cahilliğin daniskasıdır. tıpkı eli kolu düzgün olsun da tek, bebek çok fazla hareket etmesin ve rahat uyusun diye kundakladıkları gibi bir cehalet göstergesi daha. kalça çıkıklığı dediğimiz ve erken teşhis konulmadığı takdirde ileride topallayarak yürümeye mahkum bırakılan bebeklerden bihaber bu insanlar. seni ben beyaz bir kefene sıkı sıkı sarıp da sabaha kadar uyutsam hoşuna gider miydi ya? ama yok o bebe daha bilmez ki bir şeyi? diyen mallar çok işte. tuzlamak da öyle, bebeğin vücudunu tuz ile ovuyorlar bir de. vernix caseosa denilen bebeği tüm dış etkenlere karşı ( hastalıklar da dahil) koruyan maddeyi kese yapmak misali yok ediyorlar. ya o cilt zaten tazecik ve hassas bir cilt. çamaşır mı ovuyorsun sanki gerizekalı? bunların topunu bağlayıp vereceksin ateşe, yoksa kökleri kurumaz. günahsız bebekler çeker cezasını işte böyle.
*hakkında epey bir şey söylenmiş olan konu. kimisi yerden yere vurmuş, kimisi kınamış, kimisi övünmüş vesaire vesaire işte. birisi de çıkıp olayın aslını astarını araştırıp da konuşmamış. efenim bizler mesleğimiz gereği çocukların gelişimlerini takip eden diğer yandan da onların ve ebeveynlerinin eğitimleriyle ilgilinen kişileriz. hal böyle olunca doğum kontrol yöntemlerinden tutun da çocuğu döllenmenin olduğu ilk dakikalardan itibaren alıp ergenliğin son aşamasına (21 yaş) getiriyoruz. başı boş bırakmıyoruz merak etmeyin.
"
amniyosentez diye bir usül var bilir misiniz bilmiyorum. "gebeliğin ilk aylarında annenin onay vermesiyle birlikte amniyon sıvısından bir miktar şırınga ile çekme. sonrasında bu sıvıyı inceleyip bebekte zeka geriliği, herhangi bir kromozom bozukluğu var mıdır, yok mudur anlayabilme ve anneye geri dönüt verebilme." işlemlerinden oluşur. anne eğer engelli bir bebek dünyaya getirmeyi istiyorsa eğer yoluna devam eder ama yok ben bu bebeği istemiyorum diyorsa eğer gebelik sonlandırılır. zaten bir sonraki gebelikte de engelli bebek dünyaya getirme riski yüksektir.
şimdi, bu bilgiler ışığında şunları söyleyebilirim. etiği, vicdanı, merhameti bir kenara bırakın ve mantıklı düşünün lütfen. bir anne düşünün bebeğinin olmasını çok istiyor ve hali vakti yerinde. onu her türlü kabul etmeye hazır (ki hiçbir anne buna hazır değildir. inkar etme dönemini yaşar her biri). bebeğinin engelli doğacağını öğrendiği vakit yıkılıyor ama bir süre sonra bu bebeği dünyaya getireceği konusunda kararını veriyor. doğum yapıyor ve bu farklı yavruya adıyor kendisini. eşi ve ailesi de anlayışlı, eğitim seviyesi yüksek, parası pulu var dediğim gibi.
diğer yandan şu tabloya bakın bir de; her gün yüzlerce hastam geliyor böyle. kadın küçük bir köyde yaşıyor. ayağına giydiği çarık paçaraya dönmüş. konuştuğun dilden anlamıyor. doğum nedir, korunma teknikleri nelerdir, çocuk nedir? çocuk neden dünyaya getirilir?...her şeyden bihaber. etrafındaki her şey bir hayal. devlet hastanesine getirilmek onun için bir lüks. altı çocuklu bir kadın bu. çocuklarındna ikisi de engelli, altıncısından da şüphe duymuş doktorlar bana yönlendirmişler. evet, sonuç yine engelli. kocan senin neyin? amcamın oğlu. kaç yaşında evlendin? 15. kaç düşük yaptın? dört. peki sonuç bu, bu çocuğu doğurmak istiyor musun? ben istemiyorum ama beyim olsun diyor. allah verir onun da rızkını diyor. neyle geçiniyorsunuz peki? iki ineğimiz var süt, yumurta satıyoruz. ırgatlık yapıyoruz tarlada. ya çocukların okuyorlar mı? hayır hiçbiri okumuyor, büyük kız 12 yaşındayken verdik ablamın oğluna. sevmişler birbirlerini. diğerleri küçük daha. hasta olanları evden çıkarmıyorum bile...
