Okumadan imzaladıkları için bilim adamı olmadıkları tescillenmiş, yapılan baskılar sebebiyle böyle bir açıklama yapıyorlar ise hiç adam olmadıkları tescillenmiş olur ki bu durumda aldıkları nefes haram olsun.
Dostlar ile tv izlerken reklamların aptallığı üzerine başlayan bir muhabbet anında birden ortaya çıkan muhteşem bir eser. Bir çocuğum olsaydı sırf bu reklam uğruna ona sek süt içirirdim. "iyilikle beslenin"
"ilk kez 1890’da çıkan üçgen şişeli ünlü viskinin eski altın günlerine atfen yapılmış özel rezerv. 30’dan fazla malt ve tahıl viskisinden harmanlanmış, 40 derece alkollü.
Kehribar renginde. Burun ve damakta kahve ve mangoyu andıran egzotik meyve çağrışımlı bukeler belirgin. Orta gövdeli, temiz ve rafine, alkolü biraz keskince. Az buzla ya da sek olarak, aperitif içimde tercih edilmeli." https://galeri.uludagsozluk.com/r/857293/+
AŞURE’NiN TADI; ZULME DiRENMEK
AŞURE FARKLILIKLARIN BiR ARAYA GELEREK VAR ETTiKLERi TEK TADDIR! ANADOLU MiSALi. ESAS OLAN BU FARKLILIKLARI BiR ARADA YAŞATMAK iKEN BUGÜN YAPILAN AYRIŞTIRMA GAYRETi ARTIK ZULME DÖNÜŞMEKTEDiR. AŞURE GÜNÜ iSE BU ZAMANDA TAM ANLAMINI BULMAKTADIR. KERBELA’DA ZALiMLERiN ZULMUNE EDiLEN iSYANA KANLARI iLE iMZA ATANLARIN AYIDIR MUHARREM. ACILARI BAL EYLEYENLERiN AŞIDIR AŞURE. RiVAYET ODUR Ki; ‘BUGÜN ZULME SES VERENLER KERBELA’DA ŞEHiD EDiLEN HZ. HÜSEYiN’iN KANINDAN GELMEDiR’ DENiLiR. ZULUM NEDiR? AYRIŞTIRMAKTIR ZULÜM, VATANA iHANETTiR ZULÜM, ŞEHiT iLE HAiNi BiR TUTMAKTIR ZULÜM, AÇILIM ADINA MiLLETi HiÇE SAYMAKTIR ZULÜM. ZULÜM FARKLILIKLARI VAR EDEREK, AŞURENiN iÇERiSiNDEKiLERi AYRIŞTIRMAKTIR, TADINI BOZMAKTIR AŞ’IN.AŞURE BiRLiKTELiĞiNDE TADLAR YAŞAMAK iSTEMEYENLERE iNAT YAŞATILMALIDIR BU GELENEK. TÜRKLÜK KAZANINDA KAYNAMAKTIR ANADOLUDA AŞURE OLMAK. FARKLILIKLARI BIRAKIP TEK TADI YAKALAMAK GAYRETiDiR AŞURE OLMAK. ZULME SESSiZ KALMAYANLARIN ONUR KAVGASINDAN ACI DUYMAK DEĞiL TAD ALMAKTIR AŞURE. iNTiKAM HiSSi DUYMADAN, YAPILAN ONURLU KAVGALARDA, ZALiMLERE SESSiZ KALINMADIĞI iÇiN MUTLULUĞUN TADIDIR AŞURE. ZULME DiRENENLER KAYBETSE DAHi KAZANANIN ZALiM OLMAMASI ADINA, ZALiM VARSA KARŞISINDA SUSMAYANLARDA VAR DUYGUSU iLE MUTLU OLMAKTIR AŞURE; BÖLMEK iSTEYENLERE iNAT BiRLiKTELiK iÇiN MÜCADELE EDENLERiN KAVGASI, ASLINDA KERBELADA VERiLEN ONUR KAVGASININ GÜNÜMÜZE YANSIMASI VE O KAVGANIN DEVAMIDIR. ÜLKENiN ZALiMLERi VE MAZLUMLARI ORTADIR. HÜSEYiN OLMAK ADINA ZULME KARŞI DURMAK ADINA KAYBEDiLECEK MATERYALLER DEĞiLDE KAZANILACAK ONUR ADINA SiZ OLSANIZ KERBALA’YA KOŞMAZMIYDINIZ?iŞTE BU SEBEPTEN TADDIR AŞURE…
EKTiĞiMiZ TOHUMLARIN YEŞERMESi HAKTIR,iŞTE O GÜN RUHLARIMIZ ŞAD OLACAKTIR…
ZULME KARŞI HZ. HÜSEYiN OLANLARA, OLAĞANCA MUHABBETiMiZLE...
Dostlar affınıza sığınırım ama be hey şahsiyetini siktiğimin adamları memur maaşına % 3 zam yapıp doğalgaza 3 ay arayla %10 ardından % 15 zam yaparak memleket yönetiyor ve bu sizin ustalık döneminiz oluyor ya. Ulan memur olmayanları hiç saymıyorum. Sizin evlatlarınızın la siktir olup gidin oğlum lan. Vay anasını arkadaş be!
evet efenim... bir sevgiliye mektup göndermek nasıl bir durumdur. günümüz şartları göz önüne alındığında ve bu dönemde nasıl bireylem olduğu belki bazılarının dikkatini ve merakını celbeder lakin kimsenin eline kalemi alıp ta yazmak aklının ucuna dahi gelmez. bir çoğumuz alışmışızdır yer yüzünde latin alfabesi kullanan milyonlarca insanın tekdüzeleştiği harf karakterlerini kullanmaya. ancak şu anda şahsımın kullandığı harf karakterleri gibi o özel olduğunu iddia ettiğimiz mail-mesaj gibi iletilerimiz de bizden sadece sevgiliye bir telefon numarası taşır, bir miktar ise duygu. halbuki bir kimsenin kendi el yazısı ve kendi harf karakterleriyle dile getirdiği duygular daha anlamlı, daha bir özel ve daha bir nev-i şahsına münhasır özellik ihtiva eder. her neyse efenim... konuyu somutlandıracak olursak; bir dönem bir kadın tanımıştım, özeldi, güzeldi. ve hep şunu söylerdi "bana neden biz mektup yazmıyoruz? ne güzel şeydir mektuplaşmak falan filan..." ben de düşünürdüm bu konuyu ama bir türlü yazmak için ne zamanımız ne de imkanımız vardı gerçi ne de ihtiyacımız. bu süreç böyle sürüp giderken ben belli bir süre sevdiklerimden e haliyle bu kadından da uzak kalmak durumunda bırakıldım. hiçbir iletişim imkanımız yoktu gökyüzüne bırakılan selamlar dışında. lakin yazmayı okumayı biliyordum ve ihtiyacım olan kağıt,kalem bir adet zarf, birkaç lira etmeyen pullar ve bolca kelimelerdi ve ben hepsine sahiptim... gece olduğu vakit alırdım kağıdı kalemi elime ve mavi tükenmez kalemin ucundan yüreğimi dökerdim beyaz kağıda. ne harika bir şeydi!.. saatlerce yazardım haftada bir gün yollardım ve o kadının bunları okuduğunu hayal etmekle dahi büyük mutluluk yaşardım küçük yaşam alanımda. sıra o'nun mektuplarını beklemeye gelirdi... allah'ım! nasıl bir şeydi postaların geldiği gün yaşanan heyecan? kapı açılır açılmaz kapıyı açan kişinin ellerine düşerdi gözlerim. mektupları getiren bunu bildiği için bazen küçük şakalar yapardı: "aaa sana bu gün mektup yok!" veya cebine saklar benim sormamı beklerdi. nasıl bir ıstırap tanrım!.. alırdım mektupları ilk önce kaba taslak bir okurdum, bir gara yakıp gökyüzü gören bahçe de bir daha ve en son yatağıma oturur tekrar tekrar okurdum ve derdim ki; "o'nun zarif parmakları bu kağıdın üzerinde gezdi. o'nun gözleri bu kağıda değdi. onun avuçlarındaki koku bu kağıtlara sindi..."uzun uzun koklardım zarfın içini ve özgürleşirdim ansızın yanında olurdum... evet efenim ne güzel birşeydir sevgiliye mektup yazmak sevgiliden mektup almak... kötü günler beklemeyin mektuplaşmak için huzur içerisinde iken de yazılabilir. niye şirketlerin bizler için hazırladığı bu harfleri tüketelim ki? kendi harflerimizle en duygulu cümleleri daha bize ait hale getirebiliriz! yani mektuplaşınız dostlar...
Evet efenim böyle bir tespitimsi. Din insanların inandığı değer yargıları ve inanış şekilleri olarak adlandırılabilir. Şayet insan bu değer yargılarını korkuları dolayısıyla benimseyip korkularıyla yüzleşmemek için inanç gösteriyorsa bu hem samimi değildir hem de insanoğlunu psikolojik rahatsızlıklara itebilir. Kısaca örneklendirecek olursak içerisinde yaşadığımız toplum ve bu toplumun inanış şekli bize durumu özetleyebilecektir. Bizler yaratıcımızdan korkulması gereken bir varlık olarak eğitildik. Cehennem ateşinde yanmamak için iyi olmamız gerektiği yönünde telkinlerle büyüdük. Netice birbirine güvenmeyen bir toplum. Çünkü sevgi yok. Çünkü cesaret yok. Çünkü güven yok. Niçin? Şöyle ki;insanoğlu kötü bir yaratıktır ve tanrı onu iyi yapmak için cehennemi yaratmıştır veya iyi olmayan insanlar cehennemde yanacaktır yoksa cehennem olmasaydı bütün insanlar kötü olacaktı... Oysa ki; bizler korku yerine tanrı'yı sevilen, yarattıklarına kendisinden bir parça üfleyen bir kavram olarak kabul edebilmiş olsaydık bütün insanların iyi olduğu gerçeğini kabul etmek zorunda kalırdık. Hatta bütün insanlar da iyi olurdu. Kendi ruhunun tanrı'ya ait bir parçası olduğunu kabul eden bir zihniyet samimi olarak inanmışsa nasıl kötülük barındırabilir ki içinde? işte efenim bütün mesele budur! Korku dini paranoyak inşanı yaratmaktadır. Ve kötü olan insanın kendini sürekli, sonsuz bir tehlike içinde hissetmesine yegane sebep ise budur. Buyrun...
Mustafa kemal 'de samsun'dan yola çıktığında hain ilan edilmiştir dönemin otoriteleri tarafından! Bu memleketin çocuklarının makus kaderi bu olsa gerektir.
Hani bazen inanıyorum, derler ya "cahil adam milliyetçidir!" Diye. Adam kendini türk milliyetçisi ilan edecek kadar ideolojik olduğunu beyan ediyor lakin memleketindeki ne mezhepten haberi var ne tarikattan haberi var. "Güzel kardeşim" demeyeceğim "cahil it git bi araştır alevi neymiş, bektaşi neymiş, mevlana kimmiş sonra kendine bir ideolojik kimlik bul, bu kimliğin içini doldur ondan sonra gel yazar ol!" Denilecek cahil sürüsünün bir bireyidir efenim bu sığır!