söylendiği gibi klasik müziğin babası falan değildir ki klasik müzik o doğmadan 150 yıl önce büyük bir sıçrama içindeydi.en önemli notlardan biri de 9.senfonisini tamamen sağır bestelemiş olmasıdır.ayrıca bu eser avrupa birliğinin marşıdır.
senin adını
kol saatımın kayışına tırnağımla kazıdım.
malum ya, bulunduğum yerde
ne sapı sedefli bir çakı var,
(bizlere âlâtı-katıa verilmez),
ne de başı bulutlarda bir çınar.
belki avluda bir ağaç bulunur ama
gökyüzünü başımın üstünde görmek
bana yasak...
burası benden başka kaç insanın evidir?
bilmiyorum.
ben bir başıma onlardan uzağım,
hep birlikte onlar benden uzak.
bana kendimden başkasıyla konuşmak
yasak.
ben de kendi kendimle konuşuyorum.
fakat çok can sıkıcı bulduğumdan sohbetimi
şarkı söylüyorum karıcığım.
hem, ne dersin,
o berbat, ayarsız sesim
öyle bir dokunuyor ki içime
yüreğim parçalanıyor.
ve tıpkı o eski
acıklı hikâyelerdeki
yalnayak, karlı yollara düşmüş, yetim bir çocuk gibi bu yürek,
mavi gözleri ıslak
kırmızı, küçücük burnunu çekerek
senin bağrına sokulmak istiyor.
yüzümü kızartmıyor benim
onun bu an
böyle zayıf
böyle hodbin
böyle sadece insan
oluşu.
belki bu hâlin
fizyolojik, psikolojik filân izahı vardır.
belki de sebep buna
bana aylardır
kendi sesimden başka insan sesi duyurmayan
bu demirli pencere
bu toprak testi
bu dört duvardır...
saat beş, karıcığım.
dışarda susuzluğu
acayip fısıltısı
toprak damı
ve sonsuzluğun ortasında kımıldanmadan duran
bir sakat ve sıska atıyla,
yani, kederden çıldırtmak için içerdeki adamı
dışarda bütün ustalığı, bütün takım taklavatıyla
ağaçsız boşluğa kıpkızıl inmekte bir bozkır akşamı.
bugün de apansız gece olacaktır.
bir ışık dolaşacak yanında sakat, sıska atın.
ve şimdi karşımda haşin bir erkek ölüsü gibi yatan
bu ümitsiz tabiatın
ağaçsız boşluğuna bir anda yıldızlar dolacaktır.
yine o malum sonuna erdik demektir işin,
yani bugün de mükellef bir daüssıla için
yine her şey yerli yerinde işte, her şey tamam.
ben,
ben içerdeki adam
yine mutad hünerimi göstereceğim
ve çocukluk günlerimin ince sazıyla
suzinâk makamından bir şarkı ağzıyla
yine billâhi kahredecek dil-i nâşâdımı
seni böyle uzak,
seni dumanlı, eğri bir aynadan seyreder gibi
kafamın içinde duymak...
2
dışarda bahar geldi karıcığım, bahar.
dışarda, bozkırın üstünde birdenbire
taze toprak kokusu, kuş sesleri ve saire...
dışarda bahar geldi karıcığım, bahar,
dışarda bozkırın üstünde pırıltılar...
ve içerde artık böcekleriyle canlanan kerevet,
suyu donmayan testi
ve sabahları çimentonun üstünde güneş...
güneş,
artık o her gün öğle vaktine kadar,
bana yakın, benden uzak,
sönerek, ışıldayarak
yürür...
ve gün ikindiye döner, gölgeler düşer duvarlara,
başlar tutuşmaya demirli pencerenin camı :
dışarda akşam olur,
bulutsuz bir bahar akşamı...
i̇şte içerde baharın en kötü saatı budur asıl.
velhasıl
o pul pul ışıltılı derisi, ateşten gözleriyle
bilhassa baharda ram eder kendine içerdeki adamı
hürriyet denen ifrit...
bu bittecrübe sabit, karıcığım,
bittecrübe sabit...
3
bugün pazar.
bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldanmadan durdum.
sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
toprak, güneş ve ben...
bahtiyarım..
les mangeurs d'etoiles
anlar
eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
ikincisinde, daha çok hata yapardım.
kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
çok az şeyi
ciddiyetle yapardım.
temizlik sorun bile olmazdı asla.
daha çok riske girerdim.
seyahat ederdim daha fazla.
daha çok güneş doğuşu izler,
daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
görmediğim bir çok yere giderdim.
dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
farkında mısınız bilmem. yaşam budur zaten.
anlar, sadece anlar. siz de anı yaşayın.
hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
gitmeyen insanlardandım ben.
yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
eğer yeniden başlayabilseydim,
i̇lkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ölüyorum...
jorge luis borges
1.mustafa kemal atatürk(ulu önder)
2.fatih sultan mehmet han(bizansı yıkıp çağı değiştiren büyük türk)
3.alparslan(anadolu topraklarını türklere açn asil lider).
dünya ikincisi olmamız birilerinin(fiba) canını sıkmış anlaşılan soysuzlar çetesini göndermişler.
şöyle yüzelsel olarak,bile bir bakıcak olursak zaten bı şerefsiz hakem 3'lüsünün sabıkalı olduğunu görürüz.
türkiye gönüllü askerlikte yani maaşsız diyelim biz en iyisi ona dünya'da pakistan'dan en büyük askeri orduya sahiptir yani pekala dünya'nın en iyi ordularında birine sahibiz.
pkk'yı bitiremedik konusuna gelecek olursak bunu artık ortaokul çocuğu biliyor:"bitiremedik deyil bitirtmediler..."
açık konuşmak gerekirse ben ölmek istemem,bir piçin kurşunuyla hele başımızdaki kanıbozukların oğulları amerikalarda gezip tozup sonra burdur'da uşak'da bir ay askerlik yaparken,benim anam niye ağlasın?
hayır anlaşılmayan durum bu türk filmlerindeki tecavüz olaylarında tecavüze uğrayanın hep hamile kalması bi kere karavana olmaz mı yani?millet bunun için yıllarca doktora gidiyor.
inanılmaz bir paranoyak baş yapıt verdiği mesajlar,can alıcı sahneleri ve sübliminal mesajlarıyla bilince kazınması çok etkili kılıyor.imdbde de sürekli puanı artıyor 8.8 puanla 14. sırada