03.03.2006 da tanışmışız seninle. ne kadar uzun zaman olmuş be sözlük. 20 yaşımda gelmişim sen tahmin et şimdi kaç olduğumu. ilk entrylerime bakıyorumda ne kadar toymuş düşüncelerim. ve zaman ne kadar da çabuk geçmiş. ne kadar çok insan tanımışım. ve kimler gelmiş kimler gitmiş şu sözlükten. oldukça büyük bir entry yığını olman bana gurur veriyor aslında. ilk yılları hatırlıyorum. aynı anda yüz kişi online olamıyordu. şimdiyse bu sayıya sözlüğün en boş saatlerinde bile ulaşılıyor. bu sürecin bir parçası olmak bi tebessüm oluştursa da, geç kalmış bi yolculuk vardı biliyorsun. ve artık zamanın sonsuzluğu içinde yok olmanın vakti...
içinde ilginç insanlar var. mesela sevgilisinden ayrıldığını öğrenen kızı düşürmek için 600 km yol gideni mi ararsın, eski sevgilisinin özel mesajlarını kontrol edenini mi. he zall iyidir ama. sözlükle ilgili ne isterseniz yapar. sol frame filitresini yapması 4 yılını aldı. silinen entrylere itiraz butonu eklemesi ne kadar sürecek bilinmiyor. o son yetkiliyi almayacaktın hocut.
son derece yüzeysel ve sığ ama bi o kadar da cuk oturan sözlere sahip hoş şarkı. zatin gülşen bu yüzden seviliyor. bayağı ama açık sözlü. adamın kafasını ayrıntılarla yormuyor. seversen kalbimde yerin hazır yok silersen kasımpaşa da indirelim biz. yetmez mi? bi de vasat aşklardan geçenler derken ki o özgüven nedir hocu? işte bunu seviyorum.
MÜJDAT GEZEN'in kaleme aldığı bu eser huzur evinde kalan, hayatlarından umutlarını kesmiş dört arkadaşın öyküsünü anlatır. Aynı çatı altında kalmalarına rağmen, kimi yalnız, kimi umutsuz, kimi özlem içinde kıvranmaktadır. Bütün umutlar yitirildiği anda, karşılarına hayattan zevk almasını bilen, genç, hayatla işi henüz bitmemiş olan biri çıkar ve onlara umut aşılar. Fakat onu bekleyen sürprizden kimsenin haberi yoktur. Zaman zaman siyasetin, karşılıksız sevginin, acımasız hayatın da içinde olduğu, Apo Kaya'nın yorumuyla hayat bulan bu eser, izleyicilerin beğenisine sunulmuştur.
--spoiler--
temel yaşlı babacığı ile aynı yatakta uyuyormuş. gecenin bi vakti temelin babası uyanmış;
-temel kalk. ben evlenicem.
+baba gece gece nerden çıktı yat uyu. sabah konuşuruz.
biraz sonra adam temeli yine dürtmüş.
-temel uyan. evlenmem lazım.
+ya baba uyu gece gece iş çıkarma.
temelin babası temeli yine uyandırınca temel patlamış.
-baba yeter, evleneceğim diye tuttuturdun ama 2 saattir elinle tuttuğuna güveniyorsan o benim ki.
kendisi bir ışık yılı geriden takip ediyor beni* teessüf ederim. he ama akıllıca bi iş. yapan cocuk uludağ modern çetesinin bir üyesi büyük ihtimalle. yakalanırsa kan alırlar o ayrı...
Bilmem ki nasıl anlatsam;
Nasıl, nasıl, size derdimi!
Bir dert ki yürekler acısı,
Bir dert ki düşman basına.
Gönül yarası desem...
Değil!
Ekmek parası desem...
Değil!
Bir dert ki...
Dayanılır şey değil
--spoiler--
2000'i 2001'e bağlayan gece için şehrin önde gelen sivil toplum kuruluşlarından biri yemek düzenliyor. şehrin tüm önde gelenleri orda. tabi yaşanılan şehir küçük olunca, şehrin kalbur üstü insanları da aslında senin benim gibi adamlar oluyor. öyle fazla büyütülecek bir şey yok.
yemek içkili ve oldukça kalabalık bir salonda düzenleniyor. tabi henüz şehirli yaşama geçilmemiş. kültürel kodlar gelişimini tamamlamamış henüz. hâl böyle olunca kimisi içkinin dozunu kaçırabiliyor. ee rakı bu şişede durduğu gibi durmaz. ister prof ol, ister komiser çarpar adamı.
gece yarısına doğru balonlar, simler, ve o garip yılbaşı şapkaları yani şapka da değil o huni biçiminde külahlardan filan dağıtılıyor. kimisinin elinde balon, kimisinin ağzında düdük. müziğin seside yükseltiliyor biraz. herkes ayakta ortam bi şenlik. zaten çoğunluk kafayı bulmuş.
tam böyle geri sayım başlayacak, o kalabalık içinde masalardan birinin üstüne çıkmış biri göbek atıyor. daha dikkatli baktığımda tanıdık bir silüet beliriyor karşımda. boynuna yeşil parlak bi sim sarmış. kafasında simden daha parlak mor bir huni. bir elinde balon bir elinde kadeh atlayıp zıplıyor.
aynı bıyık, aynı gözlükler; saçı, başı, boyu, posu hepsi aynı. bu kişi lisemde ve tüm şehirde bilgi birikimi ile her kesim tarafından saygı duyulan edebiyat öğretmenim.
o da beni fark ediyor yanıma geliyor hızlıca ve tek bir cümle kuruyor: arkadaşlarından kimse bilmesin...
