iki arkadaşın birbirlerine nasıl iyi, nasıl saf ve temiz aynı zamanda şöhret sevdası olamayan bir kıza aşık olduklarını anlattıklarını izliyoruz. aynı kızdan bahsettiklerinin de farkında değiller.
yahu anlamadığım arkadaşın ballandıra ballandıra anlatıyor. bir sor kızın adı ne diye.
gerçi bunlar ismin aynı olduğunu duysalar yine anlamazlar.
ama hiç normal olmuş mu şimdi bu? her şeyi yiyoruz ama bu sefer olmadı yani. hakan neyse de ozan aylardır aşık olduğu kızı anlatıp nasıl hiç adını geçirmiyor anlamadım.
bu arada o umut'un üvey kardeşlerine sesleniyorum buradan, aslında siz hak ediyorsunuz ünlü olmayı, şöhret olmayı!
siz o kadar uğraşın gitsin hiçbir isteği ve oyunculukla ilgili bir becerisi bulunmayan umut kapsın rolleri...
umut'un üvey abisi, namus dedin tutturdun hapse giremedin gitti. gerçi iyi bir adamsın özünde bence girme hapse ama akıllan artık bir.
bu bölümde biraz akıllandığını hissettirdin. böyle devam.
asude senin o laf sokmaların ve kocanı yerden yere vurman.. hepsinde haklısın. ayrıca hiç üzülme, kocanın sevgilisi olacak kadının konuşması bile bir garip. senin zekanın yanında onun mızmız ergen davranışlarından kocan da bıkacak, tez vakitte sana dönmek isteyecek. işte o zaman asıl intikamın başlayacak. vergi memurları gelsin bakalım bi öncü olarak.
evet hakan ben seni tutuyorum. ozan daha biraz ne bileyim işte... sen daha bir masaya yumruğunu vuruyorsun falan. iyi yani bu tavırlar, umut'u da çekip çevirirsin ailesiyle olayları düzeltirsin gibime geliyor.
hale evet dizilerin aranan karakteri sensin aslında. konuşulmayan bir şey bırakmıyorsun maşallah. gizli olaylar açığa çıkıyor sayende. kaç yeşilçam karakteri senin gibi bir arkadaşı olmadığı için harcandı bir bilsen...
neyse reklamların bitmesine saniyeler kaldı ben dizime döneyim...
(#20726884)
beşire hala çok üzülüyorum.ama artık garibanlığın da böylesi. hadi paran pulun yok anlıyorum, ülkenin çoğuyla aynı durumdasın bu gocunmalar, kendini küçük görmeler niye?
nihal aşırı derece salaksın. halanın ve matmazelin yanında behlülü sevdiğini öyle bir açık ediyorsun ki.. çok bile beklemişsin sen behlülün üzerine atlamak için. bu arada kankan var senin pelin. o kız da behlülü sevmiyor muydu önceden? türk kızına yakışmaz senin yaptığın...
adnan, bu kadar kör olabilip de nasıl şirket yönetiyorsun sen kuzum? gerçek hayatta seni 1000 kere yolmuşlar, soyup soğana çevirmişlerdi emin ol. bihtere tecavüz edecek kadar azdığına inanamıyorum. nerede o görmüş geçirmiş havaların. keşke firdevsle evlenseydin..
firdevs sen bu dizinin direği, evin gülüsün. sensiz olmaz. kızını o kadar uyardın ama seni dinlemedi. önceden kaçmaya hazırlansaydın keşke. neyse kader kısmet. ama sana çok üzülüyorum. o son bölümdeki halin... pariste alışveriş yaptığın günleri düşünüyorum da... bir firdevs daha gelmez. vaktin dolmadan az daha zevk sefa içinde yaşaman, kumarda çok para kaybetmemen dileğiyse...
peyker, pasifsin. sana diyecek başka da laf bulamıyorum.
ve sana gelelim bihter. aslında toplanıp sana gelsek fena olmaz, otur anlat bi, neden böyle oldu, nasıl bu noktaya geldin.. yani arada sana da üzülüyorum. obsesifsin behlüle karşı. ailende sorunlar var anlıyorum ama yol yakınken dönsen, adnanla aranı düzeltsen köşkte süzülür otururdun. adnan elden ayaktan düşerse nasılsa bakacak hizmetçiler de var. yani kendini bu kadar kasman anlamsız. kimse sendne yemek, bulaşık, çamaşır, ev işi yada yaşlılığında -ki çok yakın- adnana bakmanı beklemiyor ki şekerim...