siz olsanız ne yapardınız? bu kadın parmağını basıp onayladı gebeliğini sonlandırmamız için. haklı mıydı? evet sonuna kadar haklıydı. onu yeniden gebe kalmaması için uyardık. teknikleri anlattık. eğitim seminerleri verdik onun gibi olanlara. bir can ya bu? bakamayacaksan eğer, onun hayatını mahvetmeye hakkın yok senin. bir cahillik edip gebe kalmışsın ama bunun günahını ona yüklemeye hakkın yok. şehirlerde onunla bununla yatıp kalkan her ay kürtaj masasına yatıp da keyfine göre çocuk aldıran kadınlardan daha temizler. daha paklar. merhametinize tüküreyim sizin. sizler ki sağlıklı bir insanın en ufak kusuruyla dalga geçip alay konusu eden kıçı havada olan ahlaksız insanlarsınız. tuvalette sıçtığınız kendi bokunuzdan tiksinen iğrenç ötesi insanlarsınız. en ufak bir şey için birbirinizin kalbini kıran insanlarsınız. bir engelli çocuğa sahip olmak nedir, onunla ilgilenmek, ona yepyeni bir hayat kurmak nedir bilemezsiniz anladınız mı? o yüzden sakın öyle merhametten felan bahsetmeyin bana. kalbiniz acımasızlıktan taş kesilmiş sizin. kürdün yağı çok olunca çüküne daşşağına sürermiş derler, sizler de öyle bol şatafatlı hayatlar içinde can çekişiyorsunuz. nerden bilebilirsiniz ki engelli çocuğa sahip bir annenin bir babanın iç dünyalarını?
elbetteki bilemezsiniz. o yüzden boş konuşmayın. herkes kendi tercihini yapmak konusunda serbest. o çocuğu dünyaya getirip getirmeme konusu da ona kalmış. susun artık!
bundan on yıl önceydi, abartmıyorum. almanya'dan gelen yiğenimle eve dönüyoruz bir gün. özlemiş memleketini garibim. gün boyu deli gibi alışveriş yaptık, hava kararınca da panik olduk tabii.ellerimizde büyük büyük poşetlerle zor attık kendimizi dolmuşa. e kız alışmış oradaki medeniyete buradaki usulü ne bilsin diye düşünürken ben, annem bana dört yaşımda iken dolmuşu nasıl durduracağımı öğretmişti. o yüzden bırak ben söyleyeyim dedi. yüzüm güldü, peki dedim. ineceğimiz yere yaklaşınca olay aynen şöyle gerçekleşti;
- ( avazı çıktığı kadar bağırarak) şişşt şoför amca ,sağda bir yerde duracakk var!!! dolmuşun içindekiler olayın şaşkınlığıyla birlikte yaşadıkları üç saniyelik bir şokun ardından bastılar kahkahayı. o an gözlerim buğulandı sanki, şuh kahkahalar beynimde uğultuya döndü adeta. bize doğru dönen ve pis pis sırıtan, kahkahalar atan insanları görünce kıpkırmızı oldum. ergen idik o zamanlar nihayetinde. hata ,kusur olmamalıydı. pardon bile demeden indik elimizdeki yüklerle. dolmuş şoförü artık arkamızdan nasıl güldüyse; dolmuşun motoru bir dk sonra çalıştı ancak. aptal yiğenim bir de "noldu ya, niye herkes güldü. ne dedim ki ben şimdi?" diye sormaz mı bir de? la havle çektim içimden. dişlerimi sıkarak yürü dedim sadece, yürü rezil olduk.
