sözlük yazarıysa aklına ayar yediği yazarları getiriyordur.
inşaat işcisiyse yarın ki işi düşünüyordur
satış danışmanı ise malını almak istemeyen kişiyi düşünüyordur
moderatör ise sözlüğü düşünüyordur.
bunların hiç biri değilse, mümkün değildir, kendimden biliyorum.
öyle bir an gelirki, milyonlarca sözcük içinden hangilerini seçeceğinizi bilemessiniz, eğitim dahil toplam 15 günlük bir personel iseniz hele yandınız, bana para lazım yardımcı olabilirmisiniz, diyemiyorsun.
bunalımın allahını yaşayan terkedilmekle sevilmek arasında sıkışmış kalmış, ne sevdiğinden emin ne de sevildiğinden! biçare yüreğin, kendi özavuntusudur.
bu cümleye üç satırdan uzun bir cümle kurmak için 10 gün düşünen bir beyin, kalbi ile arasındaki irtibatı koparmış et parçasıdır. bu saatten sonra, ben de lanet olsun o zaman der, vururum kafamı duvara, mutlu edeceğim böylelikle yokluğunu!!
Saçının her teli, sabahlara kadar kanatırdı avuçlarımı! Bir kez bile dokunamadığım o güzel saçların camdandı! Bir devlet sırrını saklar gibi, bir mücevheri saklar gibi, bir savaştan asker saklar gibi, sakladın bu yüzden benden saçlarını
Biliyordum; senin saçların camdandı! Bir kez dokunacak olsam, kırılacaktı! Bir kez bakacak olsam, büyük bir sırla çatlayacaktı!
Sen; kurbağa prensler diyarının, saçları camdan Rapunzel Göremezdin ki hiç ellerine cam kırıkları saplanmış cesetleri Bu yüzden hiç kızmadım sana! Ve parçaladım kendimi senden gizlice çaldığım bir tutam saçla
Kaçmaya çalıştıkça, her girdiğim sokağın çıkmazında karşıladı beni ufacık ellerin! Sırılsıklamdı hep uzun düz saçların ve bembeyaz peri pelerinleri giymiştin! Ellerini uzatıp Buradayım! derdin. Göz yaşlarımdan yanaklarıma taşan şelale, en hırçın tsunamilerini yaratırdı evrenin, ve gözyaşlarımın içinde çırpınırken uzanırdı yorgun ellerim senin ellerine.
Gülümseyişinde aksi bir şeytan gizliydi senin, tüm günahlara davetkar, asi bir şeytan! Bakışlarında serçe cesetleri saklar, göz bebeklerinde intiharlar beslerdin ve tüm aşklar ölü doğardı cehennemin yamacına dikilmiş göz bebeklerinde. Ve tüm yola çıkan transatlantikler, Deniz denen buzdağına çarparak batardı göz yaşlarımın okyanusunda!
Bilinmezliğe açılan bir kapıydı yüzünde sakladığın o sahte tebessüm, çekerdin beni! Çekerdin! Çekerdin! Çekerdin! Bu öyle bir çekim kuvvetiydi ki, Newton görseydi derhal asardı kendisini o elma ağacına; çünkü ne kütle çekim kuvveti açıklayabiliyordu bunu, ne de gravitasyon kanunu!
Karşıma çıkan ilk ve tek iç denizdin, bu çıldırasıya dalgalarla durmadan yüzümü döven deli okyanusta! Yalnızlığıma terk edildiğimde bambaşka biri oluyordum çünkü ben. Haykırıyordum çığlıklarla; duymuyordu hiç kimse! Hiç kimse tutmuyordu durmadan titreyen ellerimden...
Sen, evrende beni kurtarabilecek tek şey gibi gözüküyordun. Böyle olmadığını bile bile buna inanıyordum! Şizofreni inandırıyordu insanı en olmayacak şeylere bile!
Ben, izin vermiyordum ki hayallerime girmen için sana, hiç izin vermemiştim; sen, bir haydut gibi dalıyordun hayallerimden içeri. Beni bambaşka bir dünyaya çağırıyordun. intiharlara sürüklüyordun beni, intihar sana giden o uzun yolun başlangıcı gibi geliyordu
Bir kaşık kırmızı öksürük şurubu gibi değiyordu dudaklarıma, senin hiç olmayan dudaklarından sızan sıcak kan! Gerçekten izin vermiyordum ben, düşlerimden içeri girmene! Sen hak etmeyi hiç başaramadığın düşlerimi, hep hack ediyordun.
