şenol güneş tarafından haksızlığa uğrayan gelecek vaat eden defans oyuncusu. tosic'den bin kat iyi olmasının yanı sıra, ersan adem gülüm ile de kafa kafayadır. üzerinde ısrar edilirse ersan'dan çok daha faydalı olacağına inanıyorum. devre arasında stoper ihtiyacımız bile ortadan kalkabilirdi.
fanatik bir beşiktaşlı olarak takımımda en nefret ettiğim isimdi 3-4 hafta önceye kadar. çileden çıkıyordum bu adamın oynadığı dakikaların her birinde. oyunun hücum yönünde şenol güneş ile birlikte bir gelişme yaşadığı kesin ama defansif oyun, defansif yerleşim ve pozisyon alma gibi konularda ıslah olmaz umutsuz vaka. bana kalsa mevcut şartlarda her türlü ramon mottatosic'ten de, ismail'den de iyi. şenol güneş onun üzerinde dursa çok daha iyi olurdu.
şenol güneş'in sihirli dokunuşuyla potansiyeline yakın bir performans sergiliyor bu sene. yalnız quaresma ile gözle görülür bir sıkıntısı var. sanki ona takımın patronu benim, sana da vermem diyor her hareketiyle. gerektiği yerde pas vermemeler vs. halbuki, bu takımın patronu hem şimdi, hem seneye, hem 3 sene sonra sensin zaten. o adama bu pasları versen onla beraber sen de; dolayısıyla takım da büyüyecek.
her ne kadar bir önceki geldiği hali kadar güçlü ve hızlı değilse de, gökhan töre'den çok daha özverili, sorumluluk olarak, etkili oynadığı bir gerçek. uzun vadede kazanmak için elbette gökhan töre kazanılmalı ancak mevcut durumda ben olsam ilk quaresma'nın adını yazarım tahtaya.
sanırım evlilikle ilgili aklımdaki tek soru işareti football manager. evlendikten sonra sessizce, başka hiçbir şeyle ilgilenmeden doyasıya football manager oynayabilecek miyim bilmiyorum. öyle bir aşk yani. *
yıllardır çektiğimiz düşük kalite stoper sıkıntısı içerisinde kalitesiyle, duruşuyla, kumaşıyla, verdiği güvenle kalburüstü görüntü veren tek adamdı. sahip olduğumuz stoperler ya kalitesizdi, ya tecrübesizdi, ya oyun aklı zayıftı, ya ne yapacağı belli olmazdı...
bu adamın ne vereceği belliydi hep. bir tık üste atardı bizi defans açısından.
duran top kıtı beşiktaş'ımın duran toplarda tek gol silahıydı. bu adamın defans açısından bizi bir tık yukarı atması ve attığı sürpriz duran top golleriyle az puan toplamadık.
ama yaşı geldi 31'e. sakatlanıp duruyor. yeni de bir vizyon edinmişiz 2 senedir. genç-gelecek vaat eden oyuncuları alıp, takım olarak gelişim kaydedip, takım olarak başarı yakalamayı amaçlamışız. bu şartlarda her ne kadar kendisini sevsem de, gitmesinin doğru bir karar olduğunu düşünüyorum.
yerine gelecek kişi Alexander Milosevic imiş. hayırlı uğurlu olsun. 900 bin euro maliyeti varmış, yaşı 22 imiş, gelecek vaat ediyormuş, isveç milli takımı oyuncusuymuş... bir vizyon belirlediysen kendine, ve bu vizyon az önce anlattığım vizyonsa; yaptığın hareket son derece tutarlı.
iyi senaryo; Alexander Milosevic gerçekten scout ekibimizin müthiş bir başarısı olur, 3-4 yıl müthiş top oynar, gelişir, takımı geliştirir, 10 milyon euro'ya da okutursun; yüzde bir milyon başarılısın.
kötü senaryo; zaten sakatlığından dolayı çok yararlanamadığımız bir adam yerine getirdiğimiz gelecek vaat eden adam fos çıkar; elinde ersan var, franco var, atınç var, bir de milosevic var; 4 kişiyle ligi tamamlar, sezon sonu daha iyisini getirirsin. kaybın 900 bin euro.
bence çok mantıklı. beşiktaş'ım için dileğim; iyi senaryonun gerçekleşmesi. dilediğimiz takıma kavuşmaya bir adım daha yaklaşmış oluruz böylece.
fikirlerimiz 180 derece ters. ama zamanında güzel tartışmalarımız olmuştur. müthiş fikir ayrılıklarımıza rağmen karşılıklı olarak normalde oluşması gereken olumsuz duygular yok, saygı çerçevesinde fikirlerimizi paylaşmak var.
suç tam olarak kendisinde değildir.
yaptığı hatalar büyük , kabul ama; sen sene başında 1-2 milyon avro verip bir sağ bek almazsan böyle puanları devşirme sağ bekler yüzünden kaybetmeye mahkumsun.
sene sonunda bir sağ bek almadığın için kaybedeceğin her puandan da sen sorumlu olursun.
