byoser
757 (şahane)
beşinci nesil yazar 4 takipçi 111.20 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    hilal solmaz

    1.
  1. sokak tv kültür sanat editörü.

    yurt gazetesi pazar ekinde kültür sanat röportajları ile sanatçılarımızın nabzını tutmaktadır.
    0 ...
  2. tv egemenlik milletindir

    1.
  3. zall ın anket soruları

    1.
  4. uludağ sözlük'ün gelişimine(!) katkıda(!) bulunması amacıyla zall tarafından tüm yazarlara doldurulmasını tavsiye ettiği sorulardır.

    uludağ sözlük'ün en çabuk geliştirilmesi gereken/en sorunlu ve acil çözüm bekleyen yönü kısmına yazarların çoğunlukla yönetimsel ve içerik olarak bakması yıllardır yazarlarca dile getirilenin yanlış olmayıp boşuna örselendiğinin bir göstergesidir.
    0 ...
  5. zamanını boşa harcamak istemem

    1.
  6. bir kezban atasözü.

    hatun kişisi burda senden hoşlanmadım, senden beklenmeyen bir incelik yap da uza demek istiyor.
    0 ...
  7. seyyar mısırcının aylık geliri

    1.
  8. seyyar mısırcının gerçekleştirmiş oldugu aylık ekonomidir.

    günde 300 mısır satışı

    masraf;
    1 mısır 0,75 tl
    aylık tuz 30 tl
    aylık kağıt 35 tl
    aylık kömür 300 tl
    aylık poşet 25 tl
    aylık tüp 750 tl
    aylık işgaliye 500 tl

    kazanç:
    1 suda pişmiş mısır 1,5 tl
    1 közde mısır 2 tl

    aylık 10000 adet mısır satışı
    ortalama 9140 tl kazanç

    ortalama aylık net gelir 7.500 tl
    0 ...
  9. seyyar turşucunun aylık geliri

    1.
  10. milliyet ekonomi servisi tarafından hazırlanan seyyar ekonomini dosyasının bir alt başlığıdır.

    masraflar;
    1 kilo lahana 3 tl
    1 kilo salatalık 3,5 tl
    1 litre lahana suyu 2 tl
    1 koli şalgam 40 tl
    2000 adet bardak 45 tl
    1 bidon 1,5 tl
    aylık elektrik faturası 275 tl
    --------------------------------
    aylık ortalama masraf 5000 tl

    kazanç;
    1 bardak turşu 2 tl
    1 bardak turşu suyu 1,5 tl
    1 bardak şalgam suyu 2 tl

    günlük 250 bardak=500 tl
    30 gün=15.000 tl

    aylık kar: 10.000 tl
    0 ...
  11. monorail sistem

    1.
  12. işine gelince rabia işine gelmeyince hbbia

    1.
  13. yakın gelecekte bir uludağ sözlük mottosu olacak deyim.

    özellikle devlet eliyle oynatılan futbol'un gezi parkı nedeniyle siyasetten uzak tutulması istenirken mısır gelişmeleri üzerine istisna yapmaya çalışmasıyla ortaya çıkan ikiyüzlülüğü anlatmaktadır.
    0 ...
  14. samet aybaba klopp olur mu

    1.
  15. serhan asker'in yazısının üzerinden bir sene geçmeden samet aybaba ile beşiktaş'ın yolları ayrıldı.

    yazarların en büyük gücü kelimelerle iyi oynamalarıdır. ama bahsedilen kişide ya o maya yoksa?

    zorunlu edit: bağcıyı döveyeceğinize bir tanımı okuyun.

    --spoiler--
    Dortmund-istanbul hattında iki kulübün ortak bir kaderi var.

    Bir tarafta görevinin ikinci yılında Bundesliga’da şampiyonluğa ambargo koyan Jurgen Klopp... Öte tarafta görevinin 5. ayında Samet Aybaba... Dikkat edin, Klopp 2 yıl sonra şampiyon oldu. Demek ki sabır...

    KULÜBÜN durumu o kadar kötüydü ki, stadını bile sattı. Bataklıkta bir futbol takımıydı B.Dortmund... Böyle bir atmosferde bir adam geldi. Jurgen Klopp... Kimdir o? Aralıksız 12 yıl Mainz’de oynadı. Ama parlak bir kariyeri olmadı. Teknik direktör oldu. Mainz’de. 8 yıl inişli çıkışlı bir grafik çizdi. Takımının küme düşmesini engelleyemedi. Daha sonra B.Dortmund macerasına başladı. Ekonomik krizdeki bir takımla ne yapabilirdi ki? Giydi ateşten gömleği.. Alt yapı dedi. Götze’yi buldu. Nuri Şahin’i kazandı. Düşük maliyetli yıldız adayları çıkardı. 200 bin Euro’ya Japonya’dan alınan Kagawa 15 milyon Pound’a M.United’e gitti.

    KLOPP: “FUTBOL SADECE OYUNDUR”

    TARAFTARIYLA kenetlendi. ilk sezonunda, ‘ultracı’ güney kale arkası tribününde sponsor reklamı istemeyen taraftarlara destek verdi. Şu sözleri de bir kenara yazılacak türden: “Görevimiz futbolun sırf oyun uğruna sevilmesini sağlamak, yedi yaşındakilerin spora ilgisini uyandırmak.” Bu duyarlılığın sebebi Klopp’un çocuk kitabı yazarı eşi olmasın...
    Sonuç: Gözlüklü sarışın adam, 2 yıllık yapılanmanın ardından yeni nesil bir futbol topluluğu ortaya çıkarttı. 2 şampiyonluğa imza attı. Mutluluğunu yaşarken inci gibi 32 dişini dünya gördü... Beş parasız adamın o dişleri ortaya çıktıkça dev bütçeli Bayern Münih adeta çıldırdı.

    20 MiLYONLUK TAKIM 200 MiLYON EURO OLDU

    HUMMELS, Kagawa‚ Lewandowski‚ Bender‚ Subotiç gibi genç oyuncuları sıfırdan alıp dünya yıldızı haline getiren Klopp, bu genç takımın değerini 200 milyon Euro’ya çıkardı. Anlayacağınız Klopp, yoktan var ettiği bir takımla Avrupa futbol ideolojisinin ezberini bozdu. Geliyorum son günlerin modası Beşiktaş’a... Yukarıdaki trajedinin aynısını yaşadılar. Yaşıyorlar... Onların da ödediği bedel plansız harcamalardan... Sadece stad satmadılar. Kulüp zordayken Samet Aybaba göreve çağrıldı.

    AYBABA MUCiZENiN NERESiNDE?

    BENZERLiKLERi az değil. Sadece Aybaba, Klopp’un futbolculuğundan daha iyi bir kariyere sahipti. Futbolu bıraktıktan sonra birçok takımı çalıştırdı. Son olarak Bucaspor’un küme düşmesine engel olamadı. Klopp’un Mainz’deki anısını hatırlayın... Yokluktan alt yapı ve ucuz yıldız adayları Samet Hoca’ya teslim edildi. Bir de isim buldular. Feda. Feda demeyenler bertaraf oldu. Quaresma bile... Taraflı tarafsız her hafta herkes, Beşiktaş maçlarına odaklanıyor. Heyecan, gerilim, goller... Herşey var çoğunluğu isimsiz kahramanlardan oluşan bu takımda. Ruhr mucizesi Türkiye’de de olur mu acaba?