--spoiler--
şanslı hatun. başkasına vardığı ve verdiği halde hala emre aydın adındaki depresif insanın tüm ilgisini ve alakasını üstünde tutmayı başaran kız. sanmıyorum ki hiç bir eski sevgili için bu kadar çok şarkı yazılmamıştır. ona önce aldatan bir kadin kadar dusman olmuş ama zaman içinde son defa yenilsem sana, erisem bitsem yamulsam kaybolsam yüzünde seviyelerine inmiş.
--spoiler--
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
'Seni seviyorum' sözcügü dilimin ucunu ısırırken,
her konusmamızda bos yere saatlerce havadan sudan söz etmek.
--spoiler--
--spoiler--
dört aydır uzak kaldığın sevdiceğinle bir yüzyıl süren hasret dönemi sonrası buluşursun. hemde ne buluşma, iki haftalık bir tatile çıkarsınız beraber.
hasret dönemi çok zor geçmiştir. kış zordur, fırtına demektir, soğuk demektir. ama sabrettin işte, sonunda yaz geldi ve sen tatilini dünyada bir arada olmaktan en fazla mutlu olduğun insanın yanında geçiriyorsun. sabah erken kalkıp çiçek toplamalar, ona kahvaltı hazırlamalar, deniz sefası, sahilde sonsuz yürüyüşler, gün batımını seyredişler, sevdiceğin sesinden dinlenilen şiirler, şarkılar, yer yüzünün en mutlu insanı sensin.
bu bir rüya değil. tamamiyle gerçek. sevdiğin - ay ışığı - şarap triosunu tıpkı hayyamdan öğrendiğin gibi... mutluluktan sarhoş oluyorsun. sevdiğin kadın da en az senin kadar mutlu. yani mutlu olması gerekir. ama gözlerinde bir hüzün var sanki ama değil senin için fesat, o da çok mutlu baksana nasılda gözlerinin içine bakıyor. peki neden titriyor gözleri neden doldu? ve müthiş final. sevdiğin birden ağlamaya başlar gecenin ortasında.
bir kadın ağladığında taş olsan ne fark eder. dayanamazsın. için burkulur. ve neden ağladığını sorarsın ona. ben çok kötü biriyim der. ben bu kadar güzel şeyleri hak etmiyorum der. sevdiğim, saçmalama her şey bizim için keyfini çıkarsana?
anlatır... başka birini anlatır... sizin tuttuğunuz elin, siz onu delice özlerken, bir başkasının elini nasıl tuttuğunu... anlatır... siz onu bi an görmek için bütün ömrünüzü feda edebileceğiniz günlerde kendini nasıl kaybettiğini...
daha fazla dayanamayarak yanınızdan kalkar ve uzaklaşır. artık sadece şarap ay ışığı ve sen kalmışsındır. öfke, nefret, üzüntü, isyan gibi birbiriley çelişik ve birbiriyle ilişkili pek çok duygu savaşı başlar içinde. neye uğradığını şaşırırsın. ne kadar zaman orada kala kaldığının farkında değilsin ama odana dön artık. belki tüm bu olanlar bi şakadan ibarettir?
odana geldiğinde, orayı odanız yapan kişinin eşyalarını toplayıp gitmiş olduğunu fark edersin. küçük bir kağıt parçasından bir not iliştirilmiştir en sevdiğin kitabın altına. üzgünüm...
--spoiler--
canımız ciğerimiz joss stoneun nefis sesiyle kulaklarımıza ulaşan leziz parça. yemek tarifi gibi oldu ama bari sözlerini kopyalayıp yapıştırayım da tam olsun.
A loss that would have thrown
A hole through anybody's soul
And you were only human after all
So don't hold back the tears my dear
Release them so your eyes can clear
I know that you will rise again
But you gotta let them fall
I wish that I could snap my fingers
Erase the past but no
You cannot rewind reality
Once the tape's unrolled
If your spirit's broken and you can't bear the pain
I will help you put the pieces back
A little more each day
And if your heart is locked and you can't find the key
Lay your head upon my shoulder
I'll set you free
I'll be your security
A moment of despair
That forces you to say that life's unfair
It makes you scared of what tomorrow may bring
But don't go giving into fear
Stop hiding all alone in there
The show keeps going on and on
But you'll miss the whole damn thing
I wish I had a crystal ball to see what the future holds
But we don't know how the story ends till it's all been told
On any clock upon the wall
The time is always now
So baby kiss the past goodbye
Don't let the future blow your mind
Just sit back and chill
Take things as they come
You can't be afraid
To live for today
I will be with you each step of the way