az önce hiçbir hakaret içermeyen eleştirimi facebook sayfalarından silmiş üstüne üstlük beni engellemiş yöneticilere sahip film. inanın bir alevi olarak böyle bir yazı yazmayı hiç istemezdim ama beni buna zorladılar.
Şimdi siz bizden kulağımızdan türkülerini, kütüphanemizden kitaplarını eksik etmediğimiz bu yiğit insanların ailelerinin çağrısına kayıtsız kalmamızı mı istiyorsunuz? Hem de eleştirdikleri için, inançları için katledilen bu insanları sizin gibi eleştiri kaldıramayan ve savunduğunu iddia ettiği kişileri kendi sayfalarından engelleyen insanlar için yok sayacağız öyle mi?
Haftalarca cahilliğiniz yüzünden yanlış çektiğiniz merdiven sahnesini 'ama biz kurgu yaptık bik bik bik' diye ört pas etmeye çalıştınız ve bizleri aptal yerine koydunuz. Hasret Gültekin'in aziz anısına ve Uğur Kaynar'ın acılı ailesine saygısızlık ettiniz. Şimdi kalkmış bizlere 22 yıldır acılarını acılarımız saydığımız bu insanların sözlerini hiçe sayarak filminize gelmemizi ve üstüne üstlük beğenmesek de iyi yorum yapmamızı istiyorsunuz. Yok öyle bir şey yavrukuş. Biz yıllarca bu insanlara toz kondurmadık, senin gibi eleştiri kaldıramayan, aleviliğin özünü bilmeden aleviliği anlatmaya çalışan insanlar için mi toz konduracağız?
Siz önce çıkıp 22 yıldır yok sayılan yiğit canlarımızın ailelerinden özür dileyin! Özünü benimsemediğiniz insanları da iki kuruşluk şöhret için kullanmayın!
Ha özür dilemiyorsanız da açın aleviliği öğrenin, belki o zaman eleştiri kaldırmayı öğrenirsiniz. *
inançlı yürekleriyle kavganın ateşlerinde yananlara selam olsun! Biz kendi hikayemizi kendimiz anlatırız, and olsun!
Savrulup gidiyor ömür dediğin... "Sözüm vardı Hasret'e. Albüm kapağını ben yapacaktım. Olmadı..." diyor Mehmet Abi. Hüznüne Behçet Aysan'ın son şiiri ile devam ediyor ve bitiriyor "sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde
ölürüm.." Elbet tesadüf değil Ezginin Günlüğü'nün en sevdiğim şarkısının bir Behçet Aysan şiiri olması. Bugün, yıllardır dinlediğim bu şarkı beni ilk kez bu kadar kırıyor. Mehmet Abi'nin Sivas'a tanık olmuş gözlerindeki gitmez buğu yüreğime oturuyor, öylece kalıyor.
Çünkü kırgınız. Saçılmış bir nâr gibiyiz. Oysa yaşamak isterdik, yaşamak hissiyatıyla hür olmak isterdik. Elimizden aldılar.
Hiçbir serçenin kanadını kırmadık ama sazımızı kırdılar.
Hiçbir karıncaya hor bakmamıştık oysa ama hor gördüler.
Bir insanın ömrünü neye vermesi gerektiğini öğretenlere, hüznü sözlerine katık edenlere, gül cemâli hakka dönük Zülfikâra yoldaş olanlara, yüreği buruk fakat başı dik yigitlere selâm olsun. "Biz kırıldık, daha da kırılırız. Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza."
Kazanmayı asla hak etmeyen hatta ve hatta o yarışmada olmayı hiç mi hiç hak etmeyen hatun kişisi. Eğer bir kadın gerçek bir Survivor olmak istiyorsa bir ay önce arkasından atıp tuttuğu, kendine göz göre göre pislik diyip hakaret eden, dibine kadar Cinsiyetçi bir insana ve onun yancısına yamanmaya çalışmayacak. şans eseri son beşe kaldığı yarışmada 'oh iyi yüzümü bir hafta daha tanıtacağım çıkınca gelsin dizi teklifleri gitsin başroller' diye düşünüyor sanırım. Burayı okuyacak kendisi. ekran karşısına geçip ağzında cümleleri yaya yaya konuşanlara ellerini sürekli iki metre yukarıda tutup birbirine değdirerek konuşanlara teklif gelmiyormuş Begümcüm. galiba çıkınca Burcu Esmersoy olacağını falan sanıyorsun, Survivor'ın en iticisi oldun farkında değilsin. ha bir de her Survivor erkeklere yamanarak Sona kadar gelmeyi başaran birinin ben amazonum diye sırıtarak dolaşması beni çok güldürüyor. ah Be güzellik siz o son dört gönüllüler takımı olarak esas kaybedensiniz haberiniz yok. Hadi yine iyisin dedikodu edecek adam da kalmadı biraz çenen soğur.
