cacaman
259 (çağından bir adım önde)
sekizinci nesil yazar 32 takipçi 102.70 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    en güzel kelime

    49.
  1. henüz söylenmemiş olandır.
    2 ...
  2. sözlük yazarlarının yaptığı en iyi şeyler

    6.
  3. internet üzerinden film izlemek yasaklanıyor

    10.
  4. artık şunu anlasınlar "yapıcılıktan uzak çözümsüz yasaklarla bir yere varamazsınız" bakın onur ünlünün yeni Filmi görünen adam youtube de ücretsiz olarak yayınlanacak sen aydınlatırsın geceyi gibi tertemiz izleyeceğiz. torrent sitelerinden çekeceğiz altyazı sitelerinden dosyayı çekip vlc ye gömeceğiz. herşeye bir çözüm bulacağız. bazıları biraz zaman alsa da. saat 22 00 dan sonra alkol alabiliyor, kapalı mekanlarda sigarayla içebiliyoruz. evet alkole muazzam zamlar geldi ama bonzai ve türevleri türedi ve önüne geçilemiyor.çünkü çözüm odaksız kendi ideolojileri halka sormadan kanıksatmaya, dayatmaya çalışılıyor. ama bu ülke ve dünya da özgürlük için savaşan milyonlarca ruh var. dikkate alınmaması gereken sözde yasak.
    3 ...
  5. seni seviyorum a verilecek uyuz cevaplar

    1120.
  6. rakı içenlerin ortak özellikleri

    8.
  7. hiç bir kızın çıplak foto atmadığı erkek

    9.
  8. bu a...kodumunun sözlüğü'ne ilim, irfan, kültür kazanalım diye giriyorum.daha doğrusu 2 sene önceye kadar daha aktif bir userdim.ne zaman ki sizin gibi dingiller peydah olmaya başladı lakayıt başlıklar, geyik muhabbetleri çoğaldı arada bir sıkıntıdan bakar oldum nasıl olsa göreceğim, okuyacağım şeyler belli. ulan ibiş çok azdıysan burda ne işin var s..git xxxhamster. com da takıl peçeteni de sağda solda bırakma. diyesim geliyor zihniyeti böyle olan insanlara. bkz. öküz altında buzağı aramak.
    4 ...
  9. mavi gözlü erkek yazar

    3.
  10. sözlük yazarlarının istekleri

    1778.
  11. şu troll akımı bitsin artık.
    insanlar bir şeyler ile dalga geçip komik olmaya çalışmak için değerlerine zarar verme çabasından vazgeçsinler.
    0 ...
  12. sözlük yazarlarının 14 şubat planları

    61.
  13. mutlu çiftleri izleyip mutlu olacağım.
    0 ...
  14. çirkin olmak

    392.
  15. bakmasını bilene güzel bir makyaj ile değil de güzel bir kişilik ile kapatılabilen durum.
    0 ...
  16. her insan ikinci şansı hak eder mi

    36.
  17. insanlar ikinci bir şansı hak eder.
    ama öncesinde size yaşatmış oldukları duygu hep kalacaktır.
    önemli olan o insanın buna değip değmemesidir.
    eğer değmiyorsa şans vermek zaten lüzumsuz bir seçenek olur.
    0 ...
  18. kitaplardan kesitler

