annem memlekettedir ve internete bağlanamadığı için de blog sayfasına yazacağı yazıyı bana sms olarak yollar. yazının sonunu kendi yorumumla yazarım ve bunu anneme bildiririm. annemden gelen cevap:
a: sen harikasin!
b: evet, güzel yapmışsınız beni, tebrik ederim *
a: biz bu işi biliyoruz galiba.
b: zirvede bırakmışsınız annecim, hadi daha fazla yüz göz olmayalım, iyi geceler :P
a: aa ben de aynısını dicektim, öpüyorum kızım.
katıldığı festivale saygı duyarak, üzerinde çalışılmış bir konuşma yapması yeter.. haybeden sokak ağzıyla konuşmaması yeter..
"dünya'nın en tehlikeli hali, cehaletin örgütlü eyleme geçmiş halidir." seversin sevmezsin, beğenirsin beğenmezsin ama "sanatçı"lığını göstermiştir. eli öpülesidir.
yurdum yobazının ve hatta dünya yobazlarının sözlüklerde forumlarda haber kanallarında bunu konu edeceğini bilen RTE ve ekibinin Somali'ye yağmur yağacağı gün ziyarette bulunmasıyla açıklanabilecek, mucizeyle alakası olmayan durum.
ne sevgiliye muhtelif aşk sözcükleriyle hitap etmek anormaldir, ne de ismiyle hitap etmek. o an içinizden nasıl geliyosa, ruh haliniz hangi hitabı kullanmaya daha uygunsa o şekilde hitap edin, nesi garip ki bunun? ne söylediğiniz önemli değil, nasıl söylediğiniz önemli..
benim gibi kendi halinde bir yazarı bile çileden çıkaran i'dir. kendi halinde entry'lerimden ne istiyosun vicdansız diye bu satırlarda sormak istediğim kişidir.
(bkz: genc bir yazarin seovi drami)
Film eleştirmeni David Gilmour'un oğlu Jesse ile bir dönem yaşadıklarından yola çıkarak yazmış olduğu otobiyografik bir roman. David okuldan nefret eden oğlu Jesse'nin sorumluluğunu üzerine alır ve onunla bir anlaşma yapar. Bu anlaşmaya göre Jesse okula gitmek zorunda değildir. Kira ödemeyecek, saat beşe kadar uyuyabilecek ancak uyuşturucudan kesinlikle uzun duracaktır. Bir de haftada birlikte üç film izleyeceklerdir. izlenecek filmleri David seçecektir.
"David'in seçtiği filmleri seyretmeye, onlar üzerinde konuşmaya başlarlar. Doğal olarak da filmler sayesinde artık her şeyden konuşmaya, konuşabilmeye başlarlar. Kızlardan, dostluklardan, hayal kırıklıklarından, işten, kendi ilişkilerinden kısaca hayata dair her şeyden."
"Okul yok, iş yok, sorumluluk yok. Sadece haftada üç film izlenecek" sloganıyla yola çıkan bu roman, sinema tarihine yön veren filmlerin aracılığıyla bir gencin ergenlik bunalımlarını ve babasıyla olan ilişkilerini tüm samimiyetiyle ortaya çıkarmakta.
Kader'in son sahnesindeki "Herkesin inandığı bir şey vardır şu * dünyasında, benimki de sensin napıyım?" diyerek başlayan tiradında harikalar yaratan, Masumiyet'te aynı rolü oynadığı Haluk Bilginer'in usta oyunculuğunu aratmayan bir performans gösteren, en az onun kadar iyi deliren Zeki Demirkubuz keşfi, müthiş oyuncu.
Ayrıca Bekleme Odası'nda Zeki Demirkubuz, tanışma hikayelerine yine Ufuk Bayraktar'la karşılıklı oynadıkları küçük bir sahnede yer vermiştir.
klasik amerikan gençlik dizilerinden biri olmadığı için gözümde ve gönlümde on numara olan yapım.
--spoiler--
karakterleri,etnik kökenleri,inançları,cinsel eğilimleri birbirinden oldukça farklı fakat müziğe olan tutkuları ve sesleri fevkalade.
ayrıca senaristlerini de tebrik etmek gerekiyor. down sendromlulara karşı farkındalık yaratmaları çok hoş. sue'nun becky'e sarıldığı sahnede resmen gözlerim doldu.
kendileri tebrik ediyor, new york'ta başarılar diliyorum.
--spoiler--
--spoiler--
geçmiş beş sezonu aratan 6.sezonu bomba etkisi yaratarak bitirdiler. dizinin 10.sezona kadar devam edeceği düşünülürse daha 2 sezon anneyi göremicez. ama bu arada marshall ve lily'nin çocukları olacak, barney evliliğin eşiğinden dönecek( evlenmeyeceğine %500 eminim), robin yeniden barney'e aşık olacak ve aşk acısı çekecek, ted de işte her zamanki gibi ööyle takılıcak. 6. sezon yeni hayatlarına geçiş evresiydi muhtemelen. 7.sezondan itibaren yeniden eski temposuna döneceğini hatta daha da iyi olacağını ümit ediyorum.
--spoiler--
o değil de ne zaman başlar ki 7.sezon? gel de bekle bütün yaz..