dün dolmuşta üç kız kalmıştık. kızlar ayaklanınca ben de kalktım. ineceğim durağa daha varken hem de. kızlardan biri diğer kıza neden burada indik daha vardı dedi. burada inelim ne olur olmaz dedi diğeri. üç kız bir dolmuş şoförü. üçümüz de kalkınca birden dolmuş şoförü şaşkın şaşkın bize baktı. biz inince de son ses oyun havası çalmaya başladı. nispet için mi öylesine mi bilmiyoruz. eve geldim. zaten olayı duyduğum gün sabaha kadar uyuyamamıştım. gülerek ağlamaya başladım. sonra da kustum. ben özgecan'ı tanımadığım halde bu derece bir travma yaşamışken ablasını, kardeşini, ailesini düşünemiyorum. ben akşam olsun istemezken ailesi neler düşünüyordur kim bilir.
size çok tanıdık olan o insan artık yok. dün vardı bugün yok. yarın da olmayacak. hani derler ya ''ben kızımı öpmeye koklamaya kıyamazdım'' diye... Babasının elleri titreyerek kefene dokunamayışı gözümün önünden gitmiyor. kızının canı acımasın diye kefeni yavaşça öpüşü aklımdan gitmiyor.
düşünüyorum. bir hayat kararmadı orada. bir ailenin hayatı bitti. içime sancı doluyor düşündükçe. dolmuş derken bile midem bulanıyorken, dolmuşa binmeye korkarken korktuğuma utanıyorum.
üç hafta önce dolmuşta bir kadın ve ben varkenki o anı düşünüyorum. aklımdan geçenleri düşünüyorum. dolmuşa her bindiğimde aklıma gelen acaba burada kaç katil var, kaç sapık var düşünceleri geçip gidiyor gözlerimden.
iki hafta önce kardeşimden iki üç yaş büyük iki çocuğun annem ve beni taciz etmeye çalışmaları ve benim bağırışım geliyor aklıma.
sizce ben şanslı mıyım? özgecan'ın anası babası münevver'i izlerken ya da herhangi bir cinayet haberini izlerken akıllarına gelmiş miydi böyle şeyler yaşayacakları?
özgecan şanslı değildi. ben de şanslı değilim sen de.
Senarist. Geçen gün bana masal anlatma'ya gittim. Leyla ile Mecnun sever biri olarak çok merak etmiştim ne çıkacak diyE. Arkadaşım deli gibi güldü neredeyse her sahnede.. Ben sadece gulumsemekle yetindim. Leyla ile Mecnun'da ne varsa bunda da o vardi. Bazı şeyleri tadında bırakmak önemli.. Senarist olarak aynı çizgide olmak güzel bir şey ama aynı yolda sürekli yürümeye çalışmak değiL.. Keşke kendini tekrar etmeseymis..
iki ay önce Suriyeli deyip bir kenara itilen bu çocuklardan biriyle karşılaştım. Savaştan kaçıp vatan dediğimiz toprağa sığınan, sıcak bir yemek bulamayan, türkçe bilmeyen ama arapça da konuşamayan çünkü dilsiz olan ama babası Suriyeli diye Suriyeli olmak zorunda kalan bir çocukla. Konuşmadan anlattıklarıyla ve dişsiz ağzında beliren dünyanın en güzel gülümsemesiyle o bir çocuktu. Yüklemek istediğiniz kimliklerin farkinda bile olmayan bu cocuklarin yakasindan ne zaman duseceksiniz? Bunu ne zaman fark edeceksiniz?
Personeli berbat içi berbat sistemi berbat bir yer. Öğrenciye saygı ve yardım sıfır. istisnasız bütün personeli öğrenci düşmanı. O kütüphaneye yakışmayan personelle bi sikim olamazlar. 4 turnike olduğu halde sabahları 1 turnikeyi açıp insanları bir buçuk saat dışarda sıra bekleten adamlar güya Ankaranın hatta türkiyenin en iyi kütüphanesinde çalışıyorlar.