Hayalin, her gece hınçla girip odama, Bu en ciddi eylemimiz, sakın kıpırdamayın! diye haykıran eğitimli bir intihar komandosuydu! Ve hayalinin kakao rengi gözlerine ne zaman değse gözlerim, krema renginde acılar akıyordu gözyaşlarımın kanalizasyonundan Ne zaman değse ellerim uzun kumral saçlarına, ebedi bir sessizlikte müebbet hapis yattı tüm düşlerim!
Senin her kelimen yeni bir acının, hiç dinlenmemiş masalıydı, her gidişin, hiç gidilmemiş bir cehennemin boyut kapısı! Yokluğun, sadece benim inanmadığım koca bir gerçek, varlığınsa benden başka hiç kimsenin inanmadığı masalsı bir yalandı ve AŞKTI ikisinin arasındaki derin uçurumun adı!!
Seni tanımlamak için bu kadar çok uğraşmama rağmen hâlâ senin kim olduğunu bilmiyordum Sen dediğim, ikinci tekil şahıs zamiri kullanarak tanımladığım, Deniz miydi, yoksa başka biri mi? Bilmiyordum! Yüzü nasıldı sevdiğimin, saçları ne renkti? Bilmiyordum! Bildiğim tek şey durmadan seviyor oluşumdu. Sadece seviyordum! Neden, nasıl ve neyi diye soramadan seviyordum! Beyaz mumdan, dibi delik bir sandala binip, acemi alevlerin dalga sayıldığı bir ateş denizine açılıyordum son sürat! Nereye gideceğimi bilmeden, durmadan eriyerek kürek çekiyordum; ellerimdeki kürekler mumdan, ellerim mumdan, parmaklarım mumdan
Çekilen tüm bu katmerli acılara inat, sana olan sevgim gittikçe büyüyordu. Daha çok hissediyordum artık acıyı! Rüzgar tüm vahşetiyle okşarken saçlarımı ve sürerken yüzüme kutsanmış ellerini,ben, seni daha çok seviyordum! Ayrıştırıyorken aşkımın üzerindeki kara bulutlar ruhumun DNA'larını bin bir parçaya, ben, sana daha çok bağlanıyordum. Savururken rüzgar beni istediği yöne, ben, sana daha çok yakınlaşıyor ve anlıyordum aşkın kendine bile yabancılaşmak olduğunu. Sonra daha da tuzlanıyordu gözlerimden senin için akıttığım yaşların tadı! Çekilen acılar arttıkça artıyormuş demek ki gözyaşındaki sodyum klorür miktarı!
Sevilecek bir yanını bulabilsem, seni sevmekten ebediyen vazgeçecektim! Üstüme büyük bir özenle giydiğim ütüsüz deli gömleğini yırtıp, paramparça edecektim! Ama bulamadım; psikiyatri kliniklerindeki doktorlar sana duyduğum masumane aşka Paranoid Şizofreni teşhisi koydular!
esrara yeni başlamış bünyenin malesef talihsiz isteği, madde ilk başlarda kendini sevdirmek için bir takım masum düşüncelere iter, sonra o masum düşünceler birden kabusa döner, kabus ise ömür boyu sürecek bir acıya, ot içenin ailesi mi kalmış? ailecek ot içsin?
yanlış düşünce bunlar, yol yakınken geri dönülse iyi olur, yoksa, bir daha korkularınla asla yüzleşemessin.
edit: başlık başımıza kalmış, hayırlısı.
edit: ulan ben eksi ye alışık bir bünyeyim ama söylemeden edemeyecem, esrar içip de toplum içinde bir yeri olan pezevenk varmı ki, sen uyuşturucuyu eleştirdik diye bizi eksiliyorsun.
büyük şirketlerin idari işlerinden sorumlu kişidir, aslında zor bir iştir, yönetimin yetişemeyip yapamadığı bütün işleri o büyük zatlar yapar, aşagıda yaptıkları işe örnekler vardır.
