uludağ sözlük'ün gelişimine(!) katkıda(!) bulunması amacıyla zall tarafından tüm yazarlara doldurulmasını tavsiye ettiği sorulardır.
uludağ sözlük'ün en çabuk geliştirilmesi gereken/en sorunlu ve acil çözüm bekleyen yönü kısmına yazarların çoğunlukla yönetimsel ve içerik olarak bakması yıllardır yazarlarca dile getirilenin yanlış olmayıp boşuna örselendiğinin bir göstergesidir.
yakın gelecekte bir uludağ sözlük mottosu olacak deyim.
özellikle devlet eliyle oynatılan futbol'un gezi parkı nedeniyle siyasetten uzak tutulması istenirken mısır gelişmeleri üzerine istisna yapmaya çalışmasıyla ortaya çıkan ikiyüzlülüğü anlatmaktadır.
serhan asker'in yazısının üzerinden bir sene geçmeden samet aybaba ile beşiktaş'ın yolları ayrıldı.
yazarların en büyük gücü kelimelerle iyi oynamalarıdır. ama bahsedilen kişide ya o maya yoksa?
zorunlu edit: bağcıyı döveyeceğinize bir tanımı okuyun.
--spoiler--
Dortmund-istanbul hattında iki kulübün ortak bir kaderi var.
Bir tarafta görevinin ikinci yılında Bundesligada şampiyonluğa ambargo koyan Jurgen Klopp... Öte tarafta görevinin 5. ayında Samet Aybaba... Dikkat edin, Klopp 2 yıl sonra şampiyon oldu. Demek ki sabır...
KULÜBÜN durumu o kadar kötüydü ki, stadını bile sattı. Bataklıkta bir futbol takımıydı B.Dortmund... Böyle bir atmosferde bir adam geldi. Jurgen Klopp... Kimdir o? Aralıksız 12 yıl Mainzde oynadı. Ama parlak bir kariyeri olmadı. Teknik direktör oldu. Mainzde. 8 yıl inişli çıkışlı bir grafik çizdi. Takımının küme düşmesini engelleyemedi. Daha sonra B.Dortmund macerasına başladı. Ekonomik krizdeki bir takımla ne yapabilirdi ki? Giydi ateşten gömleği.. Alt yapı dedi. Götzeyi buldu. Nuri Şahini kazandı. Düşük maliyetli yıldız adayları çıkardı. 200 bin Euroya Japonyadan alınan Kagawa 15 milyon Pounda M.Unitede gitti.
KLOPP: FUTBOL SADECE OYUNDUR
TARAFTARIYLA kenetlendi. ilk sezonunda, ultracı güney kale arkası tribününde sponsor reklamı istemeyen taraftarlara destek verdi. Şu sözleri de bir kenara yazılacak türden: Görevimiz futbolun sırf oyun uğruna sevilmesini sağlamak, yedi yaşındakilerin spora ilgisini uyandırmak. Bu duyarlılığın sebebi Kloppun çocuk kitabı yazarı eşi olmasın...
Sonuç: Gözlüklü sarışın adam, 2 yıllık yapılanmanın ardından yeni nesil bir futbol topluluğu ortaya çıkarttı. 2 şampiyonluğa imza attı. Mutluluğunu yaşarken inci gibi 32 dişini dünya gördü... Beş parasız adamın o dişleri ortaya çıktıkça dev bütçeli Bayern Münih adeta çıldırdı.
20 MiLYONLUK TAKIM 200 MiLYON EURO OLDU
HUMMELS, Kagawa Lewandowski Bender Subotiç gibi genç oyuncuları sıfırdan alıp dünya yıldızı haline getiren Klopp, bu genç takımın değerini 200 milyon Euroya çıkardı. Anlayacağınız Klopp, yoktan var ettiği bir takımla Avrupa futbol ideolojisinin ezberini bozdu. Geliyorum son günlerin modası Beşiktaşa... Yukarıdaki trajedinin aynısını yaşadılar. Yaşıyorlar... Onların da ödediği bedel plansız harcamalardan... Sadece stad satmadılar. Kulüp zordayken Samet Aybaba göreve çağrıldı.
AYBABA MUCiZENiN NERESiNDE?
BENZERLiKLERi az değil. Sadece Aybaba, Kloppun futbolculuğundan daha iyi bir kariyere sahipti. Futbolu bıraktıktan sonra birçok takımı çalıştırdı. Son olarak Bucasporun küme düşmesine engel olamadı. Kloppun Mainzdeki anısını hatırlayın... Yokluktan alt yapı ve ucuz yıldız adayları Samet Hocaya teslim edildi. Bir de isim buldular. Feda. Feda demeyenler bertaraf oldu. Quaresma bile... Taraflı tarafsız her hafta herkes, Beşiktaş maçlarına odaklanıyor. Heyecan, gerilim, goller... Herşey var çoğunluğu isimsiz kahramanlardan oluşan bu takımda. Ruhr mucizesi Türkiyede de olur mu acaba?
Çarşı Aybabanın büyük gücü...
DORTMUNDa en büyük itici gücü taraftarı verdi. Beşiktaşın da onlardan aşağı kalır yanı yok. Çarşı. bana göre entelektüel ve duyarlı duruşuyla uluslararası düzeyde bir taraftar markası.
--spoiler--
tesadüfen ele geçen antika eşyalar sayesinde zengin olmak. aşağıdada yaşanmışlarındna bazıları yer almaktadır.
--spoiler--
1-Johnstown Rare Collectibles sahibi Jeff Bidelman, akrabalarından birinin 20 yıldan uzun bir süre önce terk ettiği evi temizlemeye yardıma gitti. Aşağıki katta bir çuval eski demir parayı sürüklerken yukarıki duvarların birinde bir delik olduğunu gördü. ilk kat iyice aranınca bir sürü altın para ortaya çıktı. Bidelman toplamda 8,500$ buldu ancak paraların gerçek değerinin 200,000$'a kadar çıkabileceğini söylüyor
2-Banyolar para saklamak için ideal yerlerden biri olsa gerek. Ohio'da yaşayan müteahhit Bob Kitts, Erie Gölü kenarında bulunan 83 yıllık evi yıkarken banyo duvarına gizlenmiş Büyük Buhran Dönemi'nden kalma 182,000$ buldu. Kitts ev sahibine bulduklarını söyledikten hemen sonra paranın nasıl bölüneceğine dair tartışmalar çıktı.
Olay ev sahibi ve müteahhit arasında sonradan yasal bir savaşa dönüştü. Daha sonra işin içine bir de paranın içinde olduğu zarfın üzerinde ismi yazan akrabaları da karışınca iş içinden çıkılmaz bir hal aldı.
3-72 yaşında olan Kaliforniyalı Bernice Gallego, evinin bodrumunda Amerika'nın ilk profesyonel beyzbol takımının kartını buldu. Eğer arkadaşı duruma müdahale etmeseydi, 1869 Cincinnati Red Stockings kartını internet üzerinden 10$'a satacaktı.
Kartın önünde tüm takımın jelatin-gümüş, sepya bir fotoğrafı var. Arka kısımda ise New York spor malzemeleri üreticisi Peck & Snyder'ın kırmızı-beyaz reklamı bulunuyor. Gerçekliği kanıtlanan kartın ön yüzü nispeten çizilmemişti. 19. yüzyıldan kalan kart açık arttırma ile 75,285$'a satıldı.
4-1990'larda Kaliforniya'da gelir amaçlı ikinci el malların satıldığı bir dükkana giren Teri Horton köşede kimsenin istemediği bir tablo gördü. Emekli kamyon şoförü olan kadın tablodan hoşlanmasa bile komik bulduğu için onu depresyondaki arkadaşına almak istedi.
Fiyatı 8$ olan tabloya 5$ vererek alan Horton arkadaşıyla bira içerek tabloya dart okları atmayı düşünüyordu. Ancak arkadaşlarından biri bir resim öğretmeniyle çıkıyordu. Adam resme bakıp, "Elinde Jackson Pollock eseri taşıyor olabilirsin," dedi.Horton ise, "Pollock da kimin nesiymiş?" yanıtını verdi. Bu cümle daha sonra 2006 yılında çekilen belgeselin adı oldu. Belgeselde kadının elindeki tablonun Pollock eseri olduğunu kanıtlama çalışmaları anlatılıyordu. Gerçekliği kanıtlanan tablonun fiyatının 50 milyon dolar olduğu belirlendi.
5-Bağımsızlık Bildirgesinin Resmi Kopyasını 4 Dolara alan kimliği gizli bir adam Adamstown'daki bit pazarından 4$ vererek yırtık bir tablo aldı. Tabloyu alma nedeni ise çerçeveyi beğenmesiydi. Eve geldiğinde çerçeveyi resimden ayırdığında çerçevenin arkasında katlanarak gizlenmiş Bağımsızlık Bildirgesi'nin 500 resmi kopyasından birini buldu.
John Dunlap tarafından 4 Temmuz 1776da basılan belge okunabilir durumda olup, günümüzde bulunan 24 kopyadan biri. 4 dolara alınan belge Sotheby's'ta açık arttırmaya çıkarıldı ve yeni sahibi 2,420,000$ ödeyen Donald J. Scheer oldu.
6-Alman bir öğrenci Berlin bit pazarından 215$ verip bir çekyat aldı. Eve gelip çekyatı katlarken içinde gizlenmiş bir şey olduğunu fark etti. Kunst Kettler açık arttırma merkezine göre 25cmx38cm ölçülerindeki küçük yağlı boya tablo, Hamburg resim açık arttırmasında 27,630$'a satıldı. "Preparation to Escape to Egypt" (Mısıra Kaçmaya Hazırlık) adlı eserin yaratıcısı bilinmiyor, fakat tarzının Venedikli Carlo Saraceni'nin 1605-1620 yılları arası eserlerine yakın olduğu düşünülüyor.Öğrencinin ismi ise açıklanmadı.
7-Laura Stouffer adındaki kadın Summerville'de ikinci el eşya satan dükkanı gezerken "Shepherd's Call" adlı tabloyu buldu. "Found" olarak da bilinen tabloda border collie cinsi bir köpeğin, karların arasında kaybolmuş bir kuzuyu bulduğu an betimleniyordu..
Orjinal tablo 1850-1870'li yıllar arasında yapılmıştı. Eski antika satıcısı olan Stouffer resim baskıyı kaldırınca çerçeve ve resim arasında çok daha nadir rastlanan bir şeyle karşılaştı; 1930 yapımı "All Quiet on the Western Front" filmi afişi.
8-Günün birinde Hindistan'daki bir boya firmasında çalışan adam birkaç parça mobilya ve bir tabloya 30$ verdi. Tabloyu alma nedeni ise duvarındaki deliği kapatmaktı. Birkaç sene sonra Masterpiece adlı bir masa oyunu oynarken (oyuncular açık arttırmada sunulan sanat eserlerinin sahibi olmaya çalışır) kartların birinde kendi tablosundakine benzeyen çiçekler olduğunu fark etti.
Kendi duvarındaki tablonun, manzara ve çiçek resimleri ile tanınan Amerikalı ressam Martin Johnson Heade'nin tarzına çok benzediğini gördü. Heade'nin çoğu eserini barındıran Manhattan'daki Kennedy Galleries'e danışan adam, tablosunun "Magnolias on Gold Velvet Cloth" adıyla bilinen eski bir tablo olduğunu doğruladı. Houston'daki The Museum of Fine Arts 1999'da tabloyu 1.2 milyon dolara satın aldı.
--spoiler--
kısaca konusu şöyle; piyasa koşullarında eskisi gibi iş yapamayan, sözde komedi oyuncusunun şeytana uyup elinde son kozlarını kullanmaya başlaması anlatılıyor. çakma amerikan komedilerinden mütevellit bu sefer de siyasi konulara değinerek tekrar gündeme gelme çabası içinde son olarak başbakan'ın kapısı çalıyor.
filmin gişe hasılatı önümüzdeki günlerde belli olacak.
beşiktaş'ın uzun zamandır uğraştığı transfer olup nihayet gerçekleşti.
3 milyon euro bonservis bedeli ile transpor-beşiktaş maçı hazırlık maçı ve hasılatının trabzonspor'a bırakılması kararlaştırılmış.
uzun zamandır kalesini yerlilere emanet eden beşiktaş, cenk gönenin istikrarsızlığı nedeniyle geçen dönem yine yabancı eldiven arayışına girmiş idi. sene sonunda açığa çıkan kale tekrar yerli eldivenlere bırakılması harika.
aslında milat "taksim'e camii" parolasıyla çıktı. ancak hiçbir zaman bunu kabul edecek/ettirecek bir yönetim iktidara gelmedi/gelemedi.
nihayetinde taksim meydanı yayalaştırma proce(!)siyle (http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=277728 ) 2011 yılında ilk start verildi. hasır altı edildi, unutturuldu, oyalandı derken 2013 yılının mayıs ayında taksim meydanı için operasyon başladı.
ancak gözönüne gelmese de (medya ve taşeronlar sağolsun) istanbul için değişim projesi başlamıştı.
--spoiler--
istanbul Büyükşehir Belediyesinin internet sitesine göre istanbulda şu anda 61 yayalaştırma projesi var. Hepsinde de tarih ve doğa iç içe olacak. Ve biz bunun anlamını artık çok iyi biliyoruz
Taksimde o cumartesi günü sevgi, saygı, kardeşlik ve huzur dolu bir ortam vardı. Hani o her biri legal örgüt ve kuruluşların illegal pankartlarıyla AKMyi bir dilek ağacı gibi bezedikleri cumartesi. Polisin zulmünden korunmak için barikat olmuş bir-iki araba dışında tek bir aracın olmadığı, o araçların da artık birer modern sanat eseri haline döndüğü bir ortamdı. Her yanda duvar yazıları, herkes fotoğraf çektiriyor. Sanki Berlin duvarı az önce yıkılmış, insanlar özgürlüğün sarhoşluğu ve şaşkınlığı içinde birbiriyle kucaklaşıyor...
Çoluk çocuk gelenler, bebek arabalarıyla kalabalığın arasında dolaşanlar, onlara yardımcı olan
nazik insanlar, satıcılar, sanatçılar, öğrenciler, esnaf, halk... Yüzlerde bir gülümseme, rahatlama, bir özsaygı...
O gün dikkat ettim Taksimin bu şahane ütopik mutluluğunun nedenlerinden biri de trafik olmayışıydı. Arabalar girmiyor, insanlar giriyor ve o şekilde Taksimde dolaşmak bir anda dünyanın en güzel şeyi oluyor. Gümüşsuyundan Geziye Sıraselvilere kadar yürü dur...
Belediye yayalaştırmadan söz ediyor ya. işte halk, vatandaş, şehir sakini ne derseniz deyin, orada kendi yayalaştırmasını yapmıştı. Hepimiz yayaydık, AKM halka açılmıştı (içinde hiçbir şey olmasa da), genzimizde biber tadı vardı ve hayat o an için çok güzeldi.
Yayaların ayağına takılır diye kaldırdılar
Daha sonra orayı daha iyi yayalaştırmak için biz yayaları oradan çıkardılar. Bir sonraki cumartesi anne-babaların, amcaların teyzelerin, çoluk çocuğun üzerine biber gazı ve kimyasal ilaçlı su sıktılar.
Yayalar ortadan kalkınca Gezi Parkı ve Taksim şahane bir şekilde yayalaştırılmış oldu.
Yayaların gezeceği yerlere polis barikatları kuruldu, yayaların oturup soluklanacağı ağaç altlarına, çimlere binlerce çiçek ekildi (Başbakanın çiçekten sorumlu insanları rakamı açıkladı ama hatırlamıyorum), Gezi Parkı çimlere basılmayacak şekilde bahçeleştirildi. Sırrı Süreyyanın kepçenin önünde durduğu yere beton döküldü tretuar çalışması ve dolayısıyla yayalaştırma tamamlandı. Kadir Topbaş bunu hepimize müjdeledi, Başbakan Parkı halka açtık dedi. Şu an içeride sadece polis ve kepçeler var. Basın girişi yasak.
Belediyemiz ve hükümetimiz şehri yayalaştırmak istiyor. E tabii bunun için daha fazla beton atmak, kışla-kültür müzesi AVMsi gibisinden tarihi binaları daha çok yapmak lazım. Mesela Gezide yer alan, Osmanlı döneminden kalan iki taş havuz, polisin parka girmesinin ardından kayıp. Onları da herhalde yayaların ayağına takılır diye kaldırdılar. Ne de olsa milletin hizmetkarı insanlardan söz ediyoruz.
Rakamları bilerek rahat uyuyacağız
O saksıların aynısını betondan yapıp koyarlar. Cillop gibi olur.
Yani Halkımız tarihle tanışacak ve vazodan kışlaya tarihin aynısını biz betondan yapıyoruz, milletimizin önüne tertemiz koyuyoruz diyorlar. Yayalaştırma çok güzel ve faydalı bir şey. Yalnız küçük bir sıkıntı var, bu yayalaştırma projelerinde yayalar bayağı ayak bağı oluyor. Şimdi Beşiktaş, Kadıköy ve Haydarpaşa yayalaştırma projelerini de merakla bekliyoruz. Bakalım
nasıl yayalaşacağız. Karaköyü de komple yayalaştırma projesi var.
istanbul Büyükşehir Belediyesi internet sitesine girin bakın, üşenmedim saydım, istanbulda şu anda 61 adet yayalaştırma projesi var (yanlış saymadıysam). Her yer yayalaşıyor. Her yer yemyeşil olacak. Hepsinde de tarih ve doğa iç içe olacak. Bunun anlamını artık biliyoruz.
Her yere kışlalar yapılmasa da bir şeyler yapılacak elbet ve etrafında saksılarda falan birtakım çiçekler, sağda solda güller olacak.
Ve elbette kaç çiçek, kaç gül ve kaç akibeti belirsiz ağaç fidanı dikilecek, hepsi rakamlarla açıklanacak. Her şey çok şeffaf olacak. Rakamları bilerek rahat uyuyacağız. Sonra sabah kalkıp yerine karar vermemize izin verilen otobüs durağında gururla otobüs bekleyeceğiz.
rte'nin istanbul, Haliçte yapılacağını açıkladığı liman projesidir. 2 temmuz 2013'de teklifler alınmaya başlayacak.
özellikle koç grubu'nun rahmi koç müzesini büyütmek için talep ettiği alan idi.
--spoiler--
Camialtı ve Taşkızak tersanesine yönelik proje hazırladıklarını belirten Başbakan Erdoğan, Haliçte bugünlerde yeni bir ihaleye hazırlanıyoruz. Haliçimizin kabullenemeyeceğimiz yanı var ki, Camialtı Tersanesi. Yıllarca orada bulundum. Taşkızak Tersanesi, oraları tamamı ile, bu yeni proje ile, muhteşem bir proje demişti.
Edinilen bilgiye göre, Camialtı ve Taşkızak tersaneleri için 2 Temmuzda teklifler alınacak. iki bölgeyi kapsayan 250 dönümlük arazide bertaraf edilen atıl alanların yerine, rekreasyon ağırlıklı bir proje uygulanacak. Araziye alışveriş merkezi, yat limanı ve park gibi bölümler yapılacak. Bir zamanlar dünyanın en büyük tersanelerinden birisi olan alandaki tarihi yapıların korunması planlanıyor. 500 yıldan yaşlı bölümler bulunduran bu tarihi alanların müze olarak değerlendirilmesi tasarlanıyor.
ihaleyi kazanan şirket ya da şirketler, liman projesini 4 yıl içinde tamamlayacak. ihaleye büyük şirketlerin oluşturduğu yerli konsorsiyumların yanı sıra yabancı şirketlerin de ilgi gösterdiği öğrenildi. Projenin yap işlet devret (YiD) yöntemiyle yapılması öngörülüyor. Projenin tamamlanmasıyla, tersane bölgesinde sadece istanbul Büyükşehir Belediyesinin işlettiği bir bölge kamuda kalmış olacak.
Mayıs ayının ortasında Haliçin Boğaz cephesindeki komşusu Karaköy bölgesinde Galataport olarak bilinen Salıpazarı Liman Sahasının 30 yıl süreyle işletme hakkının verilmesini kapsayan ihalede Doğuş grubu 702 milyon dolarla en yüksek teklifi vererek ihaleyi kazandı. Doğuş grubu 3 yıl içinde tamamlamayı planladığı proje için 400 milyon dolarlık yatırım bütçesi çıkarmıştı. Haliçte ve Salı Pazarında belirlenen alanlara yapılacak yeni turizm projeleriye birlikte Karaköy, Şişhane ve Kasımpaşa hattının önümüzdeki dönemde hareketlenmesi bekleniyor.
Bu arada tersanelerin yeri için Koç grubunun müze yapmak için istekli olduğu ve olası bir ihalede yer alacağı biliniyordu. Tersane bölgesiyle aynı kıyıda Koç grubunun kurduğu Hasköydeki Rahmi Koç Müzesi bulunuyor.
--spoiler--
unkapanı köprüsünden şişhaneye doğru çıkanlar, soldaki eskimiş deniz işletmelerine ait yapıları bilir. uzun zamandır koç grubu burayı müze alanı olarak istemekteydi, belki de onların isteği üzerine özelleştirmeye çıktı bilemiyoruz lakin alanın kullanımına ilişkin;
2 adet 70 yat kapasiteli marina, her biri 400 odalı iki adet 5 yıldızlı otel, avm, sinema, restaurant, kongre merkezi, bizi kandırmak amaçlı sosyal ve kültürel alan, gelenleri araçları konusunda sıkıntı yaşamamsı için pek tabi otopark ve rte üzülmesin burası camilensin diyerek 1000 kişilik bir cami özellikle vurgulanmış.
yatla gelenler, otelde kalanlar, avm'de olanlar için yerel mescit alanları az gelir, karşıdaki süleymaniye camii uzak, beri yanda sokullu cami ufak, en iyisi biz büyük bir cami dikelim demişler. aslında doğa koleji buraya okul açar diye beklemiştik ama olsun bu kadarı da eğitim.
--spoiler--
ABDnin iş çevrelerinin web sitesi Forbes.comda yayımlanan bir haberde, işten çıkarılma yönünde 8 işaret ve bunu önlemenin yolları hakkında tavsiyeler yayımlandı.Çıkarılma Yönünde 8 işaret başlığıyla Claire Bradley tarafından kaleme alınan yazıda, işsizlik oranlarının giderek yükseldiği bu dönemde, arkadaşlarının, aile fertlerinin ya da iş arkadaşlarının işten çıkarıldığını görenlerin, acaba sıra ben de mi? sorusunu kendilerine yöneltikleri belirtilerek, bu durumun doğru olup olmadığının 8 işaretinin bulunduğu belirtildi.
1-Çalıştığınız şirket satıldıysa size söylenen işiniz garanti. Kimse çıkarılmayacak sözüne inanmayın. Kartlar mutlaka yeniden karıştırılacaktır. Kartınızı sıkı tutun, şirkete katkınızı iyi anlatın
2-Maaşlar aksıyorsa yan ödemeler kesildiyse tehlike var demektir. Özgeçmişinizi bir kenarda hazır tutun ancak patronun yeni politikasına gönülden uyduğunuzu gösterin. Bu mali açıdan zor dönemden geçen şirketiniz gözünde sizin değerinizi artırır.
3-iş arkadaşlarınız işten çıkarılıyorsa, sıranın size gelmeyeceğini düşünmek gibi bir saflığa kapılmayın. Özgeçmişinizi hazır tutun.
4-Artık önemli kararların alındığı toplantılara çağrılmıyorsanız, iş aramaya koyulun.
5-Patronunuzla geçinemiyorsanız, o zaman işiniz tehlikede demektir. Patronunuz doğal olarak işten birini çıkartması istendiğinde ilk olarak sizi düşünecektir. Eğer durum buysa şirket içinde başka bölümlere geçmeye çalışın.
6-işte size önemsiz ya da anlamsız işler verilmeye başlandıysa, bu sizin yeteneklerinize değer verilmediğini gösterir. Derhal yeteneklerinizi şirketin ilgisinin odak noktası haline getirmeye çalışın. Kimsenin yapmak istemediği işlere gönüllü olun ve şirkette yok olmak istemediğinizi gösterin.
7-Projeleriniz erteleniyorsa ya da rafa kaldırılıyorsa, bu sizin yakında işten çıkarılacağınızın büyük bir işareti olabilir. Bu durumda şirket içinde başarabileceğiniz projeleri bulun ve şirket için yararlı olduğunuzu gösterin.
8-Şirket sizin işiniz için birini arıyorsa ve siz de bunu gazetede çıkan bir iş ilanında gördüyseniz, dikkatli olun. Şirket personel sayısını artırmak istiyorsa sorun yok, ama öyle değilse bu sizin yakında işten çıkarılabileceğinizi gösterir. Hatta daha işten çıkarılmadan sizden işe yeni alınan elemanı eğitmeniz de beklenebilir, o yüzden hemen özgeçmişinizi gözden geçirin.
--spoiler--
2004 yılında TMSF'ye geçen Star Gazetesi, 2006 yılında Kıbrıslı işadamı Ali Özmen Safa'ya 8 milyon dolar karşılığında satılmıştı, ardından ethem sancak tarafından satın alındı. son olarak grup,Fettah Tamince ve Tevhit Karakaya ortaklığına tarafından yürütülüyordu.
en önemli maddeyi es geçtik; yiğit bulutda habertürk'ten kovulduktan sonra pardon ayrıldıktan sonra grubun en önemli mihenk taş(!)larından olmuştur.
bir nevi tea party (çay partisi)nin gezi parkı direnişi sonrası eylemin herhangi bir dernek ya da siyasi partiye dönüşmeden sivil platform özelliğinde halkı aydınlatıcı, çağdaş ve daha iyi bir türkiye için çalışacak sosyal bir harekete dönüşmesidir.
basit bir "gezi parkı yıkılmasın eylemi" idi. sabaha karşı yapılan eylem ile direnişin fitili ateşlenmiş gençlerin sosyal medyayı kullanma kabiliyeti yanında yaratıcılığını konuşturması basit deneni organize bir hale sokmuştur.
rte nin aşırı tepkili olduğu kadar çevresindekilerin de olayları analiz etme kapasitesinden yoksun olması eylemin güçlenmesi sağlamıştır.
genel başkan yardımcısı bile "mesaj alındı" tarzında sözler sarfedip "mesaj alındığında direk işlem yapan" iktidarın hala gezi parkı hakkında kararı sürüncemeye bırakması, üstüne üstlük "sosyolojik bir olay" haline geldiği söylendiğinde "bana sosyoloji mi ögreteceksiniz"diyerek analiz yapmasak burda olur muyuz tarzı konusan bir başbakan gelecek seçime mağdur edebiyatı yapabilmek adına polis müdahalesini meşru kılmaya çalışmıştır.
maalesef müdahale esnasında yaşananlarla devlet-birey karşı karşıya getirildiği gibi genç nesle can dündarın dediği gibi "kin tohumları atılmış oldu".
esasen her akpli yönetici yahut yandaş yazar sadece tek bir olaya kitlenmiş durumda ve bu konu üzerine giderek gezi parkı olayını farklı noktalara çekmeye çalışmaktadırlar.
Hüseyin Çelik ise yukarıdakiler iözetler şekilde şunları söyledi;
--spoiler--
"Bu millet yükseliş trendine girmiştir, rotayı bulmuştur yoluna devam ediyor. Birileri bize çelme takıyor. Maraza çıkarabilir. Biz bunlara takılmadan yolumuza devam edeceğiz. Birilerinin nasırına basıldı. Biz özellikle kararlı ve emin adımlarla Türkiyeyi dünyanın en büyük 10 ekonomisi içine sokmak için hedef 2023 programı belirledik. AK Parti karşısında yedi kez mağlup durumuna düşenler, hezimete uğrayanlar farklı yöntemler deneyebilirler ama ben halkımızın sağduyusu ve kararlılıkla bunların üstesinden geleceğimize inanıyorum. Mesele çevre duyarlılığı ise bu mesaj alınmıştır. Gerekli değerlendirmeler yapılmıştır. Bu saatten sonra bunu uzatmak işin tadını kaçırmaktır ve bu işi marjinalleştirmektir."
--spoiler--
negahan alçı ise "Birçok konuda AK Partiyi desteklememe rağmen bu konudaki talepleri haklı bulduğumu, Topçu Kışlasına benim de karşı olduğumu, oranın Taksim Meydanıyla aynı seviyeye getirilmiş düzayak bir büyük park olması gerektiğini söyledim" diyerek kendini destekçi(!) olarak görse de vurucu noktayı aşağıdaki sözlerle tamamlıyordu;
--spoiler--
Diplomat arkadaşım Bu çevreci görüşlere destek vermen çok önemli. Kanal istanbul ve Üçüncü Havalimanı projeleri de çevreye büyük zararlar verecek, hükümet bunlardan da vazgeçmeli, yoksa yine büyük protestolar olur dedi.
Allah allah dedim içimden. Ürktüm de biraz. Zira bu arkadaş Thatcher ve Reagan hayranı olan sağ görüşlü bir diplomattır. Kendi ülkesindeki çevreciler ve solculardan hoşlanmaz. Oysa burada özellikle Kanal istanbul ve Üçüncü Havalimanı konusunda birden çevreci ve solcu hale gelmiş... Üstelik o projelerle ilgili büyük protestolar olacağını nerden çıkartıyor? Ben biraz da sert tonla bunları sorunca Tahmin ediyorum, baksana Taksim Platformu da Kanal istanbul ve yeni havalimanını istemiyor dedi. Ancak kendini sağcı olarak tanımlarken, buradaki solcu ve çevreci tezleri niye desteklediği noktasındaki çelişkiyi açıklayamadı...
Ben de o zaman Kanal istanbul ile bizi kilitleyen Montrö Sözleşmesi fiilen ortadan kalkacak. Üçüncü havalimanı ile de istanbul Avrupanın hub noktası olacak, Frankfurt ve Londrayı geçecek. Sorun bu mu? Sonra, niye üçüncü köprüye değil de diğer iki projeye özellikle karşısınız? Tuhaf değil mi? diye sordum. Bunlara hiç cevap veremeden telaşlanarak yine çalışıp ezberlediği solcu ve çevreci tezleri sıralamaya başladı bu Thatcher hayranı diplomat arkadaş.
Bu arada şu notu düşeyim: Bir liberal-demokrat olarak hayatı komplo teorileriyle ve dış mihrakların oyunu gibi laflarla açıklamaya çalışan totaliter kafa yapısından hiç haz etmem. Fakat ünlü uluslararası ilişkiler teorisyeni Tarbjon Knutsenin Büyük devletlerin Türkiye politikası kurudukça sulanan, uzadıkça budanan bir politikadır sözünün gerçekliğini de iyi bilirim. Yukarıda bahsettiğim diplomatla sohbetim bana bu gerçeği bir daha hatırlattı...
Bazı büyük devletlerin ve şirketlerin kendi çıkarları gereği Kanal istanbul ve üçüncü havalimanı projelerine karşı olduğu çok açık. Bunları durdurmak için önümüzdeki dönemde çevreci kamuflajlar kullanılacağı ve gösterilerin destekleneceği de öyle. Türkiyeyi gerçekten seven solcuların ve çevrecilerin bazı büyük Batılı kapitalistlerin ve istihbarat örgütlerinin oyuncağı durumuna düştüklerini fark edip akıllanması lazım...
istanbulu gerçek bir küresel merkez haline getirecek bu iki projenin yapılması şart. Bu sefer Türkiye uzadıkça hiç kimse budayamamalı...
--spoiler--
hızını alamayarak da aşağıdakilerle eklemede bulunuyor;
--spoiler--
Çok tuhaf bir şey oldu. Haftalardır alkol düzenleme yasasına -ki bu yasanın birkaç maddesine ben de karşıyım- muhalefet eden, bu yasanın özgürlüklerin kısıtlanması anlamına geldiğini haykıran ve Gezi protestolarının bu kadar genişlemesini de buna bağlayan çevreler, büyük bir öfke ile Başbakan Erdoğanı hedef alırken bu yasa Köşkten onaylanıp, sessiz sedasız geçiverdi. Günlerdir bakıyorum, Erdoğana ateş püsküren çevrelerden Abdullah Güle karşı tek bir tepki yok...
Halbuki Cumhurbaşkanının yasayı onaylamayacağına dair dedikodular çıkaranların beklentileri boşa çıktı... Esasen Gülün onayı siyaseti doğru gözlükle takip eden bizler için sürpriz değil. Ancak bu yasayı laikliğe aykırı gören çevrelerin kıyamet koparması gerekirdi. Ama hiç ses çıkarmadılar. Çünkü şu an vesayetçi güçler açısından tek hedef Erdoğan. Mesele ilkeler değil. Reha Muhtarın ısrarla yazdığı gibi, AKPyi kayıran ama sadece Erdoğana yönelmiş bu muhalefet kampanyası Özal ve ANAP hikayesini bize hatırlatıyor.
--spoiler--
ve maalesef haklı.medyanın bu olayı görmezden geleceğini ve "üzgünüm gezi parkı ile ilgileniyordum" şeklinde çocukça bir mazeret uydurabileceğini düşünürken insanların bu yasayı nasıl yuttuğunu (!) anlayamıyorum. kaldı ki siyasi partiler bu konu hakkında son birkaç gun hiç konusmaması da enteresan.
taksim dayanışma platformu'nun da yeternce organize olamadığı da aşikar. baştan beri sahiplenmeden gölge şeklinde yol alan platform aslında en büyük hatayı ilk gunlerde yaptı. biraz da müdahaleyi meşru kılma yolunda birkaç basamağı da kendisi koydu.
"insanlar "tea party" yani çay partisi olarak adlandırılan kurumsal bir yapıya sahip olmayan, siyasi parti niteliğini taşımayan, ortak değerleri savunanların oluşturdukları bir sivil toplum platformu var. Yöresel Çay Partileri, yörenin özel sorunlarına dönük faaliyet gösteriyor. Ulusal sorunlar gündeme geldiğinde ise yöresel Çay Partileri bir arada hareket ediyor. Bir siyasi parti veya bir dernek gibi belli bir yönetim kadrosuna sahip değil. Sadece yöresel eylemleri koordine eden kişiler var."
bu şekilde örgütlenen bir gezi partisin ortaya çıkabilir. belki gelecek uygulamaları için ders almışısızdır.
nihayetinde en büyük beklenti 2014 yerel seçimlerinde akp nin yara alması. ancak mağdur edebiyatı oynayan bir akp nin yine kazanacağı ve biz ve ötekiler ayrımıyla yol alacağı muhakkak.
--spoiler--
Göstericiler Divan Otele gaz sıkıp plastik mermi attığında oradaydım. Kadınlar, çocuklar çığlık çığlığa kaçışıyordu. Yaralılar yerlerde. doktor yok ve polis revire gaz bombası atıyor
Savaşın bile asgari bir ahlakı vardır. Hiçbir savaşta çocuklara gaz sıkılmaz mesela...
Elinde silahı olmayan, çadırı içinde oturan, barışçı bir gruba böyle saldırılmaz.
Yaralıların revire çevirdiği mekânlar gaza boğulmaz.
Bu emri verenler olabilir, ama o emir uygulanmaz.
Uygulamak zorunda kalanlar arasından vicdan sahibi birileri çıkar, istifa eder.
Savaş ahlakı bile çiğnendi dün...
Yapmayın bildirisi
Devlet yapamaz. Bunca çocuğun üstüne saldıramaz diyenler, devleti tanımıyordu.
Biz tanıyorduk.
1 Mayıs 1977 Taksimi görmüştük. Sivası, Uludereyi yaşamıştık. Açlık grevleri sırasında, hem de müzakerelerimiz sürerken nasıl cezaevlerine girilip katliam yapıldığını hatırlıyorduk.
Devletin, güç gösterisi için her şeyi göze alabileceğini biliyorduk.
O yüzden akşamüstü Başbakan, seçim meydanından operasyon işaretini verir vermez bir grup sanatçı, gazeteci acilen buluşup Yapmayın mesajını ortak imzaya açtık.
Ancak çok geçti.
Tomalar hareketlenmişti.
Valinin hali
Bunun üzerine endişeyle istanbul Valisini aradım. Gün boyu haberleşmiştik. Oradaki tabloyu biliyordu. Çocukların kendi iradeleriyle barikatları, parti flamalarını kaldırdığının, bazı kitle örgütlerinin çadırları kaldırma kararı aldığının, oradaki kitlenin nispeten azaldığının farkındaydı.
O çocuklarla buluşup konuşmuş, orada bir terör yapılanması olmadığını öğrenmişti.
Dayanışmanın tek ve büyük bir çadırda toplanması ihtimali belirince Ben de gidip orada bir çaylarını içmek isterim demişti.
Bunları hatırlatıp, Yapmayın. Hepimizin çocuğu var orada... Çok ağır sonuçları olur dememe karşılık, Günlerdir uyarıyoruz. Artık yapacak bir şey kalmadı diye cevap verdi. Çaresizdi.
Çocuklar ve kadınlar
Az sonra Gezi Çarşısının Divan Oteli tarafındaki ucundaydım.
Ses ve gaz bombalarının önce sesi, sonra sisi ve zehri yayıldı.
Polis, çadırdakileri arkaya doğru süpürdükçe kalabalık otele yığıldı.
Önce kapıları kapalı tutan korumalar, yığılma üzerine açtı.
Önce çocukları aldılar. 5-6 yaşında çocukların, yüzlerine bol gelen gaz maskeleri içinde, nasıl dehşet içinde çığlıklar atıp ağladığına tanık oldum. Ardından kadınlar girdi. Batan bir geminin paniği gibiydi.
Gaz odaları
Sonra panik halinde müthiş bir yığılma başladı.
Nefes almanın imkânsız olduğu otel lobisinde bayılanlar, fenalaşanlar, küfredenler, alt katlara doğru kaçıştı ve daha fazla gazla karşılaştı.
Yaralılar kapalı salona taşınırken dışarı çıkmayı denedik.
Adrese teslim plastik mermi
Tam otelin önündeyken, otelin sağ tarafından bir polisin hedef gözeterek otelin girişine doğru plastik mermi sıktığını gördüm. Mermi gelip bir kafamın bir karış üzerinde, otelin giriş kapısına çarptı.
Şimdi içerde gaz, dışarda kurşun vardı.
Ve insanlar çığlıklar atarak yeniden içeri, gaza doğru kaçıştı.
Yaralıların alındığı alt kattaki balo salonu, sığınağa döndü. O dakikadan itibaren baygın halde onlarca insan, oraya taşındı, yerlere yatırıldı, eldeki imkânlarla nefes almalarına çalışıldı.
Öksürük krizindeydi herkes... Doktor bulun, hemen çığlıkları işitiliyordu. Ağırlaşanları kollarına girip acilen dışarı taşıdılar.
Eldeki tek savunma malzemesi, su şişelerinde hazırlanmış solüsyonlardı. Gaz yiyen çocuklara ve yaşlı kadınlara onunla yardım edildi.
Böyle sakin ifadelerle yazdığıma bakmayın; feciydi.
Gerçekten feciydi.
Çaresiz değil
O tablonun ortasında istanbul Valisi aradı.
Halimizi sordu; anlattım.
Bu emre itaat edemeyeceğini, vicdanının sızladığını, istifa ettiğini açıklayacak sandım.
Meğer bir telefon bağlantısında Çaresizim dediğini söylememden rahatsız olmuş; onu düzeltmek istemiş. Burada boğuluyoruz. Siz düzeltme peşindesiniz dedim.
Bu zulmü yaşayan gençlerin içine nasıl öfke tohumları ekildiğini anlatmaya çalıştım.
Bu vesileyle düzeltmiş olayım; Vali çaresiz değilmiş. Çareyi biliyordu; çözümden umutluydu. Ne yazık ki yapmadı.
Sonradan basının karşısına çıkıp o çocukların o saldırı karşısında polise karşı şiddet kullanmadığını da açıkladı.
Ne kadar barışçıl olduklarını bizzat kanıtladı.
Şiddet seçimi
Böyle krizler karşısında devletler iki yöntem izler:
Akıllı yöneticiler, biriken enerjiyi uzlaşmayla göğüsleyip barışçıl kanallara akıtmayı dener.
Öfkesine yenik düşenler, silaha sarılır ve şiddet uygular.
Bu, devletin niteliğini de belirler.
Türk devleti, şiddet seçeneğini seçti dün...
Dünyanın gözü önünde barışçıl bir gösteriyi hiddetle, şiddetle bastırarak bütün ülkeyi ayağa kaldırmayı tercih etti.
Ancak bir yandan da ülkeye ancak savaş, deprem hallerinde rastlanan bir dayanışma ruhu hediye ettiler. Bunun, ağır siyasi faturası olacaktır.
Sadece emri verenler açısından değil, uyanlar açısından da ciddi sonuçları olacaktır.
Devletle ilk kez tanışan o gençler de 15 Haziran tarihini ve yapılanları unutmayacaktır.
Dileyelim devletin onlara yaptığını yapmaya kalkışmazlar.
Sivil itaatsizliğin ne kadar büyük bir siyasi sonuç doğurabildiğini görüp hükümetin bütün kışkırtmasına rağmen, barış yolundan ayrılmazlar.
bastan beri gezi parkı direnişine destek vermeyen türk medyası, zaman ilerleyip direnişin gücü arttıkça yer yer karşıt görüşleri barındırarak denge sağlamaya çalıştı.
lakin kimi medya kuruluşları da şark kurnazlıkları ile fazla bilinir oldu.
örneğin milliyet gazetesi, can dündar ,derya sazak gibi yazarları ile direnişçiler safında yer alırken serpil çevikcan türü kalemşörleri ile karşı safta iktidar borazanlığı yaptı. yer yer internet sayfasında da benzer durumlar ortaya çıktı.
örneğin aşağıdaki haber bile başlı başına bir örnek;
"Taksim Dayanışması'nın kararına Twitter'da büyük tepki" başlığı ile verdiği haberde bugunku taksim dayanışması platformu'nun verdiği karara "aralarında birçok aydının yer aldığı kişiler tepki gösterdi" şeklinde haber yapması bile kalitesizliğini ortaya koydu
nedense sözde aydınlar içersinde canan barlas, abdurrahman dilipak, mahmut övür, Nihal Bengisu Karaca, şamil tayyar gibi iktidar borazanları da yer almakta. başlığı okuyup içeriği inceleyenler için bile bu ne perhiz bu ne lahana turşusu kıvamında tepki doğuracak bir açıklama. hem direnişe destek vermeyip hem olaylara çanak tutmak boyle olsa gerek.
--spoiler--
Taksim Dayanışması'nın kararına Twitter'da büyük tepki
Taksim Dayanışması'nın Gezi Parkı'ndaki eylemi devam ettirme kararı Twitter'da büyük tepki gördü. Platformu'nun bugün açıkladığı Gezi Parkı eylemlerine devam kararına aralarında birçok aydının olduğu isimler tepki gösterdi.
Sosyal paylaşım sitesi Twitter'da Taksim Dayanışması Platformu'nun bugün açıkladığı 'eyleme devam' kararına gösterilen tepkilerde eylemin artık amacına ulaştığı bundan sonrasının, eylemi marjinal hale getireceği ifade edildi.
iŞTE O TEPKiLERDEN BAZILARI
Ahu Ozyurt ?@ahuozyurt
Taksim Dayanışma taktik olarak iyi goturdugu bir muzakere surecinde stratejik buyuk bir hataya dusmek uzere. Kamuoyu destegi kayıyor.
Erol Erdogan ?@OrtakSoz
Taksim Dayanışma'nın 'Eyleme devam' kararı bir çeşit AK Parti'ye destek, CHP'ye kötektir.
Fatih Tezcan ?@fatihtezcan
Taksim Dayanışma Platformunun mücadeleye devam kararındaki işbirlikçiliği test: 2 ağaç değil Ormanı kesip yapılan Koç Üniversitesi yıkılsın?
Canan Barlas ?@cananbarlas
Bu kalkışmayı çok sahici bulmuyorum.Ağaç kışla derken başbakanı indirme enternasyonel ...
Ünal Tanık ?@tanikunal
Gezi Parkı eylemcileri, "işgale devam" açıklaması yaptı. Açıklamada bir de tehdit var.
Emre Uslu ?@EmreUslu
Gezi direniscileri ERDOGAN'in GERI ADIMI ILE DEMOIKRATIK KANALLARIN ACILMASINA RAGMEN "direnişe devam" diyerek kendini MARJINALLESTIRMISTIR
mahmut övür ?@mahmutovur
Yeni kuşak gençlerin yeni demokrasi için umut olabileceğini düşünmüştüm. Bu inat diliyle dinozorlara teslim oldular. yazık...
Hatem Ete ?@hatemete
TDP'nin bildirisinden 90'lar kuşağına özgü zeka, espri, parıltı, duygu gören var mı? Bende geç kalmış devrimci izlenimi uyandırdı.
asli aydintasbas ?@asliaydintasbas
Gezi eylemlerinin aynı biçimde devam etmesi, artık sizlere olan kamuoyu desteğini de azaltır.Kazandınız.Şimdi sıra bu enerjiyi geliştirmekte
Abdurrahman Dilipak ?@aDilipak
Ben de AKM nin yerine cami yapılana kadar taksime çıkacağım, inmeyeceğim dersem ne olacak.. Baskın basanın mı, neye, kime göre..
ozan ceyhun ?@ozanceyhun
Halkin bikmasina ragmen ve yeter artik demesine ragmen Gezi Parkı eylemcileri Taksim den çıkmıyor!
Nihal Bengisu Karaca ?@nibenka
'madem kidünyada yankılandık direnişe devam'demenin,biz bu renkli devrimi ülkeye ite kaka sokucaz,ülkeniz de umrumuzda değil demektenfarksız
Şamil Tayyar ?@samiltayyar27
Bu daha başlangıçmış, eylemi ülkeye yayacaklarmış; Müzakereciler, üslupçular, mutedilciler, özürcüler, amancılar, diyalogçular nerdesiniz?
--spoiler--
24 kasım 1987 doğumlu surinam asıllı hollandalı ofansif futbolcu. kanat yahut forvet olarak görev almaktadır. stamina olarak adlandırılan dayanıklılıgı ile bilinmektedir.
2006-2010 yıllarında oynadıgı az alkmaar'a genç takımdan yükseldi. 2010dan beri de psv eindhoven takımında oynamaktadır. 96 macta 34 golu varmış.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Gezi Parkı ile ilgili yaptığı görüşmeler çerçevesinde saat 22.30'da, 8 sanatçıyı ve Taksim Dayanışma'dan 2 ismi kabul edecek.
Başbakanlık kaynaklarından edinilen bilgiye göre, Resmi Konut'ta gerçekleşecek kabulde, Taksim Dayanışmadan TMMOB Başkanı Eyüp Muhcu ve Semt Dernekleri Sözcüsü Cem Tüzün yer alacak.
Sunay Akın; kendisini anlıyorum sağ duyulu bir sanatçı. Yavuz Bingöl neresinden tutsam elimde kalıyor, türkücü kontenjanından mı sanatçı(!) kontenjanından mı? bilemedim. Ceyda Düvenci al bir tane daha! sadece yürüyüş yapıp gezi parkına uğradığı için mi orada? Halit Ergenç tek kelimeyle muhteşem sülüman. onu almazsa zaten diğerleri hiç gelmemeli. Sertap Erener başbakan kontenjanından. vakti zamanında yurtdışı gezilerinde de bulunmustu. emine erdoğan ile özel ilişkisi var. Mahsun Kırmızıgül bir kardeşlik türküsü insana nerelere getireceğinin örneği. son zamanalrın film yönetmen ve yazarı. Nebil Özgentürkne desem bilemedim. Ali Sunal kemal sunal'ı anladık da, bonusu cıks.
Medya Takip Merkezi (MTM), 31 Mayıs-04 Haziran tarihlerindeki TV yayınlarını kapsayan bir araştırma yapmıştı. MTMnin, 30 TV kanalı üzerinden hazırladığı araştırma raporuna göre, TV kanallarının Gezi Parkı olaylarına ayırdığı süreler 31 Mayıstan 4 Hazirana kadar yüzde 284 oranında arttı.