camiye ayakkabıyla giren 180 kişinin
ayakkabı kutularıdır onlar. bu 180 kişi
önce gezi olayları sırasında camiye
ayakkabılarıyla girmiş, sonra da ayakkabı
kutularına para koyup banka müdürünün
evine bırakarak komplo hazırlamıştır.
banka müdürüne yapılan iftiranın ağababasıdır.
galatasaray'ın şampiyon olmak,
trabzonspor'un küme düşmemek için
3 puana ihtiyacı olacak maçtır.
trabzonlular ya küme düşmeye razı
olacak ya da fener'in şampiyon
olmasına razı olacaktır. trabzonlular
böyle bir tercih mecburiyeti karşısında
ne karar verirler bilinmez...
en önemli neden, yasakların
çekiciliğidir. önce babadan
gizli içilir, sonra öğretmenden,
sonra yeşilaycı sevgiliden,
sonra evlattan ve şu aralar
başbakandan...
arabanın sahibi tarafından fark
edildiğinde, o çıplak ayakları
delik deşik olana kadar kovalanacak,
yakalandığında arabaya zarar verdiği
zannıyla karakollara götürülecek,
günlerce aylarca ve belki yıllarca
parmaklıklar ardında geçirilecek
esareti doğuracak olan eylem. https://www.facebook.com/...01&type=1&theater
"her filmin kendi dünyasını kendinin
kurduğu ve kurduğu bu dünyanın
kurallarını da kendinin yazdığı"
kuralını halkımızın külahına çakacak
dizidir. bir filmde hukuk nasıl
yazılmışsa, o filmin hukuk kuralları
öyledir. bu kuralı yıllardır ısrarla
anlamayanlar var ne yazık ki!...
anlamayan bu insanlar, söz gelimi
slow-motion olduğunda o sahneyi
överler, oysa gerçek hayatta
slow-motion yoktur. ekran ikiye
bölünür mesela bazı filmlerde,
bu kişiler onu da överler, oysa
gerçek hayatta ekran ikiye bölünmez.
bunlar ve bu dizideki hukuk, filmin
kendi gerçeğidir, gerçeğe uymasına
gerek yoktur.
gerçekte hürrem'in göğüs çatalını
gören olmamıştır belki ama filmde
bunu görmek saçma değildir.
2071 vizyonu var ya, 2071'deki
nesillerin tv ve internet sitelerini
gezerken "istanbul neresi la"
şeklinde vereceği tepkinin
önsemesidir. sene 2071, peşkeş
çekile çekile artık amerikan
mandası olan topraklardaki
"Waterroad" denen şehirde
oturan bir sakin internet
gezer, bir de bakar ki orda
istanbul diye bir şey yazıyor,
"bu da ne la" diye tepki gösterir,
oturduğu şehrin adı olduğu
bilgisi tüm kaynaklardan
silinmiştir çünkü. ya da kayak
yapmaya "chestnut mauntaine"a
gider, kayarken bir ağaç gövdesi
görür, onlarca yıl önce kalp
kazınmış ve içine "uludağ"
yazılmıştır, "uludağ ne la"
diye tepki gösterir. "dağ"
sözcüğü bile onda çağrışım
yapmaz, çünkü anadilde eğitim
yasaklandığı için "dağ"ın ne
olduğunu bilmiyordur.
sözün özü,
roboski roboski'dir. uludere
türkiye cumhuriyeti'nin ona
verdiği isimdir.
bana, bir zamanlar başörtü özgürlüğünü
savunanlara destek için odtü'ye
gittiğim günleri hatırlatan mektuptur.
"özgürlük mücadelesi, kendi özgürlüğünü
elde ettiğin yere kadardır" önermesini
doğrulatan mektuptur.
(bkz: #14045610)
odtü stadında dün gerçekleşen eylemde,
tek bir tane de olsa başörtülü bir
genç gördüm. özgürlük için umudumu
yeşerten ne binlerce odtü'lünün eylemi
ne öteki üniversite öğrencilerinin
rektörlerini protestosu ne de başbakanı
kınayanların sayısının çok olmasıdır;
umudumu yeşerten dün statta "özerk
üniversite" diye haykıran o başörtülü
gençtir.
bu sene tek bir entri girilmemiş
başlıktır. üç sayfa içerisinde noel
kutlayanları iblis ilan edenlerin
şu haber karşısında ne söyleyeceği
merak konusudur. http://www.akparti.org.tr...yramini-kutladi/35490null
önceleri bu kişileri iblis ilan
edenlerin "padişahım sen çok yaşa"cılar
olup olmadığını tespit için önemli
bir anahtardır.
odtü'de uydu gösterisinde alkış
bekleyenlerin protesto ile
karşılaşması sonucunda takındığı
tavırlarla aynıdır.
demek ki neymiş,
alkış dilenmeyecek,
alkışı hak edecekmişsin.
çok doğru bir önermedir. zira rektörlerin
siyaset erkince seçilmesi, o rektörün
siyasilere yalakalık yapmaktan bilime
eğilmesine zaman bulamamasına sebep
olmaktadır.
başbakanın "biz ecdadımızı böyle tanımadık"
diyerek dile getirmesiyle, kara murat
filmlerinde gururu okşanarak uyutulan
hamaset tellallarını gaza getiren dizidir.
oysa ki başbakanın kara murat'a laf etmesi
de yakındır.
