sevenim çok, çağırsam anında gelirler yanıma, arasam açarlar. sevdiklerim de var. uzun zamandır hep beraber olduklarım.
bazen kaçıyorum hepsinden, sığınmak istiyorum kendime, içimdeki fırtınayı dinlemek, dindirmek istiyorum. bazen kaçıyorum. sonra bir an geliyor. içimin sıkıldığı, nefesimin battığı bir an. kendime katlanamadığım, duygusal olarak acı çektiğim ve nedenini bilmediğim bir an geliyor işte. o zaman çıkmak istiyorum bile isteye sığındığım yalnızlığımdan.
insanların huzuru kendi içlerinde bulduklarına dair duyumlarım var. ben de kendi içimde kendi huzurumu arıyorum çoğu zaman. bütün bu arayışların benim için değişmeyen tek bir sonucu var: benim içimde, huzur yok! hatta ben, kendimi bilerek ve isteyerek huzursuz ediyorum. kendimden uzaklaşıp farklı hayatların sesini dinlediğimde, farklı hikayelere odaklandığımda batmıyorum kendime artık.
bu bir psikolojik sorun mudur ya da bir test midir hayatın bana sunduğu bilmiyorum. bildiğim tek şey, çok uzun zamandır böyle olduğum. siz nasıl yapıyorsunuz, nasıl becerip kalıyorsunuz kendinizle diye okumadığım entry, blog vb. zımbırtı kalmadı. hiçbiri ben değil. hiçbiri hissettiğim gibi değil. içimde büyük, derin ve hiç kapanmayan bir boşluk varmış gibi. hayatıma giren her insanla kapatmayı denediğim kocaman bu boşluk ben her yalnız olduğumda beni yutacakmış gibi.
ağlamak isteyip ağlayamadığım zamanlar, uyumak isteyip uyuyamadığım zamanlar ve ölmek isteyip hiç beceremediğim zamanlar var.
kendimden korumak için kendimi, başka insanların boktan dertlerine çözüm aradığım çok zamanlar var.
ana tema "yalnız kalmak." korktuğum, korktuğuma da hep şaşırdığım durum.
"Ben kendim, iyiyim, sıkılsam giderdim." değil. Ben kendim iyi değilim. Sıkıldım ama gidemedim. Ya yollar kalabalık geldi ya da yalnızlık. Kendimi de ne yapacağımı da bilemedim. Amacına uygun yasayayim derken amacina uygun bi kafeste çürüdü ruhum. Gelecek günler icin bugünümü ertelerken bütün heyecanımla durduğum yerde soldum. Dökülen yapraklarıma basıp geçti gitti herkes. Sesleri sevdim götümden şarkılar uydurdum. Her notanın isyanı vardı. Her sözcüğün verdiği mesaj... Bi ben anlamadım herhalde o mesajı söylediğim her şeyin tersine durdum. Özgürlükten bahsederken uçmaktan korktum. Sadece kitap kahve olmuyor o işler. Bağırmak lazım bazen avazın çıktığı kadar. Kaybolmak lazım ayazına dayanabildiğin kadar gecenin... içinden gelen ne varsa söylemek istemek lazım hayattan hakkını... Oyunlar oynamak lazım durmadan büyümelere inat...
ağız dolusu küfürler etmek istiyorum gelene geçene. tam bi baş belasi olayim bu gece... sabaha kadar girmedigim gunah kalmasin... öyle boyasin ki beni karanlık. bir daha paklanamayayim...
ne zaman cok sevsem kaciyor ya arkasina bakmadan...
icim bi tuhaf oluyor. nefesim daraliyor... sanki hicbi sey yasamaya degmezmis gibi. yuzumde bir tebessum... aklimda tek bir cumle. "sen hic akillanmayacaksin!" bi zahmet akillansam ama olmuyor. ayni halti yemeden, olmuyor.
asla var olmayacağını bildiğin bir şeyi hayal etmek yoruyor seni. vazgeç artık... biliyorum. kendi gerçeklerini pek sevmiyorsun. barışman kolay değil bununla. ama bir yerden başlamak lazım. sadece durup zamanın geçmesini, her şeyin yoluna girmesini beklemekle olmuyor. beklemekle değişen hiçbir şey yok zihnin tarihinden başka. ha bir de, nefes almayı unutma!
itiraf ediyorum. o kadar yalnızlığın içinde gerçekten yalnız kalabilmiş değilim. kafamın içinde dönüp dolaşan, beni yiyip bitiren düşünceler bi türlü beni rahat bırakmıyo.
uzun bir süredir yoktum buralarda. aslında daha uzun bir süredir hiçbir yerde yoktum. hala nefes alıp almadığımı önemseyen kaç insan var bilmiyorum. evet hala birilerinin beni umursadığı mucizesini varsayarak söylüyorum bunu. ben kendimden başka herkesi umursarken aptal benliğim de umursanmayı bekliyor işte. napayım...
yalnız kalmayı beceremeyen yalnızlardanım ben...
lütfen biri bana bununla nasıl başa çıkacağımı anlatsın.
sen şimdi kafanda bilmem kaç milyon tane tilkiyle uyumaya çalışıyorsun ya. uyuyamayacaksın biliyorum. o yüzden bırak artık. gözlerini kapayınca bitmeyecek bu garip rüya. gerçek olduğuna da inanmıyorsun biliyorum. ama güzel değil mi? yaşadığın... ya da... yaşadığını sandığın. sadece sen mi anlamlar yüklüyorsun olanlara yoksa gerçekten bir anlamı var mı? bilemiyorsun. kimse bilemiyor. bekleyip görmekten başka yapabileceğin hiçbir şey yok ki... beklemek derken... gerçekten beklemeyeceğini de biliyorsun. akışına bırak işte... bırak, ne olacaksa olsun.
kim olduğunu bilmediğim birisin sen. ama beni bilen birisin. Çünkü sen de benim gibisin. hep bir yanın çocuk kalmış ama aynı zamanda ağırbaşlısın. susmayı da bilirsin konuşmayı da.
her sabah aynada gördüğün kendinle konuşursun. Kimse duymasın diye olabildiğince sessiz çıkar kelimeler dudaklarından. ama merak etme ben anlarım seni. ihtiyacın olan yalnızlığı veririm sana. Aynı şeye benim de ihtiyacım var çünkü. sen de bana tanırsin o fırsatı biliyorum...
Olabildiğince sağlıklı yaşamaya çalışırsın. şekersiz içersin çayı kahveyi de gün gelir dayanamaz 2 şeker fazladan atarsın hepsine. bir daha paket almayacağım deyip yine alırsın bi paket sigara. içtin mi öyle güzel olur ki kafan, gülmek, dans etmek gelir içinden.
onların felsefe dedikleri şeyi yaparsin. her şey hakkında her şeye sahipmiş gibi kendince konuşmaya başladın mı muhabbetine ortak olanlar durup bi düşünür. sorgular hayatlarını.
sen öyle bi adamsin ki senin gelişini hissedeceğim. ve öyle ihtiyacım olacak ki sana hiç olmadık bi anda seni hayatıma kabul edeceğim.
beni öyle kabul edeceksin ki ben olduğum için, seni yadırgayacağım. sadece bu kadar. Onun dışında bütün huyun da suyun da öyle hoşuma gidecek ki sana sahip olduğum bütün aşkla sarılacağım.
bogaz yirtilana kadar bagirabildigin, tekme tokat girisebildigin ve sonunda sarılıp barisabildigin sevgiliyle yapilan kavgalar. (tekme tokat girismeye karşılık gelmemeli tabi)