güzel bir kitaba imza atması haricinde herkese benzemeye çalışmayan ve burnunu çok beğendiğim insan. destek olanlara da helal olsun. bu kitapla çok daha fazla kız çocuğu okuma şansı bulur umarım.
"Friedrich Nietzsche, 20. yüzyılın en büyük ahlak filozoflarından biridir. Fakat eril sistem, onun bu gerçekliğini hiç olmadığı kadar çarpıtmış ve onu, ahlakın kaynağı olan kadın karşısında eli kırbaçlı koyu bir kadın düşmanı gibi sunmuştur. Oysaki Nietzsche’nin ahlak arayışının temelinde kadın vardır. Onu ahlak arayışına sürükleyen esas etken kadındır. Bu bakımdan Nietzsche’nin karanlığa çekilmiş hakikatini, eril sistemin tüm çarpıtmalarından arındırarak yeniden gün yüzüne çıkarmayı, kadınlar olarak önemsememiz gerektiğini düşünüyorum. Zira Nietzsche gerçekliği, sanılanın aksine kadın toplumsallığının, kadın ahlakının ve en önemlisi de özgür kadının gerçek arayışçılığıdır.
Bilindiği gibi Nietzsche, yaşadığı çağın insanını aşk ve dostluk gibi kutsal olgular açısından son derece özünden boşalmış ve sahte buluyordu. Bu yüzden de koca insan toplulukları içerisinde kendisini yapayalnız hissediyordu. Ama bu durumu hiçbir zaman kabullenmedi ve daima bir mücadele içerisinde oldu. Çünkü o, bu sahteliği kabullenecek kadar çağının insanı değildi. Bu nedenle de kendisi ve insanlık için, yeniden bir hakikat arayışına girdi. Ona göre bu sahteliğin kaynağında, kesinlikle hakikatin yitimi yatıyordu.
Peki, bu hakikat neydi ve nasıl yitirilmişti? Nietzsche de, her filozofun yaptığı gibi işe ‘Tanrı’dan başladı. Hakikat yolunun daha ilk adımında Tanrının öldüğünü ilan ederken, sağlam adımlarla ilerlediğinden oldukça emindi. Ancak tam da ‘Tanrı öldü’ dediği bir sırada Salome ona, ‘Tanrı öldüyse ahlak sorunu doğar, ahlakın yerine neyi koyacaksın?’ sorusunu yöneltir. Salome, yaşamı boyunca Nietzsche’yi en fazla etkileyen, felsefi yoğunlaşmaları üzerinde daima belirleyici bir etkisi olan zeki ve güçlü bir kadındı. Salome’nin kendisine yönelttiği bu son derece önemli olan soru, Nietzsche için sonun başlangıcı oldu. Bu sorunun ardından esasın ahlak olduğunu fark eden Nietzsche, bundan sonraki hakikat arayışını; ahlakın kaynağı nedir sorusunun yanıtını bulmak olarak belirledi.
Ahlakın kaynağına dair arayışı, Nietzsche’yi Zerdüşt’e götürecek ve Zerdüşt ahlakına vardıkça da, eril çağın zihniyet formlarından sıyrılıp, yeniden kadına dönüşü yaşayacaktır. Çünkü Zerdüşt felsefesi, erkeğin eril tanrısına karşı, kadının toplumsal ahlakını buyuruyordu. Bu yüzden de Zerdüşt felsefesinin derinliklerine daldıkça, ahlakta kadının gücünü keşfediyor ve yitirilen ahlakın, aslında yitirilen kadın olduğunu anlıyordu. Keza toplumsal ahlak, son tahlilde kadın olarak gerçekleşmişti. Bunun üzerine Nietzsche, kendisini Zerdüşt buyruğunun müritliğine adadı.
Artık Nietzsche’nin bütün çalışmalarının esasını, kadın ve onun ahlakı oluşturacaktı. Zira hakikat yolunda ulaştığı bütün sonuçlar; ona insanlığın kurtuluşunun kadın ahlakından geçtiğini söylüyordu. Aslında Nietzsche, en başından beri bu dişil hakikatin fideliğinde yetişmişti. Çocukluğunu annesi, kız kardeşi, anneannesi ve evlenmemiş iki teyzesiyle birlikte geçirmişti. Yaşadığı bu deneyim, onu 20. yüzyılın gerçek bir ahlak filozofu ve hakikat arayışçısı yaptı. Ölünceye kadar da hayat akışını bu dişil hakikat belirledi. Dolayısıyla Nietzsche için hakikat, dişildi. Ancak yaşadığı çağın eril karakteri, bu hakikatin varlığına imkan tanımıyordu. Bu nedenle Friedrich, yaşadığı çağı ‘erkek çağı’ olarak tanımladı. Bu, onun deyimiyle şu anlama geliyordu; dişil hakikat, eril duygunun kızgın çağında yaşıyordu. Bu yüzden de birkaç yüzyıl içerisinde bütünüyle erkeğe dönüştürülmesi tehlikesi vardı. Nietzsche bununla eğer ki durdurulamazsa, hakikatin sonsuza dek eril sistemin karanlığına gömülebileceği tehlikesine dikkat çekiyordu. Buna dur demenin tek yolu ise ‘üst insan’ı yaratmaktı. Bundan dolayı Nietzsche, ahlaki kopuşu yaşayan sistem toplumsallığına karşı, kadın ahlakına yeniden dönüş anlamındaki ‘üst insan’ çıkışını gerçekleştirdi. Ancak onun bu üst insan çıkışı, çok yanılgılı ele alınacak ve sistem tarafından büyük çarpıtmalara uğratılacaktı. Eril sistem, topluma aşıladığı ırkçılık hastalığının teorik malzemesini onun bu kavramına dayandırdı. Bu yüzden de üst insan kavramı, uzun bir zaman birçok tartışmanın merkezinde yer alan ‘tartışmalık’ bir kavram haline getirildi. Oysaki Nietzsche’nin ‘üst insan’la kastettiği; ahlaka yeniden dönen insan olarak, ahlaktan kopuşu yaşayan hiçlik dolaylarındaki insan gerçekliğini aşmaktır. Yani ‘üst insan’a varış, aslında toplumsallığın özü olan kadın ahlakına yeniden dönüşün gerçekleşmesiydi. Bu yüzden de Nietzsche, üst insanı bir varoluş tarzı olarak yorumladı. Zira kadın ahlakı, toplumun varoluş tarzıydı.
Dolayısıyla Nietzsche’nin “kadınlara mı gidiyorsun, öyleyse kırbacını unutma” sözünün mesajı, aslında biz kadınlara sistem tarafından yoğunca çarpıtılarak sunulmuştur. Keza yaşamı, felsefesi ve ahlak arayışçılığı göz önünde bulundurulduğunda Nietzsche’nin bu sözüyle; fahişeleştirilmiş, cinsel bir objeye dönüştürülmüş ve kadınca duygularından arındırılıp erkekleştirilmiş kadın gerçekliğine karşı duyduğu nefreti dile getirmek istediği çok açıktır. Ancak eril sistem onun bu söylemini ‘kadına karşı şiddet meşrudur’ şeklinde yorumlayarak toplumda yanlış bir algı oluşmasını sağlamıştır. Böylece Nietzsche’nin oluşturmak istediği toplumsal refleksin de gelişimi önlenmiştir.
Oysaki bu ünlü söyleminde geçen kırbaç kavramı, tamamen mecazidir. Nietzsche bununla düşürülmüş ve fahişeleştirilmiş kadın gerçekliğine karşı tüm erkeklerin (hatta tüm toplumun) bir öfkesi olması gerektiğini belirtmek istemiştir. Keza bu sözünü de, frengi hastalığını kaptığı bir genelev deneyiminden sonra söylemleştirmiş ve bu olaydan sonra da bir daha hiçbir kadınla cinsel ilişkiye girmemiştir. Hatta bunu daha da ideolojik bir formata kavuşturarak; kadınla ilişkiyi salt cinselliğe indirgeyen bu durumu, kapitalizmin ‘zevk ahlakı’ olarak değerlendirmiş ve reddetmiştir. Artık onun için cinselliğin tek bir anlamı vardır; o da ‘sürüleşme’dir. Anlaşılıyor ki Nietzsche bu sözüyle yalnızca düşürülmüş kadın gerçekliğine karşı bir öfkenin olması gerektiğini haykırmakla kalmamış, aynı zamanda cinselliğe indirgenmiş aşkın, şehvetin pençesinde can çekiştiğini ve bu durumun insanlığın sonunu getireceğini de haykırmıştır. Nitekim yaşamının daha sonraki dönemlerinde bu durumu çok daha güçlü bir ifadeye kavuşturarak şunu söyleyecektir: “Şehvet varoluşun dehşetini yaşatır.” Bu açıdan Nietzsche’nin, yaşanan durumun vahametini ortaya koyabilmek için kırbacı özellikle seçtiğini düşünülebilir. Çünkü çağın rengini belirleyen bu durumun vahameti, ancak böylesi bir mecazla anlatılabilirdi. Dolayısıyla Nietzsche gerçekliği, tüm bu belirtilenlerden de anlaşılacağı üzere bir kadın düşmanlığı değil, tersine bir özgür kadın arayışçılığıdır."
yazar frances trollope'un oğludur. merkez postanesinde memur olarak çalışırken ( 33 yıl çalıştı ) 2 düzineden fazla kitap yazmıştır. sabah ona seslenmesi ve kahve vermesi için yaşı bir seyise yılda 5 sterlin ödüyordu ve daha sonra sahip olduğu başarıyı ona borçlu olduğunu açıklamıştır.
gençliğinde gazatelerde yazan italyan bir yönetmen. her sabah 7 de kendisine hakaret etmeyecek kişileri arayıp uyandırırdı ve bir seferde 3 saatten fazla uyuyamazdı.
yoga eğitmeni. pırıl pırıl bir zihni ve harika bir gülümsemesi var. dersleri de oldukça iyi geçiyor. yoganın sadece hareketler yapmaktan ibaret olmadığını anlatabilen biri.
elbette bütün çapkın erkekler fotokopi gibidir demeye çalışmıyorum ama genelleme yapıldığında bazı ortak özelliklere rastlamak mümkün.
* el ele yürümeyi tercih etmezler; çünkü diğer sevgililerine bu şekilde görünürlerse, durumu kıvırmaları ya da "sonuna kadar inkar yasası"nı kullanmaları pek mümkün olmaz.
* ya facebook kullanmadıklarını iddia ederler ya da gizlilik ayarlarını mark zuckerberg kadar iyi bilirler.
* akıllı telefon kullanıyorlarsa mutlaka bir black listleri vardır. aptal sevgilileri de boynuzları kaf dağındayken "ayy canımmm telefonu masada bıraktığına göre saklayacağı bir şey yok demek ki" diye düşünürler.
* kızları birbirine uzak semtlerden seçerler ki, pişti olasılıkları aza insin. zira pendikte oturan bir kızın beylikdüzündeki sevgilisini basması pek olası değildir.
* eğer eşleri ya da uzun vadeli ilişkileri varsa ve black list uygulamalarından haberdarlarsa, garsoniter hat kullanmayı tercih ederler ve telefon rehberinden sildirmeyi de ihmal etmezler.
* eski tip telefonları kullanan ve kız arkadaşlarını erkek isimleriyle kaydeden zihni sinir mallar azalsa da yok sayılamaz.
* ya ketumluğun dibine vururlar ya da çok şey anlatıyormuş izlenimi vermek için çene ishali şeklinde konuşurlar; fakat hiç bir şey anlatmazlar.
* aileleriyle ve çok yakın kankaları haricinde arkadaş gruplarıyla tanıştırmamaya özen gösterirler. bunu talep ettiğinizde de türlü bahanelerle direnirler. çünkü eğer gerçek bir orospunun çocuğu değilse anneler oğullarının bin tane kızın günahına girmesini onaylamaz ve buna alet olmazlar. kankalar haricindeki arkadaşlarla tanışmanızın da bilinirlik açısından sakıncaları vardır.
emeği geçen yazar arkadaşlarıma, tüyoları için teşekkürü bir borç bilirim. nicklerini açıklayamıyorum.
bildiğim bütün küfürleri etsem hakkını veremeyeceğim bölümdür. ite kaka son sınıfa gelmişken şimdi de sistemin değişmesiyle hali hazırda beyin amcıklaması geçirtirken şimdi de zihin sikciklemesi geçirten nefret edilesi hededir.
günlük müstehcen sırlar oyununda insanı kilitleyen ve hayran bırakan oyuncu. dizilerde yeteneksizlikleriyle dibe vuran ama tipi hoş diye kendini oyuncu sananlara sidiğiyle tiyatro dersi verir!
başta kaideyi taciz eden istisna olmak üzere, henüz evlenmemiş olan ama hanımkızlarımızın aradığı niteliklere sahip niyeti ciddi beyefendileri evlendirme kampanyasıdır. helal süt emmiş, iyi ahlaklı ve güzel kızlarımızın başvuruları tez elden kabul edilecektir.
bir yerlerde denk gelirseniz kesinlikle calyx bu kadından söz ediyormuş dersiniz! kendisi toplantılarımın kabusu olmakla birlikte, nomalde bir cümleyle açıklanabilecek bir şeyi, yayvan yayvan, destanları kıskandıracak uzunlukta anlatmakta ve tüm ağdaların uzatmak konusundaki tahtını epeyce zorlamaktadır.
tahammül sınırlarım konusunda beni bile şaşırtacak performanslar sergiliyor. kocası için üzüntümden göz yaşı dökebilirim. ben bu kadına bir saat katlanmak için resmen zona çıkartıyorum arkadaş. bir de yorgun argın işten dönünce karşımda bu olsa kadına şiddet fln demem ağzını kırarım konuşamayacak hale geldiğinde de acımam, huzuruma kavuştuğuma şükreder kumandamı alır keyfime bakarım. o derece!
her insan osurur, geğirir, sıçar, kılı çıkar, küfür eder, işer vs. bazı erkekler nedense bunları kabullenemiyor. hadi küfürü eleyelim o bir tercihtir ama diğerleri insanın doğasında var. böyle yaratılmışız. yok güzel kızdan gelen zart sesi yok adriana lima sıçamaz sıçsa da pembe baloncuk çıkarır vs türü yorumlara deli oluyorum. hayal aleminde yaşamayın. kadınlar da insandır ve bütün bunları yaparlar. hayal aleminde yaşamayın sevgili ergenler. bir gün büyüyüp de bir kadınla beraber yaşadığınızda üzülürsünüz. kıyamam yani.
insanlıktan nasibini almamış, işini bilmeyen ve bilmediğini de asla kabul etmeyen, karakteri bozuk insanları en tepelere taşıyan zihniyetin ta ağzına sıçayım ben!
haftanın altı günü çalışan bir insan olarak, her gün nefret ettiğim birinin söylediklerini dinlemek ve hatta uygulamak zorunda kalmak bitmek bilmeyen bir tecavüz gibi.
bir zamanlar çok sevdiğim işime, bu sersem amın sıçmığı herif geldiğinden beri nefret ederek geliyorum.
değil bu adamı yönetici yapanın, ben bu herifin mezarda etine tenezzül eden böceğin bile izzeti nefsini sikeyim!