dün bindiğim arabadaki aksiliklerin uzun bir listesi:
tv çalışmıyor
klima çalışnmıyor
koltuk başkasına satıldı
hiçbir ikram yapılmadı
içme suyu ateş gibi.
Şoför arabada sigara içiyor
düzceye kesilmesine rağmen biletim düzceye uğramadı.
Mola yerinde sormama ve düzcede indireceğiz demelerine rağmen beni ısrarla izmitte indirdiler
tüm çalışanlar çok saygısızdı
bana indirirken söyledikleri bu araba düzceye uğramaz daha önce niye söylemedin, mola yerinde servise binip gidecektin, yolu izle buraya kadar, biz ne yapalım...
Ayrıca otobüse suriyelileri doldurmuşlar, adamlara insan gibi de davranmıyorlar, hakaretler, tavırlar her şey çok kötü.
Bu firmayla yolculuk edeceğinize yürüyerek gidin çok daha iyi bir iş yapmış olursunuz. Uzak durun bu firmadan.
"bakın bu insanlar neden yerin 2000 metre altında çalışıyorlardı, neden akp hükümetine kadar yaşadılar da şimdi öldüler bunları sağduyulu vatandaşımız düşünmeli."
ya da şu şekilde de bir açıklama yapılabilir;
"diyorsunuz ki akp döneminde 300'ün üzerinde maden işçisi ölmüş, onlar bir kere ölmediler, işleri başlarında şehit oldular, sadece yaşam alanları değişti ve ahirete göç ettiler. bakın bizim hükümetimiz insanları öldürmez aksine çoğaltır, sadece akp döneminde x milyondan fazla insan doğmuştur. burada yapılanlar sadece akp'yi zor durumda bırakmak için yapılmıştır, ama biz cevabı sandıkta vereceğiz"
haa bu açıklamaları bile yalayıp yutacak göt kılları var orası ayrı ama öldüler lan. onlar öldü ve bir daha hiç olmayacaklar anlıyor musunuz? 3 gündür uyku uyumadık diyorlar bir de marifetmiş gibi, çok fedakarsınız amınakoyum, öldüler lan öldüler.
"eğer allah yoksa, ona inanarak hiçbir şey kaybetmem, ama ya varsa? işte o zaman inanmayarak siz çok şey kaybedersiniz." Hz. ali
bu zeka karşısında gerçekten de gözlerim yaşarıyor, dünyadaki din sayısı 1000'in üzerinde, tanrı sayısını ise bilen yok.
anlayacağınız şu amınakoduğumun dünyasında herkes bir şeye inanıyor ve aslında hiçbirinin de bir şüphesi yok inandığının doğru olmadığına. bu inançların hiç yoksa yarısının inananları kendi dininden olmayanların cezalandırılacağına inanıyor. daha geçen bir tarikat görmüştüm, 52 inananı vardı ve islamın değiştiğini, gerçeği bilen değişmeyen islamın sadece kendi tarikatlarının inancı olduğunu savunuyorlardı. tüm insanlar(müslümanlar da dahil) cehennemde yanacak yani onlara göre. hiç gülmeyin bu elli iki tane insana, hiçbir din milyonlarca inananla başlamadı yola. konudan fazla uzaklaşmayalım ama.
hz ali ne demiş, inanmazsam ben ne kaybederim, iyi de be gülüm, senin olasılık hesabına göre inandığında diğer inançlardan vazgeçeceğinden vazgeçtiğin her inanç için çok şey kaybetmiş olmaz mısın?
yeniden ölünülemezdi,
uygunsuz bir hayat yaşanmış
ve yaşanmaya devam edilmekteydi.
acı çekiliyordu,
çekilmeye devam edilecekti.
eski çağlarda yaşanılsaydı,
tüm çilelerin çekileceği
bir mağara bulunulabilirdi,
yeni çağda ise çekinmek gerekiyordu
acı çekildiğini belli etmekten.
yeniden ölünülemezdi,
belki sessiz kalınılabilirdi
bir ölü kadar,
belki toprak olunulabilirdi,
ancak kurak.
belki, yaşama da devam edilmeyebilirdi
su gibi akarak değilse de düğümlenerek.
ancak önlenemezdi boş yaşamlar
ve yenilenemezdi ölümler.
geç kalınmıştı,
belki beklemek biraz fazla kaçmıştı,
belki yaşama zaten geç başlanılmıştı,
bilinemezdi.
ancak geç kalınmıştı
ve ölüm kaçırılmıştı,
yeniden ölünemezdi.
yaşamak gerekiyordu
ancak yaşanılamazdı da...