"üç kulhu bir elham, ardına da nazar değmesin diye felak ve nas surelerini okuyorum." şeklinde cevap verilebilecek cümle. zira yaşını başını almış insanları ölüm korkusu pençesine düşürmüştür zaten. afferin, afferin. oku tabi, maşallah! tepkisini almanız çok yüksek. tecrübeyle sabit! *
her defasında döt olmayı da öğrenecek olan insandır. mal ortada anacığım. şimdi eğri oturup doğru konuşalım. başarının tek adı fenerbahçe! hem bir fenerbahçeli olarak en gözde lafımızı söylüyorum; biz adımızı bir maçla duyurmadık ki bir maçla kaybedelim yavrum! hadi siz eğlenin öyle kendi halinizde bakayım. *
almanya'da verilen temel eğitimden sonra türkiye'de eğitimini tamamlamaya karar verdiğin vakit , öylesine hazırlandığın yös sınavından 100 üzerinden 40 alıp "hukuk" okuyabilmektir. türkiye'de doğup gelişen öğrenciler gerizekalılar, almanya'da büyüyüp gelişen türk öğrenciler ise doğuştan şanslılar anasını satayım. sen odtü'ye girecem diye kıçını yırt bir yerin patlasın, öteki kuş beyniyle gelsin dereceye girsin. allahtan reva mı bu lan?
siyasetten hiç anlamayan kuş beyinli hemcinslerimin cümlesi olabilir. o gün gündemde ne varsa sol frameye bomba gibi düşer mutlaka, sen bunu bilmiyorsan git atla en yakın köprüden. hem dedikodu yapıp, onun bunun ne giydiğini, ne sürüp sürüştürdüğünü merak edeceğinize azıcık bunları da okuyun, öğrenin. deniz baykal istifa etti bak, ahan da on dk geçmeden yalan olum ne istifası, geri döndü dediler. jet hızıyla çalışıyor sözlük. maşalllah, maşallah! *
karşı tarafın sizi yanlış tanımasına neden olan eylemdir. hele ki espri yeteneği olmayan ciddi biriyseniz "ulan nerden çıktı karşıma bu salak, nerden buldum ben bu manyağı!" diye içinizden söylenir durursunuz. güleceğiniz gelmez de zaten yine de formalite icabı tebessüm edersiniz. içinizden küfredip bir an evvel gitmek için bahane düşünürsünüz.
utanma sebebi. kitap açar gibi site açıyorum vesselam.bilirsiniz işte, otobüslerde wireless sistemi sayesinde artık net'in keyfini de rahatlıkla çıkarabiliyorsunuz. facebook dahil istediğiniz siteye ulaşabiliyorsunuz. tek bir site hariç; www.uludağsozluk.com! bu da sıradan bir site işte, ne var bunda değil mi? geçen gün her zaman olduğu gibi ankara'dan görev yaptığım memlekete doğru yol alıyordum. sol framedeki başlıkları merak edip bir bakayım dedim. tıkladım açtım siteyi. okumaya başladım sonra, belden aşağı başlıklar da dahil her ne kadar tıklayıp bizzat bakmasam bile sol framede her zamanki yerlerini almışlardı. on onbeş dk sonra ağrıyan belimi doğrultmak için hafif kıpırdadım ve muavinden su istemek için arkamı döndüm. bir de ne göreyim, arkamda oturan gözlüklü inek tipli bir adam benim laptobun ekranına kilitlenmiş adeta. fırat gibi bakıyor yeminle. ben dönünce geri çekildi tabii hemen. o an hemen önüme dönüp içimden dedim ki iyiki "ben" butonuna tıklamadım. halim ne olurdu diye korktum, sonra birden bire utanma duygusu bastırıverdi. "ne terbiyesiz bir sözlükte yazıyor kıza bak ulan!" şeklinde de düşünmüş olabilir diye. koltukta eriyip aşağı doğru kaydım. o saniye kapattım siteyi. bir daha da tövbe ettim açmamaya.
normaldir. hatta kaçınılmazdır diyeceğim ama her miniliye hakaret etmeyelim şimdi. mini etek giyip de seksiliğini ön planda tutanın aklı da o yoldadır zaten merak etmeyin. " bir karış etek giyiyorum, kırıtarak yürüyorum, saçımı başımı sallıyorum ama kalbim temiz benim kalbim! diyen sözde iyi niyetlilerden ne beklenir ki? "bizim kız bizden korkar, başını örter kıçını açar." misali dandiklik işte!