Yine Eryaman'a gitmek üzere Sihhiye'den dolmuşa bindigim kasvetli bir Aralık aksamiydi. Gazi mahallesinden geçerken sol taraftaki camda bir yansıma gördüm. 'Nazan çiçekçilik'. Efendim bu sanırım sevgili Nazan Hoca için en güzel tanimlamadir. Kendisi okulda başlar yakanizi tutmaya yolda bile subliminal mesajlar eşliğinde pesinizden gelmeye devam eder. Kendisi daha ilk dersten göz korkutmaya başlar. Oryantalizm nedirden girer Kezban nedirden çıkar. Öyle bir hocadir ki Kitapçıya Emrah Serbes'in delidumanını almaya diye girersiniz Edward Said'in Şarkiyatçılığını alarak çıkarsınız. Hocam şaka bir yana(sizden korkuyorum demekti bu) yav He helerinizle, sınıfta ibrahim Erkal-Gavurun kızı dinletmelerinizle tam bir idolsünüz. Bu arada Osman Paşa Plevneden çıkmam diyordu bakin ne oldu şimdi?
TRT'nin iyi işler yaptığının bir kanıtıdır ama bu iyi iş dediğimiz olgu tabi ki başlı başına trt nin başarısı değil. Alınan vergiler belli. Para çok, izlenme kaygısı da yok. Senaristlerinden biri tanıdık. Oldukça bilgili ve her zaman lafı çok güzel yerlerden çok güzel yerlere isabet ettiren sağduyulu bir insandır. Özellikle belirtiyorum kendisi akp li de değil. Hesabından Selahaddin Eyyubi ile ilgili olan izleyici aklındaki sıkıntının bu bölüm çözülecegi yazılmış. izleyip görelim.
Anısı o kadar büyük ki... Ahmet kayadan başka kimseden dinlemem dediğim... Sevcan orhan o kadar güzel söylemiş ki sanki yüreğim yeniden Şubata mesken... Sigara yaktırır...
Bouquet de nerfs gibi harika bir şarkıya sahip fransız grubu. Birkaç yıldır dinliyorum ve Ezginin günlüğünden sonra bıkmadığım tek grup sanırım ve kesinlikle sonbahar grubu. Solisti gerçekten eşsiz.
tanışıklığımızın eskilere dayandığı pek bir güzel ankara eylülü olan grup. kızılayın sokaklarında yürürken, ego otobüslerinde çile çekerken, derslerle boğuşurken, isyan ederken,uyurken, uyanırken. pek bi güzeldir işte. kader, kısmet, cem kısmet. ne güzelsiniz.
Buraya kendisiyle ilgili birkaç satır bir şey yazacağım. Sonra da mümkünse adını duymak istemiyorum.
Kendisi her şeyden önce bir şairdir. şuanda da kulağımda o mükemmel olan, en sağlam dostluğumun başlangıcı olan bir şiir yankılanıyor. Ankara. Bu şiirde ne yazdıysa şuan o değil.
Diyor ki Yılmaz erdoğan, ''dağda çoban, şehirde şark çıbanı sayılan''. Köylüyü aşağılayan, adamdan saymayan bir adamın yanında saf tutmuştur şuan.
Diyor ki Yılmaz erdoğan, ''yaşayamayacağı aşkları teğet geçerken''. Aylar önce 19 yaşındaki Ali ismail Korkmaz'ın, 14 yaşındaki Berkin Elvan'ın elinden birini sevme ihtimalini alan o adamın yanında saf tutmuştur şuan ki bilirsiniz o bir insanın onu sevebilme ihtimalini sevmiştir. Ölen insanlar daha doğrusu çocuklar için bir ihtimal daha yoktur. Ölmek dahi bir ihtimal değildir artık.
Diyor ki Yılmaz erdoğan, ''buz tutardı resmi yalanlar''. Bundan iki ay önce Soma katliamında ölüm sayısının azaltılarak resmi bir şekilde açıklanmasını talimat veren, resmi yalancı bir adamın yanında saf tutmuştur şuan.
Diyor ki Yılmaz erdoğan, ''yollarına hep sevdiğimiz insanların adlarını vermediler ama biz her duvara bilvesile onların adını yazarak yaşadık.'' Üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim ismini vermek isteyen bir adamın yanında saf tutmaktadır şuan.
Diyor ki Yılmaz erdoğan, ''hem neşet ertaş' ı hem bülent ersoy' u aynı anda sevmeyi başararak.'' Kendisi homofobik olan bir insanın yanında saf tutmaktadır şuan. Bülent ersoy da sevdaya dahil bu arada.
