Kahramanımız okulun ezik tipidir, amerikan futbol takımı Kaptanı tarafından sürekli aşağılanır, dayak yer, ortaya alınır türlü türlü eziklenmeler başına gelir. Okulun en güzel kızı da kaptanla çıkmaktadır ancak kaptanla araları iyi değildir. Bizim ezikle de bi elektriklenme olur. Bir gün bizim ezik, süper kahraman olur, kaptana dersini verir ancak tam anın keyfini çıkaracakken o güne kadar ortada olmayan müdür, öğretmen sevdiği kız vs tarafından “a napıyorsun peter” diye azar yer. Kız omuz silkip arkasını döner gider, velisi çağırılır. Kaptan da ameliyatlı yerime geldi edası ile yerde yatmaktadır.
askeri görevlerin her kademesi layıkiyle görev yapıldığı sürece aynı derecede önemlidir. ilkel toplumlardan kalma halen savaşta ön cephede gerekirse ölümünü göze almış askerler her zaman daha önemli görülmüştür.
elbetteki canı veren askerlerimiz kadar geride onların daha fazla yaşaması için görevini yapan askerler de önemlidir. kaldı ki yeri geldiğinde bizim kantincimiz de tuvalet temizleyen asker de canı pahasına vatanı koruyacaktır. hiç şüpheniz olmasın. ayrıca son yıllarda her alanda yapılan ayrımcı provakatif yayınların gazına gelip herkesi çeşitli sınıflandırmalara birini överken diğerini aşağılama tutumlarına kanmayınız. size bir örnek vereyim :
askerde temizlik çok önemlidir. tuvaleti temizleyen asker iyi temizlemez ise ne olur biliyor musunuz? bir bombanın yok edemeyeceği sayıda asker çeşitli hastalıklardan ya ölür ya hastanelik olur. o beğenilmeyen görevde bulunan asker aslında hergün onlarca askerin hayatını kurtarmaktadır.
kantinci ise askerde en çok çalışan personellerin başında gelir. belki tehlikeli görevde yer almak istemeyen askerlerin tercihidir. ama yaptıkları görev diğerlerinden küçümsenecek bir görev değildir. zira askerlerin bir nebze olsun dertleştikleri, oturup konuşabildikleri, televizyon izleyebildikleri yerdir kantin ve ona iyi bakmanız gerekir.
ayrıca not : kantinde silah olmaz, pkk'nın bir katin baskınında ne oldu dersiniz?
her ne kadar sosyal mesajlarla dalga geçilip böylesine troll konulara yorum yapmanın gereksizliğine de gülünse de yine vazgeçmeden yazacağım.
sanıyorum kimse günlük yaşamında birine, birinin yüzüne patlak kadın ibaresi kullanamaz. bunu burada dillendirip prim yapmaya çalışan bireyler : yapmayın.
bir gün o patlak diye nitelendirdiğiniz kadınlardan birine denk gelirsiniz. ne olduğunu anlamadan (ki bana göre ne yaşadığı hiç mühim değil sadece bu nitelendirmeyi yapan tarafa anlatmak amacıyla yazıyorum) sizi öyle bir parmağına alır, size öyle bir aşk acısı yaşatır ki yalnızca karınız yapmakla kalmaz bütün evi arabayı üstüne yaparsınız (ki bu da benim için mühim değil).
james bond'un ilk filmlerinde bond kızı olarak boy gösteren kızlar arasındadır. lütfen kusura bakmayın hollywood mal ihrac eder gibi bir dönem isveçli kızları filmlere serpiştirmiştir. bir zamanlar da türkiye'de tarzım funkpunk rock hebele hübele diye anlamadan dinlenilen red hot chili peppers bir şarkısında - onu da siz bulun - :
Little girls from Sweden
Dream of silver screen quotations
.......
şeklinde isveçli kızların yukarıda anlatılan durumlarından bahseder. devamına da pazarlamaya yönelik unsurları genişletir. yaptığı şarkı tam anlamıyla bir hollywood ve o bölgede yaşanan yaşantı eleştirisidir aslında.
sinirlendikten sonra söylenen uyarı cümleleri başına gelir. bir süre sonra kullanmaktan bıktığınızda devamını getirmeden sonunda nefes vererek bitirilen uyarı seslenişi.
her ne kadar günümüz yeni trendi islam dinini eleştirmek ve sarkastik tutumlarla "bi barış dini olarak islam" gibi konularda ileri geri konuşma yapmak olsa da islam aslında bir de bağış dinidir.
dinde son derece yardımseverlik teşvik edilmiş aslında bir zümreye ait zenginlik yoksul tabakaya bir nebze olsun dağıtılmak istenmiştir. doğru ya da yanlış olduğu tartışılır ama islamda zekat gibi karşılıksız yardımlar boldur.
insanlar günümüzdeki sosyal düşüncelerden etkilenip bu konulara "sosyal adelet" gibi kavramlar katsalar da, fitre ve zekat gibi konular açıktır. karşılıksız yoksullara yardımın sosyal adalet kavramı ile alakası yoktur.
varolmanın bile sorgulandığı millattan öncesinden gelen düşüncelerle ortaya çıkan insanın kendini tanımladığı varlığın aslında insan olmamasıdır.
elbette düşünce tarzımızın şekillendiği bu dünyada insanlar insan değilse nedir? gibi illa bir varlığın tanımlanması gerektiği algılansa da hiçlikten gelen materyallerin aslında hiç olması düşünülmelidir. insan insan değilse ...
ego sahibi olmak aynı zamanda egoyu iyi kullanmak ta gerekir.
Günümüz yöneticiler egoları ile her ne kadar insanları iğrendirseler de bu egolarla amerikan başkanı bile olabilmişlerdir.
trump egosunu iyi kullanan bir yöneticidir. asla yanlış kabul etmeyen, ben istiyorum öyle olacak tarzı amerikanın adeta bir ağaoğlu başkanıdır.
Yıllarca çeşitli kişisel gelişim vs kitaplarında egoyu yenmenin yolları, daha çok çalışan kesimlere ısrarla anlatılmıştır. kitap okuma oranın az olduğu yerler ve zamanlarda ise çeşitli medya organlarından "egonuzu yenin, dövün, öldürün" vs gibi çağrılar yapılmıştır.
Şimdi size sadece benden (egomdan) duyabileceğiniz bir gerçeği söylüyorum.
yalan söylüyorlar!!!
zira çalışan kesime daha çok dayatılan bu egonuzu yenin öğütü -hatta kurumsal büyük firmalarda bunun için çalışanlarına para ödeyerek kurs aldırıyorlar. sense malak gibi seviniyorsun şirketim bana böyle yaptı vs. diye - ara cümle uzun olduğundan tekrar yazıyorum :
egonuzu yenin öğütü sizi köleleştirme politikasının bir ürünüdür.
ego hikayelerinden biri " bir gün yürürken zen üstadına adam çarpmış düşürmüş de zen kalkmış bir şey olmamış gibi yoluna devam etmiş, çırağı da sormuş hocam sen niye bir şey demedin adam seni düşürdü, 'bu onun sorunu demiş de' " miş miş miş. Ulan adam seni sikse napacaksın.
Neyse sinirleniyorum. işte bu anlatılır. yani sana bilinçaltına işlemek üzere derlerki git işinde eşşek gibi çalış müdür/patron gelir de sana tokat atarsa bir şey deme veya kızarsa işte. sen daha büyük şeylerin adamısın o azarlar vs sana işlemez. yani köle ol sus otur. eskiden köleleri çalıştırmak için gardiyan vardı şimdi kişileri hayallerle kendi gardiyanları yapıyorlar.
Ama ya patronlar müdürlere ne demeli bu ego yenme savsatasından bihaber adamlar. ulan herif olmayacak işler ister "sabaha istiyorum" , "ama efendim" vs "aması maması yok yarına olacak o kadar" heriflerde ego tavan yapmış.
sizin duymanızı istemedikleri bir noktayı anlatayım:
burada ego çocuk gibidir. bildiğiniz gibi çocuklar ilgi bekler olmayacak şeyler ister olana kadar ağlar zırlarlar, siz de en sonunda yelkenleri suya indirir çocuk ne isterse yapmaya çalışırsınız.
işte patronlar da böyledir. çocuk gibidirler. farkettiyseniz bazen küserler istekleri yerine gelmeyince, siz onları memnun etmek için çabalar da çabalarsınız. ya ya
Barışın var olabilmesi için bir savaş hali olması gerektiği düşünülürse önce savaşa yönlendirilip her türlü yöntemle müslümanlığın yayılması sağlanıp bir barış ortamı yaratılabileceği ön görüsü ile düşünülürse kabul edilebilir bir inançtır.
Şimdi kimse çıkıp islamın barışçıl yollarla -barışçıl yol demeyelim zira barışın arkasında bir savaş vardır- huzur içinde yayıldığını anlatmasın. insan toplulukları zaten vahşidir günümüzde bile her grup kendi dinini, topluluğunu vs. korumak ve yaymak için savaşmaktadır. sadece yöntemler değişmiştir.
Arkadaki kabloyu çıkar tak, kapa aç, ayarlardan kolay kurulumu seç işe yaramaz. Herhalde o kadar çok oluyor ki müşteri hizmetlerini arıyorsun banttan aynı şeyleri söylüyor biraz bekleyip canlısına bağlanıyorsun o da aynı. Ya kardeşim olmuyor biz artık profesörü olduk bu kutunun deyip sinirlenmeye başlayınca teknik servis yollayalım 35 tl diyorlar - eskiden ücretsizdi - sonra bir daha sinirleniyorsun çünkü digiturkte sıkça rastlanılan durum bu. Yok kardeşim diyorsun sonra aklına sana hiç söylenmemiş bir yöntem aklına geliyor. Digiturk kartını çıkartıp takıyor açıp kapıyorsun bir bakmışsın tekrar çalışıyor kodumun aleti.
Sonra yeniden müşteri hizmetlerini arayıp sövüyorsun.