"...avam halk, bir şeyler bilenlere göre daha avantajlıdır; onlar sâfiyâne inanırlar. Ekseriyetle, okuyan, kitap karıştıranların kafalarında bin türlü delik açılmıştır. Eğer onlar, aklî meselelerle meşgul oldukları gibi gönüllerini de ihmal etmez ve kalplerini işletirlerse o deliklerden dökülmezler. Yoksa fennin, felsefenin açtığı yırtıklardan düşüverirler..." bugünkü (25 ekim 2013) kürsüden.
biz diyoruz okuyan araştıran insan sorgular, şüphelere düşer, okuyup düşünene göre değildir inanmak, okudukça, araştırdıkça aklında kıvılcımlar parlar. bize inanmıyorsunuz ama sizin adamınız da diyor oğlum. sonra başka şeyler de demiş diyenin ağzına kürekle vuracağım, ne deseydi siktirin gidin inanmayın mı deseydi? gidin bakın bakalım kalbi nasıl işleteceksiniz, araştırın duygularınız kalbinizde mi beyninizde mi? okumazsanız, araştırmazsanız, avam gibi siz de şanslı olursunuz tabi.
yanlış bir uygulamadır, kimin ne giydiğine kim niye karışır hiç anlamam.
ancak kadınların çalışma hakkına saygı duymayan, onları toplumdan dışlayan, toplum içinde olmalarının zinaya ön ayak olduğunu savunan bir dinin mensuplarının kamu alanında başörtüsüne özgürlük diye bağırması da bir çeşit ironi örneğidir.
bugün başörtülülere özgürlük yarın kızlı erkekli okumasınlar öbür gün kadınlar sadece kadınların olduğu yerde çalışsınlar...
güzel bir ironi ve bunu anlamadan insanlarla başörtüsü özgürlük müdür tartışması da ancak yorgunluk.
elbette senin ne giydiğine karışamam ben, ama senin inandığın din başını kapattın diye erkeklerin arasında gezme, çalışma özgürlüğünü sana vermiyor onu ne yapacağız.
bakın olayı anlatayım. bizim ilçenin ileri gelenlerinden birisi adam, geldiği yere dişi tırnağıyla kazıyarak gelmiş ama. yani sıradan bir ailenin evladı. hep bu ilçede bulunmuş ancak bir şekilde kazanmış, zengin olmuş. benim bildiğim, işte halk arasında söylenen elli-elli beş yaşlarında olduğu. aslında bekar da değil, bir karısı dört de çocuğu var.
işte her neyse bu herif, arkadaşının hem de yani çocukluktan beri tanıdığı bir arkadaşının 17 yaşındaki kızına göz koymuş. kız da kanmış adamın servetine, kızın babası da salak, o da adamın parasını düşünüp, rahat eder deyip vermiş kızı. geçen hafta düğünleri oldu. imam nikahı yapacakmış.
ulan amk hadi diyelim alan uçkuruna düşkündü, aklını kullanamadı, yenik düştü nefsine, insan kızını öylece para için, hadi diyelim para için de değil, arkadaşlık hatrına(ki bu ondan da büyük şerefsizlik) razı olur mu lan kızının elli beş yaşındaki adamın.
nasıl bakacak 40 45 yıllık iki arkadaş birbirinin yüzüne.
insanlık mı ölmüş hep mi böyleydi. bu ne şerefsizlik, ne adiliktir amk.