(bkz: #17799466)
bu arada, kimilerinin eleştirdiği gibi kanuni
muhteşem yüzyıl'da "uçkur düşkünü" olarak
tanıtılıyorsa, ecdat fetişistleri buna
sevinmelidir. zira, daha önce bir motor
markası ile gündeme gelen kanuni, bu dizi
sayesinde "motor olduğu" imajını temizleme
fırsatı bulmuştur!...
izledikten sonra başbakanın "biz ecdadımızı
böyle tanımadık, biz fatih'i böyle tanımadık"
diyerek yargıyı göreve çağıracağı hamasi film
serisidir. bu filmlerde fatih, kara murat'ı
çağırır ve ona bir görev verir. kara murat
gider ve tek başına koca bizans ordusunu yener.
fatih tahtından hiç kalkmaz. olacak şey midir
bu? ecdadımız fatih böyle midir? bu durum
bugüne kadar nasıl fark edilmemiştir? ne yani,
koca fatih'in tahttan kalkmaması ne demek?
koca imparatorluğu tek başına kara murat diye
bir zibidinin kurtardığını ima etmek,
ecdadımıza küfür değil de nedir? bu filmi her
kim yaptı ise derhal buluna,
tez kellesi vurula!...
"huzur sokağı"ndan sonra rafa kalkmış
çıkarımdır.
dizilerde türbanlı kadın görmek isteyenler
böyle bir diziyi mi kastediyorlardı
bilinmez, ancak "tüm başörtülüler iyi",
"tüm başı açıklar kötü" şeklinde kategorize
edilebilecek ve "başı açık münafık bir
kadını doğru yola getirmesi planlanan
dini bütün erkek modeli" ile donatılmış
bu dizi, ne tür dizilere gebe göz atmakta
fayda var.
huzur sokağı, dizilerinde başörtülü kadın
yazmamaya özen gösteren senaristlere yol
açmıştır. yazmamaya özen gösteriyorlardı,
çünkü hayatın içinde, tıpkı hayattaki gibi
başörtülü kadın yazmaya kalksalar, yazdıkları
öteki dizilerde nasıl ki tüm kadınları iyi ve
kötü yanları ile gösteriyorlarsa, başörtülüleri
de öyle göstermeli, yani onları da iyi ve kötü
yanlarıyla göstermelilerdi. işte risk burdaydı.
fatmagül'ün başörtülü olduğunu düşünün. ya da
yaprak dökümü'nde ali rıza beyin kızlarının
başörtülü olduğunu bir an için hayal ediverin.
ya binbir gece'de şehrazat başörtülü olsa,
hayat devam ediyor'da çocuk gelin başörtülü
olup sevdiğine bekaretini verse, hele bihter
başörtülü olsa neler olurdu?... dizilerde,
kızının sevdiğiyle alenen flört etmesine
müsaade eden bir başörtülü anne yazmak mümkün
mü mesela? ya da kocasını aldatan başörtülü
kadın, daha ileri gidelim, fuhuş yapan bir
başörtülü kadın yazılabilir mi?
"Başörtülüler gerçek hayatta yukarıda örnek
verilen dizilerdeki gibi yapmaz" diyenler
illa ki olacaktır; onlara gerçek hayattan iki
örnek verelim hemen. başı kesilerek öldürülen
münevver'in annesi başörtülü, kızının alenen
flört etmesine müsaade ettiğini konuşmalarından
anlıyoruz. fuhuş yaparken 5 yaşındaki oğlu
muhammet'e yakalandıktan sonra onu öldüresiye
dövüp canlı canlı tarlaya gömerek börtü böceğe
ve köpeklere yem eden anne dilber de başörtülüydü;
üstelik beş vakit namazındaki kocası olayı
öğrendiğinde karısının fuhuş parasını rüşvet
alıp susmuştu. 2 yaşındaki yeğenini sobaya atıp
yakan patnoslu aliye de başörtülüydü. töre ve
kadın cinayeti işleyen erkeklerin de ezici
çoğunluğunun beş vakit namazında erkekler olduğunu
her yerde okuyor görüyoruz.
maksadım başörtülüleri ve dinibütünleri karalamak
değil, bilakis başörtü özgürlüğünü sonuna kadar
savunan biriyim ve başörtülü bir anne ile beş
vakit namazında bir babanın çocuğuyum, gelinimiz
de başörtülü.
demem o ki, dizilerde türbanlı kadın görmek
isteyenler sahiden de türbanlı kadın mı görmek
istiyorlar, yoksa sadece türbanlı iyi kadın mı
görmek istiyorlar tıpkı huzur sokağı'nda olduğu
gibi.
önümüzdeki sezon tek tük de olsa başörtülü kötü
kadınlar ve beş vakit namazında kötü adamlar
görebiliriz dizilerde. ne kadar hazırız,
mesele bu.
herkesin bildiği bir başyapıt olan lütfi akad'ın
gelin adlı filminin bir sahnesinde, beş vakit
namazındaki hacı ilyas bakkalda el altından açık
şarap satar mahalleliye; kanal 7 bu filmi
gösterirken bu sahneyi makaslar her defasında.
çünkü izleyicinin hoşgörü göstermeyeceğini
düşünür. haklı mıdır? bence haklıdır.
kamplaştırılmış halkımızın olası infialini
görmemek kör olmak demektir. o derece kamplaşmışız
ki, hoşgörünün zerresi kalmamış. öyle ki, bu
yazıyı okuyanların bana edeceği küfürleri,
hakaretleri, ilenmeleri şimdiden duyuyorum.