
    "ruj dudak yarasına iyi gelir" dedi, sürdük, geçti.

    o gün tüm annelerimiz, ablalarımız gibi 'kendini ev temizliğine veren depresif kadın' olmaya karar verdim. insan kendi ekonomik ve sosyal durumunu bilmeli, olduğu gibi kabullenmeli. bizim çevremiz kaldırmaz öyle depresiflikleri.
    en fazla balkondan oğluma terlik atarım, o kadar.
    9 ...
  48. sevgiliyle küs olmak

    1.
  49. -ben sevda kuşuyam, cik cik cik cik.. sevgilimi ariyem
    +senin sevdigin ben değel miyem hırbo?
    -bilmiyem canım. benim sevdigim benim gibi ötmeli.
    +pır pır cik. benim işte sevdigin.
    -bu gız deli vallaha. hiehah. kendini kuş saniyi. hey allaham..

    (bkz: kibar feyzo)
    6 ...
  50. korkutucu ilkokul cocuklari

    4.
  51. fırlama olarak tabir edilen, aslında kendilerine daha farklı isimler yakıştırdığım, fakat küçük oldukları için söylemeye dilimin varmadığı çocuklardır. insan şaka diye 3 arkadaşını erik ağacının tepesinden atar mı efenim? (muhammet).. peki ya şaka diye, önde oturan kız arkadaşının gömleğinden içeri küçük solucanlar sokar mı? (emre)..
    çok kızdım, küçük müçük dinlemicem, açıcam ağzımı.

    -örtmenim, yarın 1 nisan.
    +ama biz eşşek şakası yapmıyoruz dimi çocuklar? (tedirgin)
    %eeveeet.
    +emre senden ses çıkmadı?
    -..
    +muhammet'e değil bana bak
    -ekieki
    +yapmıyoruz eşşek şakası dimi?(çok pis kıllandım)
    -ekieki
    +(ibneler)

    yeminlen korktum o gün.
    1 nisan oldu, kapıyı açtım, altıma sıçtım. alarm takmışlar, kalbim durdu, kulaklarım s.kildi. bomba patladı, oyuncak fareler ayaklarıma hücüm etti. saldalyeye oturmadım, masaya çok yaklaşmadım. korktum diyorum size!
    'aşıcılar gelecekmiş' dedim. emre 25 dakika tuvalete kapattı kendini. muhammet fenalık geçirdi.
    yihaha..
    10 ...
  52. gulmekten yerlere yattigi entryi eksileyen insan

    9.
  53. açıklıyorum.
    sözlük için küçük ama benim için büyük bir itirafım var.
    bir gün sol frame gene uçmuş, o bekaret senin bu penis boyu benim, bunlardan farklı içerikte başlık yok neredeyse.
    çok acımasız entryler giriliyor, söylemesi ayıp verdim bir kaç eksi.
    çok beğendiğim bir yazarın çok komik bir entrysi denkgeldi rasgelede, gülmekten yerlere yattım, 'ya piç ya' , 'ya hayvan ya' şeklinde kendi tarzımda övdüm kendisini. tuttum eksi verdim. ne menem bişiymiş bu eksi butonu, üç beş defa tıkladık, el alıştı zaar.
    ona çok bozulmuştum. gülmekten yerlere yattığı entryi eksileyen insan olmuştum biranda. bunu kendime yediremedim, gittim 5 günlük kafa izni aldım.
    ve bir daha kimseye eksi oy vermedim.

    (bkz: abartmak bir sanattır)
    5 ...
  54. araya laf girince ne anlattığını unutan yaşlılar

    7.
  55. araya laf karıştırarak ne dediğini unutmuş ayağına yatan yaşlılar vardır bir de. ha gençler de var böyle, hepimiz yapıyoruz o ibneliği. ama yaşlılar için çamura yatmak kolay oluyor, 'yaşlılık işte yavrucağızım' bahanesi ile.

    -kalk kız, otur otur götün büyüdü. su getir.
    +tamam ya ne kızıyorsun
    -o tırnaklarını sökücem. köpek götüne benzemiş siyah siyah
    +sen genç olmadın sanki
    -ah biz hanımefendiydik. her gün başka renk sürerdim ben, böyle cıvıl cıvıl kadın rengi. ellerim pek güzeldi, deden ilk ona vuruldu zaten.
    +hey yavrum be!
    -bi gün tuttu elimden, semiha dedi, çekti beni..
    +eee?
    -suyu çeşmeden mi koydun?
    +yok sürahiden. anlatsana sen. dedem çekti seni kenara?
    -ay kafa mı kaldı bende. eskidik kızım, eskidik.. pis ojeli! bu ellerinden su içmem ben senin.
    8 ...
  56. tuvalet arızalı

    1.
  57. 'ne açıdan?' sorusunu akıllara getiren bir tuvalet kapısı yazısı. kapının ön tarafına yazılandan.

    herhalde sifonu, taharet musluğu bozuk demek istiyor. ha biz sıçacağız, ortalığı leş gibi bırakacağız, kendi kıçımız ona keza.. yazdıkça anlamaya başladım bak. evet evet, muhtemelen sifon bozuk.

    ama gene de, tuvalet arızalı diyince... tuvalet mekanik bişi değil ki dostum, tuhaf geliyor kulağa.
    7 ...
  58. ishal olan astronot

    1.
  59. gökkuşağı dizisinden sürükleyici bir çocuk kitabı daha!
    ishal olan astronot

    babasıyla restleşip odasına kapanan peter, "evinin de paranın da g.tüne koyim" diye sayıklaya sayıklaya uykuya dalar.
    gözlerini tekrar açtığında uzay boşluğundadır.(vaaauv)
    uzayın muazzam güzelliği karşısında büyülenmiştir. midesinden gelen sesleri önce hava değişimine yorar. derken uzay gemisi kaptanı russell ile rastlaşır:
    -dayı buralarda hacet görecek bir yer var mı? motoru bozmuşum.
    +biz hap olayına başlamadan önce mekiğe sıçıyorduk ama tuvalet arızalı şindi.

    koskoca ustiryon galaksisinde sıççak yer bulamayan peter'ın karnından gelen sesler mekik radarlarını devreye sokar. derhal kriz masası kurulur:
    -bu bir göktaşı patlamasıdır
    +yoo hayır, bu bir jubirit simotin olmalı
    %sizi astronot diye gönderen nasa gibi...
    /abi tatışmayın, bu benim karnım. insan değil misiniz, ishalim diyorum. aah..

    galaksinin geleceği tehlikededir. mekik meclisi peter'ın tekrar dünyaya gönderilmesine karar verir. zaten uzaya geldiğine geleceğine bin pişman olan peter "gezegeninin de samanyolunun da g.tüne koyim" der, tası tarağı toplar.

    dünyaya indiğinde ilk gördüğü çalı dibinde kütür kütür sıçar. biraz uyur. sonra doğruca anne ve babasının elini öpmeye gider. bir daha asla rest çekmez.


    -eveet, bu hikayeden ne anladınız çocuklar
    +anaya babaya karşı gelmek
    -nolurmuş karşı gelince
    +uzay..bok sıçılır.
    -aferim. yatın uyuyun hadi.
    5 ...
  60. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük