Güney Afrika’nın Johannesburg şehrinde 26 yaşında ismi açıklanmayan bir kadın, ikiz bebeklerinden birini evde bırakarak gece kulübüne gitti. 3 aylık bebeklerden kız olanı yanına alıp erkek olanı evde bırakan kadın, döndüğünde vahşet dolu bir görüntü ile karşılaştı.
“Bebeğin cesedinde dev farenin izleri vardı”
ingiliz Sun gazetesinde yer alan habere göre, 26 yaşındaki kadın eve döndüğünde bebeğinin kanlar içinde kalan cesediyle karşılaştı. Çığlıklar atarak ağlamaya başlayan kadının sesini duyan komşuları, dehşet olayı şu sözlerle anlatı:
“Zavallı bebeğin dili, gözleri ve parmakları kemirgenler tarafından yenmişti. Küçük bedeninin bazı parçaları kayıptı. Cesedin kalan kısmında dev farelerin ısırık izleri ve yaralar olduğunu fark ettik. Bu kadın hapiste çürümeli"
Güney Afrika’da benzer bir olay, 2011 yılında da yaşanmıştı. Başkent Cape Town’da 2011 yılında Lunathi Dwadwa isimli bir bebeği de fare yemişti.
Ortaçağ’da bazı hayvanlar işledikleri suçlardan dolayı mahkemeye çıkarılmış ve yargılandıktan sonra idam edilerek öldürülmüştür.
Birkaç örnek vermek gerekirse:
1266 yılında Fransa’da küçük bir çocuğu yiyen bir domuz, hakimin emriyle diri diri yakılmaya mahkum edilmiş. Ve infaz emri yerine getirilmiştir.
1389 yılında Fransa’nın Dijon kentinde sanık sandalyesine bu sefer bir at oturtulur. Sahibini yaralamaktan suçlu bulunan hayvan başı kesilerek idam edilir.
Yine 1546 yılında Fransa’nın Paris kentinde çevresine zarar vermekten suçlu bulunan bir inek önce asılır sonra şişe geçirilerek kızartılır.
Mantıklı düşününce çok yadırganmayacak durum. Ortaçağ avrupasinin aklı domuzunkinden fazla degildi zira.
2004 yapımı bir shane meadows filmi. Başrollerde de Paddy Considine ve toby kebbell var.
Film, küçük bir kasabada yasayan uyuşturucu bağımlısı bir grup serserinin spastik kimsesiz bir çocuğa yaptıkları işkencelerle ölümüne sebebiyet vermelerini anlatıyor. Çocuğun eski asker olan abisinin kasabaya geri dönmesiyle de film bir intikam filmine dönüşüyor.
Güzel bir film. Son sahnesi de oldukça etkileyicidir.
Psikolog Andrey Maksimov, insanların çoğunun beyninin sol yarım küresinin daha çok gelişmiş olduğunu ve bu kişilerin sağ eliyle yazdıklarını belirterek şöyle devam etti:
insan, aynı anda her iki eliyle de yazıyorsa, beyninin her iki yarımküresi de aynı anda çalışıyor demektir. Böyle kişiler, duygusal etkileri olabilecek bilgiyi daha iyi işleyebildiğinden depresyondan ve kalp hastalığından korunuyor.
Bakmayın böyle sevimli durduğuna. Kendisi tuttuğunu koparır, affetmez. Bana hediye geldi ama hiç alışamadı. Kafesten de benden de nefret ediyor. Gece gündüz yardım çığlıklarıyla inletiyor evi.
Güzel kuş beni affet. Ne diyebilirim ki, seni oraya kapatan ben degilim...
Evde beslenen tatlı hayvan resimleridir.
Edit: Nasıl asi bir kuşsa fotoğrafı bile yüklenmiyir.
Çoğu şahsiyetsiz ayyaş olan tiplerden imza dilenen ergenlerdir. Eğlence dünyasında olan insanları bu kadar ciddiye almak nedir anlamıyorum. Onlar boş vakitlerini verimsiz geçirmen için çalışıyorlar. Sana da, kendine de faydası yok. Insanda biraz akıl, o sıralarda beklemeyecek kadar da gurur olmalı.
Hanımefendilik bir kalıptır. Baskıcı, kısıtlayıcı olmasına karşın insanlar tarafından epey özendirilen güya beğenilen bir kalıp. Çünkü hanımefendiler yani aile baskısı altında bu kalıba zorla sokulmuş insanlar zorluk çıkarmaz. Terbiye olmuştur. Dikkat çekmez. Gelelim hanımefendi olmanın kurallarına:
Birinci kural daima davranışla alakalı. Yani eğer hanımefendi olacaksanız sesiniz kontrol etmeyi bileceksiniz. Bağırmak, olmadık yerde sesli gülmek yok. Bu kız çocuğuna ufak yaşlarda benimsetilmeye çalışılan bir kuraldır.