    3.
  19. Bölümde geçen karakterlerden bahsedeyim.
    Can Manay: Ülkenin en ileri gelen insanlarından biri. Üniversite de öğretim görevlisi, Psikolog, TV de program yapımcısı ve moderator.
    Bilge: Üniversite de Psikoloji bölümünde Can Manayın Öğrencisi.Hayatı Yaşam Şartları ve Şansı Pek iyi olmayan lakin kafası çok iyi çalışan bir karakter.
    ETi: Can manayı Can manay yapan kişi mentoru yani klavuzu.
    Bu bölümün girişi şu şekilde gerçekleşiyor.
    Can Manay Bilgenin diğer öğrencilerden farklı bir potansiyelinin olduğunu anladıktan sonra kendisinin asistanı olmasını ister ve bilgenin bu asistanlığa uygun olup olmadığı için bir kaç testen geçmesi gereklidir.
    Evet efenim sözü Kitabın yazarı olan Azra hanımefendiye Ve karakterlerine bırakıyorum.
    Bilge bu Test için kendisine bildirilen yere gelir ve test olacağı binaya giriş yapar.
    Binanın önünde, içeriye erken girip girmemekle ilgili kendi kendine muhakeme yaptı.
    Randevusuna çok erken gelip kendisini çok da hevesli göstermek istemiyordu ama daha önce
    adını bile duymadığı bu yerle ilgili bilgi toplamaya da ihtiyacı vardı, binaya girdi. Kendisine
    söylenildiği gibi binanın ikinci katına çıktı. Asansör bembeyaz dekore edilmiş ve yumuşak
    ışıklandırılmış kata açıldı. Sanki bu kat, binadan tamamen bağımsızdı. Kendini neden tanıdık
    bir yerde hissettiğini düşündü Bilge. iki kapıdan soldakine girmesi gerektiğini biliyordu ama
    randevu saatine daha vardı ve içeri girme konusunda tereddüt ettikten sonra asansöre geri
    dönmeye karar verdi. Asansöre dönerken bu yerin neden tanıdık geldiğini anladı. Duvar, Can
    Manay’ın ofisindeki duvarla aynı dokudaydı. Aynı pürüzsüz, parlak duvar, aynı yarım dairesel
    fırça darbelerine benzeyen izleri taşıyordu üstünde. Duvara bakarken kendi göz hizasında bir
    yazı gördü. Yazıyı anlaması kolay olmadı çünkü 12-14 punto civarında, duvara kazınarak
    yazılmıştı. iyice yaklaşıp yazıyı okudu. ‘Hz. Muhammed’ yazıyordu. Bu yazının hemen üstünde
    duvarın bir ucundan diğer ucuna kadar, tek sıra halinde daha da küçük bir puntoyla yazılmış
    bir yazı sırası olduğunu gördü. Soldaki kapıdan başlıyor ve sağdaki kapıya kadar sürüyordu,
    ‘Hz. Muhammed’ üstteki uzun yazının hemen altında, duvarın ortasında kalıyordu. Yazının
    duvarla aynı dokuda ve renkte olması, bakıldığında görülmesini zorlaştırıyordu ama Bilge
    dokunarak yazının duvardaki oyuğunu hissetti. Soldaki kapıya tekrar yürüyüp duvardaki küçük,
    uzun yazıyı dikkatle kelime kelime okumaya başladı.
    “Allah meleklerini tenselliği olmayan bir idrakten, hayvanlarını idrakı olmayan bir
    tensellikten, insanlarınıysa idrak ve tenselliğin birleşiminden yarattı. insanın idrakı
    tenselliğini aşarsa, insan, meleklerden bile daha iyi olabilirken, tenselliği idrakını aşmış bir
    insan hayvandan bile kötüdür. -Hz. Muhammed”
    Bilge okuduğu şeyi anlamak için bir adım geriye çekilip düşündü. Müslüman olmasına