şimdi kaleye geçmeyecekse ne zaman geçecektir? tolga zengin 2-3 gelen toptan birini mutlaka alıyor. moral olarak da kötü bir dönemde. ayrıca dünyanın en önemli kaleci antrenörlerinden biriyle 1.5 senedir çalışıyor olmasına rağmen gözle görülür bir gelişim göstermesini geçtim, kaleciliği sanki geriye bile gitti.
bu adam 25-26 yaşında artık. beşiktaş gibi bir takımda yıllardır. bu adama son bir şans verilmeli bu dönemde. son bir şans dememin sebebi iyi bir yedek kaleci olması değil. kulübede cenk'in olması ile ilgili bir sıkıntım yok. ben kendisinin kariyer gelişiminden bahsediyorum. 3-4 senedir düzenli forma şansı bulamıyor. ya alsın eldivenleri, bir daha vermesin; ya da sezon sonunda gidip başka bir kulüpte kariyerini devam ettirsin. ya da en azından kiralık olarak 1 sene başka bir yerde forma şansı bulsun ne bileyim. yeteneği var. üst düzey yetenekler hem de. yazık oluyor bu adama.
adam nereye elini atsa kurutuyor. çalıştığı yerden hayır gelmiyor. nasıl bir cenabetlik? nasıl bir lanetlenmişlik?
önce beşiktaş'ı sevdi bıraktı.
sonra tff'ye geçti. milli takım zaten gıdım gıdım ilerleyen yerdi. iyice bok etti.
kulüp takımları da huzursuz mutsuz. seyirci gelmez etmez. futbolu bitirdi lan adam.
ve bunların üstüne hala azcık gurur sahibi olup istifa diye bir şeyi aklının ucundan geçirmiyor.
hala yüzsüz yüzsüz ekranlara çıkıyor ota boka aday oluyor.
arkadaş bu dünyada bunun kadar sevilmeyen kaç kişi vardır bilmiyorum.
insanda biraz gurur, haysiyet, şeref olmaz mı?
bırak ulan. bırak git.
şirketini yönet. paranla yaşa maşa. illa bişeyler yönetmek zorunda değilsin ki! olmuyor işte neyi zorluosun neyin inadı arkadaş?
bırak git ya.
eşin çocuğun dostun hiç mi söylemiyor bunları sana sen daha neyin kafası abi?
inanamıyorum böyle bir adamın var olduğuna ya. pes.
ne olursa ama ne olursa olsun yeni statla bir tam sezon geçirmeden gitmemesi/gönderilmemesi gerekir.
bakın: beşiktaş henüz bir şey kazanmış değil. arsenal ve tottenham karşısında her ne kadar oynadığın futbol bir türk futbol takımın son yıllarda oynamış olduğu en iyi futbol olarak gözükse de, baktığın zaman; tarihte arsenal'e elendiğin ve tottenham deplasmanında bir puan aldığın yazacak. yani tarih sayfasında elde edilmiş bir şey yok. bununla beraber beşiktaş geçen sezonu 3. bitirdi. bu da bir başarı değil. bu sene de 1. gidiyor olmasına rağmen, geçen sene de hepimizin tecrübe ettiği gibi; her şey bir anda tepetaklak olabilir. her ne kadar ekonomik sıkıntılar yaşasak da, stadımız olmasa da tarih sayfasına bilic hakkında yazılacak olan şeyler bunlardır. elde edilmiş bir başarı yoktur. bunlarda bilic'in bir suçu olmadığını bir kenara yazarak devam ediyorum...
