by palandokenli
0 (düz adam)
beşinci nesil silik 1 takipçi 0.30 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    raki ile iyi giden sarkilar

    5.
  1. icimden avuclarindan opmek geldi

    1.
  2. avuçiçi kutsaldır. hasat zamanı gelmezden önce mahsulüne yağmur için tanrı'ya el açan çiftçinin dillendiremediği cümleleridir. yardıma muhtaç bir insanın lal dilinin tercümesi.

    bir ayrılık da en son parmaklar değil avuçiçleri ayrılır birbirinden.

    avuçiçi kutsaldır. dilekçedir. tüm kutsal eylemler avuçiçleri ile gerçekleştirilir. bu yüzden öpüldüğünde içini ısıtır karşıdakinin. ruhuna masaj yapar.
    avuçiçi kutsaldır. tek hissetme mekanizmasıdır. yağmur altında sırılsıklam olan bir insan yağmuru asla ve asla hissetmezken, avuçiçine iki damla yağmur düşse, yağmuru hisseder.

    avuçiçi kutsaldır. tövbelerin tanrı'ya dönük yüzüdür. duaların beden dili. yalnızken kişinin kendi karnına yapışıp da almış olduğu cenin pozisyonunun kalkanıdır.
    avuçiçi kutsaldır. cennetten kovulan adem, havva'ya yasak meyveyi avuçiçinde sunmuştur. avuçiçi suç aletidir. yasak aşk yaşayan aşıklar birbirlerinin tenlerini, yüzlerini avuçiçleri ile okşarlar.

    avuçiçi kandır. somut kanıtların tümleci, somut kanıtların mekanıdır. o yüzden de her şey avuçiçlerine bırakılır. biten bir aşkın ardından geri verilen mektuplar, şiirler, şarkılar... avuçiçlerine bırakılır her şey.

    tüm bu bırakılanlar içerisinde ise en kutsalı öpücüktür. bazen bir çocuğun avuçiçi öpülür. bazen annenin. bazense babanın. ama en çok sevdiceğin avuçiçini öpmek huzur verir. hem öpene. hem de öpülene.
    2 ...
  3. 1 mart 2009 antalyaspor trabzonspor maci

    5.
  4. fırtınanı yeniden esmesini beklediğimiz karşılaşma.
    2 ...
  5. türk futbol tarihini yakan sözler

    81.
  6. ingilizcenin icine sicmak

    1.
  7. vapurda yaptım böyle bi salaklık geçenlerde.

    turyoldayım. havalar soğuk olunca, fazla kişi çıkmıyor tabi dışarı. ben varım, bir de alman turist var 3-4 tane. fotoğraf çekip gülüyorlar işte. çay ve salep dağıtan adam geldi. ben bi salep aldım. neyse, turistler de salep istemiş. adam tarçın ister misin diye sorucak turistlere. sanırım önce gösterdi tarçını ama adamlar ne olduğunu anlamadı. benim de arkam dönük, göremiyorum tabi. adam o anda nedense bana sordu, biliyo musun sen tarçın ne diye. işin eğlencesinde sordu biraz aslında gülerek. ben de o anda "marshmallow" (şekerleme) dedim kendimden emin bi şekilde. kafamı sikeyim. şu güne kadar da ingilizce konuşurken bi zorluk çekmedim. ama nedense tarçın öyle kalmış aklımda o anda. adam turistlere baktı, "marışmeylovv?" dedi. telaffuzuna koptum adamın ilk anda (tabi daha farketmemiştim yaptığım salaklığı). turistler o anda ne tepki verdi, bilmek bile istemiyorum. birkaç dakika sonra aklıma geldi : cinnamon. sonra gülsem mi bu duruma ağlasam mı diye karar veremedim. ardından inmeden önce turistlerin yanına gittim ve "that brown thing is called cinnamon, that guy tricked you!" dedim. biraz daha sıvamaya kalksam neler olurdu acaba.
    4 ...
  8. mustafa kemal atatürk

    1546.
  9. tum entryleri iyi oylanasi baslik

    ?.
  10. atatürk ü tam kötüleyemediği için deliren yobaz

    ?.
  11. avrupa da bu yok

    5.
  12. inanamayacaksınız ama doğru sadece türkiye de oldu avrupa da olmaz böyle şey dedirten olay.

    --spoiler--
    http://www.hafif.org/yazi/ilk-turk-sahte-parasi
    --spoiler--
    1 ...
  13. uzulme vatan bu gunler de gecer

    ?.
  14. kontör

    15.
  15. yokluğunda *135*053^^^^^^^^^# yi alışkanlık yaptıran zalimin zalimi kendi içlerinde birbirlerini sevmeyen * ama mesafeleri yakınlaştıran görünmemesine rağmen para verdiğimiz araç.
    2 ...
  16. babaanne

    73.
  17. canımdan bir parça gibi belki de yaşının geçmesiyle bir bebek gibi olması beni ona bağladıkça bağlıyor. 2gn öncesinde aynen şu diyalogu yaşadıktan sonra ona tapmamak elde mi?
    babaannem tv deki ergenekon hakkındaki kazı çalışmalarını canlı canlı izlerken ;
    b.annem: yavrum ne arıyo bu adamlar sabahtan beri?
    ben :bişi yok babanne kriz warya dewlet altın arıyor.
    b.anne :aman ıyı olum ıyı altın bulsunlarda şu bızım uc aylıga zam yapsınlar.
    ben : *
    * *
    1 ...
  18. pakito

    24.
  19. --spoiler--


    --spoiler--
    0 ...
  20. mustafa kemal atatürk

    1544.
  21. anam

    9.
  22. hiç bir şey söylemeden her şeyi anlatandır.
    o kritik kelimeler asla çıkmaz ağzından. etrafından dolanır, hedefe doğru ilerlerken daha çok virajlı yan yolları tercih eder. tehlikelidir söyledikleri, ama asla riskli değildir. sizin onu anlamamanız riskini başarıyla sıfıra indirir ve sözlerine başlar.
    dokundurur, dokunur. boğazınız düğümlenir.
    evet, hata yapmışsınızdır. "anne, lütfen git!" diye haykırılır içeriden. tepkiler gizlenmiştir ama bir o kadar da açıktır "o kadın"a karşı.
    kızmaz, sadece kırılır... sizinle parçalanır, sonra da puzzle'nızın parçalarınızı birer birer yapıştırır. "bu parçanın yeri neresiydi?" diye asla sormaz. her zaman bilir o.
    "ama ben onu çok sevmiştim." diye mırıldanır sessizliğiniz.
    onu da bilir her zaman. siz hep çok sevmişsinizdir, hep de çok seversiniz zaten.
    kankırmızı bir camdan kalp binlerce kez yere fırlatılmıştır şimdiye dek.
    "ama hiç böyle olmamıştı", "ama o farklı" demek istenir anneye.
    ama anne bilir hep.
    muhalefetler nafile... kırılacağı varsa şayet...
    "bir de şu gözyaşlarım olmasa, bilincin akıttığı..."
    0 ...
  23. 1st anbul

    ?.
  24. bir numaralı şehirden başlıyoruz. o yüzden 1st ekini eklemek gereğini duydum. duyguların ve anıların karışımıyla insana garip anlar yaşatan ama doyulmayan şehir.
    hiç bitmeyen trafiği, sürekli bir yerleri kazılmış sokakları ve çoğu zaman insanın içini boğan kalabalığıyla kimilerine yaşanılmaz, hatta katlanılmaz gibi gelse de, vazgeçilemeyen, terk edilemeyen şehir..

    nasıl bırakıp gider ki insan..
    beşiktaşta çay içmektir gerine gerine güneşin veya yağmurun altında. sabahın köründe henüz daha uyumamışken.
    yeniköyde kahvaltı yapmak, denizin suyuyla yıkanarak, tuzuyla yanarak.
    vapurda, yarısını yediğiniz simidin diğer yarısını martılara atmaktır bir elinizde sigaranızı tüttürürken.
    gecenin bir saati, sarhoş sarhoş koşmaktır taksim sokaklarında.
    kadıköyde yenilen bir tatlıdır, kup griyedir, içilen bir kadeh içkidir.
    şükrü saraçoğludur, avazın çıkana kadar bağırdığın ya da öyle sessizce oturup ağladığın..
    kışın ortasında, her yer kar kaplıyken gecenin bir yarısı ortaköyde bir bankta oturup şarap içmektir.
    eminönünde balık ekmek.
    sultanahmette ramazanda, elinizde macunla dolaşmaktır kalabalığın arasında.
    istiklalde şiir satan adamdır, gazete satan kör adam, sinir bozucu uzaylıdır, her yerden farklı bir notada çalan bir müziktir.
    adalarda bir elinize sandviçinizi alıp bisiklete binmektir.
    anadolu hisarına yağan ilk kar.
    rumeli hisarının üstünde oturup boğaza karşı içilen bir çaydır soğukta.
    maçka parkında binilen salıncaktır, hızla dönen.
    gümüşsuyu parkında korkarak aşağı doğru koşmaktır acayip merdivenlerden, yüreğiniz ağzınızda.
    göztepe parkında kardan adamdır.
    güneşlide öğlen sıcağında oturulan bozkıra benzeyen parklardır.
    beyazıtta sahafların arasında ne aradığınızı bilmeden dolaşmak.
    istinye sahilinde deniz fenerinin altında sabahlamak.
    yeşilköyde uçaklara göz kırpmak.
    galata köprüsünde bira yudumlamaktır yorgun bir günün ardından.
    gülhane parkındaki ceviz ağacı..
    süleymaniyede açık havada nargile eşliğinde sabaha kadar izlenen filmlerdir.
    kanlıcada denizle birlikte yenen şekerli yoğurt.
    taksim meydanında karda çizilen kelebektir.
    aşktır, bazen can yakandır ama gidilemeyendir, özlenendir.
    kalbinizde bıraktığı tüm anıları, acıları, mutlulukları, mutsuzlukları sebepsizce, vazgeç-e-meden sevmektir.
    memleket değildir, memleket gibi de durmaz ama, onun kadar dönülemeyendir.
    1 ...
  25. anne

    261.
  26. rafa kaldıracağı tişörtün 3 oğlundan hangisine ait olduğunu koklayarak anlayan muhteşem varlık. cenneti paspas yapan kişilik.
    3 ...
  27. amerika

    93.
  28. muhteşem bir rammstein şarkısı. videosu da rammstein'ın yaptığı en harika iş.
    aklınıza gelebilecek her grubun amerika ile ilgili bir şarkısı vardır. ancak hiçbiri amerika'yı böyle algılayamamıştı, böylesine anlatamamıştı.

    amerikasız bir dünyanın mümkün olmadığını, giydiğimiz, yediğimiz-içtiğimiz, yaptığımız her şeyin amerikan olduğunu anlatmaya cesaret edememişti belki hiçbiri. kimse bu kadar ince eleştiremezdi.

    umarız bu bazılarına örnek olur ve ellerindeki gibson, fender gitarların, marshall amfilerin nerenin ürünü; yaptıkları müziğin nasıl bir kültürün eseri olduğunu, babaya paraların nereden geldiğini unutarak "hedefini al, piyasanı al" gibi basit sözlerle ve her şeyin gözümüze sokulduğu basit kliplerle dinleyiciyi/izleyiciyi salak yerine koymaktan vazgeçerler.*
    2 ...
  29. gegen die wand

    51.
  30. bir buyuk basarisi da filmin kucuk detaylar kullanarak turk toplumundaki cinselligin kodlarini ve de erkek ve erkeklik uzerinden donen guc mekanizmalarini cok guzel desifre etmesiydi. tam bu noktada film sonrasi hikayemizi anlatmak da farz oldu tabii.

    ben efendim bu filme new york sehrinde gittim. leila isminde amerika dogumlu bir arkadasimla birlikte. her neyse biz filmi cok begendik ve film sonrasinda baska planlarimizi iptal edip filmi konusabilecegimiz bir yere gitmeye karar verdik. ve fakat leila hanimefendi filmdeki turkiye, turk, istanbul sahnelerinden ve konularindan fazlasiyla etkilenmis ve de bikmamis olacak ki, tutturdu turkce bir yere gidelim diye. ee gidelim tabii ve fakat etrafta oyle guzel bir turkce sozlu hafif muzik kafesi mevcut degil. bildigim tek turk mekani bu noktada meshur bereket donercisi ve fakat donercide de oturup cay icmenin alemi yok. gel gor ki leila'ya bunu anlatamadim ben deniz, ve haliyle bereket donercisine cay icmeye gitmek uzere sinemadan ayrildik.

    ben yolda yururken leila'ya turkiye turk kulturu, turkiye'de erkekligin halleri, macoluk gibi konular hakkinda onemli aciklamalarda bulunuyorum. leila da filmde tam olarak anlayamadigi yerleri bu sekilde anlayip mutlu oluyor. kendisi de cok yabanci sayilmaz aslinda bolgeye. isminden de anlasilacagi gibi arap kokenli bir arkadasimiz leila. ve fakat annesi ingiliz, kendisi amerika dogumlu... ol sebepten oyle ortadoguda macoluk konulu bir dersin sinavina girse maksimum on alir yuz uzerinden.

    her neyse bunlari anlattim ben yolda. konu kapanmaya yuz tuttugunda da bereket donercisinin kapisina gelmis idik. iceri girdik. leila onden gitti ve bir kazandibi ve cay ismarladi, parasini da verdi. hemen arkasindan ben de kasadaki gence, tabii turkce olarak, bana da bir kadayif ve cay dedim.

    ve dedigim anda kasiyer leila'ya parasinin yarisini iade etti, ederken de

    "if you're with a turkish guy, the tea is on us" (eger turk bir adamla geliyorsan caylar bizden)

    seklinde bir cumle sarfetti. bana da bu sirada goster onlara turk'un gucunu abi der gibi bakti, bir yandan da abi nasil, yengeye cektigim kiyagi begendin mi seklinde bir soru isaret olustu gozlerinde.

    tabii ben o sirada leila'nin yenge olmadigini, okuldan samimi bir arkadas oldugunu falan anlatmaya calismadim delikanliya, ne de olsa inanmayacakti. tesekkur ettim adama, turkce. sonra da leila'ya dondum

    "turkiye'de erkekligin hallerini gordun mu, filmin anlattigini daha iyi anladin mi?" diye sordum

    tatlilarimiz daha bir senlendi haliyle
    1 ...
  31. aşk

    2209.
  32. bir kesim düşünce yapısına göre de aşık olurken, eşini bulurken... herkes kendinde olmayanı arar, kendini tamamlayana aşık olur zaten derler...

    iyi güzel de;

    bu teoriye "biz ayrı dünyaların insanıyız" seçeneğini nasıl yedireceğiz peki?

    iki türlüsü de "en iyisi" olamıyor sanki. her iki taraf kafa dengi ve ortak tarza sahip olsa ve o insanlar kişisel olarak ne kadar genişlerse o kadar geniş bir ilişki olacak gibi. ama yine karşıdan "yeni" birşey gelmemiş oluyor gibi. yani cinsellik ve sevgi dışında.

    her iki taraf farklı dünyalardan, ayrı telden çalanlardan olsa bu sefer de sırf aşk ve cinsellik uğruna belki de normalde sevmediğin, desteklemediğin şeyleri deneyimlemek zorunda kalacaksın. ama bunun yanında bir sürü sana "yeni" gelecek şeyleri deneyimleme şansı olacak. ilk cümledeki tamamlama gerçekleşmiş olacak.

    zor iş bunlar zor. aşkın en güzel zamanları eski çağlarda, mağara dönemlerinde gerçekleşmiş bence. kafanın en rahat ve en net olduğu zamanlar. ki felsefe desen onun da kralı var. mağaralara o kadar yakınsın ki... bizzat içindesin zaten... al sana mis gibi platonun mağara alegorisi...
    2 ...
  33. © 2025 uludağ sözlük