    rağmen Hz. Muhammed’in bu sözünü hiç duymamıştı ama şimdi okuduğunda, bilgelikle
    söylenmiş bir sözün, bilinçsiz beyinlerde nasıl da yanlış yorumlanabildiğini, bir felsefenin
    nesiller boyu nasıl da özünden uzaklaşabildiğini düşündü. Gerçek bilgelerin üç beş kişi
    tarafından tamamıyla yanlış yorumlanarak deforme edilmiş felsefelerini sürüler halinde takip
    eden, hayvandan beter insanlarla doluydu dünya. Tenselliğin yasaklandığı bir toplumda
    idrakın bireyselleşememesi çok normal değil miydi?
    Sözü bir kez daha okudu. Hz. Muhammed’i tanıması gerektiğine karar verdi, okulda din
    derslerinde kendine anlatıldığı şekliyle değil, bilgeliği ve felsefesiyle anlamalıydı diye
    düşünürken asansörün kata geldiğini fark etmemişti bile.
    Aniden asansörden inen orta yaşlı kadın, yüzü duvara dönük dikilen Bilge’yi gördüğünde
    hafifçe tebessüm etti. Bilge, kadının asansörden çıkışını fark edip hemen toparlandığında,
    kadın çoktan soldaki kapıya yönelmişti. Kadının ardından içeri giren Bilge, kapının önündeki
    sekreter masasına yanaştı, masa boştu. Kadın bekleme bölümünün boş sandalyelerinden birine
    yerleşirken, Bilge ayakta, masanın önünde beklemeyi tercih etti. Randevusuna hâlâ yarım
    saatten fazla vardı ve ortamda bekleyen kadından başka kimsenin olmaması rahatlatıcıydı.
    Sakince kadına dönüp, “Sizin randevunuz kaçta?” diye sordu.
    Kadın kendisiyle konuşulduğunu fark edip kolundaki saate bakarak tereddütle, “Yarım
    saatten fazla var. Ben biraz erken geldim sanırım.” diye cevap verdi. Bilge iyice rahatlamıştı.
    Gülümseyerek kadının karşısına otururken, kendini sohbet havasında hissediyordu. “Ben de.”
    dediğinde kadın sakin bir tonda, “Ben son zamanlarda geç kalmaktansa erkenci olmak iyidir
    diye düşünüyorum, ya siz hep erken mi gelirsiniz?” dedi.
    Bilge dudaklarını bükerek düşündü. Aslında her zaman erken gelirdi, geç kalmamanın
    birinci koşuluydu bu ve hayatı ufak tefek tembellikleri kaldırabilecek kadar esnek değildi.
    Cevap verdiğinde kendi kendine karar veren birinin tonlaması vardı sesinde, “Evet, aslında
    ben de erkenciyimdir hep.” dedi.
    Kadın eline bir dergi alırken, konuşmaya, “E bu iyi bir şey, hiçbir şey kaçırmıyorsunuz
    demek.” diyerek devam etti. Bilge sadece gülümserken, elindeki dergiyi karıştıran kadın
    masanın üstünde duran dedikodu magazinlerinden bir tanesini de Bilge’ye uzatıp, “ister
    misiniz?” diye sordu. Bilge hayır anlamında kafasını sallarken sakince, “Yok, sağ olun. Asla
    okuyamıyorum bu dergileri.” dedi.
    Kadın kafasını dergiden hiç kaldırmadan, “Neden?” diye sordu. Bilge soruya anlık da olsa
    şaşırmıştı. “Tanımadığım, tanımak istemediğim bir sürü insanla ilgili bir sürü haber, hangi
    partiye gitti, ne giydi gibi... Kısacası çok sıkıcılar.” dedi. Bilge dergiyi okuyan kadının
    alınabileceğini o an düşünüp hemen aceleyle, “Tabi bazı insanlara kafalarını dağıtmaları
    açısından iyi gelebilir de, sadece bana hitap etmiyor.” diye ekledi. Kadın bakışlarını