sadece kuran okuyup ateist olma sorunudur. müslüman ateistlerinin yüzde doksan dokuz nokta doksan dokuzunda rastlanan bu durum ateizm temellerinin çok sağlam olmadığını gösterir. zira dünyada daha köklü, oturmuş dinler varken onlar hakkında bilgi edinmeden ateist olmak tutarsızlıktır.
elbette ki kuran okumak iyi bir şeydir, müslümanlara göre. yani hata bulacam diye okursan elbette bulursun. tam bir teslimeyetle okumuyorsan baştan her şeyin doğru olduğunu kabul edemiyorsan bu senin sorunun.
haa bir de bu sonuçta tek bir din. sen kalkıp tanrının bir kitabını okuyup tanrı yok, din yalan dersen haksızlık etmiş olursun. diğer sürümlerini de okuman gerekir belki onlar hoşuna gidecek ne belli yani.
tüm yazdıklarını allah'ın ilhamıyla yazmış bak hele. mazallah onun yazdıklarına itiraz eden dinden de çıkar bir kaç seneye. çünkü müridleri işi sürekli ilerletiyorlar.
ufak bir soru! yanılmıyorsam lemalardaydı tam hatırlamıyorum ancak külliyatındaki kitapların birisinde kesinlikle şöyle bir şeyler söylüyordu:
ateistleri deve kuşlarına benzer, gerçekler karşısında başlarını kuma gömerler ve gerçeklerin kaybolduğuna inanırlar.
benim takıldığım nokta ise şu, bu diyelim ki allah ilhamı olsa iddiadaki gibi, en ufak bir yanlış bilgi bile olmaz. ancak deve kuşlarının başını toprağa gömmesi çok bilinen aptal bir yanlış bilgiden fazlası değildir.
deve kuşları düşmanlardan gizlenmek için başlarını kumu içine gömmezler, yere yapıştırıp iyice gizlerler. gövdesi de kayaya benzediğinden çoğu zaman bu hareketleri korunmak için yeterlidir.
yani demek istediğim şu; allah yanlış mı ilham etmiş zat-ı alilerine yoksa kendisi çabucak kanmış mı bu çok bilinen yanlışa?
başında sesiz eve yapılan gönderme nedense çok hoşuma gitti.
kitap birbirine çok benzeyen iki kişiyi anlatıyor. birisi osmanlıda bir alim, hoca diye anılıyor, diğeriyse köle. aslında klasik bir biçimde kitabın ortalarında yer değiştirme fikrini öne sürüyor, hoca ama geldiğim kısma kadar bunu yapmıyorlar.
akıcı güzel bir kitap ancak sessiz ev kadar da beğenmedim açıkçası.
aynı mahallede üç genç arkadaşın birbirinden farklı hayat hikayelerini anlatıyor.
"...burada evler vardı, evlerin içinde insanlar. insanların bir takım düşünceleri, kavgaları, töreleri vardı. her biri kendi yaşamını sürdürüyor, ötekilerle ancak kendilerini ilgilendirdiği ölçüde ilgileniyorlardı. en iyileri iyilik yapmayı değil, kötülük yapmamayı düşünüyordu ancak..."
--spoiler--
ştoltz karakteri kadar sinir bozucu iki yüzlü bir insan tanımadım hayatımda. okuyan bir çok kişi anlamıyor ama oblomov tembel olduğu için kaybetmiyor, bu adama güvendiği için kaybediyor. sonra kitabın sonunda yazarımız ben hikayeyi ştoltz'dan öğrendim diyor. bunu yazar klasik arkadaşım ekolüne bağlıyor olarak değerlendirebilirsiniz ancak bence bu işte başka işler vardı. orus... ohum pardon yani işte onun bunun çocuğu ştoltz, tüm hikayeyi çarpıtıp anlatmış. oblomov aşkından falan vazgeçmiyor bu alman pisi çarpıtıp anlatıyor her şeyi.
