hayatın kendisi yanlışlar üzerine kurulmamıştır.. kendine ait bizim anlayamadığımız bir adaleti vardır ve biz çoğu zaman suçu kadere atarak kendimizi teselli ederiz. oysa çoğu zaman seçtiklerimizdir bizi yanıltan...
ama;
insan "sevgi-sevmek" duygusu üzerindedir her daim. üzüleceğini bilse bile tekrar ve tekrar sever. çünkü sevmek doğamız gereğidir. bizi yaşatan, besleyen, büyüten, ayakta tutan duygudur sevmek. birisini sevmek duygusuna üzüleceğimizi bile bile derin dalarız çünkü kendimizi engelemeyi istemeyiz... her ne olursa olsun sevmeyi -acı çekmeyi göze alarak- tercih ederiz. sevmekten korkarak sevmeye devam ederiz...
"ümit ile korku arasındaki o ince çizgi" aslında düşünülecek olursa insan hep asıl olmayı istediği yerdedir belki de...
bu sabah senden önce uyandım
kıyamadım uykularına
usulca, uzuuunca, sessizce
seyreyledim bir sürü haller içindeki
en masum, en güzel halini
sen hep güzelsin bilirim
bakışın, sevişin, gülüşün
lakin uyurken bir başka güzel
sonra dalmışım
istesem de çıkamadım
sanki sıcak bir yaz günü
bir bardak soğuk suyun serinliği
ya da soğuk bir kış günü
sıcacık tavşankanı bir bardak çayın keyfi
senin derinliğine gömüldüğün
beni derinliğine çeken uykuların
bölmediğim sevdamı
kendimle çarpıp çoğalttım
haberin bile yokken
sen en güzel hallerde
en derin uykularındayken...
bunca yalak, yağdanlık gazeteci bozmalarına inat her türlü şartlarda halen doğru olanı savunduğu için evet diğerlerine göre insanlığı ve sağlamlığı gazeteciliğinin önüne geçmiş olabilir...
ihtimal şu ramazan günlerinde, mezarına şarap dökülerek anılmasının din adına saygısızlık yapıldığı düşüncesinden yola çıkılarak gerçekleştirilmiş bir eylem olduğunu düşündüren bu olay sonucu "nerede kaldı islamın hoşgörüşü" sorunsalına takılmadan edemiyor insan... çok yazık, hala şu dini gereği gibi anlayamadığımız için...
manevi faydalarının yanında elbette ki biyolojik faydalarının o kadar da önem arz etmediği bir ibadettir. ayrıca uygulaması bakımından een kolay olanıdır çünkü yılda sadece 30 gündür, iftar sonrası da zaten önüne gelen ne varsa götürme gibi bir durum söz konusu değil çünkü karnının aç olmasına rağmen manevi bir tokluğun had safhasına geldiğin için bir bardak su sanki tüm ihtiyacını karşılamış gibi oluyor... oruç tutmayanın asla ve asla bilemeyeceği bu manevi hazzı yaşamayanlar kayıp içinde olduklarının keşke farkına varabilselerdi...
son kabine değişikliğinde göz yaşları içinde makamını devreden Nimet Çubukçu' nun çok sevdiği bakanlık olarak bilinir... ancak bakan hanımın kısa süre sonra eşinden boşandığı haberi ortaya çıkınca ağlamasının gerçek sebebinin bakanlık sevgisi değil de koca ayrılığı olduğu anlaşılmış bu da, duygusal tavırları ile yönetiği bakanlığın neden bu hale geldiğinin anlaşılmasına sebebiyet vermiştir...
14.kendini berber zanneden sünnetçi söylemidir, doğruluğu tartışılır bu yüzden sözüne itibar edip kestirmek üzücü sonuçlara yol açabileceğinden itibar etmemek gerekir...
askerliğini yapmış, işini eline almış ksaca ununu elemiş eleğini asmadan önce eleğini asmasına yardım edecek bir hatun arayışıyla yola çıkılarak yapılan aramadır...
Ayağı kayan bir çocuk kadar şaşkınım,
Bilemedim düz yolda yürümenin imlasını,
Kanayan dizlerime bakıp da,
Ağlamayı bilemediğim gibi...
Sevgilisi değildim kadınlarımın,
Bir papağan tüneğiydim belki,
Ama bir kaç sözcük öğrendiysem,
Kadınlardan öğrendim,
Yine de bilemedim "sevgilim" diyebilmeyi.
Büyülendim ama büyüyemedim,
Aklım ermedi aynalara ve suya,
Yüzümü gösterip, kalbimi neden sakladıklarını öğrenemedim.
Şaşkınım, cahilim bu dünyada ben... Ahmet Telli
ya da bazı kadınların savunduğu; "örgü örmek depresyona iyi geliyor" mantığından yola çıkan depresyon dönemindeki bir hatunun örmüş olduğu hırkaya da denebilir...
nasıl yapılırsa yapılsın, her şeyden önce gelecek çocuğun ne derece gerekli ve zamanının uygun olup olmadığı planlanmalı ardından gerekli malzemeyi bir araya getirerek yapımına başlanmalıdır...
çok da fazla sözüne itibar edilmemesi gereken kızdır, zira belli bir zaman sonra yeni birisini sevdiğinde "kendi yalanını ortaya çıkaran kız" durumuna düşecektir...
bir kaç gün önce katıldığı TRT'nin iftar programında, sanayçılığının yanı sıra aynı zamanda tasavvuf ehli bir insan da olduğunu hayretler içinde öğrendiğim, sevdiğim değerli şahsiyet...
yirmilerde sorun yoktur, ama otuz... söylemesi bile acıtır sanki insanı... ama hayatın kaçınılmazlarından, insanın tek tesellisi elbet geridekilerin de bir gün o kapıyı çalacak olmasıdır...