    karıştırdığı dergiden kaldırmadan, “Siz ne yaparsanız kafanızı dağıtmak için?” diye ilgisizce
    sordu. Bilge, “Bilmem, değişir... Kitap okurum.” dedi kendi kendine gülerek. Kadın, “Kafa
    dağıtmak için? Kitap daha çok yormaz mı insanı?” dediğinde, Bilge, “Yorulmak da kafanızın
    dağılmasına yarayabilir.” diye cevap verdi.
    Kadın ilk defa kafasını dergiden kaldırıp, “Ben zaten çok yorgunum, enerjimi toplamayı
    tercih ederim. Sormamdan rahatsız olmazsanız, niye burdasınız? Önemli bir durum yoktur
    umarım.” dedi. Bilge kadının yorgun suratının ne kadar huzur verici olduğunu düşünürken,
    “Yok, rahatsız olmadım ve hayır önemli bir durum da yok. Bir asistanlık işi için girilmesi
    gereken bir test gibi bir şey varmış, ona giricem.” diye cevap verdi. Kadın, “Çok enteresan.
    Nasıl bir test?” diye sordu, şimdi tüm dikkati Bilge’deydi. Bilge, “Bilmiyorum, herhalde
    Rosrchach ya da TAT gibi projektif testlerden ya da MMPI gibi çok yönlü kişilik
    envanterinden biri.” diye cevap verirken kadının konuya hakim olmadığını düşünerek,
    “Karakteri tespit edebileceklerini zannettikleri bir sürü saçmalık aslında... Ben psikoloji
    öğrencisiyim de, bir psikoloğun yanına asistan olarak seçildim, daha doğrusu adayım şu anda.
    Bu testle uygun olup olmadığımı saptayacaklar.” diye açıkladı. Kadın, “Enteresanmış. Peki
    sizce uygun musunuz?” diye sordu. Bilge doğallıkla, “Evet.” diye cevap verdi. Kadın yine
    dergiyi karıştırmaya başlamıştı ve, “Neden? Neden uygunsunuz yani?” diye sorduğunda Bilge,
    “Psikoloji okuyorum, işe ihtiyacım var ve en önemlisi de bu istediğim bir şey.” diye cevap
    verdi.
    Kadın kafasını anladığını ifade eden bir şekilde sallayıp önündeki dergiyi karıştırmaya
    devam etti. Sessiz bir şekilde geçen 10 dakikadan sonra Bilge hiç kıpırdamadan hâlâ yerinde
    oturuyordu, gelen biri var mı diye kafasını koridora çevirirken kadınla göz göze geldiler.
    Bilge sakince kadına, “Affedersiniz, burası hep böyle boş mudur?” diye sordu.
    Kadın evet anlamında kafasını sallayıp dergisine geri döndü. Bilge girişten koridora giden
    yola baktı ama keşfetmek için fazla riskli bir ortamdı bu, kafasını önüne çevirip sessizce
    oturmaya karar verdi. Zaman geçmek bilmiyordu, sıkılmıştı ama beklemekten başka
    yapabileceği bir şey de yoktu. Ayakkabılarının bağcıklarından birinin diğerinden daha uzun
    olduğunu fark etti, eğilip ayakkabısını düzeltirken kadın aniden, “Ben asansörden çıkarken siz
    koridorda n’apıyordunuz?” dedi. Bilge doğrulurken, “Ordaki duvarda bir yazı var, gördünüz
    mü? Hazreti Muhammed’den bir alıntıyı duvara kazımışlar.” diye cevap verirken kadın ilgiyle
    lafa girdi, “Hz. Muhammed mi?” Bilge, “Evet. Çok ilginç değil mi? Öyle küçük kazımışlar ki,
    ancak çok yakından bakarsanız okuyabilirsiniz.” dedi. Kadın elindeki dergiyi kapatıp doğru
    Bilge’ye bakarak, “Başka ne yazıyor?” diye sordu.