bilic'in asıl sınavı beşiktaş'taki 3. sezonunda başlayacak. elinde 3. sene beraber çalışacağın bir takım, yeni sezonu planlamak için geçirmiş olduğun tam bir sezon, yeni stadı doldurmak için kimi istesen getirecek bir yönetim, rakiplerinden artı olarak da; inönü'de oynamayı delice özlemiş bir taraftar ve futbolcu topluluğu olacak. bunlar hep senin için artılar olacak. işte bu andan itibaren, şu ana kadar sürdürdüğün peri masalını gerçeğe dönüştürmenin zamanı gelecek bilic. bunlarla beraber tarih yazacaksın. misyonun sadece türkiye ligi şampiyonluğu olmayacak. türkiye kupası-süper kupa ve avrupa'da beşiktaş'ın yakalayacağı en büyük başarı senin misyonun olacak. işte o zaman, zaten kalbimizde edindiğin müthiş yeri pekiştirip, beşiktaş tarihinde kendini altın harflerle yazılmış bulacaksın. her şey hazır olacak. tüm şartlar elinde olacak. ve artık bir mazeretin olmayacak. bahsettiğim başarıların en az yüzde 70-80'ini tutturamazsan, hele ki şampiyon olamazsan; işte o zaman başarısızsın.
bu sene avrupa ligi'nde gruptan çık, ligde ilk 2'ye gir, türkiye kupası'nı da alabiliyorsan al; yüzde yüz başarılısın. ama seneye seni müthiş beklentilerle bekliyor olacağız. kendini seneye için hazırla. 3. sezonda tarihe yazamadığın her başarı seni bizden uzaklaştıracaktır. adamlığına, müthiş karakterine, karizmana, sana olan sevdamıza rağmen uzaklaştıracaktır. seneye ne yap et; bu işi gerçeğe döndür.
25 yaşındayım. hayatımda doğru düzgün grip olmuşluğum bile yoktur. ateşim hiç çıkmadı diyebilirim.
2 temmuz salı akşamı sağ göğüs-yan bölgemde inanılmaz bir sancı başladı. acı eşiğim düşük değildir ama yok böyle bir sancı. tarifi yok. ağrı kesici aldım. ben-gay falan sürüyorum ama olacak gibi değil. o gece uyku yok tabi. ertesi gün bu halde işe gittim. baktım duramıyorum, revire indim. doktora anlattım. kalçadan ağrı kesici yaptı. geçmezse göğüs hastalıklarına sevk edicem dedi. ama vücuduma bünyeme o kadar güveniyorum ki. ağrı mağrı çeksem de geçer diyorum. neyse, ağrı kesici kesti ağrıyı. 4-5 saat sonra etkisi geçti, daha şiddetli bir ağrı başladı. ne oturabiliyorum ne kolumu hareket ettirebiliyorum, ne yürüyebiliyorum. doktora gittim yalvardım bir ağrı kesici daha yap diye. olmaz diyor. 8 saat dolmadan ikincisini yapamam. böbreklere zarar. tamam dedim çıktım. yarım saat durabildim. dedim yap şu ağrı kesiciyi. yaptı, rahatladım. neyse akşam yemeğini yedim falan. iyiyim. ama eve dönerken ufaktan başladı sancı. daha da beter. gözlerimden yaş geliyor. basket oynadım ben uzun süre üst düzey. burnum kırıldı, parmak eklem kesesi yırtıldı, soldan bana 1.92 106 kg bir arkadaş tam sürat girdi, kan kokusu geldi genzimden, nefes alamadım bilmem ne. ama yok. bu ağrı gibisi yok. o gece de uykusuz.
allah razı olsun ev arkadaşım ertesi gün yollamadı işe. bana kalsa gene gidicem. hastaneye gidiyoruz dedi. tamam dedim. ilk kez hastaneye gidicem kendi adıma. hiç de sevmem oldum olası hastaneleri. neyse gittik. anlattım. akciğer filmim çekildi. sonuçlar çıkınca herkes koşturmaya başladı. beni tuttular acile götürüyorlar. dedim noluyor? oturtacaklar bir yere sandım. oksijen vermeye başladılar. damar yolu açıldı serumlar bilmem neler. acilin doktoru röntgenimi gösterdi. sağ ciğerin 3 te 1 i yok. gözükmüyor. sulu zattüre olabilir dediler. kan tetkikleri yapıcaz dediler. kan alındı. 1 saat sonra bir adam geldi. göğüs hastalıkları uzmanıymış. ailende hiç tüberküloz olan var mı dedi. sarılık mı dedim? verem dedi, tüberküloz. cehalet işte. yok bildiğim kadarıyla dedim. seni hastaneye yatırmamız lazım dedi. olağan bir durum değil dedi. özel hastane, karşılamam mümkün değil. bir devlet hastanesi önerin dedim. süreyya paşa hastanesini önerdiler.