    Çarşı Aybaba’nın büyük gücü...

    DORTMUND’a en büyük itici gücü taraftarı verdi. Beşiktaş’ın da onlardan aşağı kalır yanı yok. Çarşı. bana göre entelektüel ve duyarlı duruşuyla uluslararası düzeyde bir taraftar markası.
    --spoiler--
    0 ...
  16. tuğrul tellioğlu

    1.
  17. ünlü oyuncu

    1.
  18. görsel medya özellikle dizilerde yer alan "manken-şarkıcı-sonradan keşfedilen(!)" kişiler için medyanın kullandığı tabir.

    tv'de iki dakika görünen herkes ünlü zaten.

    andy warhol dayı çok yaşa!!
    1 ...
  19. tesadüfen gelen servet

    1.
  20. tesadüfen ele geçen antika eşyalar sayesinde zengin olmak. aşağıdada yaşanmışlarındna bazıları yer almaktadır.

    --spoiler--
    1-Johnstown Rare Collectibles sahibi Jeff Bidelman, akrabalarından birinin 20 yıldan uzun bir süre önce terk ettiği evi temizlemeye yardıma gitti. Aşağıki katta bir çuval eski demir parayı sürüklerken yukarıki duvarların birinde bir delik olduğunu gördü. ilk kat iyice aranınca bir sürü altın para ortaya çıktı. Bidelman toplamda 8,500$ buldu ancak paraların gerçek değerinin 200,000$'a kadar çıkabileceğini söylüyor

    2-Banyolar para saklamak için ideal yerlerden biri olsa gerek. Ohio'da yaşayan müteahhit Bob Kitts, Erie Gölü kenarında bulunan 83 yıllık evi yıkarken banyo duvarına gizlenmiş Büyük Buhran Dönemi'nden kalma 182,000$ buldu. Kitts ev sahibine bulduklarını söyledikten hemen sonra paranın nasıl bölüneceğine dair tartışmalar çıktı.

    Olay ev sahibi ve müteahhit arasında sonradan yasal bir savaşa dönüştü. Daha sonra işin içine bir de paranın içinde olduğu zarfın üzerinde ismi yazan akrabaları da karışınca iş içinden çıkılmaz bir hal aldı.

    3-72 yaşında olan Kaliforniyalı Bernice Gallego, evinin bodrumunda Amerika'nın ilk profesyonel beyzbol takımının kartını buldu. Eğer arkadaşı duruma müdahale etmeseydi, 1869 Cincinnati Red Stockings kartını internet üzerinden 10$'a satacaktı.

    Kartın önünde tüm takımın jelatin-gümüş, sepya bir fotoğrafı var. Arka kısımda ise New York spor malzemeleri üreticisi Peck & Snyder'ın kırmızı-beyaz reklamı bulunuyor. Gerçekliği kanıtlanan kartın ön yüzü nispeten çizilmemişti. 19. yüzyıldan kalan kart açık arttırma ile 75,285$'a satıldı.

    4-1990'larda Kaliforniya'da gelir amaçlı ikinci el malların satıldığı bir dükkana giren Teri Horton köşede kimsenin istemediği bir tablo gördü. Emekli kamyon şoförü olan kadın tablodan hoşlanmasa bile komik bulduğu için onu depresyondaki arkadaşına almak istedi.

    Fiyatı 8$ olan tabloya 5$ vererek alan Horton arkadaşıyla bira içerek tabloya dart okları atmayı düşünüyordu. Ancak arkadaşlarından biri bir resim öğretmeniyle çıkıyordu. Adam resme bakıp, "Elinde Jackson Pollock eseri taşıyor olabilirsin," dedi.Horton ise, "Pollock da kimin nesiymiş?" yanıtını verdi. Bu cümle daha sonra 2006 yılında çekilen belgeselin adı oldu. Belgeselde kadının elindeki tablonun Pollock eseri olduğunu kanıtlama çalışmaları anlatılıyordu. Gerçekliği kanıtlanan tablonun fiyatının 50 milyon dolar olduğu belirlendi.

    5-Bağımsızlık Bildirgesinin Resmi Kopyasını 4 Dolara alan kimliği gizli bir adam Adamstown'daki bit pazarından 4$ vererek yırtık bir tablo aldı. Tabloyu alma nedeni ise çerçeveyi beğenmesiydi. Eve geldiğinde çerçeveyi resimden ayırdığında çerçevenin arkasında katlanarak gizlenmiş Bağımsızlık Bildirgesi'nin 500 resmi kopyasından birini buldu.

    John Dunlap tarafından 4 Temmuz 1776da basılan belge okunabilir durumda olup, günümüzde bulunan 24 kopyadan biri. 4 dolara alınan belge Sotheby's'ta açık arttırmaya çıkarıldı ve yeni sahibi 2,420,000$ ödeyen Donald J. Scheer oldu.

    6-Alman bir öğrenci Berlin bit pazarından 215$ verip bir çekyat aldı. Eve gelip çekyatı katlarken içinde gizlenmiş bir şey olduğunu fark etti. Kunst Kettler açık arttırma merkezine göre 25cmx38cm ölçülerindeki küçük yağlı boya tablo, Hamburg resim açık arttırmasında 27,630$'a satıldı. "Preparation to Escape to Egypt" (Mısıra Kaçmaya Hazırlık) adlı eserin yaratıcısı bilinmiyor, fakat tarzının Venedikli Carlo Saraceni'nin 1605-1620 yılları arası eserlerine yakın olduğu düşünülüyor.Öğrencinin ismi ise açıklanmadı.

    7-Laura Stouffer adındaki kadın Summerville'de ikinci el eşya satan dükkanı gezerken "Shepherd's Call" adlı tabloyu buldu. "Found" olarak da bilinen tabloda border collie cinsi bir köpeğin, karların arasında kaybolmuş bir kuzuyu bulduğu an betimleniyordu..

    Orjinal tablo 1850-1870'li yıllar arasında yapılmıştı. Eski antika satıcısı olan Stouffer resim baskıyı kaldırınca çerçeve ve resim arasında çok daha nadir rastlanan bir şeyle karşılaştı; 1930 yapımı "All Quiet on the Western Front" filmi afişi.

    8-Günün birinde Hindistan'daki bir boya firmasında çalışan adam birkaç parça mobilya ve bir tabloya 30$ verdi. Tabloyu alma nedeni ise duvarındaki deliği kapatmaktı. Birkaç sene sonra Masterpiece adlı bir masa oyunu oynarken (oyuncular açık arttırmada sunulan sanat eserlerinin sahibi olmaya çalışır) kartların birinde kendi tablosundakine benzeyen çiçekler olduğunu fark etti.