    Bilge yazının ana fikrini hatırlıyordu ama kelime kelime hatırlamakta zorlanarak, “Tanrı
    meleklere cinsellikten... Daha doğrusu tensellikten yazıyordu, evet tensellikten uzak bir
    anlayış, hayvanlara anlayıştan uzak bir cinsellik vermiş, insanaysa ikisinin karışımını vermiş.
    insanın zekası cinselliğini aşabilirse melekten bile daha iyi bir şey ortaya çıkarken, cinselliği
    zekasını aşarsa da hayvandan bile daha kötü bir şey ortaya çıkar gibi bir şey yazıyor ama
    benim söylediğimden çok daha güzel bir dille tabii.” diye cevap verdi. Kadın ilgili bir
    şekilde, “Enteresan.” diyerek yorum yaptığında, Bilge, “Evet çok enteresan, önce hiç aklıma
    gelmezdi psikolojik araştırmalar yapan bir klinikte bir peygamberden alıntı yapmak diye
    düşündüm ama sonra, aslında çok mantıklı değil mi! içine doğduğumuz toplumun felsefesi
    psikolojimizin de temeli, en azından ben öyle düşünüyorum. Siz Müslüman mısınız?” dedi.
    Kadın, “Ne önemi var?” dedi dümdüz, kuru bir tonda.
    Bilge sorusunun garip olduğunu düşündü ve sorduğuna pişman bir şekilde, “islam’la ilgili
    bilginiz var mı diye merak ettim, yoksa bir önemi yok tabii.” dedi. Kadın, “islam’la ilgili
    bilgim var.” derken sesindeki kuruluk gitmişti. Bilge, “Ben Müslüman‘ım ama benim islam’la
    ilgili pek bilgim yok.” dediğinde, kadın gülümseyerek, “Peki nasıl oluyor da hiç bilgin
    olmayan bir şey psikolojinin temellerini oluşturabiliyor?” dedi. Bilge kadının gülümsemesine
    gülümseyerek, “Bilinçaltımın oluşması için bilgim olmasına gerek yok, yani ben bu toplumun
    bir parçasıyım, bilgim olsa da olmasa da ait olduğum yer burası. Çocukluğumdan beri
    izlediğim her filmde, günlük yaşantımda gördüğüm ilişki modellerinde, nesiller boyu hep aynı
    temel atılmış. Cinselliğin toplumdaki yansıması, tamamen dinselliğin nasıl yorumlandığıyla
    ilgili. Toplumsal cinselliğimiz dinselliğimizle kodlanıyor, yani seyrettiğimiz, okuduğumuz her
    şeydeki içerikten bahsediyorum. Bizse cinselliğimizle güdüleniyoruz. içine doğduğum bu
    toplum neye inanmamın doğru olduğunu düşündüyse ona inanarak yaşadım, inandığım şeyin ne
    anlama geldiğini hiç bilmesem de. Yani evet Müslüman’ım, tüm duaları ezbere bilsem de
    inanmamı istedikleri şeyin anlamını, özünü aslında bilmiyorum.” dedi.
    Bilge’nin konuyu bir yere bağlayamaması kadının kafasını karıştırdı, elindeki dergiyi
    bırakıp dikkatle Bilge’yi dinlemeye başladı. Bilge anlatmak istediği yoğun düşüncenin, ancak
    onu uzun cümlelerle anlatabilecek kadar farkındaydı.
    “Dış dünyaya verdiğimiz her tepkimiz, pozitif ya da negatif olsun, bilinçaltımızdan geliyor.
    Bilinaçtımızsa, hiç hatırlamasak da, hayatımızın ilk yıllarında edindiğimiz deneyimlerden
    oluşuyor. Aslında hepimizin içinde bir hayvan var, korktuğu zaman bizi yönlendiren,
    sinirlendiğinde rasyonel düşüncenin önüne geçebilen, kontrol edilmezse çok tehlikeli olabilen
    ama özünde bize güç veren ve bilinçaltımıza sahip bir hayvan bu. Bunun kocaman bir fil