neyse içim daraldı. matmazele daha sonra değineceğim...
birçok insanın yaralanmasına sebep olmuş şiddet uygulamalarını gördüğümüz direniştir.
biraz önce haberlerde "pkk yüzünden neredeyse gözünü kaybediyordu" şeklinde bir haberi yayınlayan tv kanallarından birini izlerken, gezi parkı direnişinde gözünü kaybeden onlarca kişinin, yaralanan onlarca kişinin ve ölen kişilerin haberlerini yapmadıklarını hatırlıyorum. böyle hatırlayacağız hepimiz.
feribot tuvaletine girmek zorunda kalmaktır.
bundan bir hafta önce uyurum diye düşünerek gece yolculuğu yapmaya karar verdim. yine de yol tuttu, uyuyamadım. feribota gidince elimi yüzümü yıkarım mide bulantım azalır umuduyla tuvalet aradım. iğrenç denilebilecek kokularla dolu tuvalete girdim mecbur. ama o koku anında etki etti ve kusmaya başladım.
şaşırtıcı olmadı tabii tuvaletin tıkalı olması. pis tuvaletin yüzeyinde artık tıkalı da olduğu için yüzen kusmuklar vardı. dışarı çıktığımda sırada bekleyen kadınlarla yüzleştim. oradan kaçmak yerine "midem bulanıyordu tuvalette tıkalıymış girmeyin isterseniz" dedim.
demez olaydım bu insanlara her şey müstahak. sanki tuvalet ben kusmadan önce bal dök yalaymış gibi bir tavırlar, cevap vermemeler, göz süzmeler...
insan "olur insanlık hali" falan der. demez bunlar.
bu da böyle iğrenç bir anımdı.
otobüs saatlerine yetişememek gibi bir özelliğim var.
o yüzden genelde gittiğim saatte bilet alıyorum. ailem veya beni bekleyen herhangi biri de bu durumu bildiğinden geleceğim dediğim zamanı iki güne yayarak bekliyorlar.
mesela annem sarma yapıyorsa ben otobüse bindim demeden ocağa koymuyor, kardeşim gelemememle ilgili espriler türetiyor. neyse şu anki derdim ise uyanık kalmak.
bayram dolayısıyla bu sefer kesinlikle 8 otobüsüne binmeliyim. zorundayım. hiç uyumamaya karar vermem belki de şimdiye kadar aldığım en mantıklı kararlardan biriydi.
neyse şu an saatin geçmesini bekliyorum, yine de içimde bir korku var. uyumadıysam bile her an o otobüsü kaçırmama sebep olabilecek bir şeyler meydana gelebilir. hazırlandım bekliyorum sonuç olarak.
aslında kafam ağırlaşmıyor değil... alarm kurup uyanırım diye düşünmeyi kesinlikle istemiyorum. böyle bir düşünce yok. zaten otobüsün bir de servisi var 1 saat öncesinde. az kaldı.. hatta bir anımı da söyleyivereyim yapacak işim yok. bir gün ben servisi kaçırdım yine... bu sefer inat ettim bilet yanmasın diye. (kafiye) taksiye bindim otogara gittim. benim memlekete otobüs bileti 20 tl, ben otogara gitmek için taksiye 40 mı 50 mi ne para verdim. bu kadar anı.
bir gün lise sondayım, yeni yeni sigara içmeye başladığım zamanlar, üvey annem de sigara içtiğimi görmüş. durur mu hemen yetiştirecek babama. bende korkuyorum tabii.
babam kendisi de günde iki paket sigara içen biri. neyse şikayet yerine ulaştı, babam dedi gel kızım konuşmaya gidelim dışarı.
üç buçuk atıyorum ama üvey anneme karşı da gururlu duruşumu bozmuyorum.
neyse çıktık gittik bir cafeye. babamla yolda hiç konuşmamış olmamızın verdiği gerginlik, ellerimin şıpır şıpır terlemesi..
babam +
ben -
+evladım, sigara içiyormuşsun (çatık kaşlı bakış)
-evet baba. (en azından dürüstlük yapma derdindeyim)
+bende içiyorum şimdi ne diyeyim sana. zararlı olduğunu biliyorsun değil mi?
-evet baba.
+tamam gözüm görmesin seni sigara içerken, hem içme zaten çok zararlı... neyse şimdi planımız şu, sen eve gidince biraz suratını as üzülmüş gibi yap, bende sana yüz vermeyeyim anlaştık mı?
-ee tamam madem baba.
+şimdi hiç dırdır çekemem, neyse içme işte, şuradan gazete al gel kendine de dergi al vakit geçsin uzun uzun konuşmuşuz gibi olsun.
- ....
eve gittik sonra babamla. planımızı uyguladık. aslında bundan sonraki hemen hemen her olayda bunu uyguladık biz. ana fikir çıkartacaktım da ne desem bilemedim. kısacası canım babam. **
beni sinir krizine sokan yarışmadır. hep benim tuttuğum takım eleniyor. bende gidip nerede rakibine laf sokmayan nerede mazlum onu tutuyorum.
çirkef, rakiplerine laf sokan tipler kazanınca sinirleniyorum. kanalı değiştiremiyorum ve izlemek zorunda kalıyorum. hele kocasını yerin dibine sokmuyorlar mı... ben öyle bir şey yapsam önce kendi ailem bana höyt der. karşı tarafı bırak yani. insan içinde rezil olmak başka bir şey, türkiye önünde rezil olmak bambaşka.
yine sinirlendim, benim tuttuğum sarı kafalı kadının olduğu çift elendi ya bugün, yarışmayı izlememek için entry giriyorum şu an..
bizim elenen çifte de lafım var aslında. bu kadar iyi olmayın. elenirken tebrikler çok iyi yarıştınız demeyin bari. üzüldükçe üzülüyorum siz benim takımımdınız...
tekrarını izlemekten sıkılmadığım dizidir. hatta ben doktorları da izleyebiliyorum. diyalogları da ezberledim sayılır. neyse şu beşire çok üzülüyorum ya her seferinde... birkaç bölüme çok fena hastalanacak.
adnan da şakayla karışık bahçede kahvaltı sofrasında behlüle "oğlum o senin yengen yengen" dedi bihterden için. behlül çayı döktü falan. güldüm bende işte. neyse niye anlatıyorsam.
sonuç olarak biri beşiri hastaneye götürsün. firdevsi seviyoruz.
ramazan bayramının kaç gün olduğunu bilmeyen bir arkadaş yarışıyor. başka bir ülkede yaşıyor olmalı. birazdan da heyecandan bilemedim derse ağzım açık kalacak.
edit: yok ya yazık kıza diğer sorulardan sonra kendimi suçlu hissettim. belki de heyecan fobisi vardır hem.
bir güzel kahve içip üç artı bir izleyerek doğum günümü kutluyorum. bu yıl her şey daha güzel olur umarım. içimde öyle bir his var, huzurluyum ve umutluyum sözlük. *
hamburgerin de yarısını yiyecekse bıraksın yemek yemeyi denilecek kızdır.
biz bir tanesini patates ve kolayla tamamlayıp doyuma ulaşıyoruz hani. bu ne mızmızlık, bu ne biçim mide.
mıymıntı seni. plavı da bi kaşık yer bunlar.
sabah aç uyanmazlar mesela.
nasıl insanlar bunlar anlamıyorum ki...
zeki müren'in kendi kaleminden çıkan yazılardan bazılarını okudum az önce. şimdiki sanatçı geçinenlere dönüp küfretmemek elde değil. yazarken bile bir insan bu denli efendi olabilir mi? ben okurken kendimi bir şey sandım. bana kendimi değerli hissettiriyor ötesi var mı?
sanatçıları geçtim zaten, anca mangal partisinde görüntülenip halkın yarısından fazlasının ağzını açık bırakıyorlar ekran karşısında. denize karşı lahmacun keyfi...yıllardır albüm çıkarmadan yada yeni bir üretimde bulunmadan geçiniyorlar ünleriyle. zeki müren gibi bir adam da hayranlarından uzak kalıp albüm yapamadığı için kederlenen bir adammış.
hadi bir de köşe yazarlarımıza bak, adamları okuyoruz ama bize saygı gösteriyorlar mı? hiç görüyor muyuz parasını kazanma sebebi insanlara "efendim" diye bir hitap. ben görmüyorum. neredeyse okuyucularına sövecek. yada kendi kitlesini yüceltip diğerlerine hakaret edecek.
açıp okuyup biraz insanlık, samimiyet ve saygı öğrensinler... hayırlı işler.
sonunda açıklanan sonuçlardır.
akrabam özelde burssuz psikoloji kazandı. ona yapamadığım espri içimde patlamadan buraya yazıyorum.
ne vardı dikilip karşısına diyeydim, mention ataydım, durum güncellemesi yapaydım.. bende isterdim ama yemedi işte.
