seni tanımadıkları için selam söylemiyorlar sanıyordum başlarda, ama yok tanıdıkları halde durum bu şekilde macit. onlara sevgisizlik aşılamışsın, geçen gün ikisi aralarında konuşurken duydum. sevmiyoruz dedikleri yok ama sevgisizlik aşılayan bir insan da sevilir mi pek bilemiyorum macit. yüzüne yüzüne bunları söylüyorum diye bana kızmıyorsun değil mi? her insanın kendi hakkında kötü şeyler duymaya ihtiyacı vardır, öyle düşün. duymak istemez ama duyması gerekir. öldürmeyen şey güçlü edeceğinden falan değil, sadece bil diye söylüyorum. sen orada özlem çekerken buralar için, burada kimse sana selam falan söylemiyor, sevgisizliğini anıp duruyorlar, bir ikincisine daha şahit olduğumdan söylüyorum bunu. bana sorsan sevgisizlik seni tanımlayabilecek son sıfat hatta geçen mevsim fazla sevgiden (hızını alamayıp) başkasının sevgisine mi göz koymuşsun ne? dediğim gibi bence sevgisizlik seni tanımlayabilecek son sıfat ama bu aşamada da sevgiyi nasıl bildikleri devreye giriyor buradakilerin. bana kalsa sen severek bıktırabilecek güçtesin bir insanı, sarılarak nefessiz bırakabilecek güçte. ama onlar sevmeyi öyle öğrenmemişler be macit. her sabah sofra kurar gibi sevememişler kimseyi. bırakmış, boş vermiş, üzerine konuşmamışlar, sonra da seni sevgisiz bilmişler. kocaman kalplerden haberdar değiller. anlatılacak şey de değil doğrusu bu. pişman olmalarını bekleyebilirsin en fazla, beklemelerin en acıklısını bilir misin sen macit? ben söyleyeyim. pişman olmasını beklemektir çok sevdiklerinin ve bu yeryüzünde bir kere falan meydana gelmiştir. o güne şahitlik eden bir kişi de pişmanlığın soğuk yenen bir yemek olduğunu söylemiştir hatta(o zamanlar intikam diye bir kelime icat edilmemişti). sabırla intikamın alakası olduğunu düşünen insanlar var hala, aklın alabiliyor mu macit? biliyorum bu laflara itibar etmezsin sen, bildiğini okursun. sevilmediğin de yok aslına bakarsan ama kriterler farklı burada. mesela sen, sarıldıklarında seviyorlar sanıyorsun, öptüklerinde seviyorlar sanıyorsun. akıllarına düştükçe sen, seviliyorsun sanıyorsun. senin sevgin sevgi değil genişletilmiş bencillikmiş, biraz uzak dur; ağlayasım geliyor macit. tıpkı bir halk ayaklanması gibisin, yeşerip yeşerip soluyorsun. sana sevgisiz diyenler halt etmiş de selam söyleyen kimse yok be macit. http://butuntursularaynid...sana-selam-yok-macit.html
"a word again and a word again"*
burada böylece duruyorum ben. içim ezilerek duruyorum, gözüm tavana bakarak ve kollarım iki yanımda sabit bir şekilde. gözümden kulağıma doğru yaş akıyor ve duruyorum. bir insan olarak değil de sanki dokunsan kırılacakmış kadar eski bir gece lambası olarak duruyorum. kımıldamadan duruyorum. o kadar buralı değilim ki nasıl o dilde anlatırım derdimi hiç kestiremiyorum.
içim çok acıyor, metafor olmasını dilerdim de değil, dilediğim ne çok şey gibi değil. ajitasyon meleği. içim bildiğin acıyor, ezilerek acıyor. birbirine yapışık bir acı. böyle kollarınla sımsıkı sarmak da bırakamamak gibi de bir acı. ezik acı.
burnumdan koluma doğru yaş akıyor da duruyorum. durmazsam birilerinin canı yanacakmışcasına duruyorum. bir şey olduğu yok sesini duyuyor ama duruyorum. hayır, canımı yakmışlar da kendimi anlıyormuşum gibi bile duruyorum. o kadar duruyorum ki. ben burada bayadır hissizleşmek anlamında biraz da, duruyorum. uzun süre ışığa maruz kalan gözlerin ışık görünce boku yemesi gibi bir hissizleşmek. çok sevildikten sonra sevme beni artık diyen insan hissizliği gibi bir hissizleşmek. çok sevildikten sonra diyorum bak. sonrası olan bir sevilmek. kimse kimseye sevme beni diyemez bunu nazikçe ima eder işte bana burada nazikçe bir imada bulunuluyor bayım. imayı inkar edebilecek kadar nazik.
|sevme beni artık demez kimse kimseye, lütfen burada saçmalamadan duralım.||
gözümdeki yaş biraz da saçlarıma bulaşıyor da duruyorum. daha fazla gidecek yer bulamayınca kurur. hayatta anlayamayacağı şeylerin başında 'kimin canının ne kadar yandığı' sorusu gelir de, öylece durur mu insan.
kıpırdamazsa her şey baştan yaşanacakmış sanırsa, gitmeye doyamayanlara sevgi büyüterek bile durur. insan dediğin gider mi hiç, hatır için bari durur.
yenice fark ettiğim çok güzel bir the talking bugs şarkısı. aşağıdaki cümlelere de alet olmuştur tesadüf eseri, ve tesadüfün böylesi.
"a word again and a word again"*
burada böylece duruyorum ben. içim ezilerek duruyorum, gözüm tavana bakarak ve kollarım iki yanımda sabit bir şekilde. gözümden kulağıma doğru yaş akıyor ve duruyorum. bir insan olarak değil de sanki dokunsan kırılacakmış kadar eski bir gece lambası olarak duruyorum. kımıldamadan duruyorum. o kadar buralı değilim ki nasıl o dilde anlatırım derdimi hiç kestiremiyorum.
içim çok acıyor, metafor olmasını dilerdim de değil, dilediğim ne çok şey gibi değil. ajitasyon meleği. içim bildiğin acıyor, ezilerek acıyor. birbirine yapışık bir acı. böyle kollarınla sımsıkı sarmak da bırakamamak gibi de bir acı. ezik acı.
burnumdan koluma doğru yaş akıyor da duruyorum. durmazsam birilerinin canı yanacakmışcasına duruyorum. bir şey olduğu yok sesini duyuyor ama duruyorum. hayır, canımı yakmışlar da kendimi anlıyormuşum gibi bile duruyorum. o kadar duruyorum ki. ben burada bayadır hissizleşmek anlamında biraz da, duruyorum. uzun süre ışığa maruz kalan gözlerin ışık görünce boku yemesi gibi bir hissizleşmek. çok sevildikten sonra sevme beni artık diyen insan hissizliği gibi bir hissizleşmek. çok sevildikten sonra diyorum bak. sonrası olan bir sevilmek. kimse kimseye sevme beni diyemez bunu nazikçe ima eder işte bana burada nazikçe bir imada bulunuluyor bayım. imayı inkar edebilecek kadar nazik.
|sevme beni artık demez kimse kimseye, lütfen burada saçmalamadan duralım.||
gözümdeki yaş biraz da saçlarıma bulaşıyor da duruyorum. daha fazla gidecek yer bulamayınca kurur. hayatta anlayamayacağı şeylerin başında 'kimin canının ne kadar yandığı' sorusu gelir de, öylece durur mu insan.
kıpırdamazsa her şey baştan yaşanacakmış sanırsa, gitmeye doyamayanlara sevgi büyüterek bile durur. insan dediğin gider mi hiç, hatır için bari durur.
sözlüğün gazi üniversiteli ülkücülerden pek de aşağı kalır yanının olmadığını gösteren ilandır. nasıl yaşıyabiliyorsunuz bu kadar pis düşüncelerle. yeni yılda hepinize vicdan diliyorum.
forumu var bu parkın hazirandan bu yana. bir de radyosu var o forumun, şöyle de bir radyo programı var. mevzuu ikinci yeni. iki kızceğiz şiirimiz karadır abiler diyecek. bu pazartesi saat 21:00'de. https://www.facebook.com/...?notif_t=plan_user_joined
kazanan kadındır. aldatan erkek daha bir sevgi dolu döner bu kadına. aşkları güçlenir, pekişir falan. olan öteki kadına olur. nasıl diyorlar ona aldattıran kadına. *
peynir, bal ve gözlerin vardı kahvaltıda. sonra yumurta, zeytin, reçel, kızarmış ekmek, şeker, şekersiz çay ve tek şekerli ağzın. bir de ellerin tabii. ellerinsiz olmaz. uyku mahmuruydu ses tellerin ve sanırım, annem dışında kimse tarafından kahvaltı sofrasına davet edilmemiştim o güne kadar. açlığa dayanamadığımı biliyor gibiydin, özellikle de uyku sonrası açlığa. Sabahları aksi olduğumu da biliyor gibiydin. belli olmasın diye hemen konu açmam gerekiyordu. çok ihtiyacım kalmadı çünkü hemen konuşmaya başladın. konuşurken ellerini öyle güzel kullanıyordun ki, karşındakinde de ellerini kullanma arzusu uyandırıyordun. ellerine baktım hep dinlerken. ne güzeldi ellerin. el eldin.