    olduğunu düşünelim. Güçlü, dev, asla unutmayan, hatta kinci...” Bilge kadının suratına dikkatle
    baktı, anlaşıldığından emin olmak istiyordu. Kadın devam etmesi için kafasını sallayınca
    devam etti. “Bu filin tek amacıysa hayatta kalmak. Hayatta kalma dürtümüz bu filden geliyor.
    Peki hayatımızın geri kalan yıllarında öğrendiklerimiz, edindiğimiz deneyimler nerde
    toplanıyor? Bilincimizde. Karar vermenin süreci, verdiğimiz kararı uygulamanın analizi,
    karşımıza çıkan opsiyonlar üzerinde hangisinin bizim için daha tatmin edici olduğunu
    seçebilmek... Hepsi bilincimiz tarafından rasyonel bir düşünceyle şekillendiriliyor.
    Bilincimizin bu dev fili yöneten minik bir insan olduğunu düşünelim. Fil gücünde bilinçaltımız
    ve insan zekasında bilincimiz... Biz buyuz. Peki sizce bir insan güç kullanarak üzerinde
    oturduğu bu fili yönetebilir mi? Tabii ki hayır. Aynı bilincimizin bilinçaltımızı baskılasa da
    yönetemeyeceği gibi... Tehlike hissettiğinde kendini kapatan ya da vahşileşen ama her zaman
    güvende hissettiği yere koşan bu fil, sırtında oturan insana güvenmeli ki birlikte hareket
    edebilsinler. Bu güven olmazsa ne olur? Çatışma içindeyseler, mesela fil yani ‘bilinçaltı’
    büyüme çağında birtakım travmalar yaşamışsa ve tepesindeki insan, yani ‘bilinç’ filin
    travmalarını görmezden gelip onu sadece gitmek istediği yere sürüklemek için tepesinde
    tepiniyorsa, işte o zaman yaralı bir filin üstünde şımarıkça emirler veren bir karakter çıkar
    ortaya. Tepkiselliğinin vahşiliğinde rasyonelliğini yok eden bu insan kendini sabote eder, neyi
    niye yaptığını ya da niye öyle tepki verdiğini bilmeden, aklı olmasına rağmen kullanmadan,
    aynı hataları, değişik olaylarda defalarca tekrar ederek yaşar.”
    Kadın, “Bu çok ilginç bir analoji.” dediğinde Bilge kadının gösterdiği saygının kaynağını
    söylemek zorunda hissetti kendini. “Evet, ben de bir yerlerde okumuştum. ilginçten çok,
    mantıklı.” dedi.
    Kadın, “Peki bunun Hz. Muhammed’le ilgisi ne?” diye sordu.
    Bilge, “Hz. Muhammed’le değil, onun söylediği şeyle ilgisi var. Bilinçaltımız içimizdeki
    hayvanı, üstündeki bilinçse idrakımızı temsil ediyor. Hz. Muhammed’in dediği gibi, kendi
    idrakı, içindeki hayvanı kontrol edebilen insan, kocaman filin gücüne sahip, ehlîleşmiş bir
    zekadır. Fillerini anlayıp eğitmek yerine onları bastıran ya da cezalandıranlarla dolu toplum.
    Düşünmeden hareket eden, ettiği hareketi düşünse de kontrol edemeyen, aynı dersi değişik
    insanlarla onlarca kere alsa da tepkilerini geliştiremeyen, davranışıyla kendine zarar veren
    herkes aslında bir bakıma kendi fillerini kontrol edemedikleri için, hayatları da kendi
    kontrollerinden çıkmış insanladır. Filimizin birinci amacı hayatta kalmak olduğu için yaşama
    karşı daima bir zaafı olacaktır. Tepesindeki insanın, yani bilincin göreviyse bu zaafı anlayıp