    Kendi duvarındaki tablonun, manzara ve çiçek resimleri ile tanınan Amerikalı ressam Martin Johnson Heade'nin tarzına çok benzediğini gördü. Heade'nin çoğu eserini barındıran Manhattan'daki Kennedy Galleries'e danışan adam, tablosunun "Magnolias on Gold Velvet Cloth" adıyla bilinen eski bir tablo olduğunu doğruladı. Houston'daki The Museum of Fine Arts 1999'da tabloyu 1.2 milyon dolara satın aldı.
    --spoiler--
    0 ...
  21. halley kız

    1.
  22. gittikçe yediği halley'lere benzeyen kızdır.

    (bkz: herkese bir halley oluyor)
    0 ...
  23. özür dilerim başbakanım

    1.
  24. şafak sezerin yeni filmi.

    kısaca konusu şöyle; piyasa koşullarında eskisi gibi iş yapamayan, sözde komedi oyuncusunun şeytana uyup elinde son kozlarını kullanmaya başlaması anlatılıyor. çakma amerikan komedilerinden mütevellit bu sefer de siyasi konulara değinerek tekrar gündeme gelme çabası içinde son olarak başbakan'ın kapısı çalıyor.

    filmin gişe hasılatı önümüzdeki günlerde belli olacak.
    4 ...
  25. atatürk havalimanı nda kedisini arayan bayan

    1.
  26. yolculuk sırasında kafesinden kaçan 1 yaşındaki kedisini 4 gün boyunca havalimanında arayan kişidir.

    işin sonunu yine gezi parkına yönlendirdiği gibi nice insanlarını kaybetmiş bu ülkede hoş bir seda mı cefa mı olduğu ise tartışılır.
    0 ...
  27. tolga zengin in beşiktaş a transferi

    1.
  28. beşiktaş'ın uzun zamandır uğraştığı transfer olup nihayet gerçekleşti.

    3 milyon euro bonservis bedeli ile transpor-beşiktaş maçı hazırlık maçı ve hasılatının trabzonspor'a bırakılması kararlaştırılmış.

    uzun zamandır kalesini yerlilere emanet eden beşiktaş, cenk gönenin istikrarsızlığı nedeniyle geçen dönem yine yabancı eldiven arayışına girmiş idi. sene sonunda açığa çıkan kale tekrar yerli eldivenlere bırakılması harika.
    1 ...
  29. istanbul yayalaşıyor

    1.
  30. aslında milat "taksim'e camii" parolasıyla çıktı. ancak hiçbir zaman bunu kabul edecek/ettirecek bir yönetim iktidara gelmedi/gelemedi.

    nihayetinde taksim meydanı yayalaştırma proce(!)siyle (http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=277728 ) 2011 yılında ilk start verildi. hasır altı edildi, unutturuldu, oyalandı derken 2013 yılının mayıs ayında taksim meydanı için operasyon başladı.

    ancak gözönüne gelmese de (medya ve taşeronlar sağolsun) istanbul için değişim projesi başlamıştı.

    --spoiler--
    istanbul Büyükşehir Belediyesi’nin internet sitesine göre istanbul’da şu anda 61 yayalaştırma projesi var. Hepsinde de tarih ve doğa iç içe olacak. Ve biz bunun anlamını artık çok iyi biliyoruz

    Taksim’de o cumartesi günü sevgi, saygı, kardeşlik ve huzur dolu bir ortam vardı. Hani o her biri legal örgüt ve kuruluşların “illegal” pankartlarıyla AKM’yi bir dilek ağacı gibi bezedikleri cumartesi. Polisin zulmünden korunmak için barikat olmuş bir-iki araba dışında tek bir aracın olmadığı, o araçların da artık birer modern sanat eseri haline döndüğü bir ortamdı. Her yanda duvar yazıları, herkes fotoğraf çektiriyor. Sanki Berlin duvarı az önce yıkılmış, insanlar özgürlüğün sarhoşluğu ve şaşkınlığı içinde birbiriyle kucaklaşıyor...
    Çoluk çocuk gelenler, bebek arabalarıyla kalabalığın arasında dolaşanlar, onlara yardımcı olan
    nazik insanlar, satıcılar, sanatçılar, öğrenciler, esnaf, halk... Yüzlerde bir gülümseme, rahatlama, bir özsaygı...
    O gün dikkat ettim Taksim’in bu şahane ütopik mutluluğunun nedenlerinden biri de trafik olmayışıydı. Arabalar girmiyor, insanlar giriyor ve o şekilde Taksim’de dolaşmak bir anda dünyanın en güzel şeyi oluyor. Gümüşsuyu’ndan Gezi’ye Sıraselviler’e kadar yürü dur...

    Belediye “yayalaştırma”dan söz ediyor ya. işte halk, vatandaş, şehir sakini ne derseniz deyin, orada kendi yayalaştırmasını yapmıştı. Hepimiz yayaydık, AKM halka açılmıştı (içinde hiçbir şey olmasa da), genzimizde biber tadı vardı ve hayat o an için çok güzeldi.

    Yayaların ayağına takılır diye kaldırdılar

    Daha sonra orayı daha iyi yayalaştırmak için biz yayaları oradan çıkardılar. Bir sonraki cumartesi anne-babaların, amcaların teyzelerin, çoluk çocuğun üzerine biber gazı ve kimyasal ilaçlı su sıktılar.
    Yayalar ortadan kalkınca Gezi Parkı ve Taksim şahane bir şekilde yayalaştırılmış oldu.
    Yayaların gezeceği yerlere polis barikatları kuruldu, yayaların oturup soluklanacağı ağaç altlarına, çimlere binlerce çiçek ekildi (Başbakan’ın çiçekten sorumlu insanları rakamı açıkladı ama hatırlamıyorum), Gezi Parkı çimlere basılmayacak şekilde bahçeleştirildi. Sırrı Süreyya’nın kepçenin önünde durduğu yere beton döküldü “tretuar çalışması” ve dolayısıyla yayalaştırma tamamlandı. Kadir Topbaş bunu hepimize müjdeledi, Başbakan “Parkı halka açtık” dedi. Şu an içeride sadece polis ve kepçeler var. Basın girişi yasak.
    Belediyemiz ve hükümetimiz şehri yayalaştırmak istiyor. E tabii bunun için daha fazla beton atmak, “kışla-kültür müzesi AVM’si” gibisinden “tarihi” binaları daha çok yapmak lazım. Mesela Gezi’de yer alan, Osmanlı döneminden kalan iki taş havuz, polisin parka girmesinin ardından kayıp. Onları da herhalde yayaların ayağına takılır diye kaldırdılar. Ne de olsa milletin hizmetkarı insanlardan söz ediyoruz.

    Rakamları bilerek rahat uyuyacağız

    O saksıların aynısını betondan yapıp koyarlar. Cillop gibi olur.
    Yani “Halkımız tarihle tanışacak ve vazodan kışlaya tarihin aynısını biz betondan yapıyoruz, milletimizin önüne tertemiz koyuyoruz” diyorlar. Yayalaştırma çok güzel ve faydalı bir şey. Yalnız küçük bir sıkıntı var, bu yayalaştırma projelerinde yayalar bayağı ayak bağı oluyor. Şimdi Beşiktaş, Kadıköy ve Haydarpaşa yayalaştırma projelerini de merakla bekliyoruz. Bakalım
    nasıl yayalaşacağız. Karaköy’ü de komple “yayalaştırma” projesi var.

    istanbul Büyükşehir Belediyesi internet sitesine girin bakın, üşenmedim saydım, istanbul’da şu anda 61 adet yayalaştırma projesi var (yanlış saymadıysam). Her yer yayalaşıyor. Her yer yemyeşil olacak. Hepsinde de tarih ve doğa iç içe olacak. Bunun anlamını artık biliyoruz.

    Her yere kışlalar yapılmasa da bir şeyler yapılacak elbet ve etrafında saksılarda falan birtakım çiçekler, sağda solda güller olacak.

    Ve elbette kaç çiçek, kaç gül ve kaç akibeti belirsiz ağaç fidanı dikilecek, hepsi rakamlarla açıklanacak. Her şey çok şeffaf olacak. Rakamları bilerek rahat uyuyacağız. Sonra sabah kalkıp yerine karar vermemize izin verilen otobüs durağında gururla otobüs bekleyeceğiz.

    Yaşasın yayalaştırma.

    Ay lav belediye.

    Ay lav yerinden yönetim.
    --spoiler--
    1 ...
  31. uefa nın steaua bükreş e ceza vermemesi

    1.
  32. herkes türk takımı mı diyerek uefa, romen temsilcisine ceza vermemesidir.
    1 ...
  33. bim den yerli içki almak

    2.
  34. ilkay gündoğan ın real madrid e transferi

    ?.
  35. b. dordmund ile bu sene göz dolduran ilkay gündoğan'ın daha iyi bir ücret ve gelecek için ispanya'yı tercih etmesidir.

    real madrid ise yeni bir yenilenme sürecinde orta sahasına dordmun atölyesinden çıkma kaliteli bir adam almaktadır.
    0 ...
  36. haliç liman projesi

    1.
  37. rte'nin istanbul, Haliç’te yapılacağını açıkladığı liman projesidir. 2 temmuz 2013'de teklifler alınmaya başlayacak.

    özellikle koç grubu'nun rahmi koç müzesini büyütmek için talep ettiği alan idi.

    --spoiler--
    Camialtı ve Taşkızak tersanesine yönelik proje hazırladıklarını belirten Başbakan Erdoğan, “Haliç’te bugünlerde yeni bir ihaleye hazırlanıyoruz. Haliç’imizin kabullenemeyeceğimiz yanı var ki, Camialtı Tersanesi. Yıllarca orada bulundum. Taşkızak Tersanesi, oraları tamamı ile, bu yeni proje ile, muhteşem bir proje” demişti.
    Edinilen bilgiye göre, Camialtı ve Taşkızak tersaneleri için 2 Temmuz’da teklifler alınacak. iki bölgeyi kapsayan 250 dönümlük arazide bertaraf edilen atıl alanların yerine, rekreasyon ağırlıklı bir proje uygulanacak. Araziye alışveriş merkezi, yat limanı ve park gibi bölümler yapılacak. Bir zamanlar dünyanın en büyük tersanelerinden birisi olan alandaki tarihi yapıların korunması planlanıyor. 500 yıldan yaşlı bölümler bulunduran bu tarihi alanların müze olarak değerlendirilmesi tasarlanıyor.

    ihaleyi kazanan şirket ya da şirketler, liman projesini 4 yıl içinde tamamlayacak. ihaleye büyük şirketlerin oluşturduğu yerli konsorsiyumların yanı sıra yabancı şirketlerin de ilgi gösterdiği öğrenildi. Projenin yap işlet devret (YiD) yöntemiyle yapılması öngörülüyor. Projenin tamamlanmasıyla, tersane bölgesinde sadece istanbul Büyükşehir Belediyesi’nin işlettiği bir bölge kamuda kalmış olacak.

    Mayıs ayının ortasında Haliç’in Boğaz cephesindeki komşusu Karaköy bölgesinde Galataport olarak bilinen Salıpazarı Liman Sahası’nın 30 yıl süreyle işletme hakkının verilmesini kapsayan ihalede Doğuş grubu 702 milyon dolarla en yüksek teklifi vererek ihaleyi kazandı. Doğuş grubu 3 yıl içinde tamamlamayı planladığı proje için 400 milyon dolarlık yatırım bütçesi çıkarmıştı. Haliç’te ve Salı Pazarı’nda belirlenen alanlara yapılacak yeni turizm projeleriye birlikte Karaköy, Şişhane ve Kasımpaşa hattının önümüzdeki dönemde hareketlenmesi bekleniyor.
    Bu arada tersanelerin yeri için Koç grubunun ‘müze’ yapmak için istekli olduğu ve olası bir ihalede yer alacağı biliniyordu. Tersane bölgesiyle aynı kıyıda Koç grubunun kurduğu Hasköy’deki Rahmi Koç Müzesi bulunuyor.
    --spoiler--

    unkapanı köprüsünden şişhaneye doğru çıkanlar, soldaki eskimiş deniz işletmelerine ait yapıları bilir. uzun zamandır koç grubu burayı müze alanı olarak istemekteydi, belki de onların isteği üzerine özelleştirmeye çıktı bilemiyoruz lakin alanın kullanımına ilişkin;

    2 adet 70 yat kapasiteli marina, her biri 400 odalı iki adet 5 yıldızlı otel, avm, sinema, restaurant, kongre merkezi, bizi kandırmak amaçlı sosyal ve kültürel alan, gelenleri araçları konusunda sıkıntı yaşamamsı için pek tabi otopark ve rte üzülmesin burası camilensin diyerek 1000 kişilik bir cami özellikle vurgulanmış.

    yatla gelenler, otelde kalanlar, avm'de olanlar için yerel mescit alanları az gelir, karşıdaki süleymaniye camii uzak, beri yanda sokullu cami ufak, en iyisi biz büyük bir cami dikelim demişler. aslında doğa koleji buraya okul açar diye beklemiştik ama olsun bu kadarı da eğitim.
    0 ...
  38. işten kovulacağınızın 8 işareti

    1.
  39. --spoiler--
    ABD’nin iş çevrelerinin web sitesi Forbes.com’da yayımlanan bir haberde, işten çıkarılma yönünde 8 işaret ve bunu önlemenin yolları hakkında tavsiyeler yayımlandı.Çıkarılma Yönünde 8 işaret” başlığıyla Claire Bradley tarafından kaleme alınan yazıda, işsizlik oranlarının giderek yükseldiği bu dönemde, arkadaşlarının, aile fertlerinin ya da iş arkadaşlarının işten çıkarıldığını görenlerin, “acaba sıra ben de mi?” sorusunu kendilerine yöneltikleri belirtilerek, bu durumun doğru olup olmadığının 8 işaretinin bulunduğu belirtildi.

    1-Çalıştığınız şirket satıldıysa size söylenen ‘işiniz garanti. Kimse çıkarılmayacak’ sözüne inanmayın. Kartlar mutlaka yeniden karıştırılacaktır. Kartınızı sıkı tutun, şirkete katkınızı iyi anlatın

    2-Maaşlar aksıyorsa yan ödemeler kesildiyse tehlike var demektir. Özgeçmişinizi bir kenarda hazır tutun ancak patronun yeni politikasına gönülden uyduğunuzu gösterin. Bu mali açıdan zor dönemden geçen şirketiniz gözünde sizin değerinizi artırır.

    3-iş arkadaşlarınız işten çıkarılıyorsa, sıranın size gelmeyeceğini düşünmek gibi bir saflığa kapılmayın. Özgeçmişinizi hazır tutun.

    4-Artık önemli kararların alındığı toplantılara çağrılmıyorsanız, iş aramaya koyulun.

    5-Patronunuzla geçinemiyorsanız, o zaman işiniz tehlikede demektir. Patronunuz doğal olarak işten birini çıkartması istendiğinde ilk olarak sizi düşünecektir. Eğer durum buysa şirket içinde başka bölümlere geçmeye çalışın.

    6-işte size önemsiz ya da anlamsız işler verilmeye başlandıysa, bu sizin yeteneklerinize değer verilmediğini gösterir. Derhal yeteneklerinizi şirketin ilgisinin odak noktası haline getirmeye çalışın. Kimsenin yapmak istemediği işlere gönüllü olun ve şirkette yok olmak istemediğinizi gösterin.

    7-Projeleriniz erteleniyorsa ya da rafa kaldırılıyorsa, bu sizin yakında işten çıkarılacağınızın büyük bir işareti olabilir. Bu durumda şirket içinde başarabileceğiniz projeleri bulun ve şirket için yararlı olduğunuzu gösterin.

    8-Şirket sizin işiniz için birini arıyorsa ve siz de bunu gazetede çıkan bir iş ilanında gördüyseniz, dikkatli olun. Şirket personel sayısını artırmak istiyorsa sorun yok, ama öyle değilse bu sizin yakında işten çıkarılabileceğinizi gösterir. Hatta daha işten çıkarılmadan sizden işe yeni alınan elemanı eğitmeniz de beklenebilir, o yüzden hemen özgeçmişinizi gözden geçirin.
    --spoiler--
    3 ...
  40. star medya grubu

    1.
  41. bünyesinde star gazetesi ve kanal 24 olan şirket.

    2004 yılında TMSF'ye geçen Star Gazetesi, 2006 yılında Kıbrıslı işadamı Ali Özmen Safa'ya 8 milyon dolar karşılığında satılmıştı, ardından ethem sancak tarafından satın alındı. son olarak grup,Fettah Tamince ve Tevhit Karakaya ortaklığına tarafından yürütülüyordu.

    en önemli maddeyi es geçtik; yiğit bulutda habertürk'ten kovulduktan sonra pardon ayrıldıktan sonra grubun en önemli mihenk taş(!)larından olmuştur.
    2 ...
  42. gezi partisi

    1.
  43. bir nevi tea party (çay partisi)nin gezi parkı direnişi sonrası eylemin herhangi bir dernek ya da siyasi partiye dönüşmeden sivil platform özelliğinde halkı aydınlatıcı, çağdaş ve daha iyi bir türkiye için çalışacak sosyal bir harekete dönüşmesidir.
    2 ...
  44. gezi parkı direnişi nin akp ve türkiye ye etkisi

    1.
  45. 31 mayıs 2013 taksim gezi parkı direnişi ile fitili yakılan 10 haziran 2013 taksim gezi parkı direnişi ile bir üst seviyeye çıkıp 15 haziran 2013 taksim e polis müdahalesi ie başka bir boyuta geçen gezi parkı direnişi başta gösterilen orantısız güç kullanımı ile her geçen gün artan bir seviyeye ulaşırken, işin arka planında farklı olayların geliştiğini görmezden gelemeyiz.

    basit bir "gezi parkı yıkılmasın eylemi" idi. sabaha karşı yapılan eylem ile direnişin fitili ateşlenmiş gençlerin sosyal medyayı kullanma kabiliyeti yanında yaratıcılığını konuşturması basit deneni organize bir hale sokmuştur.

    rte nin aşırı tepkili olduğu kadar çevresindekilerin de olayları analiz etme kapasitesinden yoksun olması eylemin güçlenmesi sağlamıştır.

    genel başkan yardımcısı bile "mesaj alındı" tarzında sözler sarfedip "mesaj alındığında direk işlem yapan" iktidarın hala gezi parkı hakkında kararı sürüncemeye bırakması, üstüne üstlük "sosyolojik bir olay" haline geldiği söylendiğinde "bana sosyoloji mi ögreteceksiniz"diyerek analiz yapmasak burda olur muyuz tarzı konusan bir başbakan gelecek seçime mağdur edebiyatı yapabilmek adına polis müdahalesini meşru kılmaya çalışmıştır.

    maalesef müdahale esnasında yaşananlarla devlet-birey karşı karşıya getirildiği gibi genç nesle can dündarın dediği gibi "kin tohumları atılmış oldu".

    esasen her akpli yönetici yahut yandaş yazar sadece tek bir olaya kitlenmiş durumda ve bu konu üzerine giderek gezi parkı olayını farklı noktalara çekmeye çalışmaktadırlar.

    Hüseyin Çelik ise yukarıdakiler iözetler şekilde şunları söyledi;
    --spoiler--
    "Bu millet yükseliş trendine girmiştir, rotayı bulmuştur yoluna devam ediyor. Birileri bize çelme takıyor. Maraza çıkarabilir. Biz bunlara takılmadan yolumuza devam edeceğiz. Birilerinin nasırına basıldı. Biz özellikle kararlı ve emin adımlarla Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisi içine sokmak için hedef 2023 programı belirledik. AK Parti karşısında yedi kez mağlup durumuna düşenler, hezimete uğrayanlar farklı yöntemler deneyebilirler ama ben halkımızın sağduyusu ve kararlılıkla bunların üstesinden geleceğimize inanıyorum. Mesele çevre duyarlılığı ise bu mesaj alınmıştır. Gerekli değerlendirmeler yapılmıştır. Bu saatten sonra bunu uzatmak işin tadını kaçırmaktır ve bu işi marjinalleştirmektir."
    --spoiler--

    negahan alçı ise "Birçok konuda AK Parti’yi desteklememe rağmen bu konudaki talepleri haklı bulduğumu, Topçu Kışlası’na benim de karşı olduğumu, oranın Taksim Meydanı’yla aynı seviyeye getirilmiş düzayak bir büyük park olması gerektiğini söyledim" diyerek kendini destekçi(!) olarak görse de vurucu noktayı aşağıdaki sözlerle tamamlıyordu;

    --spoiler--
    Diplomat arkadaşım “Bu çevreci görüşlere destek vermen çok önemli. Kanal istanbul ve Üçüncü Havalimanı projeleri de çevreye büyük zararlar verecek, hükümet bunlardan da vazgeçmeli, yoksa yine büyük protestolar olur” dedi.
    ‘Allah allah’ dedim içimden. Ürktüm de biraz. Zira bu arkadaş Thatcher ve Reagan hayranı olan sağ görüşlü bir diplomattır. Kendi ülkesindeki çevreciler ve solculardan hoşlanmaz. Oysa burada özellikle “Kanal istanbul ve Üçüncü Havalimanı” konusunda birden “çevreci ve solcu” hale gelmiş... Üstelik o projelerle ilgili “büyük protestolar” olacağını nerden çıkartıyor? Ben biraz da sert tonla bunları sorunca “Tahmin ediyorum, baksana Taksim Platformu da Kanal istanbul ve yeni havalimanını istemiyor” dedi. Ancak kendini sağcı olarak tanımlarken, buradaki “solcu ve çevreci” tezleri niye desteklediği noktasındaki çelişkiyi açıklayamadı...
    Ben de o zaman “Kanal istanbul ile bizi kilitleyen Montrö Sözleşmesi fiilen ortadan kalkacak. Üçüncü havalimanı ile de istanbul Avrupa’nın hub noktası olacak, Frankfurt ve Londra’yı geçecek. Sorun bu mu? Sonra, niye üçüncü köprüye değil de diğer iki projeye özellikle karşısınız? Tuhaf değil mi?” diye sordum. Bunlara hiç cevap veremeden telaşlanarak yine çalışıp ezberlediği “solcu ve çevreci” tezleri sıralamaya başladı bu Thatcher hayranı diplomat arkadaş.
    Bu arada şu notu düşeyim: Bir liberal-demokrat olarak hayatı komplo teorileriyle ve “dış mihrakların oyunu” gibi laflarla açıklamaya çalışan totaliter kafa yapısından hiç haz etmem. Fakat ünlü uluslararası ilişkiler teorisyeni Tarbjon Knutsen’in “Büyük devletlerin Türkiye politikası kurudukça sulanan, uzadıkça budanan bir politikadır” sözünün gerçekliğini de iyi bilirim. Yukarıda bahsettiğim diplomatla sohbetim bana bu gerçeği bir daha hatırlattı...
    Bazı büyük devletlerin ve şirketlerin kendi çıkarları gereği Kanal istanbul ve üçüncü havalimanı projelerine karşı olduğu çok açık. Bunları durdurmak için önümüzdeki dönemde “çevreci” kamuflajlar kullanılacağı ve gösterilerin destekleneceği de öyle. Türkiye’yi gerçekten seven solcuların ve çevrecilerin bazı büyük Batılı kapitalistlerin ve istihbarat örgütlerinin oyuncağı durumuna düştüklerini fark edip akıllanması lazım...
    istanbul’u gerçek bir küresel merkez haline getirecek bu iki projenin yapılması şart. Bu sefer Türkiye uzadıkça hiç kimse budayamamalı...
    --spoiler--

    hızını alamayarak da aşağıdakilerle eklemede bulunuyor;

    --spoiler--
    Çok tuhaf bir şey oldu. Haftalardır alkol düzenleme yasasına -ki bu yasanın birkaç maddesine ben de karşıyım- muhalefet eden, bu yasanın özgürlüklerin kısıtlanması anlamına geldiğini haykıran ve Gezi protestolarının bu kadar genişlemesini de buna bağlayan çevreler, büyük bir öfke ile Başbakan Erdoğan’ı hedef alırken bu yasa Köşk’ten onaylanıp, sessiz sedasız geçiverdi. Günlerdir bakıyorum, Erdoğan’a ateş püsküren çevrelerden Abdullah Gül’e karşı tek bir tepki yok...
    Halbuki “Cumhurbaşkanı’nın yasayı onaylamayacağı”na dair dedikodular çıkaranların beklentileri boşa çıktı... Esasen Gül’ün onayı siyaseti doğru gözlükle takip eden bizler için sürpriz değil. Ancak bu yasayı laikliğe aykırı gören çevrelerin kıyamet koparması gerekirdi. Ama hiç ses çıkarmadılar. Çünkü şu an vesayetçi güçler açısından tek hedef Erdoğan. Mesele ilkeler değil. Reha Muhtar’ın ısrarla yazdığı gibi, AKP’yi kayıran ama sadece Erdoğan’a yönelmiş bu muhalefet kampanyası Özal ve ANAP hikayesini bize hatırlatıyor.
    --spoiler--

    ve maalesef haklı.medyanın bu olayı görmezden geleceğini ve "üzgünüm gezi parkı ile ilgileniyordum" şeklinde çocukça bir mazeret uydurabileceğini düşünürken insanların bu yasayı nasıl yuttuğunu (!) anlayamıyorum. kaldı ki siyasi partiler bu konu hakkında son birkaç gun hiç konusmaması da enteresan.

    taksim dayanışma platformu'nun da yeternce organize olamadığı da aşikar. baştan beri sahiplenmeden gölge şeklinde yol alan platform aslında en büyük hatayı ilk gunlerde yaptı. biraz da müdahaleyi meşru kılma yolunda birkaç basamağı da kendisi koydu.

    "insanlar "tea party" yani çay partisi olarak adlandırılan kurumsal bir yapıya sahip olmayan, siyasi parti niteliğini taşımayan, ortak değerleri savunanların oluşturdukları bir “sivil toplum platformu” var. Yöresel Çay Partileri, yörenin özel sorunlarına dönük faaliyet gösteriyor. Ulusal sorunlar gündeme geldiğinde ise yöresel Çay Partileri bir arada hareket ediyor. Bir siyasi parti veya bir dernek gibi belli bir yönetim kadrosuna sahip değil. Sadece yöresel eylemleri koordine eden kişiler var."

    bu şekilde örgütlenen bir gezi partisin ortaya çıkabilir. belki gelecek uygulamaları için ders almışısızdır.

    nihayetinde en büyük beklenti 2014 yerel seçimlerinde akp nin yara alması. ancak mağdur edebiyatı oynayan bir akp nin yine kazanacağı ve biz ve ötekiler ayrımıyla yol alacağı muhakkak.
    1 ...
  46. revire biber gazı

    1.
  47. --spoiler--
    Göstericiler Divan Otel’e gaz sıkıp plastik mermi attığında oradaydım. Kadınlar, çocuklar çığlık çığlığa kaçışıyordu. Yaralılar yerlerde. doktor yok ve polis revire gaz bombası atıyor

    Savaşın bile asgari bir ahlakı vardır. Hiçbir savaşta çocuklara gaz sıkılmaz mesela...
    Elinde silahı olmayan, çadırı içinde oturan, barışçı bir gruba böyle saldırılmaz.
    Yaralıların revire çevirdiği mekânlar gaza boğulmaz.
    Bu emri verenler olabilir, ama o emir uygulanmaz.
    Uygulamak zorunda kalanlar arasından vicdan sahibi birileri çıkar, istifa eder.
    Savaş ahlakı bile çiğnendi dün...

    “Yapmayın” bildirisi
    “Devlet yapamaz. Bunca çocuğun üstüne saldıramaz” diyenler, devleti tanımıyordu.
    Biz tanıyorduk.
    1 Mayıs 1977 Taksim’i görmüştük. Sivas’ı, Uludere’yi yaşamıştık. Açlık grevleri sırasında, hem de müzakerelerimiz sürerken nasıl cezaevlerine girilip katliam yapıldığını hatırlıyorduk.
    Devletin, güç gösterisi için her şeyi göze alabileceğini biliyorduk.
    O yüzden akşamüstü Başbakan, seçim meydanından operasyon işaretini verir vermez bir grup sanatçı, gazeteci acilen buluşup “Yapmayın” mesajını ortak imzaya açtık.
    Ancak çok geçti.
    Tomalar hareketlenmişti.

    Vali’nin hali
    Bunun üzerine endişeyle istanbul Valisi’ni aradım. Gün boyu haberleşmiştik. Oradaki tabloyu biliyordu. Çocukların kendi iradeleriyle barikatları, parti flamalarını kaldırdığının, bazı kitle örgütlerinin çadırları kaldırma kararı aldığının, oradaki kitlenin nispeten azaldığının farkındaydı.
    O çocuklarla buluşup konuşmuş, orada bir terör yapılanması olmadığını öğrenmişti.
    Dayanışma’nın tek ve büyük bir çadırda toplanması ihtimali belirince “Ben de gidip orada bir çaylarını içmek isterim” demişti.
    Bunları hatırlatıp, “Yapmayın. Hepimizin çocuğu var orada... Çok ağır sonuçları olur“ dememe karşılık, “Günlerdir uyarıyoruz. Artık yapacak bir şey kalmadı” diye cevap verdi. Çaresizdi.

    Çocuklar ve kadınlar
    Az sonra Gezi Çarşısı’nın Divan Oteli tarafındaki ucundaydım.
    Ses ve gaz bombalarının önce sesi, sonra sisi ve zehri yayıldı.
    Polis, çadırdakileri arkaya doğru süpürdükçe kalabalık otele yığıldı.
    Önce kapıları kapalı tutan korumalar, yığılma üzerine açtı.
    Önce çocukları aldılar. 5-6 yaşında çocukların, yüzlerine bol gelen gaz maskeleri içinde, nasıl dehşet içinde çığlıklar atıp ağladığına tanık oldum. Ardından kadınlar girdi. Batan bir geminin paniği gibiydi.

    Gaz odaları
    Sonra panik halinde müthiş bir yığılma başladı.
    Nefes almanın imkânsız olduğu otel lobisinde bayılanlar, fenalaşanlar, küfredenler, alt katlara doğru kaçıştı ve daha fazla gazla karşılaştı.
    Yaralılar kapalı salona taşınırken dışarı çıkmayı denedik.

    Adrese teslim plastik mermi
    Tam otelin önündeyken, otelin sağ tarafından bir polisin hedef gözeterek otelin girişine doğru plastik mermi sıktığını gördüm. Mermi gelip bir kafamın bir karış üzerinde, otelin giriş kapısına çarptı.
    Şimdi içerde gaz, dışarda kurşun vardı.
    Ve insanlar çığlıklar atarak yeniden içeri, gaza doğru kaçıştı.
    Yaralıların alındığı alt kattaki balo salonu, sığınağa döndü. O dakikadan itibaren baygın halde onlarca insan, oraya taşındı, yerlere yatırıldı, eldeki imkânlarla nefes almalarına çalışıldı.
    Öksürük krizindeydi herkes... “Doktor bulun, hemen” çığlıkları işitiliyordu. Ağırlaşanları kollarına girip acilen dışarı taşıdılar.
    Eldeki tek savunma malzemesi, su şişelerinde hazırlanmış solüsyonlardı. Gaz yiyen çocuklara ve yaşlı kadınlara onunla yardım edildi.
    Böyle sakin ifadelerle yazdığıma bakmayın; feciydi.
    Gerçekten feciydi.

    Çaresiz değil
    O tablonun ortasında istanbul Valisi aradı.
    Halimizi sordu; anlattım.
    Bu emre itaat edemeyeceğini, vicdanının sızladığını, istifa ettiğini açıklayacak sandım.
    Meğer bir telefon bağlantısında “Çaresizim” dediğini söylememden rahatsız olmuş; onu düzeltmek istemiş. “Burada boğuluyoruz. Siz düzeltme peşindesiniz” dedim.
    Bu zulmü yaşayan gençlerin içine nasıl öfke tohumları ekildiğini anlatmaya çalıştım.
    Bu vesileyle düzeltmiş olayım; Vali çaresiz değilmiş. Çareyi biliyordu; çözümden umutluydu. Ne yazık ki yapmadı.
    Sonradan basının karşısına çıkıp o çocukların o saldırı karşısında polise karşı şiddet kullanmadığını da açıkladı.
    Ne kadar barışçıl olduklarını bizzat kanıtladı.

    Şiddet seçimi
    Böyle krizler karşısında devletler iki yöntem izler:
    Akıllı yöneticiler, biriken enerjiyi uzlaşmayla göğüsleyip barışçıl kanallara akıtmayı dener.
    Öfkesine yenik düşenler, silaha sarılır ve şiddet uygular.
    Bu, devletin niteliğini de belirler.
    Türk devleti, şiddet seçeneğini seçti dün...
    Dünyanın gözü önünde barışçıl bir gösteriyi hiddetle, şiddetle bastırarak bütün ülkeyi ayağa kaldırmayı tercih etti.
    Ancak bir yandan da ülkeye ancak savaş, deprem hallerinde rastlanan bir dayanışma ruhu hediye ettiler. Bunun, ağır siyasi faturası olacaktır.
    Sadece emri verenler açısından değil, uyanlar açısından da ciddi sonuçları olacaktır.
    Devletle ilk kez tanışan o gençler de 15 Haziran tarihini ve yapılanları unutmayacaktır.
    Dileyelim devletin onlara yaptığını yapmaya kalkışmazlar.
    Sivil itaatsizliğin ne kadar büyük bir siyasi sonuç doğurabildiğini görüp hükümetin bütün kışkırtmasına rağmen, barış yolundan ayrılmazlar.

    --spoiler--
    0 ...
  48. gezi parkı direnişine türk medyasının bakışı

    ?.
  49. bastan beri gezi parkı direnişine destek vermeyen türk medyası, zaman ilerleyip direnişin gücü arttıkça yer yer karşıt görüşleri barındırarak denge sağlamaya çalıştı.

    lakin kimi medya kuruluşları da şark kurnazlıkları ile fazla bilinir oldu.

    örneğin milliyet gazetesi, can dündar ,derya sazak gibi yazarları ile direnişçiler safında yer alırken serpil çevikcan türü kalemşörleri ile karşı safta iktidar borazanlığı yaptı. yer yer internet sayfasında da benzer durumlar ortaya çıktı.

    örneğin aşağıdaki haber bile başlı başına bir örnek;

    "Taksim Dayanışması'nın kararına Twitter'da büyük tepki" başlığı ile verdiği haberde bugunku taksim dayanışması platformu'nun verdiği karara "aralarında birçok aydının yer aldığı kişiler tepki gösterdi" şeklinde haber yapması bile kalitesizliğini ortaya koydu

    nedense sözde aydınlar içersinde canan barlas, abdurrahman dilipak, mahmut övür, Nihal Bengisu Karaca, şamil tayyar gibi iktidar borazanları da yer almakta. başlığı okuyup içeriği inceleyenler için bile bu ne perhiz bu ne lahana turşusu kıvamında tepki doğuracak bir açıklama. hem direnişe destek vermeyip hem olaylara çanak tutmak boyle olsa gerek.

    --spoiler--
    Taksim Dayanışması'nın kararına Twitter'da büyük tepki
    Taksim Dayanışması'nın Gezi Parkı'ndaki eylemi devam ettirme kararı Twitter'da büyük tepki gördü. Platformu'nun bugün açıkladığı Gezi Parkı eylemlerine devam kararına aralarında birçok aydının olduğu isimler tepki gösterdi.

    Sosyal paylaşım sitesi Twitter'da Taksim Dayanışması Platformu'nun bugün açıkladığı 'eyleme devam' kararına gösterilen tepkilerde eylemin artık amacına ulaştığı bundan sonrasının, eylemi marjinal hale getireceği ifade edildi.

    iŞTE O TEPKiLERDEN BAZILARI

    Ahu Ozyurt ?@ahuozyurt
    Taksim Dayanışma taktik olarak iyi goturdugu bir muzakere surecinde stratejik buyuk bir hataya dusmek uzere. Kamuoyu destegi kayıyor.

    Erol Erdogan ?@OrtakSoz
    Taksim Dayanışma'nın 'Eyleme devam' kararı bir çeşit AK Parti'ye destek, CHP'ye kötektir.

    Fatih Tezcan ?@fatihtezcan
    Taksim Dayanışma Platformunun mücadeleye devam kararındaki işbirlikçiliği test: 2 ağaç değil Ormanı kesip yapılan Koç Üniversitesi yıkılsın?

    Canan Barlas ?@cananbarlas
    Bu kalkışmayı çok sahici bulmuyorum.Ağaç kışla derken başbakanı indirme enternasyonel ...

    Ünal Tanık ?@tanikunal
    Gezi Parkı eylemcileri, "işgale devam" açıklaması yaptı. Açıklamada bir de tehdit var.

    Yıldıray Oğur ?@yildarado
    Erbil'den Taksim: "Gezi Parkı eylemi Güney Kürdistan'da Kemalist-ulusalcı kesimin AKP karşıtlığıyla açıklanıyor."

    Emre Uslu ?@EmreUslu
    Gezi direniscileri ERDOGAN'in GERI ADIMI ILE DEMOIKRATIK KANALLARIN ACILMASINA RAGMEN "direnişe devam" diyerek kendini MARJINALLESTIRMISTIR

    mahmut övür ?@mahmutovur
    Yeni kuşak gençlerin yeni demokrasi için umut olabileceğini düşünmüştüm. Bu inat diliyle dinozorlara teslim oldular. yazık...

    Hatem Ete ?@hatemete
    TDP'nin bildirisinden 90'lar kuşağına özgü zeka, espri, parıltı, duygu gören var mı? Bende geç kalmış devrimci izlenimi uyandırdı.

    asli aydintasbas ?@asliaydintasbas
    Gezi eylemlerinin aynı biçimde devam etmesi, artık sizlere olan kamuoyu desteğini de azaltır.Kazandınız.Şimdi sıra bu enerjiyi geliştirmekte

    Abdurrahman Dilipak ?@aDilipak
    Ben de AKM nin yerine cami yapılana kadar taksime çıkacağım, inmeyeceğim dersem ne olacak.. Baskın basanın mı, neye, kime göre..

    ozan ceyhun ?@ozanceyhun
    Halkin bikmasina ragmen ve yeter artik demesine ragmen Gezi Parkı eylemcileri Taksim den çıkmıyor!

    Nihal Bengisu Karaca ?@nibenka
    'madem kidünyada yankılandık direnişe devam'demenin,biz bu renkli devrimi ülkeye ite kaka sokucaz,ülkeniz de umrumuzda değil demektenfarksız

    Şamil Tayyar ?@samiltayyar27
    Bu daha başlangıçmış, eylemi ülkeye yayacaklarmış; Müzakereciler, üslupçular, mutedilciler, özürcüler, amancılar, diyalogçular nerdesiniz?
    --spoiler--
    0 ...
  50. jeremain lens

    1.
  51. 24 kasım 1987 doğumlu surinam asıllı hollandalı ofansif futbolcu. kanat yahut forvet olarak görev almaktadır. stamina olarak adlandırılan dayanıklılıgı ile bilinmektedir.

    2006-2010 yıllarında oynadıgı az alkmaar'a genç takımdan yükseldi. 2010dan beri de psv eindhoven takımında oynamaktadır. 96 macta 34 golu varmış.
    0 ...
  52. gezi parkı için başbakanla görüşecek ikinci heyet

    ?.
  53. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Gezi Parkı ile ilgili yaptığı görüşmeler çerçevesinde saat 22.30'da, 8 sanatçıyı ve Taksim Dayanışma'dan 2 ismi kabul edecek.
    Başbakanlık kaynaklarından edinilen bilgiye göre, Resmi Konut'ta gerçekleşecek kabulde, Taksim Dayanışma’dan TMMOB Başkanı Eyüp Muhcu ve Semt Dernekleri Sözcüsü Cem Tüzün yer alacak.

    Sunay Akın; kendisini anlıyorum sağ duyulu bir sanatçı.
    Yavuz Bingöl neresinden tutsam elimde kalıyor, türkücü kontenjanından mı sanatçı(!) kontenjanından mı? bilemedim.
    Ceyda Düvenci al bir tane daha! sadece yürüyüş yapıp gezi parkına uğradığı için mi orada?
    Halit Ergenç tek kelimeyle muhteşem sülüman. onu almazsa zaten diğerleri hiç gelmemeli.
    Sertap Erener başbakan kontenjanından. vakti zamanında yurtdışı gezilerinde de bulunmustu. emine erdoğan ile özel ilişkisi var.
    Mahsun Kırmızıgül bir kardeşlik türküsü insana nerelere getireceğinin örneği. son zamanalrın film yönetmen ve yazarı.
    Nebil Özgentürkne desem bilemedim.
    Ali Sunal kemal sunal'ı anladık da, bonusu cıks.
    0 ...
  54. medyanın utanç karnesi gezi parkı eylemi

    1.
  55. Medya Takip Merkezi (MTM), 31 Mayıs-04 Haziran tarihlerindeki TV yayınlarını kapsayan bir araştırma yapmıştı. MTM’nin, 30 TV kanalı üzerinden hazırladığı araştırma raporuna göre, TV kanallarının Gezi Parkı olaylarına ayırdığı süreler 31 Mayıs’tan 4 Haziran’a kadar yüzde 284 oranında arttı.

    (bkz: cem aydın ın ntv den istifa etmesi)
    0 ...
  56. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük