soğumak ne kelime az bile.beraber doğduğunuz yıllarca aynı tabaktan yemek yiyip beraber sıçtığınız, saatlerce konuşabildiğiniz,yeri geldiğinde nasıl olsa toplayan biri var içip içip dapıtabilirim dicek kadar güvendiğiniz o insan bi anda sizin için duvara dönüşür.hem de ortada hiç bi sebep yokken.bazen rüyama falan giriyo sonra sapık gibi açıp bana yazdıklarını okuyorum.eski sevgili triplerine giriyorum.ana avrat küfürler ediyorum.ve bunca şey paylaştığın insanın bi süre sonra artık o insan olmadığını farkettiğinizde asıl o soğuma o tiksinti o zaman geliyo.çok garip lan.insan başına gelmeyince anlamıyomuş meğer uzaktan azizim.
biyolojik saatinize ağır küfürler etmenize sebep olan durum.
işin ilginç yanı haftaiçi alarmla zar zor kalkarken, pazar günü aynı saatte alarmsız kalkarsın ve hafta içi alarmı erteledığinde o beş dakika içinde uyuyakalırken, pazar günü uyanırsan bir daha uyayamazsın.
aşk ve sevgi ilişkileri mesafeler üstü duygulardır.
zamandan ve mesafelerden bağımsız, sınırsız.
olabiliyor elbet.
burada zor olan kısım ilişkisinin kendisi değil aslında.
o ilişkiyi sadakatle, saygıyla, güvenle, sevgiyle yürütebilmek.
tıpkı yanyana yürüyen ilişkilerdeki gibi.
"olmaz"cıların çoğu, aslında ilişkinin mesafesinden çok, kendilerinin veya karşılarındakilerin sadakatli olmayacağını düşünüyor elbet.
olabiliyor tabiki;
zordur, çetindir elbet ama,
yan yana da çok kolay şey değil ki bir aşk'ı yaşayabilmek.
eninde sonunda iş şuraya çıkıyor; bir aşk'tan ve mesafeden daha çok,
asıl maharet ve şans;
ister yakın, ister uzak, bir aşk yaşanılası insanla karşılaşabilmek.
işte o insana denk gelebilsiyseniz,
fizan da olsa tadını çıkarın derim ben.
malum, dünya fani bir yer.
armutun sapı, üzümün çöpü diye diye bir ömür geçiyor bir saniyede.
gelmeyecektir, bilirsin ama gene de beklersin... her gece o yatakta gelişini düşünürsün mutlu olursun bu düşünceyle uykuya dalarsın. zamanla bu düşünceler kafanın içini doldurmadan uyuyamaz olursun. uyandığında ise, bir önceki sabah olduğu gibi gelmeyeceğini kendine itiraf edersin ama gece olunca... bu şekilde sürer de sürer gider.
her şey, herkes benim olsun egosunun sonuçlarındandır, elindeki ile yetinmemektir, heyecan arayışıdır...
kendini kandırmaktan öteye gidemez, mevcudu kaybetmeyi göze almaktır ki kaybetmeyi göze aldığın şey/kişi zaten değerini yitirmiştir gözündeki. o zaman kırmanın, üzmenin tanımı yoktur, bile bile yapmak bir nevi sadistliğe girer...
eve gelip de yalnız kalınca odada, gözleri kapatarak sevgiliyi düşünmenin nedenlerinden birisidir. öylesine onu anlatır, onu hissettirir ki; bedensel yokluğunu düşünüp üzülmektense, bardağın dolu tarafını yeğler, bize hayaller kurdurmasına izin veririz ya da tadına doyamadığımız anların resmi geçidine şahit oluruz gözümüzü kapattığımızda.
islam dinine iman edenler için; gerçeklik ve süreklilik olgusuyla, geçici ve sınayıcı bir dünyada yaşandıktan sonra, asıl gerçekliğe yani sonsuz dünyaya açılan kapıdan geçildiğinin somut ve kesin halidir ölüm.
içimin acısını sana anlatmak
Beni sana dökmek
Ne mucizevi
Kimsenin haberi yok
Sessiz hazmettim gidişini
Kimsesizce sevdiğim gibi
Eğer bir gün olur da
içimin acısını hissedersen başka bir kalpte
Anlarsın
Aklına ben gelirim.
Sınıfa girdiniz bodoslama ne en öne ne en arkaya olun. En önde oturursanız herkes sizi izliyormuş gibi hissedersiniz. En arkaya da oturursanız öğretmenler tarafından önyargıyla karşılanırsınız.(Genelde en arkaya makara yapan çocuklar veya içine kapanıklar oturur.) Benim tavsiyem en arkanın 1 veya 2 önünde oturmanızdır. Oturduğunuz sıra orta sıra olmasın, kenar sıralarda olsun fakat geçiş alanında olsun. (Çok güzel tarif ettim)
oynamayı sevmeyen, bilmeyen kadındır. hiçbir şekilde oyunla ilgisi yoktur. düğün yapacağı parayı tatiline harcar. sade bir nikah yeter ona.
böyle bir tanıdığım kız vardı. ailesine düğünleri sevmediğini anlatamamıştı. "dul kadın gibi sade nikahla mı evleneceksin" şeklindeki çirkin saldırıların altından kalkamadı. zoraki düğün yaptı.
Benim ruh halim tam da bu. Nedense kendimi mutlu göstermeye çalışıp ota boka gülüyorum. Herhalde bunu ne kadar mutlu insan hep gülüyor deyip özensinler diye mi yapıyorum onuda tam bilmiyorum ya da yaşadığım onca şeye karşı ne kadar güçlü bir insanmış desinler diye mi yapıyorum? ama sonrası kötü oluyor. Eve geliyorum suratım yine düşüyor. Yine eskisi gibi oluyorum. Kendi içime kapanıyorum. Dışarısı ile içerisi arasındaki beni tanıyamıyorum. Bazen kafayı sıyırcak gibi oluyorum. Hangisi gerçekten benim diyorum veya kim olmak istiyorum. Off kafamda deli sorular.
ilk bölümden bir şey anlamadığım dizi. Şizofren teşhisi konulan bir adam var. Daha sonra bunun şizofren değilde özel bir gücünün olduğunu öğreniyorlar. Tabi herkes bu adamın peşinde. Herkes kendi emelleri için adamı kullanıyorlar. Güzel dizi izlenir.