film efsane olmaya gidecekken ilk iki filmin kaymağını yemeğe çalışan bir devam filmi, hatta devamı çekilecek filmin fragmanı gibi olmuş.
büyük beklentiyle değil de büyük keyifle gittik, izledik de, güldük de ama filmde sahnelerin birbirine bağlanmasını beklemekten mundar olduk. seyirciler karakterleri zaten çok seviyor ama ilk iki filmdeki hikaye bütünlüğü bu filmde yoktu. ama kolpaçino 4'ü yine izleyeceğiz tabi. güzel seri.
bazı sahneleri gerçekten eğlenceli, kahkaha attıran, Cem Gelinoğlu mizahının ortaya konduğu kalitede olmuş. Hele ki Kızıl Tayyar * ile Ali Kundilli'nin karşılaşmasındaki ardı ardına patlayan espriler insana "iyi ki izliyorum" dedirtiyor filmi. işte tam o sıralarda yüksek ihtimalle senaryoya katkı sağladığı söylenen Faruk Aksoy'un "Bir dakika, film güzel gidiyor galiba, şunu biraz bozayım" yaklaşımı ile heyecanı biraz boğazda düğümlüyor fakat buna rağmen Cem ve Emre'ni gayretleri filmi vasatın altında indirmemeye gayret ediyorlar.
yani şunu anlamıyorum, hatta anlamamanın ötesinde, sinirleniyorum. "Top benim, ben de oynayacağım" mantığı ile sinema yapılmamalı. Fikir Cem'in, senaryo Cem'in, karakter Cem'in, ana işleyiş Cem'in, bırak adamlara şu işi arkadaş. Ekipte Emre Mutlu gibi kalemi çok sağlam, 5 dakkada 55 karaktere girebilecek bir adamın da var, Çılgın Dersane değil ki bu.. Neyse...
Özetle gerçekten birçok komedi filminden iyi. Kızıl Tayyar tiplemesi de filme çok renk katmış. Hele Ali Kundilli'nin bir 6-7 dakikalık serüveni var işte tam o esnada "film keşke bitmese" dedirtiyor insana.
Umarım gişesi ilk filmi geçer ve sonrasında bu adamlar kendi hikayelerini kendi istedikleri gibi çekebilecek yerde bırakılırlar.
götelek pizza'dan ziyade hemen her vine'ında oturduğu yerden yüz mimikleriyle bile benim diyen oyuncuya taş çıkacak bir performans sergilemesi beni şaşırtmaya başladı.
tamam komik olunabilir, ama kardeşim hiç sekmeden her tipleme mi tam oturur ya.
mizahı da oldukça yükseklerdedir. yani evet, benim de son zamanlarda düşündüğüm en komik türk viner emre mutlu'dur. istatistiksel olarak da bakarsak hiç boşu yok adamın.
çok iyi bir komedyendir. diyarbakırlıdır. kendine has üslubu ile edindiği kitlesiyle her geçen gün daha da gelişmektedir. kendisinin stand up gösterilerini muhtelif zamanlarda BKM Mutfak'ta denk getirebilirseniz izleyebilirsiniz. beğenmeyeceğinizi sanmıyorum.
vine fenomeni olmasının yanı sıra komedyendir. 55 küsür kez bireysel stand up'ı ile 5-6 yıl kadar öncesinden sahneye çıkmış adamdır. kıçı kırık vine dediğimiz platformda sadece 6 saniyede mizahını kanıtlamış ve kendine has üslubu (ve özellikle nokta atışı tespitleriyle) sadece tipine, eline ayağına bağlı değil yaptığı mizahı seven bir kitle edinmiştir.
bakın bu çok önemli. Yakışıklısın diye takip ederler, yakışıklılığın geçer bir gün o kitle gider başka bi yakışıklıya. ama senin aklını seven adamlar akli dengen yerinde olduğu müddetçe senin peşinden gelirler. bu adam da bir gün bitkisel hayata geçmediği müddetçe takipçileri peşinde olacaktır.
"emre abi vine çek ak" diyen adamlara "tamam çekiyorum" diyip vine patlatan da bir adamdır.
Ayrıca Ali Kundilli'de de hiç de öyle sırıtan bir karakter değildi. Cem Gelinoğlu gibi özel bir adamla çok güzel işler yapmaktadırlar ve yapmaya da devam ediyorlar.
Fark edilmenin alternatif yolunu bulmuş ve özel bir şey yapmadan kendisini sevdirmiş bir karakter. Ayrıca adam gibi de adam.
son dönemde özellikle istanbul ve Ankara'da artan Açık Mikrofon konseptine yeni bir soluk getirecek ve şu ana kadar bu kapsamda yapılmış en büyük organizasyon.
8 komedyenin 10'ar dakikadan sahneye çıkacağı Stand Up Gecesi'nde ayrıca Vine Fenomenliğinden başarısını Beyaz Perdeye de taşıyan Cem Gelinoğlu da sahne alacak.
24 Nisan Cuma Akşamı Profilo Kültür Merkezi'ndeki 250 kişilik salonda yapılacak olan bu gösterinin biletleri tükenmeden orada olmakta fayda var.
şimdi misal naber : ) ile naber arasında çok büyük farklar vardır. O gülücük paragraflara sığmayacak güçtedir. senin amına koyim rıfat abi : ) desen bile rıfat abi kalkıp da asıl ben senin amına koyim diyemez sana, neden? çünkü gülüyosun.
daha iyisi hiçbir zaman olamaz arkadaş. 33 yaşındayım. hala ara ara açar bi skirmish patlatırım. şimdi moda olan kule savunma oyunlarında ne o öyle, bi bölüm gelir geçmen mümkün değil amk ille kristal alacaksın 10 liraya bilmem ne falan hep tuzak. red alert öyle miydi? aslanlar gibi oyun. yok yok. şu anda da açtım oynuyorum. Helal olsun westwood, gözlerinden öpüyorum.. her yerinden öpüyorum her yerinden
bu açıdan hiç düşünmemiştim fakat düşününce insan kendini bir garip hissediyor arkadaş. sen bir konsept geliştiriyorsun, bunu öyküleştiriyorsun. akabinde senaryolaştırıyorsun. oyuncu seçimi yapıyorsun, binbir zorlukla oyuncularla düşük bütçelerle anlaşmak, anlaşsan bile oyuncuların hali hazırda sahneledikleri oyun tarihlerinin kendi projendeki oyun tarihleri ile çakışmaması amaçlı kafa patlatıyorsun, bekliyorsun vesaire. Sahne buluyorsun, sponsor arayışına giriyorsun, sponsor bulamazsan cebinden karşılıyorsun cebinde para yoksa bankadan kredi çekiyorsun.
prodüksiyon ayarlıyorsun, ses, ışık, görsellik, afiş, satış, tanıtım işleri ile bizzat ilgileniyorsun.
oyunu prova ediyorsun, defalarca çalışıyorsun nasıl daha iyi olur diye kafa patlatıyorsun.
gün geliyor stresli, sıkıntılı, heyecaNlı (hele ki maliyetini karşılayamadıysan bak sen şu işe) sahne alıyorsun oyunu oynuyorsun/yönetiyorsun vs.
seyirci geliyor, sadece izliyor, gülüyor beğeniyor veya beğenmiyor. sonra evine gidiyor.
buradaki en önemli şahıs, seyirci oluyor. haha. ulan garip değil mi?
seyirci olmasın demiyorum evet en önemi şahıs seyirci, ama yineliyorum, garip değil mi?
kaldı ki o kadar götünden ter akıtıp sahnelediğin şeyden çoğu insanın haberi bile olmuyor.
ödüm patlıyor, ödüm patlıyor babamı aradığımda açmayacak diye. hani Allah'a şükür hasta da kötü bir haber alacağım diye değil, açmadığında haftalarca beni arıyor "oğlum beni aramışsın" diye.
- oğlum beni aramışsın
- baba dün aradım sonra konuştuk ya
- he tamam cevapsız çağrı vardı da
* 5 dakka sonra
- efendim oğlum?
- baba sen aradın?
- yok beni aramışsın da
- baba konuştuk ya az evvel.
o gps ki beni çoğu zaman orman yollarına sokup tecavüz etmeye yeltendiği için ben yine de tabeladan şaşmam abicim. Yeşil Edirne Ankara'yı gördüm mü içimi bir huzur kaplar hep.
sıkıldığımda beni sıkıntımdan kurtaran, hatta böyle ara ara daldıran çok eğlenceli bir iş. 2006 yılından beri aktif olan bir mail adresim var ve bu adresteki bazı maillere yanıt vermeyi çok seviyorum. hatta geçen gün maillerde dolaşırken 2007 yılında bir müşterim tarafından yazılmış bir maile denk geldim, şunu yazmış;
"please inform me when you have received the mail"
Geçen hafta cevap yazdım
"yes, i have received"
amk aradan 7 sene geçmiş sanki güvercinle gönderdi adam postayı. iki gün sonra yanıt geldi.
yazar arkadaşlarımız da iyi niyetlerinden olsa gerek sistemi geliştirmeye çalışıyorlar fakat mümkünatı yok, bu sistemi geliştiremezsiniz. bu en gelişmiş hali. soyadımız duell bizim, charles h. duell benim baba tarafından büyükbabam olur ve kendisi 1800'lı yılların sonlarında abd patent daiiresi başkanıydı ve son derece ileri görüşlü bir kişiydi.