    nedenlendirerek filin kendini zaaflarına karşı eğitmesinde ona yardım etmektir. Bilinç ve
    bilinçaltı arasındaki dostluk ancak böyle doğar ve bu dostluk bütünlüğü oluşturur, ta ki bu ikisi
    tamamen senkronize olup üstün insanı yaratana kadar ama tabii bu bir ütopyadır aynı ,Hz.
    Muhammed’in sözündeki gibi meleklerden daha idraklı bir yaratık var olabilir mi bu
    dünyada?..” Sessiz bakıştılar, Bilge içinde hissettiği yorgunluğu sesine taşıyan bir tonda kendi
    kendine mırıldandı, “Maalesef fili eğitmek yerine öldüren insanlarız biz, kendi gücümüzü
    hadım ederek idrakımızı da eziyoruz... idraksız bir güç ya da güçsüz bir idrak... Daha kötüsü
    olabilir mi?”
    Kafasını kaldırıp kadının ifadesiz suratındaki kaybolmuşluğu gördüğünde, konuyu buraya
    getirdiğine pişman, “Sabah sabah çok konuştum, kusura bakmayın.” dedi. Kadın, “Yok,
    enteresan şeyler söylüyorsunuz.” diye Bilge’yi rahatlattı. Bilge, “Siz de ne kadar çok
    enteresan diyorsunuz.” dedi gülümseyip konunun daha sıradanlaşmasını dileyerek.
    Kadın, Bilge’nin teşhisine gülümserken, “Kaç yaşında-sın?” diye sordu. Bilge, “Eylül’de
    22 olucam.” diye cevap verdi. Kadın, “Psikoloji okumasaydın ne okurdun?” diye sorarken,
    gerçekten ilgili görünüyordu ve Bilge düşünmeden, “Aşçı olurdum.” diye cevap verdi. Kadın
    cevaba şaşırmıştı, “Aşçı mı? Enteresan.” dedi. Bilge kadının habire enteresan demesine yine
    gülümsedi, kadın Bilge’nin gülümsemesinin anlamını anlayıp tebessüm ederken, “Niye aşçı?”
    diye sorguladı. Bilge, “Öyle baklavalar, mantılar açan bir aşçıdan bahsetmiyorum, dengeli
    beslenmenin tüm gerektirdiği şeyleri bilen, sebzeleri az pişiren bir aşçı. Ottan falan yemek
    yapabilen biri. Kendi ihtiyaçlarımı kendim karşılayabilmeyi seviyorum. Aşçı olsam bayağı
    işime yarardı.” dedi. Kadının saatine bakması Bilge’yi uyardı, Bilge de saatine baktı.
    Randevusuna sadece dakikalar vardı ama hiç kimse gelmemişti. Bilge ayağa kalkarken, “Ben
    bir bakayım bu insanlar nerde?” dedi.
    Bilge koridordan ilerleyip iki kere, “Affedersiniz!” diye seslendi ama cevap veren olmadı,
    girişteki bekleme yerine geri döndüğünde kadın hâlâ yerinde oturmaktaydı. Bilge tam kapıdan
    çıkacaktı ki, üzerinde laboratuvar önlüğüyle genç bir kadın kapıdan içeri girdi. Yüz yüze
    geldiler. Önlüklü genç kadın direk sordu, “Bilge Hanım?”
    Bilge her şeyin yolunda olduğunu düşünüp rahatlamış, “Benim, buyrun?” diye cevap verdi.
    Genç kadın tebessümle onu içerdeki odalardan birine buyur ederken Bilge çantasını aldı,
    koltukta oturmuş bekleyen orta yaşlı kadınla içtenlikle vedalaşırken elini uzattı, kısaca
    tokalaştılar ve Bilge dönüp odaya girdi. Tam düşündüğü gibi, test masanın üstünde hazır
    kendisini beklemekteydi. Biraz önce sohbet ettiği kadının, kendi geleceğiyle ilgili karar
    vermesi beklenen kişi, Eti, olduğunu ancak aylar sonra onu Can Manay’ın ofisinde görünce
    anlayacaktı.
    0 ...
  20. aşırı uyumanın zararları