--spoiler--
eleştirmek bana düşmez ancak, okumak yazmak ve yaşamak üzere adlı kitabında, durmadan lafı dolandıranlardan, dönüp dönüp aynı şeyi anlatanlardan şikayet ediyor ve bunu kitabın neredeyse yarısında yapıyor.
bilmiyorum belki ironi yapıyordur ya da ben bir şeyi kaçırmışımdır ancak insanları eleştiren bir kitap yazıp tam da aynı kitapta eleştirdiğin şeyi yapmak pek de hoş bir şey değil. ha dersen ki hoş olma kaygısı mı vardı, arthurcuğumun sen de haklısın.
paulo coelho'dan neredeyse soğumama sebep olan kitaptır, ama bak neredeyse.
elif'e kadar tüm kitaplarını severek okudum ancak, bu kitap olmamış be. kendi hayatımı anlatacağım derken, gerçekleri yazacağım derken batırmış bence.
ancak simyacı, kazanan yalnızdır, beşinci dağ ve ışığın savaşcısının el kitabının(ki bunlar onun en sevdiğim kitapları) yazarı olduğu için bu kitabını görmezden geliyorum.
aklıma hep mahar alonson'un new york sokaklarında şarkısını getirten yer.
"...televizyon desen binbir kanal
bir kanal var hele manhattan
ademle havva röportajdalar
onların bile yaprağı var edep yerlerinde
bunlar ise dal şafaklar
yuh be dedim hayret kardeşim
öbür gün hemen şirkete gidip
bilet tarihimi değiştirdim
şu anda uçaktayım bize doğru
biz dediğim gayet zorlu..."
kendini hemen ele vermeyen kitaplardan. hikaye kitabı olması hasebiyle bu kötü aslında. ancak neredeyse tüm klasiklerde bu durum böyle.
bir kere bu tarz kitapları alır almaz bitiremezsiniz, ben öyle bağlandım ki bu kitaba bir günde hemen okudum bitti, öyle bir şey genelde pek mümkün olmaz. daha çok popüler kültürün ürünlerinde durum o şekilde sonuçlanır. ancak popüler kültürün o hemen biten kitaplarının etkisi de hemen geçecekken bu tür kitaplar hayata yeni bir bakış kazandırır.
karakter analizleri, insanları tanıtır. hiçbir şey yüzeysel değildir ve okurken aslında insanı okuduğunuzu görürsünüz.
o yüzden bu kitaplar klasiktir, yüzlerce yıl hatırlanır. yoksa okuru ilk sayfasında bağlayıp, ay çok merak ettim ki ben tarzında okunamaz zannımca.
"satranç oynayan şah mı derviş mi belli değil,
dokunduğu anda piyonları vezire çevirdiğine bakılırsa şah.
şahla göz göze geldiğinde tepeden tırnağa ürperdiğine bakılırsa derviş.
kimle mi oynuyor? o da pek belli değil."
satırlarıyla hafızamda yer etmiş ali ural kitabı. her ne kadar posta kutusundaki mızıka kadar iyi olmasa da güzel kitaptır. en azından okunmaya değer ve okunurken hele de bir deneme kitabına göre hiç de sıkıcı değildir. hatta zevklidir.
ne yazık ki okuduğumda tam anlamıyla kavrayamadım. zaten okuduğum sıralarda aklım da biraz karışıktı, kitap da iyice bulandırdı. almak istediğim zevki tam olarak alamadım. incecik kitap ben daha kitabın içinde yer edinemeden, kitap bitti. oysa büyük umutlarla okumuştum, çok beğeneceğimi ummuştum, ama yok öyle yağma, ben bir daha okuyacağım. çünkü o karmaşanın ve anlaşılmazlığın içinde ben zeberceti, gecikmeli ankara treniyle gelen kadını sevdim.
bence inceliğine rağmen hemen kendini veren, kaptırıp gidebileceğiniz kitaplardan değil bence anayurt oteli. tekrar okumanın bana çok şey kazandıracağını düşünüyorum.
nobel ödülü almasının ardında başka şeyler arayanlar halt ediyorlar. o kadar muhteşem ki yazdıkları insan kendini kaptırmadan duramıyor.
bu adamın kendi dilimizde eserler vermesinden mest olmak varken gidip hala ama ermeni soykırımı var dedi diye aldı şeklinde ağlamak nasıl bir samimiyetsizliktir anlayamıyorum.