Ama bunu bir robot edasıyla yapmakta fayda var. Eğer insani tarafiniz tutarda yanlışlıkla anneye falan bağırırsanız oturup ağlamasına neden olursunuz ve " ben seni iyi yetistiremedim..." nidalarını duymanız işten bile değildir.
Ve tabiki konuşma adabı. Seçilen kelimelerin saygı çerçevesinde olmasi , " siz, efendim, afedersiniz..." tarzı kelimeleri kullanmayı adet edinmek gibi. Küfür kelimesinin anlamını liseye kadar ogrenemezsiniz bile.
Eğer bir aile büyüğüne ziyarete gidilecekseniz sade ama şık giyinmeyi, bacak bacak üzerine zinhar atmayıp kapıya yakın sandalyelerden birine oturmayı sakın unutmayın.
Eğer bir hanımefendi iseniz saçlarınıza marjinal modeller verip boyayamazsınız. Yırtık taytlar giyemezsiniz. Göz çevresine siyah badana da yapamazsınız.
Gece yarısından sonra dışarıda dolaşmanız, içki içmeniz, sigara kullanmanız yasaktır. Siz evde oturup kitap okuması için büyütüldünüz çünkü.
Eğer erkek arkadaşınız varsa anneyle tanıştırmak yapılacak ilk iştir. Sizi öpmeden annenizin elini öper (Mecazende olsa). Ve onun evine giderseniz cizginizi bozmuş olursunuz. Siz sex nedir bilmezsiniz zaten.
Aile içinde erkeklerden bahsetmek yasaktır. "Of şu dizideki çocuk taş gibi..." bile diyemezsiniz. Derseniz herkesin size şaşkınlıkla baktığını görürsünüz.
Arkadas seciminize karışan olmaz çünkü bu şekilde büyümüş biri ancak kendi gibi insanlarla arkadaşlık kurar. Kendini asil sanıp kibirlendigini görürsünüz.
Yani anlayacağınız kendi için değil de baskalari için yaşayan kadına hanimefendi denir.
Kına gecesi degildir. Bir tane de yetmez ayrıca. En az 5 tane olmalıdır. Mümkünse küçük memeli olup fakir genç kızları çatlatmamalıdır. Kına dediğin ancak böyle güzelleşir.
Sözlüğe yeni gelmiş, bilgileriyle aydınlatan, ışığıyla nur saçan yazar.
Zihinsel işler ne kadar zor olursa olsun beyni besleyen damarlardaki kan akışı sabittir. Fakat tüm gün çalışan insandan alınan kanda yüksek oranda yorgunluk toksinine rastlanır. Böylece bilim insanlarının beynin yorulduğu kanısının insanın ruhsal durumundan kaynaklandığını ortaya koyduğunu biliyordur umurım.
Hayal falan değil 5 gün önce bir atm nin yanında başıma geldi. Tam üç yüz lira. Atm ye "bir miktar para bulundu muhtardan alın." yazdırdım. Kimse gelmemiş ilanda orda duruyor. Paraya gidip aldim geri. Napsam ben şimdi bunu?
Bu arkadaş tanıdığım en yakışıklı erkeklerden biri. Bizim aramızda hiç bir zaman yakınlaşma olmadı. Bir yıldır hiç görmedim. Ama son zamanlarda sık sık rüyamda onu sevgilim olarak görüyorum. Etkisinden de kurtulamıyorum. Bilinçaltımda ona bir şeyler mi besliyorum diye merak etmeye başladım. Özledim mi ki niye olur bu sık sık?
Sözlükte yazar olarak ilk günüm ve başlıklara bakılırsa pek aklı selamete eren insan olmadığı ortada.
Bu ülkeye demokrasiyi getiren de insanların görüşlerine ipotek koymaya çalışan da aynı zihniyet. Hiç kimse hiç bir şeyi desteklemek zorunda değil ama saygı duymak zorundadır.
Hiç bir ideolojiye bir bez parçası sınır koyamaz. Seninkine koyuyorsa eğer, o senin fikirlerinin acizliğidir.
Burda kimseyi savunmuyorum ya da yermiyorum. Gerekli yazarlar donuza atıldı zaten. Saygısızların hiç bir düşüncesi tahammüle layık değildir.