(bkz: parapsikoloji) *
burslu kazananlar için gururla yapılabilecek eylemdir.
ama yani burssuz kazandığın üniversiteyi yan komşunun akrabasına dahi duyurmanın da anlamı var mı bilemedim.
bizim zamanımızda özel üniversite kazandığını öyle çok herkese söylemezlerdi olmadı burslu derlerdi yalancıktan.
(bkz: izmir ekonomi 100 de 100 burssuz)
not: özel üniversite kazanılmasına karşı değilim, o da bir başarı. mantık ilginç geliyor.
üzülmemesinin yanında olumlu düşünmeye çalışması gereken öğrencilerdir.
her şeyde vardır bir hayır. istemeyeceğiniz bir bölüme zorla girmektense seveceğiniz bölüme bir yıl daha çalışma fırsatınız var.
hayırlısı olsun diyin tatilinize devam edin, facebooku da kapatın.
yalan olsa nolur mektubu.
ayşe arman kendisi yazmışsa da inandırıcılığa yaklaşmış mı, evet. bu durum bize olağan bir olay gibi geliyorsa ortada buna benzer durumlar vardır, yaşanmıştır.
yollayan kişi salladıysa da yine aynı durum geçerli. burada rahatsız eden gerçek olduğu iddiası. kendi kafasından uydurup yazdığını, benzer bir olaydan esinlendiğini söyleseydi bu kadar bahsedilmeyecekti. reklamsa reklam, buradan da görülüyor ki yazının bilmemkaç katı kadar yorum alabilmeyi başardı.
bunun acısını akşam yemeği, ertesi gün kahvaltı ve böyle sürecek üç günle çıkartacak eştir.
ki bu hareketini yıllar sonra bile hatırlatma ihtimali vardır.
öyle bir sinsidir ki, sanırsın iyilik meleği. elinden gelse kardeşlerimle arama nifak sokacak. küçük beyniyle iyi gibi görünerek oluşturduğu samimiyetine inanmak istediğimiz ama her seferinde tırnaklarını gösteren kadındır.
üvey annenin iyisi olmaz.
çıkarlarına göre hareket edeni vardır.
benim annemdir bu teyzelerden biri. şu an teyze tabii. ama ben küçükken hatırlarım her pazar deri soyma işlemine yakın yıkanma ritüelimizi tamamlamış olurduk. ancak bu güne gitme zamanları önceki gün pazar olsa dahi yeni bir hazırlık, ddantelli beyaz çorap ve bayramlık elbiseler misali en güzel elbiselerimizi giyerdik.
sebep diğer gün teyzelerinden altta kalmamak. haldır haldır neredeyse bir bavul yedek kıyafetimiz ve çoğunlukla bir örnek giydirilen ablam ve ben annemle güne giderdik.
etrafta artık konu komşu kim varsa anlamış oluyordu herhalde. çünkü ev hanımı olan bir kadının o zamanlar cafelerde oturması hoş karşılanmıyordu. yada biz hiç gitmedik bilemiyorum. ama yani sonuç olarak güne giden bir teyze şimdi otobüste anlaşılsa da, o zamanlar güne giden herhangi biri sokakta bile farkediliyordu. bol allıklı bir yüz, üstü kabarık saçlar ve muzaffer bir edayla yolda buluşulan diğer teyzelerle bir otobüse biner güne giderdik.
çirkin olmalarıyla da oyunculukları yüceltilenlerin dahil olduğu gruptur.
şöyle ki halkımızda genel bir vicdan vardır. çirkin bir oyuncuya içten içe acır ve iyi oyuncu olduğuna kanaat getirme girişiminde bulunuruz.
onun da hayalleri vardır, o da oyuncu olmak istemiştir. bu durum insanı o kişiye sempati beslemeye iter. içten içe hayallerini gerçekleştirmek isteyen ama tipten kaybeden bu kişiyle bir bağ kurup, televizyonda izlerken "şurası şöyle olsa, buraya bir estetik..." gibi düşüncelerle kişinin hatlarını düzeltmeye çalışır, aslında güzel veya yakışıklı olduklarına veya hiç yoksa bir karizmasının yada çekiciliğinin olduğuna inanmak isteriz.
gerçekte bakacak olursak durum bundan biraz farklıdır. aynaya bakmıyor mu da oyuncu oluyor görüşüyle, herkesin oynayacağı rol farklı görüşü kapışır ki bu iş hayatında çöpçü de olacak iş adamı da olacak durumuna benzer.
aslında çok yeteneksiz ve tipsiz oyuncular da vardır. her tipsiz oyuncunun içindeki cevheri görmeyi kendine görev edinmiş vicdanlı halk ise kendiyle özdeşleştirdiği oyuncuyu yetenekli olarak kabullenir. çevresine de bu şekilde yayar.