aynı gün gittim. kadın röntgene baktı. senin yatman lazım dedi. hemen mi dedim. hemen dedi. ertesi gün geleyim refakatçim yok dedim, tamam dedi. çıktım hastaneden. babayı-anneyi aradım. memleketten birisi gelsin refakatçi kalsın diye.
psikolojiye bak. grip mrip olmamış adam. verem diyorlar. verem nedir ne değildir bilmiyorum. filmlerden biliyoruz. ince hastalık. kanlı öksürüyorlar falan. yaş 25. bana bişey olmaz modu. dibine kadar yaşıyorum. alkol bilmemne. herşey. uyku yok dinlenme yok. gencim ben, ölümsüzüm. gördük ölümsüzü.
annem geldi. kurban olduğum. sarıldı ağladı. anlattım durumu. gittik hastaneye. 11 gün tuttular beni. 11 gün. 11. güne kadar adı konmadı. 11. gün bile doğru düzgün adı konmadı gerçi. anne gidik, ben gidik. bekliyoruz kurbanlık koyun gibi. akciğer embolisi dediler. okuyorum. ölümlerden dönmüşüm. son güne kadar ya verem ya emboli ya zattüre. adamlarım ağzının içine bakıyorum. tık yok. cevap yok.
veremi okuyorum. 6-24 ay ilaç tedavisi. bulaşıcılık tehlikesi. ilaçlar yan etkili. böbreği karaciğeri bitiriyor.
emboliyi okuyorum. ilaçlar iç kanaması yapabilir. 3-6 ay ilaç kullanımı. geçmezse damara filtre takılacak.
yaş 25. ölüm nedir ilk kez düşünmüşüm. ölümlülüğün farkına varmışım.
11. gün doktor girdi içeri. emboli negatif çıktı dedi. bundan bişey çıkmaz dedi. basit bi enfeksiyonmuş dedi. yazdı reçeteyi yolladı. rapor bile yazmadı. hasta psikolojisi diye bişey yok. ben rahatlamış mıyım? bu süreçte neler yaşamışım? ailem ne süreçten geçmiş? hiçbiri yok. çıkabilirsin. taburcu.
ölümlü olduğumu hatırladım. alkole vs. son. son olmasa bile azaltacağım. * beni üzen hiçbirşeyin hayatımda yeri kalmadı. tamamen gittiler. hayat geçmişe takılamayacak kadar değerli ve eşsiz. kötü günümde yanımda olmayacak insanlar için üzülmek yok. bitti. iyi gün dostlukları da bitti. herşeyden bişeyler öğrenmek lazım.
şükretmek lazım. o hastanede ne insanlar gördüm. güzelim bir kız vardı. yaşı en fazla 23. saçı kel. tedaviden dökülmüş heralde. yüzü o kadar güzel ki. çok iyi bir insan. yüzünden okunuyor. teyzesiyle hastane bahçesinde yürüyorlar sürekli. konuşuyorlar. belki de son haftaları. hayat dolu ama. yüzü gülüyor. hiçbir suçu yok belki de. ama ölecek. umarım kurtulur ama belki ölecek. hani adalet? neden ölecek o kız? hakeden bu kadar insan evladı varken.
zor. çok zor. bu hayatta bu dünyada barınmak çok zor. cehennem gibi bir yer dünyamız.
çok dağıttım belki konuyu ama. bir de şu var. anne-baba-aile gerçek, gerisi yalan. yanında olan dostların da var ama. ailedir. aile eşsiz, tek. hele anne. ah annem. babam da öyle. kıymet bilmek lazım fırsat varken. sevmek lazım. üzmemek lazım.
nerdeyse 2 yil gecti. hala lanet bir gece ruyama girip gunumu, modumu, duygularimi... herseyimi mahvedebiliyorsun. insallah benle ayni durumdasindir. insallah daha betersindir. simdi degilsen bile umarim bir gun olursun.
beşiktaş'tan çatır çatır parasını alıyor olmasına rağmen, kontratının son 6 ayında maça çıkmayan.
bu karakterde adamlar önümüzdeki zamanlarda beşiktaş'a alınmamalı. yeteneği ne olursa olsun alınmamalı.
nitekim yeteneği olsa da beşiktaş için aldığı maç sayısı bir elin parmağı kadar yok.
bir de eleştirilen quaresma'yı, guti'yi inceleyin. adamlar çatır çatır maç alıyorlardı iyi motive edildikleri zaman.