sıradan bir öğretmendir. şimdi burada din kisvesi altından bu öğretmen her kim ise karalayacağımı düşündünüz değil mi lan? ama yanıldınız. neden? çünkü sen o öğretmenin dötüne odaklanıp da iç çamaşırının renginin, kumaşının analizini yaptıysan eğer senden günahkarı yoktur zaten. islamiyet ne diyor eline beline diline sahip ol, ben de ekleyeyim gözüne de sahip ol abazan herif. ister tanga giyer, ister kot giyer sanane. ne öğretmenler gördük biz allah allah deyip de etek dahi gördüğünde yallah yallah diyen.geçin bunları!
taşakları çerçi eşşeği gibi kokan pislik herifler de ortadan kalksın mümkünse sloganının karşılığı. bakımsızlık bunun yanında masum kalır olum, siz önce kendinizi temiz tutun lan.
olmayan peygamberdir çünkü yoktur. olmayan bir şey yoktur yani.kıçından uyduran cahiller bunu anlayabilirler mi bilmiyorum ama bu böyledir. ister kabul edin ister etmeyin. ama bilip bilmeden ortalığı da kirletmeyin.
en iyi yaşam biçimidir. ot gibi geldin, ot gibi gidiyorsun diyenlere bile aldırmamaktır. kendini çok bilgili zanneden kötü kokan çiçeklerin içinde boğulmaktansa dağda bayırda her baharda yeşeren çimen olurum daha iyi lan. ne demişler cahillik mutluluktur!
yadsınamaz ama bertaraf edilebilir gerçek. candy hanım bu ne ilişki, bu ne çelişki? bilemiyorum efenim. insanları çirkinleştiren o iğrenç eylem olmasaydı eğer şu an ben de olmayacakdım sen de o da! ben, sen o evet. hepimiz aynı işlem sonucu türedik, gözlerimizi açtık dünyaya. bu olayın merkeziyle ilgili evet, peki çelişki bunun neresinde? dürüstlükte, gerçek sevgide, altın gibi bir kalpte, iyi niyette, insanları hayatı sevmekte, çirkinlikleri görmezlikten gelmekte, kalp kırmamakta...vs. vs.
ucu bucağı olmayan okyanus misali ordan oraya savrulup da hayatın gerçeğidir seks demek aptallık olur. zira mutluluk tek başına yetmiyor. mutlaka birileriyle paylaşmak gerek. annen baban kardeşin, akrabaların olmasa üç beş günlük sevgili diye koluna taktığın adamdan yahut kadından sana ne hayır gelir? hasta yatağında bir yudum çorbaya muhtaçken seks geliyor mu aklına? yoksa sıcak bir elin, sabahlara kadar başını beklemekten gözleri kapanan ömür yoldaşınının özlemini mi hayal ediyorsun?
hayır hayatın gerçeği olan ve insanların kötüye kullandıkları seks denilen illet bertaraf edilebilir. bir inci dizesi düşün, belkide yüzüncü incide gerçeği bulacaksın. mutluluğu sorma, orasını kimse bilemez. her şeyin bir sırası var...
az kültürlü çok kültürlü hatta kültürlü kültürsüz diye ayırmanın bir mallık göstergesi olduğunu bilmeyen insanların kendi dünyalarında boğuşurken girdikleri çıkmaz sokak. eziklik göstergesi bir nevi belkide. ayak uyduramıyorsan uzaklaşacaksın, koşup da yormayacaksın kendini değil mi? ama bence kendi ezikliğini kültür değil ( eğitim, hayat görüşü, yaşam biçimi) seviyesi yüksek olanın üzerine yüklüyorsa eğer o zaman kıçına tekmeyi basmak caizdir. ha yok sırf seviyorum diye katlanıyorsan eğer hayatı kendine zindan edersin. olan sana olur sadece. hımm, ayrıca içinde sevgi olmayan bir şey neye yarar ki?
hoştur. ne diye çamur atıyorsunuz kıza len, kedi uzanamayacağı ciğere mındar dermiş misali he? o değil de bu sözlükte ilk entry nasılsa ondan sonrakiler de öyle oluyor. koyun musunuz siz lan? kendinize ait aklınız fikriniz yok mu? birinin kara dediği size göre aktır belki, niye atlıyorsunuz hemen sazan gibi; inanın onu da anlamıyorum. ciddi söylüyorum şimdi, allah akıl versin fikir versin ama kullanmasını da öğrenin bizahmet.
ukala kızlar grubu adı geçen. kızlar genelde ukaladır, kıskançtır zaten genellemelerine kulak asmadan şuna değinmek istiyorum. lise döneminde çok görülür biliyorsunuz gruplaşmalar. ilkokul döneminde herkes kendi cinsiyle arkadaş olup sırrını paylaşmaya başlar,ortaokul lise üniversite derken erkeklerle kızlar birbirleriyle kaynaşıverirler. dost ayağına gizli aşk meşk konuları da olur zaman zaman. ezmiyorum yanlış anlaşılmasın. yükseklisans aşamasına gelmiş yirmili yaşların en güzel dönemine tekabül eden bir dönemde neden bu ukalalık taslanır onu anlamıyorum sadece. hadi cinsellik üzerine gidermek istediğin tüm meraklarını giderip, sosyalleşme adına da epey bir kıçını yırttın, hatta başardın diyelim. ait olduğun insan grubunun artık lise dönemindeki kankalık ilişkisine dayanmadığını da biliyorsun. bilmiyor musun yoksa?
allahım insanları kader dedikleri şey ne demektir acaba? herkes aynı şeyi söyleyip de farklı şeyleri mi kastetmeye çalışıyor yoksa? iki günlük ilişkilerle gönül eğlendirdikleri insancıkların yarın öbür gün karşılarına dikilip de "acı çekiyor musun benim için?" sorusunu sordukları vakit ne cevap verecekler acaba? her sabah "aşkuuumm, kantinden bana kaşarlı tost ile, fındıklı nescafe alsanaa, çok açıımm, seviyosun beni dimiee?é diye soran bir kızdan sevgili olsa ne olur, olmasa ne olur? hadi onu da geçtim. hayatta her zaman yalnız olduğumuz gerçeğini bir paçavra gibi hiç umursamadan bir kenara atıp, yalnızlığın asaletini yaşıyorum diyen dört dörtlük hemcinsini nasıl görmezden geliyorsun acep? sevişenler, mesajlaşanlar, msnleşenler gelsinler yanımıza. yoksa o beş para etmez kalitemiz, süksemiz incinir değil mi?
ergen grupları diyordum en son değil mi? evet, siz de kafa yormayın bence. kafası olmayan insan modellerinin varsın sevgilisi olsun. üç günlük beş günlük. triplerini, hasetlerini yediklerim. bir şey yaptığınız yok zaten, nefes alın yeter.
aklı sıra ceza veren öğretmen bozuntusu. aldığın eğitime tüküreyim senin. suç ve cezayı hiç okumamış sanırım. okulöncesi dönemde bir çocuğa ceza verilmemesi gerektiğini de bilmiyor zannediyorum. yurdumun dört bir yanına dağılmış bu insan müsveddeleri yüzünden bu haldeyiz ya zaten. salla başını al maaşını bilinci işlemiş ciğerlerine hepsinin. sen geleceğini ayaklar altına altına alıyorsun da farkında değilsin be gereksiz insan. gereksiz cidden, bazen öğretmeni olmayan köylere acımıyorum. tam tersine seviniyorum böyle kendini bilmez insan bozuntularıyla tanışmadıkları için. dağda bayırda çok daha güzel şeyler öğrenecektir o çocuk. en azından ayaklar altında ezilmeyecektir. şeytan diyor ki çek vur alnının ortasından böylelerini.
öğle yemeği sonrası, eğitimin bir parçası olarak ele alınan saattir. bazıları uyuma saati, uyutma saati derler ama uyku saati deriz biz eğitimciler. asıl amacı çocuğun gelişimini desteklemenin yanı sıra çocuğa pijamalarını katlama, yatağını düzenleme, çarşafını serme, kaldırma, katlama, yatmadan önce süt içme, masal dinleme, altını ıslatmama, uyku öncesi tuvalete gitme ( tuvalet alışkanlığı kazanma) ...vs. vs. gibi alışkanlıkları kazandırmaktır. güzeldir, hoştur. dikkat ettiyseniz bütün bunların birçoğu aslında yetişkinlerin de yaptığı eylemlerdir. amaç çocuğu ileriki yaşantısında düzenli uyku alışanlığı kazandırabilmektir.
okulöncesi eğitim kurumlarında bu saat genellikle 3-4 yaş grubu için idealdir. çünkü günlük rutin koşuşturma içinde daha çabuk yorulabiliyorlar. eğitimci sene başında kuralları bir iki ay süre içerisinde öğretir sonrasında çocuklar bağımsız olarak kendi işlerini kendileri yaparlar. çocuk çarşafı ters sermiş, yastığı yamuk koymuş, amuda kalkarak sütünü içmiş felan fıstık karışmazlar. karışmamaları da gerekir zaten. yapacakları tek iş onlar uyurken uyku odasında nöbetçi görevini üstlenmektir. allah korusun uyku aknesi olan, uyku esnasında sayıklayan, korku duyan vs. çocuklara anında müdehale etmesi gerekir. ancak günümüzde dandik eğitimciler uyku saatini bir kurtuluş olarak görüyorlar. çocukların gözüne "tez elden zıbarın da ben de kafamı dinleyeyim. odama geçip çayımı keyifle içeyim." düşüncesiyle bakıyorlar adeta.
he bir de beş altı yaş grubunu uyumaya zorlayan öğretmenler de var. beş altı yaş grubu için uyuma eylemi isteğe bağlıdır. isteyen çocuk uyur, istemeyen uyumaz. uyumayan çocuklarla öğretmen günlük etkinliklerini yapmak zorundadır. ama tabii yine kolaylarına geldiği için ne yapıyorlar, "uyumıycammmm işte!" diye cıyaklayan kocaman çocukları kucaklarına alıp zorla yatağa yatırabiliyorlar. aslında bu öğretmen bozuntularının vereceksin ağzına biberonu altını da bezleyip sokacaksın yatağa. sabaha kadar da pamuk prenses ve yedi cüceler masalını okuyacaksın. bak o zaman yapabiliyorlar mı böyle?
kalplerine dua diye zerre kadar feyz aktarmaktan aciz insan topluluğu.hıdırellez ne ya? insanların kendilerini inandırdıkları, tanrı gibi taptıkları sıradan bir gün. gün bile değil,özel değil, sıradan, basit, unutulacak, anılmayacak bir zaman dilimi. az önce bir entrymde de söyledim, fakir bir milletiz. hal böyle olunca umutlar dilekler bilmem neler bitmiyor. aç gözlü tamahkar insanoğlu elindekilerle yetinmeyip hep daha fazlasını, çok daha fazlasını, hayır hayır en fazlasını istiyor. kumlara, kağıtlara çiziyor istediklerini. çocuk sahibi olmak isteyenler çöp çocuk çiziyor belkide, araba isteyen dört tekerlekli bir tosba, derme çatma bir gecekondu belkide çizilen. allahım ne saçma, ne komik bir durum yahu. bir de karga bokunu yemeden, gün ağırmadan gül ağacının dibinden çıkarıp yırtıyorlarmıymış nedir? mal mısınız lan?
anlamadığım nokta şu. müslüman bir ülkede müslümanım diye geçiniyorsunuz ama bu tarz hurafelerden ve cahilliklerden de kurtaramıyorsunuz kendinizi. demek ki dini inancınız sağlam değil sizin, ucundan tutup inandım diyorsunuz. dua etmek, allah'a ibadet etmek yerine kul vergisi karalama işleriyle uğraşıyorsunuz. hasta mısınız ya?
bundan iki yıl önce duymuştum yapılan bu saçmalıkları. bir de elma kabuğunu yastığının altına kuyup üç kulhu bir elham okuyanları da var. madem uyguluyorsun, islamiyeti bu işe karıştırma arkadaş! allah'ı, sureleri, ayetleri karıştırma kendi saçmalıklarına. al sana bir göbek ver bana bir bebek misali, ne umuyorsun kendi acizliğinden. bir arkadaş vardı sürekli yapardı bu saçma eylemleri. şimdi açlıktan sürünüyor, üniversite eğitimini bıraktı. üvey annesinden neler neler çekiyor kimbilir. araba, iş para neler istedi de çizdi o kıytırık kağıt parçasına. ya çaresizlik mi bunun adı, allah aşkına aklım ermiyor benim. ya ben çok salağım, ya siz çok salaksınız. işinize gücünüze gereken önemi verip, mantıklı düşünüp çok çalıştıktan sonra gerisini kalpten tevekkül edip de allah'a bırakırsan, sadece ve sadece islamiyet'in güzelliklerini yaşarsan senin zaten önün kapanmaz ki? kalbinden geçirdiğin dilekler, niyetler seni yansıtır zaten. belki bir gün sonra belki birkaç yıl sonra gelir seni bulur. nursuzluktan sıyrılın artık. yahut gidin dininizi değiştirin, ben müslümanım demeyin!
ürünü değil emeği takdir eden öğretmendir. öğretmen gibi öğretmendir. şimdikiler gibi göstermelik değildir. bugün çöp adam çizen çocuk üç ay sonra yeteneği varsa eğer portre çizer. belli mi olur ne olacağı?
türk oğlu türktür. içten içe sevinmek de ne ki; ben dıştan dışa sevinç çığlıkları atıyorum be. hiçkimse "hey dünyalı biz dostuz. türk yunan sonsuza dek dosttur. biz dostluğun babasıyız." diye kandırmasın kendini. yunandan dost ayıdan post olmaz demişler. öyle miydi doğrusu candy hanım? yok hatırlamıyorum şimdi. her neyse, ellerinden gelse ,zırnık kadar fırsat bulsalar bir kaşık suda boğarlar bizi. neyine üzüleyim ki onların? biz zaten fakirlikten kıvranan bir milletiz. azıcık da onlar çeksinler. denize döküldükleri gün her birinin alnında duran bir ibare, kalplerini sızlatan bir yara ki buna rağmen tarih kitaplarında kendi sübyanlarını "türkleri denize biz döktük." diye belleten sahtekar bir toplumun çökmesi beni mutlu eder. başkasını bilemem.kimse kimseye çıkarıp da beş kuruş veriyor mu bedavaya? yook! o halde kapayın çenenizi ve göbek atmaya devam edin.
birbiriyle mukayese edileyemeyecek uludağ sözlük yazarları. içlenmeyen adamın da üslubunu bilirim kernel'in de. ancak ne birini diğerine vurabilirsin ne de birini diğerinden üstün kılabilirsin. böyle nickli başlıklarla ilgili tartışmalara katılmayı sevmem ama kernel amadeus gibi bir yazarın adı geçince susamıyorum. onu karalamaya çalışan götü boklu bebelerin önce büyümesi gerektiğini düşünüyorum. seçtiği sözcüklerle hayatın gerçeklerini hangi biriniz onun kadar iyi harmanlayabiliyorsunuz söyleyin bana? boşuna içlenmeyen yazarı da bilirim, iki gündür açtığı başlık sol frameyi kirletip duruyor. kuran ile cinselliği birleştirmiş bir iğrençlik sadece. hayal gücünün sınırını zorlarken altta yatan ve asıl acı veren, kanayan çakıl taşlarını toplamak marifettir. kernelin marifetidir hem de. siz karalamaya çalıştıkça o kendiliğinden aklanıyor zaten. o yüzden başkalarını mukayese etmeden önce kendi adınızı bir duyurun, bir de sizin marifetinizi görelim bakalım. bakınızlarla ayar vermekle olmuyor bu işler. kişiler mi, olaylar mı? küçük beyin büyük beyin meselesi anlayacağınız. yoksa neye yarar senin benim onun farklı ya da aynı olması değil mi? hıdırellezmiş bugün. hadi şimdi sen de inan bu saçmalığa ve hiç gerçekleşmeyecek olan bir dilek tut içinden.
her insanın zaman zaman düşündüğü ama iş uygulamaya gelince çuvalladığı cümlecik. kendi yolundan ilerlemek doğrusu aslında. keşke herkes kendi yolundan yürüse de canı bu kadar çok yanmasa. ben mi? ben kendi yolumda değil candymin yolunda ilerliyorum sanki.