seçim propagandası için hazırlanan afişlerde mikrofon niyetine hormonlu lolipoplara yahut böyle top top külah dondurmasına benzeyen nesneler kullanılmış adaydır.. *
yarısı üniversite üniversite olan şehir.. istanbulda kopuk geçen öğrencilik yılları ile abilerden ablalardan dinlenilen eskişehir anıları birleşince, "yav hepimizin bölümleri var, toplu geçiş mi yapsak acaba" gibi düşüncelere gark eder insanı.. sanki bir de hiç güneşli parlak günler geçirmezmiş gibi..
saçmalayan snav da değil aslında da, çocukların diploma notlarını okulların bazıları, yanlış göndermiş milli eğitim bakanlığına ama yenilir cinsten değil 4.98 ortalamayı, 2.65 e çekmişler nasıl oluyorsa.. bir, iki derken toplamda 380 civarı çocuğun daha düşük ortalama ile hesaplandığı ortaya çıkıyor.. sus payı olarak süreyi uzatıyorlar, mağdurların puanlarını tekrar hesaplatıyorlar, mili eğitim bakanı olacak adam da çıkıp büyütmenin luzmu olmadığını sadece ama sadece 300 küsür çocuğun puanının yanlış hesaplandığını filan söylüyor.. üstelik puanı yüksek hesaplanan öğrencilerin de olduğu ortaya çıkıyor, ama onlarla ilgili kazanılmış hakları geri alınamayacağından işlem yapılamayacak..
yahu sen nasıl bihaber bir adamsın.. hakkaniyetsizlik gün gibi ortada, hangi aklı başında insan evladı "büyütmeyin yahu 380 öğrenci hesaplicaz olcak bitçek" der.. hayır, görevini yapmıyorsun diyelim -ki diyemeyiz-, evladın, eşinin dostunun çocuğu, yeğenin de mi yok ki sınavların sıralama esasına dayandığını, bu 380 öğrencinin sıralamasının herkesi etkileyeceğinden..
şimdi aileler bir araya gelip dava açmaya hazırlanıyor, yok çünkü bakanlıktan iptal yönünde faaliyet.. bir kere de edebinizle çıkıp "evet yedik bir bok" diyin, uğraştırmadan temizleyin de aklanacak tarafınız kalsın..
düz düşünce ile, kendisine dair bir sürü varsayımda bulunabilecek, hatta hali hazırda bulunulmuş yazardır..
zirve sevmeyen yazar, etliye sütlüye karışmayan yazar, kendi halinde yazar, asosyal yazar, anti-populist yazar, fark edilmeyen yazar, "cool" yazar, pasif yazar, sevilmeyen yazar...... bunlar gayet normal çıkarımlar..
ne zaman ki tersinden düşünüp, başlığı altına fazla entry girilmiş yazar hakkında, populist, sosyal, ortamcı, uuserların sevgilisi, zirve insanı, aktif.... gibi sonuçlar çıkarmaya başlarız, işte o sorundur..
ismini bilahare vereceğim, orta metrajlı üç "ekstrem" filmden oluşan çekik gözlü millet yapımında, filmlerden birine genç ve güzel kıldığı iddiasıyla konu olmuş insan.. filmdeki görüntüler de epey inandırıcıydı da adı üstünde fantazik yaklaşımlar bunlar..
aslında çok güzel ve huzurlu bir yöntemdir ama sabaha kadar sürdürürseniz bu eylemi,
rüyalar dinlenilen müzigin iniş çıkışlarına yahut sözlerine göre şekillenir, o çıkışlar yanlış bir zamana denk gelip sıçrayarak uyanmanıza sebep olabilir, kulaklıkla boğulma ihtimaliniz doğar, tüm gece yüzüstü/sırtüstü yatan rahatsız bir insan değilseniz, en azından kulak kızarır, 3-5 saat arası acır..
bir de talihsiz bir muhitte oturup, ister istemez tüm geceyi çevredeki gece kulüplerinin sesiyle geçirip, sabaha beyninize bir hande yener, bir demet akalın, bir rober hatemo şarkısı yüklenmiş olarak da uyanabilirsiniz..
çoğu kimsenin daha populer olması sebebiyle noir desir ile karıştırdığı louise attaque ın had safhada siyasi olmasına rağmen, sanki yanından geçmezmişçesine şirin bir melodiye sahip, akılda kalasıca, dile dolanasıca şarkısı..
ceza..
ne var ki aldatmak suç değil, yasak değil..**
ama desen ki tecavüzcününkini keselim, şahane olur.. bir suçluya verilebilecek en güzel ceza suç aletini elinden almaktır.. hatta ağırlaştırılmış çük cezası için ekstra olarak kesitikten sonra yedirebiliriz..
yoldan geçen insanın ağlamasından farksız hale geldiği zaman, üzerinizde hiçbir etki yaratmadığı vakit, bir şeylerin yolunda gitmediğini hatta bittiğini gösteren hadise..
görünce sol pencerede, bir baktım böyle gitti filan yazıyor, beni silsinler yazılarımı silsinler.. sonra açıktaki yazar profil penceresine montajelemanı yazdım böyle bi yazar yok dedi.. yüreğim ağzıma geldi.. meğer türkçe karakter kullanmışım..
aylardır başıma gelmeyen hadise olmakla beraber, en güzel bir şeydir.. mutlu uyanmaktır, güzel rüyalar görmek, deliksiz uyumak, dinç uyanmaktır.. uyanmak için bir sebebe sahip olmaktır.. bahardır çiçektir böcektir..
yalnız düşündüm, gülümseyerek uyanmak da olabilir o.. neyse..
ağlamak güzeldir.
öyle gözden süzülüveren bir iki damla gibi değil ama..
her biri acın kadar ağır, her biri yüreğini yırtarmış gibi gelen, iyi-kötü tüm anılara, tüm pişmanlıklara dair o kalbini öldüren zehri dışarı akıtmak gibi, acını avucunda biriktirircesine dakikalarca, saatlerce ağlamak.. güzeldir..
deprem öyle taşak geçilecek bir mevzu olmadığından, var olmayacak entrylerdir.. zira yaşayan bilir, değil sözlüğe yazmak, insan elinde duran, konuşmakta olduğu telefona bile ne diyeceğini bilemez o esnada..
ne bileyim, sevişirken yazılması olası entryler, çarşıda pazarda yazılması olası entryler daha manalı sanki..
"silahlar" anlamına gelen léo ferre şiiridir esasen.. noir desir alıp, bir şiiri nasıl o şiir havasını bozmadan şarkı yapabilrisiniz, tonlama nedir gibi sorulara yanıt olacak nitelikte yorumlamıştır.. özellikle "des qu'il faut se garder au chaud au fond de l'âme" kısmı baştan çıkarıcıdır..
...dans les yeux, dans le coeur, dans les bras d'une femme
qu'on garde au fond de soi comme on garde un mystère...