çirkin ve kötü oyuncu olduğunu düşündüğünüz kaç kişi var bir düşünün. adam veya kadın çirkinse mutlaka iyi oyuncudur. tabii tipi müsait olmayıp yetenekli olan birçok oyuncu var ama her tipi müsait olmayana da iyi oyuncu dememek lazım.
öncelikle sözlük yazarı olmanın bir ayrıcalık olduğunu vurgulayarak söze başlamak isterdim ancak durum böyle değil. şans eseri bir yerlerde bir şeyler araştırırken denk gelen veya birilerinden sözlük hakkında bir şeyler duyan kişilerin yazar olmaları gerçek anlamda yazar oldukları anlamına gelmiyor.
bunları da geçtim sözlük yazarı oldukları isimle twitter, facebook adresleri ve blog açan arkadaşlarıız var. çok popüler olmadığı sürece kitlelerin ihtiyacına yönelik bu sayfayı açtım açıklaması da çok saçma olmakla birlikte komik duruyor. insanların sizinle iletişi kurmak ve kişisel bilgilerinize ulaşmak için saatler harcadığına inanmanız hoşunuza gidiyor olabilir ama bu yazarlar gerçekte ancak bir elin parmağı kadarlar.
neyse bahsedeceğim konu her olayda, her durumda sözlük yazarı olduğunu belli etme yolları. bunların başında laf arasında sölükte yazdığını belli etmek gelir.
herhangi bir konu hakkında olabilir bu.
örneğin;
-ayrıldık biz murat.
-canım üzülme geçen sözlükte de yazdım bu durum geçici..
-hangi sözlük?
-hangi renk kazak daha güzel sence?
-bence yeşil iyi, sözlükte de bahsettim bundan ben, yeşil moda bu yıl...
-hangi sözlük?
-maç kaç kaç biter?
-ya bunun kaç kaçı mı var, sözlükte ki yorumlara baksana bi..
-hangi sözlük?
bu gibi durumlar da dahil her olayda sözlükle ilgili birkaç laf araya sokan tiplerin bir diğer özelliği de facebook paylaşımlarıdır. hemen her gün facebook da sözlükte bir yazının paylaşımını, üzerine de "işte budur!" , "çok haklı..", "ancak bu şekilde açıklanabilirdi..." şeklinde açıklayıcı metinlerle sağlarlar.
bunun twitterda anlamsız şeyler yazmaları ve kendi entrylerini paylaşmaları yoluyla yazarlığını belli edenleri ise daha çok kendi adıyla hesap almayanlarda görülür. o entry hakkında önce bir halk oylaması yapıp birlerinin yarıla yarıla güldüğüne yada ağladığına emin olmadan diğer sosyal paylaşım heaplarında paylaşmazlar.
bunun bir de facebook hesabına diğer sözlük arkadaşlarını ekleyip, her yeni entry girdiğinde facebook mesajı yoluyla arkadaşını uyaranları vardır. "nasıl olmuş?" genellikle kullandıkları direkt konuya yönelik girişim osla da, zamanla hiç muhabbet etmeden entrylerini paylaşmaktan utanan kısmı önce kısa bir muhabbet kurar ki iyice arsız görünmesin.
tüm bunlara ek olarak bu kişiler otobüste ayakta giderken direği tek elle tutmak kaydıyla herkesin göreceği şekilde cool bir biçimde ekşi sözlük veya uludağ sözlük gibi mecralarda gezinir, abazan biri olmadığını, aslında ne kadar da kültürlü ve sosyal olduklarını çevreye kanıtlamak isterler.
her ortamda çeşitli yollarla sözlük yazarlığını ilan eden kişilere önerim bu işi çok uzatmadan direk alınlarına sözlük yazarı dövmesi yaptırmaları ve insanları rahat bırakmalarıdır.