kafası dostoyevski'den başka hiçbir şeye basmayan kişi. katıldığı her programda, her söyleşide alakasız biçimde dostoyevski'den bahseder. sorulan her soruya verdiği cevap: ''bakın dostoyevski'nin şu kitabında şöyle bir cümle var''
(burbs, 04.05.2012 17:22)
demiş kardeş. külliyen katılıyorum. yeraltı fragmanında bile 3 kez dostoyevski lafı geçiyor. iyi de kardeşim sen ne diyorsun. alıntılarla iş yapmayı bırak, ne diyeceksen onu de. öyle sağda solda "nuri bilge'ye bu hikayeyi ben anlattım" mavralarını bırak. hem herkesin önünde 3 maymunu izlemedim diyorsun ,hem herkesin ağzında senden yayılan dedikodu. insan izlemediği bir film hakkında nasıl yorum yapar. delikanlı olmak lazım...
herman hesse ne büyük bir yazardır, gençliğimin başucu kitaplarının yazarı derken, halen de en önemli yazarlarımdan biri demeyi akılıma getiren bozkırkurdu nun, sidarta nın dahi yazarı.
ne gariptir ki en güçlü hayvanların başında at gelir. At sadece ot yiyen vejeteryan bir hayvandır. güç etde börekde çörekde değil, sadece ve sadece ağırlıklı olarak meyve ve yeşil besinlerdedir. lenf sıvısının ve lenf dolaşımının gerçeğine vakıf olanlar, bunu iyi bilirler
kanın hücrelere bezlerden aldığı hormanları taşıması için, sağlıklı yaşamın olmassa olmazıdır ve en önemlisi lenf sıvısını oluşturan yiyeceklerin başında yeşillikler gelir. yani sağlık balda börekde değil gerçek anlamda yeşil bitkilerdedir.
ağrısız bıçaksız ve ilaçsız tedavi. dünyada giderek oruçla tedavi merkezleri artıyor ve sonuçta insanlık gerçeği geç de olsa farkediyor. abd li prof herbert shelton ve alman prof arnold ehret bu işin başını çekenlerden.
inançsızlığın sınırlarında dolaşılarak gelinen iman en sağlamıdır. anadan babadan öğrenilenle olsa olsa masa üstüne örtülen göstermelik dantel inancı oluşur. kitabımız ne der? biz babalarımızdan atalarımızdan böyle gördük diyen müşriklere, ya babalarınız da yanlış biliyorsa...
varsın zaman gümbür gümbür gümbürdesin ardımızda, olsa olsa ancak buklelerimiz savrulur geriye. insan mutluluğu koparıp almalı yarınlardan, bu yaşamda ölmek kolay bir şey, yepyeni bir hayata başlamak asıl güç olan diye yesenin in intiharı üzerine bunları yazmış büyük şair. Ve ne yazık ki stalin dönemine olumsuz bir gönderme yaparak bu büyük şairin de kısa bir süre sonra intihar ettiğini belirtmeliyim. hegel ne kadar haklıymış...
tanrının ışığını ruhunda hissedip, güneşin peşinden koşanlardan, hayatta en etkilendiğim mektup yazarı desem ayıp kaçmaz, nedir o agabeyi teo ya yazdıkları, böylesine hayat ve sanat üzerine yazılmış aforizmalar dünya üzerinde zor bulunur. canım yıldızlı gecelerimin ve kargalı tarlalarımın tanrısal ressamı
inlemek den kasıt, acı çektirmek mi zevk inlemesi mi anlayamadım. Her iki durumda da yorumum değişir doğrusu. Bakire kız arayan zihniyet edası daha çok ah oh lu inlemek tınısını çağrıştırıyorsa da, kadın esas olarak evlendiği her erkeğin baskısı altında daha çok inlemektedir. Gerisi zaten doğal sesler ,ve hatta ne güzel zevkden inliyorsa. meseleye temelden bir zihni sinir perspektifinden bakınca bu entry yazan kardeşin de sosyal bir sorumluluğu yerine getirdiğini görüyoruz.
aşk olmassa meşk olmaz'ı yanlış anlar bizim zevat. Talebe talepkar olunca, yani aşkla hocasına varınca, bilgiyi sesi görgüyü adabı usulu makamı talep edince; hocası ona meşk eder, bildiğini usulüne uygun bir şekilde aktarır yani. Eğlence ve aganigi durumlarıyla karıştırır bu cümleyi sevgili halkımız, hatta bir keresinde pop çağında akıllı iki popçu kızımız aşk olmassa meşk olsun diye şarkı bile yapmışlardı. Ahh ah! aşk olmassa meşk olmaz ki kızlarım.
aşk, hüsnü aşk, şeyh galip geldi dediler, aşk mağlup oldu. Meğer ki şeyhin mezarı tünelde imiş, yeni öğrendim ve tek başına ziyaretcisiz öyle yatıyormuş. bu ülkede aşk bu kadar aşk mı? demekten kendini alamıyor insan. Şerler def ola ,aşklar var ola.