Diyor ki Yılmaz erdoğan, ''kimliği gereğinden fazla sorgulanmış, merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş, -yani sistem kendi verdiği kimliği zırt pırt geri istemektedir-.'' ''Biliyorsunuz kendisi alevi.'' ''Sivas davası milletimize hayırlı olsun.'' Yani kendisi trans bireylere tahammülü olmayan, trans bireylere iş vermeyen, homofobik, alevi ve kürt düşmanı bir insanın yanında saf tutmaktadır şuan.
Her sanatçının siyasi görüşü olabilir. Belli eder ya da etmez ama sen söylediğin şeylerin arkasında durmazsan, bu şiirde bahsettiğin ustan Ahmed Arif yerine başka ustaların yolunu yol bellersen işte biz de o zaman seni sorgularız kayıp kentin oraya buraya çekilen ne olduğu belirsiz yakışıklısı.
Hakkında bilgi sahibi olamadığım kart. Ankarada alsam istanbulda geçerli mi ve öğrenci olduğumu belgelemek için üniversite kartı yeterli olur mu? Yardımsever yazarlar mesaj kutusunu Şenlendirirse çok makbule geçer.
ilk bine girip de siyasal bilgileri tercih edecek öğrencileri 850 lirayla odullendirecegini söyleyen, asırlık çınarı para ile çekici hale getirmeye çalışan bir birliğe sahip canım okulum. Mülkiye yıllarca idealleri olan insanların tercih ettiği daha doğrusu tercih edilen değil eden bir okul olmuştur siralamalarin giderek düşmesine karşın anlıyoruz ki böyle bir önlem almaya calismislar... Bu tamamen Mülkiye ruhuna aykırıdır. Bir insan mülkiyeyi 850 lira için tercih ediyorsa o insan zaten mülkiyeye layık bir öğrenci olamaz. Umarım seneye aynı şeyi görmeyiz.
bilir misiniz yanan insan eti nasıl kokar? bilir misiniz yirmi iki yaşında ölmek, doğacak çocuğunuzu görememek nedir? pir sultan aşkına, güzel huylu muhammed aşkına diyen insanları allah yoluna cayır cayır yakmak nedir bilirdiniz oysa... sazıyla gömülen hasret'ler, kalemini yanına yoldaş eden insanlar vardı orada... düşünce yakılır mıydı kardeşlerim? allah'ın verdiği canı kul nasıl alırdı? biz semah dönerdik oysa. ellerimizi hakka açardık. çocuk öldürdünüz siz kardeşlerim, siz çocukları yetim bıraktınız. insanları kendi dumanlarınızda boğdunuz. inanılan allah bir değil midir? bilmez misiniz ali'yi seven beni sever diyen muhammed'i? oysa bilirdiniz siz insanları ''allah-u ekber'' haykırışlarıyla, elinizde yanan meşaleler ile yakmayı.kim veriyor hesabını? bırakın boynunuzda gül cemali hakka dönük zülfikar asılı durmasın, bırakın elleriniz semaha açılmasın, bırakın duvarlarınızda allah'ın arslanı çakılı durmasın. vicdan yok mudur sizde kardeşlerim? biz hala size ''kardeş'' derken siz neden hala bizlere ''düşman'', ''allah inkar eden'' dersiniz.biz unutmadık, ölen kardeşlerimizi. yirmi iki yaşında kalan, ardında bir evlat ve onlarca güzel türkü bırakmış hasret gültekin'i. biz unutmadık ''aynı gökyüzü aynı keder değişen bir şey yok ki'' diyen behçet aysan'ı.siz de unutmayın, acıyı bal eyleyen, karıncayı bile incitmeyen bu can'ları. madımak'ı unutma, unutturma. tanım: katliamdır.
ölümü öncesinden, türküleriyle dile getiren, dinlediğim en güzel sözlerin en güzel sesi.madımakta vahşice katledilen 22 yaşındaki can. doğacak çocuğunu görmeden ölüp gitmiş bir yiğit. ardında türküler bırakmış güzel adam. katili bulunamamış bir faili meçhul ya da meşhur... ölümü kutsamayacağım. biliriz ki o burada olup alevi ya da sunni herkese türküler okumak isterdi. yaşamak isterdi. yaşamak hissiyatıyla hür olmak isterdi. elinden aldılar.
hasret gültekin'in yakamadığınız sazıyız.
acıyı bal edenlerdeniz.
izlediğim en güzel dizi. Leyla ile mecnundan bile güzel. nektarinden bile daha güzel. ya da fıstıklı kadayıf dolmasından.
Canım ne zaman sıkılsa o konağa konuk oluyorum. Suna abla histerik tavırlarıyla bana kapıyı açıyor, mehmetle ülkenin halinden konuşuyoruz. diyoruz ki ''ölümü kutsamakla devrim olmaz. memleket sevdası böyle öğretilmez.'' zarifeyle oyalardan bahsediyoruz. sultan ablanın kebaplarının kokusu burnuma kadar geliyor. bir tabak da bana ikram ediyorlar. ikram kelimesinin anlamını ben onlarla öğreniyorum.küçük kara balıkı, bir şeftali bin şeftaliyi okuduğum için kendimi şanslı görüyorum. gündelik yaşamın kaygılarında kendimi unutmamaya yemin ediyorum. sonra bir bölüm daha, bir bölüm daha izliyorum. ''devrim''i benim gözümle görenlerin olduğunu bildikçe mutlu oluyorum. paylaşmanın, dostluğun, aşkın ne demek olduğunu bir de onların gözüyle görüyorum.
soğuk bir kış gecesi sobanın üzerine atılan mandalin kabuklarının kokusu burnumuza kadar geliyor.
iyi ki varsın çağan ırmak, iyi ki vardın ve var olmaya devam ediyorsun çemberimde gül oya.
Bilir misiniz yanan insan eti nasıl kokar? Bilir misiniz yirmi iki yaşında ölmek, doğacak çocuğunuzu görememek nedir? Pir sultan aşkına, güzel huylu Muhammed aşkına diyen insanları Allah yoluna cayır cayır yakmak nedir bilirdiniz oysa... Sazıyla gömülen Hasret'ler, kalemini yanına yoldaş eden insanlar vardı orada... Düşünce yakılır mıydı kardeşlerim? Allah'ın verdiği canı kul nasıl alırdı? Biz semah dönerdik oysa. Ellerimizi Hakka açardık. Çocuk öldürdünüz siz kardeşlerim, siz çocukları yetim bıraktınız. insanları kendi dumanlarınızda boğdunuz. inanılan Allah bir değil midir? Bilmez misiniz Ali'yi seven beni sever diyen Muhammed'i? Oysa bilirdiniz siz insanları ''Allah-u Ekber'' haykırışlarıyla, elinizde yanan meşaleler ile yakmayı.
Kim veriyor hesabını? Bırakın boynunuzda gül cemali Hakka dönük zülfikar asılı durmasın, bırakın elleriniz semaha açılmasın, bırakın duvarlarınızda Allah'ın arslanı çakılı durmasın. Vicdan yok mudur sizde kardeşlerim? Biz hala size ''kardeş'' derken siz neden hala bizlere ''düşman'', ''Allah inkar eden'' dersiniz.
Biz unutmadık, ölen kardeşlerimizi. Yirmi iki yaşında kalan, ardında bir evlat ve onlarca güzel türkü bırakmış Hasret Gültekin'i.
Biz unutmadık ''aynı gökyüzü aynı keder değişen bir şey yok ki'' diyen Behçet Aysan'ı.
Siz de unutmayın, acıyı bal eyleyen, karıncayı bile incitmeyen bu Can'ları.
içimi dökecegim kimsenin olmayışı bu herkesin içindeki yokluk bu varlığın içindeki kimsesizlik. işte bu ellerimle yalnızim bu inanmazsan bak bu iyi giyimlerimle paralarimla görmüyor musun?
bunun neresi insanları rahatsız ediyor anlamadım. oraya oturmayınca ne oluyor? sırf bir şeylere karşı olalım da ne olursa olsun mantığı moda oldu artık. dost bakmalıktır, girersin, bakarsın, çıkarsın. kitap almaya çok mu heveslisin? kapitalist düzene çok mu karşısın? bak güzel kardeşim, hemen bi alt sokakta çok güzel sahaflar var. ya da iki mahalle aşağıda yky gibi harika bir kitapçı var hem de dosta göre çok ucuz. he mistik bi ortam mı istiyorsun. bi sokak üstte imge var. allah aşkına ne kadar büyütmüşsünüz şu dostu gözünüzde.
bence çok güzel bi uygulama olmuş. satıcıların insanları sürekli rahatsız ettiği bir yer haline gelmişti zira.
ha bir de dost kitap alınacak mekan değildir arkadaşlar.
bunu da ben mi öğreteyim size?