· Yemek, temizlik, güvenlik, bahçe bakımı, servis ve diğer idari işlerin etkinliğinin ve denetimlerinin yapılması
· idari işlerle ilgili sözleşmelerin yapılması için gerekli çalışmaların yürütülmesi, hizmetin sözleşmeye uygun olarak yürütülmesinin takibini yapmak
· idari işlerle ilgili maliyet analizlerini yapmak, üstüne raporlamak, fatura kontrollerinin yapılması
· Dış kaynak hizmeti ile ilgili firmalarla ilişkilerin yürütülmesi, resmi kurumlarla ilişkilerin takibinin yapılması
· idari işlerde görev alan elemanların sevk ve idaresi, misafirlerin karşılanması, şirket araçlarının organizasyonu, araçların bakımlarının takibi,
· idari işlerle ilgili malzeme ihtiyaçlarının belirlenmesi, siparişlerinin açılması ve takibi, şirketle ilgili telefon faturalarının takibinin yapılması
· Toplu sözleşmeler gereği çalışanlara verilen erzak ve malzeme ihtiyaçlarının belirlenmesi,siparişi ve dağıtım organizasyonlarının yapılması.
öyle zamanlar olur ki, insanlar sıkmıştır, hayat sıkmıştır, yaşam sıkmıştır, oturduğun yerde etrafına bakarsın, birisi ile iki kelime etmek ne kadar güzel olurdu, belki ortak bir dertten bahsedip beraber ağlamak, çocuk gibi zırlamak ister insan, belki öyle bir akşam, tekilanın dibine de vurmuşsanız, sakın ve sakın birilerinin olduğu ortama gitmeyin, oturun sessizce ağlayın, içinize atın derdinizi, ta derinlerine atın, eski aşklarınızın yanına.
Yeni enformasyon teknolojileri yepyeni bir gündelik hayat, yepyeni bir zihin yapısı, yepyeni alışkanlıklar, kısacası yepyeni bir insan yaratıyor. Bu yeni insanın nasıl yaşadığı, nasıl tükettiği pazarlama dünyasının, bu arada reklam ve medya endüstrilerinin en büyük merak konusu.
Bu konuda birçok şey söyleniyor, tahminler yapılıyor, hayatımızı şekillendiren trendlere dikkat çekiliyor. Televizyonun ölmesi, gazetenin işlevsizleşmesi, medyanın parçalanması, online alışverişin yaygınlaşması, hayatın online ve offline olmak üzere ikiye bölünmesi vesaire...
Yapılan tahminlerin, söylenen sözlerin bir kısmı yanlış çıkıyor, bir kısmı kısmen de olsa doğru çıkıyor.
Hadi biraz fütürizm yapalım. Sizce internetsiz bir dünyada doğmuş son insanın öldüğü gün nasıl bir gün olacak?
herkes başlığının önünü süpürürse kirli başlık kalmaz diyeceğim kampanya.
hey allahım ya, bazı asfalt mıcırları da çıkıp başlığımı kirletmeyin demez mi? ulan neresi temiz başlık, 200 e yakın entry yazmışlar, 165 tanesi zirvelerde yaptığın şaklabanlık, temiz başlık bu mu?
+mesaj iletildi mi kazım?
-birazdan belli olur abi!
merhaba gibi basit bir kelimenin bile yok olması demektir, ilk günlerin ne kendisi kalmıştır ne de abisi, belki kafa göz kırmasak da beraber aynı takım için çok çemkirmişizdir millete, ama moderatör olmuştur artık, artık, ne hatır kalmıştır nede gönül, hatta eskiden abi dediği için bile pişmandır eski ve sevilmeyen tanıdığına, mod dur artık, yüce mod.
hey gidi hey, bir gece kafam iyi telefonu uzatmışlar bana, kim demişim, kankan demişler, kimmiş kankam demişim, konuşta öğren demişler, alo demişiz, merhaba abi demiş, merhaba kardeş demişiz, şimdi duymuşuz mod olmuş, hayırlısı olsun.
karakterlerini bulunduğu konuma göre ayarlayanalar, konumları ellerinden gittiğinde karakterleride kaybetmiş olurlar.
not: konunun bu sözlükle alakası yoktur, hayal ürünüdür, tıpkı hayal kırıklığı gibi.
ya ben yazar diyorum siz kusura bakmayın, kullanıcı, şimdi zirve kullanıcısı desek dikkat cekmeyecek mecbur kaldık yazar yazdık.
ne demiştik dikkat cekmek, bizler bu sözlükte niye yazıyoruz? dikkat çekmek için diyecek kişi çok az içinizde ama ben dikkat çekmek için yazıyorum, öyle tabi kardeşim, dikkat cekemeyeceksem, oturur evimde günlük yazarım, yanlışmıyım? okunmak güzel şey doğrusu, eksi oy almışsın artı oy almışsın bu konumda hiç önemli değil çünkü okunuyorsun, birileri özel mesajla sana entry numarısını yazıp tebrik edebiliyor, veya aynı şekilde başlığına yazabiliyor, ya zirve den zirveye ortaya çıkan ve kendine yazar diyen insanlar?
şimdi size zirve yazarlarını deşifre etme yöntemini öğretecem, tesadüf eseri sözlükte sörf yaparken başlığı kalabalık bir yazarın sayfasına geldiniz, eğer ilk sayfasında zirvede tanıştığım canciş yazar diye bir entry varsa kesinlikle o zirve yazarıdır, katıldığı zirveler yazdığı entrylerden fazladır hatta, ulan bir bakayım ne yazmış diye ben tuşuna basıp o kişinin adını yazarsanız zaten benim tezimin doğruluğuna inanırsınız, özellikle ben bir kaç kişiyi biliyorum böyle neredeyse 20 sayfa entry sahip başlıkları var ama bir tanesi bile sözlük içindeki durumu ile alalı değil, hep zirvelerde tanıştığı cancişlerinin yazısı, en edebisi ise üç satırı geçmeyen zorla bir araya getirilmiş cümleler.
genelde kızdır bunlar, erkek yazarımsılardanda vardır ama kızlara nağme yapmayı seven bir millet olduğumuz için kadın egemen hava her zaman kendini hissetirir, ulan bir de kadın erkek eşitliği yok derler, yok tabi kadınların entry sayısında bile erkeklerden üstünlükleri var, konuyu dağıtmadan toplamak gerekirse, yaptıkları tek iş zirvelere katılıp boy göstermekdir bu kişilerin, zirve sonu katılanlara da entry girdimi olay biter, aslında ben kendilerini tebrik etmek istiyorum, sözlüğe renk katan bu insanlar olmasa, yemin ederim sözlükte kaynak yapacak muhabbet olmuyor, sakın gururlu bir hareket yapıp, bu yazımdan alınmayın, biz sizi böyle seviyoruz.
sadece kaşarlarda olan durumdur bu durum, adam gelmiş 40 yaşına, bir ortamda tanışılmıştır, artık bu ortam nasıl bir ortamsa, kız, bakar adamın şekli yerinde, gevrik sağlam, araba şekilli, abi demeden konuşabilmek için şekilden şekile girer, en sonunda niyetini belli etmek için ismiyle hitab eder, karşısındaki adam da aptal değilse, kaşar denk geldi iyi oldu diye sevinir, sonrası, malum kaşarımız yarın kendine başka yem arar, kendisinin en iyi yem olduğunu bilmeden.
bozulmuştur, kesintilerden sonra çeşmelerden akan suya bir şey olmuştur, içenin şerefle haysiyetle alakası kalmamıştır, eskiden söylenen lafı götünden anlamak diye bir tabir kullanılırdı, şimdi yazılanı götünden anlamak ile değiştirecek sanırım bu tabir, bu suyu içen şizofrenleşmekte her yazılandan kendine pay çıkarmaktadır, şimdi de kimi insanlar bu yazıyı kendi üstlerine alıp bir şeyler çıkaracaklar, varsın çıkarsınlar, su bozulmuş sizin suçun yok, suyunuz bozuk, suyumuz bozuk.
vurgulu söylendiğinde derin manalar içeren cümle. eğer delikanlı bir arkadaş söylüyorsa hemen akabinde burnunuzun üstünde delikanlı arkadaşın kafası olacaktır.
pencereyi açtığınızda tertemiz bir hava ciğerlerinizde bayram etkisi yapıyorsa, kuşların sesi geliyorsa bir yerlerden, işe gitmek için yola koyulmuş insanlar varsa yollarda, hava da yumuşak ve esmiyorsa, azıcıkda göt sahibi iseniz, buyrun, ölmek için güzel bir sabah...
bir şekilde kendilerinden bahsettirebilen insanlardır, kimi abdullah lar bunun allah tarafında kendilerine verilmiş yetenek olduğunu söylerler, düşünüyorum da...