    13.
  21. 100 yaşında bir insanın her gün 12 saat uyuduğunu düşünürsek 50 yıllını hayatı kaçırmakla geçirdiğini söylememiz yanlış olmaz diye düşünüyorum.
    görülecek yerler, tadılacak farklı yemekler, tanışılacak farklı insanlar, edilecek keyifli sohbetler, hissedilecek tenler, izlenecek filmler daha okunacak milyonlarca kitap varken rüyada maximum 6 sn kate uptonu görme ihtimaline değişilecek şeyler değildir.
    0 ...
  22. yazarların şu an içinde olmak istediği film

    69.
  23. yazarların şu an dinlediği şarkılar

    20883.
  24. dayanamayıp mesaj atmak

    2.
  25. tek cümlelik gerçekler

    599.
  26. ya düşündüğün gibi yaşarsın yada yaşadığın gibi düşünmeye başlarsın.
    0 ...
  27. kızlarda olması gereken ideal boy

    77.
  28. bir erkekte olması gereken ideal boydan 10 cm kısasıdır.
    daha aşağısı poziyonları zorluyor azizim.
    2 ...
  29. sürekli kazanmak isteyen hırslı insan

    11.
  30. kazanmak bir hastalıktır ali ağaoğlu gibi zengin bir adam her sabah 7-8 de işinin başında oluyorsa bunun parayla alakalı olmadığını görürüz ve bu hastalığı tetikleyen en büyük etken zannımca kaybetme korkusudur.
    fazla servet gözü perdeler, inasanlara olan güveni azaltır, pozitif nefsi zayıflatır, ve asıl olan özgürlüğü kısıtlar.
    fazla para samimiyetsizliği doğurur.
    0 ...
  31. gecenin şiiri

    3123.
  32. fakat yeşil gözleri
    nemli dudakları da fakat
    fakat minik pamuk elleri
    gülüşü, dokunuşu, öpüşü de fakat
    gidişi de tozu dumana katışı da fucked up
    1 ...
  33. 0 25 göz bozukluğu

    12.
  34. gözlük kullanılmadığı zaman ilerleyebilecek göz bozukluğu.

    gözlük sadece görme bozukluğu için kullanılmaz.

    böyle bir risk ve ilerlemede olan insanlarca önlem olarak da kullanılır.

    ortalama 2 yıldır 0.25 - 0.75 gözlük kullanıyorum sadece tv izlerken, bilgisayarda, güneşli havalarda yahut uzun süreli kitap okuduğumda kullanıyorum.

    durumunuzu ilerletip sürekli kullanmak istemiyorsanız en azından önleminizi alın ve ilerlemesini engelleyin.
    0 ...
  35. kızların tok sesli erkeklere tapması

    89.
  36. tapmak mübalağa olur ama (bkz: leonard cohen) den kim almaz ki bir dal.

    kişinin etkileyici özelliklerinden biridir.
    1 ...
  37. nazım hikmet şiirlerinin en vurucu sözleri

    76.
  38. Kabahat senin demeye de dilim varmıyor ama
    Kabahatin çoğu senin canım kardeşim.
    3 ...
  39. bütün doktorlar ukala mı sorunsalı

    11.
  40. her horoz kendi çöplüğünde öter.

    arabası arızalanınca gitsin bakalım motorcu mehmet ustaya ukalalık edebiliyor mu?

    bijon anahtarını görünce dut yemiş bülbüle döner.
    3 ...
  41. eski sevgiliyi unutmak için ne yapılır

    20.
  42. bu tatlı, sevimli amcamızın vermiş olduğu kaşıkçı elması değerindeki cevap durumdan muzdarip arkadaşlara yeterli gelir umarım.

    (bkz: http://www.youtube.com/watch?v=vSc7nuSPAes).

    --spoiler--
    ne güzel söylemiş "o da güzel bir hatıra ne için unutalımki"
    --spoiler--
    1 ...
  43. kitap okumamasıyla övünen insan

    6.
  44. kitap okuduğu için okumayanlardan kendini üstün görenler ve bununla övünenler ile aynı b*kun lacivertinin tonlarında olan insandır.

    kişi her şeyden önce haddini bilmelidir.
    0 ...
  45. taşeron işçilik nedir

    1.
  46. (bkz:

    ).
    0 ...
  47. günün tek cümlelik özeti

    10706.
  48. türk buluşları

    8.
  49. ekşi sözlük

    5987.
  50. ülkemizdeki diğer sözlüklerden daha eski, köklü ve dolayısıyla daha fazla olgun yazara sahip olan kaliteli ve kalitesini korumaya özen gösteren bir sözlük.

    genelde sözlüğümüz içerisinde bir kıyas söz konusu olduğu görülmektedir.

    o işler benim babam senin babanı döver demekle olmaz o babayı da bir görmek sonrasında yorum yapmak daha doğru olur.

    adaletli bir kıyas ve analiz için en az kişinin burada geçirdiği zaman kadar orada da zaman geçirmesi gerekir.

    ekşi sözlük türkiye'nin sözlük akımını başlatan ve diğer sözlüklerin önünü açan iyi ve kaliteli bir sözlüktür.
    1 ...
  51. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük