Marsilya tribünlerinin 1 numaralı adamı. Ve 8 Ekim'den beri ispanya'da tutuklu. Hem de elde karşı delil bulunmamasına rağmen, yasal olmayan bir şekilde..
bu da kendisinin geçen sene inönü stadı'nda oynanan marsilya - beşiktaş maçından bir resmi(resim yüzünden ayrıca sempati duyduğumu da belirteyim);
Önce olayı anlatalım bilmeyenler için. A.Madrid - Marsilya maçı sırasında tribünlerde ispanyol polisiyle Fransız taraftarlar kavga ediyor. Yaşanan olaylar sonrası Ultras Marsilya'nın amigosu Santos tutuklanıyor. Santos'un tutukluluk hali devam ederken, Madrid'de görülecek dava öncesi savcılık 34 yaşındaki ispanyol asıllı Fransız'a 8 yıl hapis cezası verilmesini talep ediyor.
Bu haber duyulur duyulmaz, Santos Mirasierra için Marsilya taraftarı, futbolcusu ve diğer tüm tribünler müthiş bir birliktelik gösterdi. Marsilyalı futbolcular maç öncesi ısınmalarına üzerlerinde "Liberta Pour Santos" yani "Santos'a özgürlük" yazan tişörtlerle çıktılar. Rennes, Nice, Tenerife, Deportivo, Standart Liege, Sevilla tribünleri de Fransızca ve ispanyolca "Santos'a özgürlük" pankartları asarak desteklerini veriyorlar.
Türkiye'de de kendisine adına vamos bien destek pankartı açmak istedi ancak önce santos'u tanımayan türk polisinin sert tepkisi ile karşılaştılar, sonra kendilerini göz altında buldular. "santos'a özgürlük derken özgürlüklerinden oldular" yani.
En son çıkarıldığı mahkemeye videolar sunuldu, ispanyol polisin iddia ettiği gibi Santos`un koltuk atmadığı, aksine atılan koltukların polise gelmesini önlerken çekilmiş görüntülerdi bunlar. Ama bir işe yaramadı ne yazık ki. Ayrıca kendisine gelen destek mektuplarını engellemek için Santos'un tutuklu bulunduğu hapishaneyi değiştirdiler bir de.
Bu konu hakkında bir iddia daha var ayrıca. Bu iddiaya göre, Ultras Marseillein Rayo Vallecanonun tribün grubu Bukaneros ile kardeş grup olmaları için uzun süredir uğraş veriyormuş Santos, ve bütün bu olan bitenden haberdar olan ispanyol polisi tarafından ülkeye giriş yapması dört gözle bekleniyormuş. Tribün grupları üzerinde kontrolü ele geçirmeye çalışan ispanyol polisi (ki bu ilginçtir ki, bize izmir polisini hatırlatıyor) bu Ultras kardeşliğinden rahatsız olunca, A.Madrid maçı da fırsat doğmuş oldu onlara bi' nevi. Zaten maçta çıkan olayları inceleyince garip bir durum olduğu ortaya çıkıyor. Olaylar polisin Marsilya tribünlerine ait pankartları herhangi bir gerekçe göstermeden toplamasıyla başlamış, doğal olarak karşı koyulmuş ve arbedeye dönüşmüş mesele. Polisin bu oyunu tutunca, tribünün önde gelen adamlarından Santos`un da tanınması ve yakalanması zor olmamış haliyle.
Hadise sadece bunlardan ibaret değil tabii ki. 4 Bukaneros üyesi Santos`u hapishanede ziyarete gidiyorlar, ama ne hikmetse geri çevriliyorlar. Daha sonra o maçta olduklarını ve Santos'un herhangi bir olaya karışmadığını, lehte ifade vermek istediklerini belirtiyorlar. Bunun üzerine polisin tehditkar cümlelerini işitiyorlar. Devam ederseniz sizi de içeri atarız mesajını alıp, geri dönmek zorunda kalıyorlar.
Ve yine çok ilginçtir ki kendi vatandaşına yapılan bu hareketi iplemeyen bir Fransız hükümeti var. Aşağı yukarı Avrupa'daki tüm tribünler bu olaya tepki göstermekte. ispanya'daki kuruluşlar da harekete geçmiş durumda. Ama ne hikmetse Fransız hükümeti sessiz kalıyor.
velhasıl kelam daha önce hiçbir tribün olayına karışmamış, hatta sabıkası dahi olmayan bir tribün adamı, ne acıdır ki 8 yıl (4+4) hapis cezasıyla karşı karşıya.. Sorulacak soru şu; takım sevgisinin bedeli bu mudur? *
fenerbahçe taraftarının beşiktaş'a bakış açısını anlatan, 29 kasim 2008 fenerbahce besiktas macinda açılmış pankarttır. gerçektende hiç bir beşiktaş - fenerbahçe maçı, gs - fb rekabetinin yerini tutmuyor.
sözlükte birkaç gündür vuku bulan durumdur. bir ibnenin anılarını ajite ederek paylaşması sonucu sözlüğü ikiye ayırmıştır. şahsım tarafından eleştiren ve sözlüğün genel kanaati burada ki ibnelik yaşamışlığı değil anlatım tarzı. bunun alenen belli olmasına karşın ibneliğin bile şartsız destek görmesi artık sözlüğün nereye gittiğini gösteriyor kanımca. zira haftanın en beğenilenlerinde bile peşpeşe olan entryler bu duruma dikkat çekmekte..
yakında sözlük içerisinde göte parmak entryler sik taşak muhabbetler sayesinde forumsallaşma sürecinin hızlandığını görmüş olacağız.
Ben güzel laflar edemem,
Süslü kelimeleriyse hiç beceremem.
Ne hayat bilgisinden gayrı kitap okudum.
Ne de okul gördüm, ilkokuldan gayri.
Islak görünümlü, kazık gibi saçlarıma dokunduğunda ;
Bu nasıl briyantin demiştin.
Ben Limon kullanırım diyememiştim.
Sadece, beğendin mi demiştim.
Hamburger yerken ketçapa, salça dermiş,
Becerememiş köftesini yere düşürmüştüm.
Hele bir gece yanık yanık efkarlı bir türkü okurken,
Dire Straits'i hiç dinledin mi dediğin de;
O şarkıyı çok severim demiştim.
Sen anlam veremediğim bir şekilde kahkahayla gülmüş,
Bense bir halt ettiğimi anlamış ve susmuştum
Nereden bilebilirdim,
Dire Straits'in bir şarkı değil de, grup olduğunu
Ama sen hep anlayışlıydın, hep olgundun, hep farklı.
Ben ise her zaman pot kırmaya hazır.
Her kelimesi facia bir şöfor parçası.
Sen hep hatalarıma gülüp geçen, benim moral kaynağım.
Hayatta beni anlayan tek insandın.
ilkokul mezunu olmamı yüzüme vurmamış,
Ortaokulu dışardan bitirdiğimden nasıl gururlanmış, bana çay ısmarlamıştın
Çünkü, ben çayı, sen kolayı severdin.
Sen kola kadar serinleten,
Bense çay kadar yakan.
Benzetme sanatının mübalağasız örnekleriydik.
Her sabah bugün olmayacaksın korkusuyla uyanmış,
Her gece aynı korkuyla yatmıştım
Hele arkadaşların ve arkadaş sohbetlerin,
Her birinin delip geçen, küçük düşüren sözleri,
Ve senin sürekli savunmaların.
Israrla duymak istemediğim ama her seferinde yüzüme bir yumruk gibi inen,
Kızım bırak bu herifi sözleri.
Ama sen bırakmadın, ama sen hep tuttun.
Sen tuttukça, ben de hep kendime kahrettim
içime kustum
O kara kızın vizen nasıldı sözüne hemen atlamış.
Yurtdışına mı gidiyorsun diye şaşkın şaşkın bakarken,
Yine herkesin gülüşüyle, yerin dibine batmıştım.
Nerden bileydim, vizenin yazılı sınav olduğunu, kahretsin !
Benin en iyi yaptığım şey araba kullanmaktı.
Hayalimse ; hep bir arabaya sahip olmak,
Bir minibüs alıp, bir okulun servis şöförlüğünü yapacak,
Kendi arabamla, kendi paramı kazanıp,
Bak okumuşlar bu kadar paramı kazanıyor diyebilmekti.
Ama o da olmadı.
Hep başkalarının arabalarında çalıştım.
Gündüz servis attım, gece Ankara sokaklarında
Yine başkalarının taksilerinde
Yanık türküler dinleyip, şoförlük yaptım.
Ankara'nın karanlık sokaklarını,
Barları, pavyonları, sarhoşları topladım.
Kimse senin kadar anlayışlı değildi.
Ne baban, ne annen, ne de kardeşlerin.
Belki de haklıydılar.
Sen üniversite mezunu, rahatlıklar içinde.
Ben ise, ortaokulu dışardan bitirme.
Sorunlarla iç içe
Aslında, bende nice umutları olan, nice hayallere gebe,
Kendi çapında bitirim bir şofördüm.
Evet, şo-för
ingilizce'sini de öğrendim, Driver-Sürücü.
Taksi zaten ingilizcede de taksiymiş, dün Otelci kadın söyledi.
Bak yine abuk-sabuk konuşmaya başladım.
Ama dedim ya ben de hayalleri olan,
Belki Çiçek Abbas'ı on kere izleyen,
Kendi çapında bir ilyas Salman'ım, kim bilir?
Hadi yeniden diyebilmek ne kadar zor bugün.
Hadi baştan yani
Göz bebeklerimizin her biri farklı yöe terlerken,
Bir daha diyebilmek ne kadar zor gülüm
Biliyor musun? Saçlarım dökülmeye başladı.
Limondan mı ne
Hamburgercilerin ise hepsinden nefret eder oldum.
Makarnayı bile salçasız yiyorum. Ketçapsız yani
Ne süslü kelimelerle güzel laflar edebildim sana.
Ne de şiir yazabildim
Ha unutmadan ;
Bir şiir yazmıştım ya sana ;
Orhan Gencebay'ındı. Sen nasıl olsa dinlemezdin,
Bilmezdin o tür şarkıları
"Hatasız kul olmaz, hatamla sev beni"
Ama sen yine de, anılarında da olsa, hatıralarımla sev beni.
Bana bir kravat almıştın ya, biz sözlenince takarsın diye,
Dün kapıcının oğlu evlendi, son hatıranda onunla gitti.
Dün kapıcının oğlu evlendi, yüreğimde onunla gitti.
Dün kapıcının oğlu evlendi, şoför bendim.
Dün kapıcının oğlu beni benden etti, gitti..
Gitti..
Gitti..
bre yazarlar, okurlar, alakasızlar her yerde yaşayıp yaşatılanlar.. bir dert var ben de benden içeri kardeşlerim. çoğunluğumuzun güne seksi başlama sorunundan dem vurmak istedim, canım çekti yok yok aklım çüküm de ya da her ne haltsa efendim.
çocukluğumdan beri içimde bir gururdur sabahları çadır kurarak uyanmak. izci ruhumu ortaya çıkaran bir eylem. ara sıra övünmüşlüğümde olmuştur bu vaka ile. "ulan ben süper erkeğim herhal" diyerekten. tabi acı tarafı komşunun 1 yaşındaki çocuğunun şahsıma karşı gülerek diktiği sulama hortumunu gördükten sonra bitmiştir. bünyede bıraktığı izlerden bahsedersek; her sabah ağız kuruluğu ve birkaç cm (ki bu kişiden kişiye değişir. buradan zencilere selam ederim.)* yükselti ile uyanmak akabinde yine rüyalandım mı sorusu ile kendini sorgulamak.. ve en acısı uyanmaya çalışırken kapıya yahut dolaba çarpmak finali pijamaya tazyikli işeyerek bitirmek..
bu entry çüküne hükmedemeyen yaşanmışlıklara ithafendir. geldiğimiz yeri unutmayalım. evet evet geldiğimiz yeri. *
Sevidir öz türkçe,
Tüm belaların mümessili.
Her dilde aynı sızıyı hatırlatır,
Yalnızlık..
Bakma kemik sesidir sesimin içine sızan,
Kırılmaktadır sabah akşam..
Eklemlerim fire vermektedir ek yerlerinden.
Ruhumdaki,
Dikiş izleri belli olmaktadır.
Evet değirmende bir başak kederidir un,
Ama suyla hamur olacak bir şey değildi bu kördüğüm...
Sen bir sokak oluyorsun bazı,
Bazı bir koku,
Birinin saçına sinen,
Sen bir şaka oluyorsun bazı,
Durup dururken aklıma gelen.
Sen bir çift göz oluyorsun bazı,
Bir tek sözü bile aklında tutamayan.
Herkes kötü davranıyor bana,
Sözüm kesiliyor..
Ve kanıyor en zayıf harfinden,
Saçım çekiliyor,
Yüzümden..
Herkes bana kötü davranıyor,
Yalnızlığım ki,yirmidört saat birlikteyiz.
Kendisiyle..
Bazı o bile uğramıyor.
Asıl gelmeyince gelen,
Bir ölüm haberi gibi.
Ağaçlarım sökülüyor sonra,
Başka yere ekilecekmiş süsü veriyor.
Kuru dallarımın pişmanlığına,
Ellerime yapraklar dökülüyor.
Hak edilmiş bir sonbahardan..
Herkes bana kötü davranıyor,
Uğradıklarında anlıyorum,
Görmezden geliyorlar.
Yol uzun vakit kalmıyor bana,
Ayaküstü kalbimi kırıp gidiyorlar..
Ağzımda kendi gözyaşım birikiyor.
için için bir tuz tadı,
için bu kayıplar içinizden geldiği gibi,
Üzülmeniz için..
Herkes sevsin istedim beni,
Suç işledim masa örtülerime,
Süs mahiyetinde..
Kimseyi sevemedim uluorta,
Suç işledim kayıtlara geçti.
Geçti gitti bir ömrün..
Henüz bilmiyorum ne kadarı,
Cezadır ey halkım!
Çekilir tenimden,
Tez elden hazırlanır doktora,
Kendini ele veren tezler..
Konumuz yoktur ey halkım!
Konuşmacınız yalnızlık illetinde.
Yazılarına bir süre zarar verecektir.
Kendisi yıllık gizinde..
Kar bile yağmaz,
Kış kendini tanımlamaz.
Akdenizin zedeli mevsimlerinde..
Seyrine buğu dayanmazdı oysa,
Çocukluğum;
Lapa lapa bir seyirliktir.
Komikliğimiz yoktur ey halkım!
Komiğiniz kar izindedir,
Kadındır;
Saçlarında birbirine karışır teller,
Sevgilinin tellerine bakışlar konar.
Herkes sevdiğine canım,
Böyle mi yazar?
Aşkımız yoktur ey halkım.
Sevdalınız şıllık izindedir.
Yazımız yoktur ey salkım,
Üzümlerimiz üzünç içinde.
Şarap meylindedir.
Şiirimiz çoktur ey halkım!
Şairiniz acı çekmektedir.
yılmaz erdoğan tarafından rahmetli (bkz: gurdal tosun) * için yazılmış şiirdir.
tam soruyordum
"madem ölecektin
niçin bu kadar güzeldin?"
peçetedeki balığı gördüm.
ağlıyordu.
niçin ağlar peçetedeki balık diye sordum.
bir mendil niye kanarsa ondan
dedi Gürdal.
25 haziran 2008 almanya turkiye macinin yardımcı hakemine bülent tulun tarafından ithaf edilen ünvandır. an itibariyle günün o.ç olup ince ince milli takımımızı harcamış hakemdir kanımca dünyanın en büyük düdüğü.*
efendim derin bir yaraya gün itibariyle parmak basmanın keyfi vereceği kanaatinde olduğumdan konuyu irdelemek istedim. topluluğa küfür etmek her yiğidin harcı olmamakla birlikte ideali gözlemlediğim kadarıyla. küfür edilecek topluluk ise yiğidin hitabet gücüne göre değişir. hayatın değişik alanlarında topluluklara göre küfürleri sürdürmekteyiz ve bu süregelişinde insanoğlunun yokoluşuna kadar süreceğine eminim. bu vahim durumu birkaç örnekle tatlı bir kıvama getirerek yazımı noktalamam hepimizin yararınadır.(yarar büyük bir ihtimal ile küfür yiyenleri kapsamamakta.)
-hepiniz orospu çocuğusunuz (herhangi bir maç sonrası)
-lan hepinizinin .mınakoyucam (çoklu dayak sonrası)
-avrupa birliğini skiiim ! (içimizden birinin müzakereler sonrası feryadı)
-hay ben bu partiye oy verenleri s... (seçimlerin ardından hüzün eşliğinde)
efendim konuya girmeden önce sizlere kafamdaki isviçre'li bilim adamı profilini açıklamak isterim. bu müptezel adamlar dertsiz tasasız bir ülkede yaşadıklarından mütevellit gamsız adamlardır. Yaşam kalitelerinde bir sorun olmadığı için boş işler peşinde koştururlar.
Gel gelelim esas konumuza. Bu lanetlerin değişik rolleri vardır hayatımızda. genelde gündemi meşgul eden salak manken zırvalarına ışık tutarlar. örneğin seks ile alakalı herhangi bir araştırma yaparlar ve akabinde magazin programları tarumar olur. Yahut düzensiz bir seks hayatı olan adama hayatı haberler vasıtası ile zindan ederler. Abuk subuk hayvanlar ile ilgili araştırmalar yaparlar. Yok efendim "penguen eşini saatlerce tatmin edermiş" yada "timsah manitanın 3 saat üstünden inmezmiş." ulan ibne bünyedeki bastırılmamış duyguları ne açığa çıkarıyorsun demezler mi adama?
Çoğu zamanda kendilerini düşünür bu ibneler. Öyle ki, sikindirik bir diş macunu reklamında meşhur olmak için türlü maymunluklar yaparlar. Efendim yumurtayı boyamaktan tutun şişelerde gün boyu bekletmeler, yarısını fırçalamalar filan. Karizma yapacağını anlasa götüne sokacak o derece. Tamam anlıyorum kendi ülkende sıkıntı yok kardeşim ona göre çalışıyorsun ama kıçını bu kadar yırtman beni üzüyor bilesin. Göt kadar bir ülkede az sayıdasınız akıllı durun lütfen.
Son olarak bir şiirle veda etmek isterim arkadaşlar;
Ar-ge dersin parayı ezersin..
karizma takılır,haberden eksilmezsin
adam gibi meraklanmazsan.
sonunda yarraaa yersin..
bilim merak gerektirir efendiler, yerinde merak. Esen kalınız. ***
kanımca tuncay ve nihat'ın formsuz olduğu yanlarına tipik santrafor semih'in katılması ve kendi takımlarındaki mevkilerinde oynamaları sebebiyle daha verimli olabilecekleri durumdur. zira ilk maçta ve ikinci maçın 2. yarısına kadar iki oyuncumuzun varlığı ile yokluğu belli değildi. kıçımızdan element uydurmadığımız sürece teknik kapasitesi yüksek olan milli takımımızın bu hızlı hucüm üçlüsü ile iyi işler yapacağı kanaatindeyim. **
2000 yılında yayınlanan anladım isimli şiir kitabında bulunan bir yılmaz erdoğan eseri..
Uyur uyanık
sana uykular taşıyacağım deliksiz
süslü kahvaltılar gibi
kahvaltısız sabahlar
seni uyandırmanın en güzel yolunu bulup kıyamayacağım uyandırmaya
kimse görmüş değil henüz
bir meleğin nasıl uyuduğunu ama
hâlâ benzetiriz
bir meleği
bir güzelin uykusuna
ama sen melekler gibi uyuma
melekler gibi uyan
tam da çağla zamanında baharın
gözünün sürmesini yüreğime akıtman
bir uykunun en güzel yanı
seninle uyanmaktır
senden uzak bir uykuyla
kandıramıyorum hiçbir geceyi.
Polislik görevini devam ettiren mutlu çelik tarafından yazılmış bedirhan gökçe tarafından yorumlanmış mükemmel şiir;
Çocuk ve komiser
Sabaha karşıydı,
Çatallı bir yolu kesmişti polis.
Çatalın bir yanı asfalt
Bir yanı toprak.
Sabaha karşıydı
Ayazdı.
Köy yolunu gözlüyordu polis
Köy yolu toprak.
Seydo oğlu Ömer
1960 doğumlu,
Polis kesmiş sabaha karşı
Köy yolunu.
Ayazdı,
Üşüyordu polis Necdet
Üstünde polis gocuğu.
Seydo oğlu Ömer'i tanımıyordu
Polis Necdet,
Tek düşündüğü
Saralı çocuğu..
Komiser gençti.
istanbul'u özlüyordu.
Hasta anası onun yolunu
O ise Seydo oğlu Ömer'in geleceği
Toprak köy yolunu
Gözlüyordu.
Aklı almıyordu Seydo oğlu Ömer'i
insan,
Sevdiğine kaçtı diye bacısını keser mi,
Polislerin hepsi
Kendisinden yaşlıydı,
Genç komiser hepsinden ağır başlıydı.
Ekip otosunda üşüyordu polisler
Üstlerinde polis gocuğu
Komiserin gözü köy yolunda
Birden farketti
Gelen çocuğu.
Yedi sekiz yaşlarında görünüyordu
Ayakları çıplak
Üstünde kısa kollu
Fenerbahçe forması.
Gülüyordu polislere
Çocuk,
Polislerin üstünde miflonlu gocuk.
Genç komiser ekipten indi.
Ayazdı,
Sabaha karşıydı.
Genç komiser
Çocuğa doğru yürüdü.
Çocuk gülüyordu,
Elinde bir şey vardı
Onu yiyordu.
Üç beş adım kala
Çocukla arasında
Komiser durdu.,
Genç komiser artık üşümüyordu.
Çocuğun elinde çiğ bir patlıcan
Yarısı yenilmiş,
Komiserin gözleri dolu
Yüzü gerilmiş.
Çocuk gülüyordu
Kirli, güzel yüzüyle.
Komiser
istanbul'u düşündü
Çocuğun gözüyle.
Yedi sekiz değilmiş çocuk
Onbirini bitirmiş,
Altı kardeşin üçüncüsü kendisi
Kızları da sayarsa
Dokuz kardeşmiş hepsi.
Yolda bulmuş patlıcanı
Birde acı biber olsaymış...
Komiserin gözleri dolu
Hüngür hüngür ağlarmış,
Eğer Polislerden utanmasaymış.
Polis Necdet farketti
Komiserin çocuğa para uzattığını
Ve çocuğun üzülerek
Patlıcanı yere attığını.
Çocuk uzaklaşırken
Genç komiser sigara yaktı.
Usulca gözlerini silerken
Koşan çocuğa baktı.
Seydo oğlu Ömer'i unutmuştu
Genç komiser,
Çiğ patlıcan yiyorsa
Elbet insan insanı keser.
Ekibe geri dönünce
Soğuğu farketti birden,
Çocuk gizlice geldi
Patlıcanı aldı attığı yerden.
merhabalar efendim. yine acıtan sancıtan bir çocukluk vakası ile beraberiz. bugün ki entrymizde sokak arası maçların vazgeçilmez plastik topu ve istemi dışında yaşadığı bir sürü abuk olayları paylaşacağız. konumuz özellikle erkek çocuklarının çok haşır neşir olduğu bu plastik topun bir şerefsizliğini ihtiva eder. cici ve güzel kızlarımızda bu olayla nadirende olsa rastlaşırlar. genellikle istop ve yakartop denilen mahalledeki gizli aşkları açığa çıkaran bu oyunlarda gariban plastik topa abanan çocuklarımız başroldedir.karşı tarafla pek ilgim olmadığımdan* olayın bu tarafını es geçeceğim.bu durum komedisine sadece bakabildiğim açıdan erkeksi duruşumla merhem olmaya çalışıyorum.* yürekleri yakan, iç burkan ve bilinçaltımızda yer eden bu vaka ile yüzleşmenin faydası olacağı kanımca hepimizin yararınadır.
efendim bu kadar klavye atraksiyonundan sonra şerefsiz plastik topun gençler üzerindeki yan etkisini bilim adına dile getirmek isterim. * velhasılı kelam sevgili topu patlayan yada patlatan kuzucuklar sözüm size. Her boku biliyorsun bunuda bilmende herhangi bir sakınca görmüyorum.Giriş gelişme sonuç yapamayacağım kendi tarzımda paylaşacağım işte. mazur görüp görmemen sikimde değil açıkcası ama okuyup eksilesen bile bu gerçeği bilmeni istedim.neyse aşşağıyı iyice oku soru gelecek buradan.
Patlayan plastik top.Ağızdan ne kadar kolay çıkıyor değil mi?Koca koca adamken farkına varamazsın bu acının. O mahallenin en zengin çocuğu belirir bir anda bakkalın köşesinde. Elinde babasının yeni aldığı parlak plastik topu ile. Sektirmemiştir bir kere bile ibne o kadar değerlidir top onun için. Onu gören mahallenin diğer çocuklarının * gözlerinde belirir "hadi okulun bahçesinde top oynayalım." fikri. Ama götleri yemediği için dile getiremezler. Beklenir ha beklenir zengin çocuğunun sikinin keyfi. çok uzun ve sıkıcı geçerse bu dönem zengin çocuğunun yalakalarından biri devreye sokulur ve okulun bahçesine sert ve kavisli bir yol gider. Zengin çocuğu bu kavisli yolda bakkala çakkala uğrar çikolatasını, bisküvitini, havasını, civasını alır ve maç başlamadan daha ezmeye başlar. okulun bahçesinde eğer her boka karşı gelmeyen kahrolası müdür yada müstahdem yoksa sevinç çığlıkları başlar. Ama uzun sürmez bu sevinç çığlıkları. Çünkü eşleşme zamanı gelmiştir. Ve hiç bir bok bilmeyen top sahibi zengin çocuk hep iyi oynayanları yanına çeker. Artık sosyal bir mücadele başlar sahada. Gayri içten içe küfürleşmeler ve kin tutmalar çocukluğunun bu döneminde bünyeye nufüz eder.
Gel gelelim maç başladıktan sonra vuku bulan olaylara..
Zat-ı muhteremler bilmelisiniz ki; bu maç pek çekişmeli geçmez. alenen ortadadır zengin çocuk illaki kazanacaktır. Ama bu ibne öyle mel'un bir varlıktır ki; penaltı,serbest vuruş,endirekt serbest vuruş,korner,taç,aut atışlarını kullanır yetmez rakip takımada karışır. bu sinir harbinde ikili mücadelerde arada kalan plastik top birçok darbeye maruz kalır ama tam o anı beklemektedir. Sahanın en fakir çocuğu ile topun sahibi zengin çocuğunun karşılaştığı anı. Evet o an gelmiştir ve top üzerine düşen görevi yapar. Pat diye sadece paaaaat diye patlar. Tüm gözler ikisinin üzerindedir artık. 1-2 dakikayı bulan aptal saptal bakışların sonunda gerçeklerle yüzleşme vaktidir. Top patlamış hatta fırlma çocuklar tarafından şapka bile yapılmıştır. ama topun sahibi kin dolu gözlerle bakar ve beklenen cümleyi söyler; "oğlum topu patlattın.alacaksın!" her ne kadar fakir çocuk "abi beraber oynadık hepimiz alalım." desede kimse siklemez. keşkelere o yaşta başlanır. ";keşke annen pencerden yemeğe çağırdığında gitseydin." Gibi ağlak tonda saçma sapan bir cümleye hükmeder ve dillere pelesenk olur top alınana kadar. Ama herşeye rağmen o acıyı çekmek ve babasından zor şer alabileceği harçlığı kahrolası (genelde 7 kat kames) plastik topu almaya harcayacaktır. Tabi bunu yaparken küfürleri başta zengin çocuğuna sonra satış koyan arkadaşlarına en son olarakta 7 kat söylenip 1 kat çıkan plastik top üreticilerine yağdırır. takriben birkaç gün içinde top alınır, ama hüzün psikolojide tamiri uzun süreler alacak yaralar bırakır.
Pekte özlenmeyen, oyuncaksız geçen çocukluklara; gücü, eli, dili yettiğince ithaf edilmiştir. Patlamayan topun üretilmesi dileğiyle. kusurlar affola..
Her sabah annemin sessiz iç çekişleriyle uyanmaya başlamıştım
Annemin gündüzleri yüzü gülmüyor
Her gece ağlıyordu.
Saçlarımı okşuyor, gözlerime bakıyor
Kadersizim diyordu
Kadersizim kızım
Bahtı karalım benim.
Ama ne kadar sorsam da niye ağladığını söylemiyordu
Daha küçüksün yavrum
Büyüyünce anlayacaksın.
Babama koşuyordum,
Babam mutfakta sigara içiyor,
Hadi salona git kızım duman seni hasta eder diyordu.
Sen niye içiyorsun o zaman baba
Sigara senin sağlığına da zararlı deyimli yani
Yorgun gözleriyle
Öyle ya doğru söylüyorsun kızım deyip gülümsüyordu.
Dudak kıvrımlarında kaybolan sanki yaralı bir gülümsemeydi
Acı bir gülümseme
Oysa benim babam böyle gülümsemezdi
Gözlerime acı acı bakıp
Hadi sen salona geç demezdi.
Hem nedense son zamanlarda babam çok öksürüyor
Annemde çok ağlıyordu.
Annemin sessiz iç çekişleriyle uyanmaya başlamıştım
Ne çizgi filmleri seviyordum artık ne barbi bebekleri
Babamın yüzü gülmüyor, annem hep ağlıyordu
Beş buçuk yaşındaydım.
Üstelik günler hiç geçmiyordu.
Herkes daha küçüksün derken altı yaşım bir türlü gelmiyordu.
Sabahları erken kalkıyorduk
Annem beni komşuya bırakıyor
Babamla yan yana yürüyüp kayboluyorlardı sokağın öbür başında
Oysa annem çalışmıyordu
Babamda erkenden niye nereye gider söylemiyordu
Pencerenin önünde dönüşlerini bekliyor,
Geldiklerini uzaktan taa uzaktan görünce
Dünyalar benim oluyordu.
Sonra yaz geldi
Doğum günüme iki gün kalmıştı
Herkes ne istersin diyordu
Ben susuyordum
içimden hiçbir şey istemek gelmiyordu.
Sonra sonra ne olduysa o gece oldu.
O gece annemin sessiz hıçkırıkları depreme dönüştü sanki
Ben odamdan çıkarken içerden sesler geliyordu
Hem ev ne çok kalabalıktı
Halamlar ağlıyor, büyük annem ağıt yakıyordu.
Dedem kuran okuyor
Komşular beni tutuyordu
Nedense bir an gözlerim babamı aradı
Ama ev evimiz çok kalabalıktı
Sanki babam bu kalabalıkta kayıptı
Ben baba dedim baba babam
Annem yavrum dedi sarıldı boynuma
Sanki yıllardır görmemiş gibi
Haykırdı sonra kızım iki gözüm
Babama ne oldu dedim
Yine cevap vermek yerine kadersizim bahtı karalım benim
Anne babam dedim babam babam
Bende ağlamaya başladım
Baban artık yok dedi baban artık yok
Baban öldü baban öldü yavrum
Baban artık hiç öksürmiyecek
Anne öldü ne demek
Ölüm ne demek
Ölüm nasıl bişey
Bende deli gibi ağlıyordum
Bir kıyametin ucundaydım anlıyordum
Yani artık baban geceleri rahat uyacak dedi
Sonra bayıldı
Ben öleydim yavrum dedi büyük annem, ben öleydim
Ölmüş babamın yorganına sarıldı
Babamın yüzünü zorla gösterdiler
Koştum sarıldım boynuna
Baba uyan dedim
Baba ne olur uyan
Uyan baba ben sensiz ne yaparım
Uyanda gülme istersen bana
Hem, kime sokulurum akşam olunca
Baba uyan yarın doğum günüm benim
Baba, baba altı yaşıma giriyorum uyan
Hiçbir şey istemem sözz
Gürültü yapmam, seni hiç üzmem
Söz baba, Baba söz
Hadi bir gün daha dayan
Baba aç gözlerini hadi uyan
Uyan baba, baba uyan
Babamı doğum günümde toprağa verdik
Doğum günümü öyle kutladı babam,
Sigarasıyla çakmağı hala bende durur
O beni babamdan, babamı bende ayıran
Her doğum günümde beni hala hıçkırıklara boğan,
Küçücük dünyama kıyamet olup yağan
Baba, baba nerdesin
Nerdesiniz babalar
Babalar uyanın uyanın babalar
Bu sigara dumanında yetim büyümesin arık
Başka şehirlerde başka çocuklar..
kadın güzelliğinin tespitinde kanımca işe yarayan kuraldır. g harfiyle başlayan 5 uzvu simgeler. bu 5 uzvun güzelliği ile niteleme yapılabilir. 5 g nin açılımı $öyledir.
sevdiğim tek beşiktaşlı futbolcu diyebileceğim ünlü tombalacı nouma'nın giydiği formadır. inönüyü inleten kendisininde türkçe söylediği slogan unutulmaz.
--spoiler--
21 numaralı formasıyla
pascaaaaaaaaaaalllll
noumaaaaaaaaa
--spoiler--