kesinlikle katıldığım hededir. usta boru değil ya bir insan ölüyor ya. insanın inanası gelmiyor. bizim gibi yobazların bol olduğu bir ülkede futbol felan oynanmasın.
umuyorum ki gerizekali bir kac fanatik galatasaraylı(bütün galatasaraylılar değil tabii ki sadece bir kaç mal) stada girip fenerbahçenin uefadan men edilmesine neden olmaz. avrupada takımcılık yapacak kadar büyümedik biz.
efendim ben geçenlerde laflarken fark ettiğim bir şeyi seninle paylaşmak istiyorm sevgili sözlük.
belki de bir serzeniştir.
sen karar ver artık.
ben bir tc vatandaşı olarak diğer her tc vatandaşı gibi* vergi ödüyorum. bu vergiler benden alınırken hep söylenen söz, bu paraların bana yol, su, elektrik olarak dönecek olmasıdır. fakat hoşgörünüze sığınarak bir tespit yapmak istiyorum.*
devlet denilen bu oluşum senin benim vergilerimizle baraj kuruyor. sonrasında o baraja elektrik üreticek sistemi kuruyor. tabii bu da vergilerden gelen parayla sağlanıyor. sonra evime kadar bu elektrik getiriliyor.* sonra devlet adı verilen oluşum senin, benim kapıma bir sayaç takıyor ve benim* ürettiğim elektriği bana satıyor. yetmezmiş gibi bir de kaçak* elektrik kullanan insanın parasını da bana yüklüyor. kapıya fatura yazmaya gelen adamın parasını da bana ödettiriyor. bir de verdiğim vergi yetmezmiş gibi bir de vergi alıyor o faturadan.
aynı şekilde su da paralı. hat döşenmiş. masraf yapılmış ki temizlemesi felan var ama parası bizden tabii. ben o suya para ödüyorum.
yol yapılıyor, köprü yapılıyor ben daha rahat ulaşımımı sağlıyım diye ama gel görki paran yoksa o yoluda kullanamıyorsun.
bilmen ne ülkesinde ki yüzünü hiç görmiyeceğim adam benim ülkemin adını duysun diye milli takım teknik direktörüne aylık ödenen para benim ömür boyu kazandığım ücret kadar. futbola karşı değilim ama ödenen bu para senin benim paramız olunca hesabını sormak hakkım tabii.
başka örneklerde var tabii.
bunların sonucu olarak da ister istemez ben devlet olgusunu sorgulamak zorunda hissediyorum kendimi. devlet dediğimiz kurumun amacı benim rahatımı sağlamak değil mi arkadaş diye soruyorum kendime.
tamam belki bir sürü başka yerlere para harcanıyordur. ama devletin amacı senin benim refahımı sağlamak olması gerekirken başka işlere para harcanmamalı o zaman. ben refah içinde olduktan sonra kimin umrunda avrupa birliği, kimin umrunda dünya kupasını kim kaldırmış. onları önce beni rahata erdir sonra yaparsın aga.
herkes gibi benim de beklediğim bir sonuçtur.
sebebine gelecek olursak, ben bir profesyönel ya da lisanslı bir sporcu felan değilim.
ama sıkı bir spor takipçisiyim. usain bolt 100 metre koşarken heyecanlanırım. yelena isinbayeva(gerçi o da bronz da kaldı bu sene) sırıkla atlarken sanki ben de atlarım onla beraber.
neyse konuyu daha fazla dağıtmadan dönüş yapayım.
bakıyoruz usain bolt denilen adam 2002 de daha 15 yaşındayken avrupa gençler şampiyonu oluyor. kim bilir kaç yaşında başladı koşmaya. bizim gençlerimiz usain bolt un şampiyon olduğu yıllarda belki de koşma sporuyla ilk defa tanıştı.
yelena isinbayeva dediğimiz kadın 5 yaşında jimnastik yapmaya başlamış. bizim çocuklarımız daha o yaşta annesi tarafından elle besleniyor.
ağzımız açık izlediğimiz(özellikle 2008 pekin de) michael phelps 7 yaşında yüzmeye başlıyor. 10 yaşında kendi yaş grubunun ülke rekorunu kırıyor.
bu örnekler böyle devam eder, gider.
tamam belki bu işler yetenek işi ama bir yere kadar yetenek. büyük kısmını erken yaşda o spora adanarak elde ediliyor. hem 75 milyon nüfusu olan bir ülkede hiç mi yetenek yoktur arkadaş.
ülkemizde sporcu desteğide zaten yok denecek kadar az. bir genç deseki ben sporcu olucam, annesi, babası, çevresi derki git oku da adam gibi bir mesleğin olsun.
bunlar sorunlarımız.
çözüm ise her şehirde ufak yaşta cocuklar için spor merkezleri kurulacak. her şehirde olması bile yetmez aslında her ilçe de olmalı.
halk ve devlet sahip çıkmalı sporcusuna.
olimpiyattan olimpiyata haberdar olmamalı sporcusundan.
2020 olimpiyatlarını almak ne kadar önemli olsa da o olimpiyatlarda en çok madalya alan 3 ülke arasına giremiyeceksek de bir anlamı yok. bunu fark etmeli devlet.
aileler bilinçlendirilmeli.
aslında çözümler de hepimizin farkında olduğu şeyler ama gel gör ki sonuç değişmiyor.
insanın hevesini kursağında bırakan arkadaştır.
hani heveslenirsin toplanırsınız bir kaç arkadaş* bi organizasyon ayarlarsınız herkes heveslenir ama bir adet piç vardır aranızda. herkesin istediğini reddeder.
çeşit çeşit bahaneleri vardır kimi zaman uykum geldi der* zaman zaman gözlerim acıyor der* ödevim var der*.
işte böyle insanları öldüresim geliyor. bu polisler tarafından tehtit mesajı olarak alınır mı bilmem ama o arkadaşlar bir tehtit olarak alabilir.
burdan öyle olmayan arkadaşlarımı tenzih ediyorum. kendisi bu sözlükte yazardır zaten ve adamın hammaddesidir.
hali hazırda televizyon başında muridleri olan acun ılıcalının işi iyice ilerletmesiyle ortaya çıkacak olan düşünce akımıdır.
yakın zamanda içi televizyonlarla dolu bir ibadet yeri yapılma ihtimali yüksektir.
takit edilmenin bir sayıdan ibaret olduğunu düşünüp, aslında insanlarla düşüncelerini paylaşmak olduğunu idrak edememiş insandır.
(bkz: twitterı magazin bülteni olarak kullanmak)
Yaşıtları evlenmeye başladığı andır efendim. Gerçekten de geçenlerde arkadaşlarımdan birinin nişanındaydım. insan çok garip oluyor. Okula birlikte gittiğimiz gün dün gibi. Hey gidi yıllar hey.
2011 de yazsa mal değil önermesini akla getiren saçma önermedir.
istemediği başlığa girip entry girmek veya okumak zorunda olmadığını unutuyordur.
isterse ilgisini çeken konulara girip okuyhabiliceğini birinin açıklaması lazımmış.
not: fenerbahçeliyim
not2: konuyla ne alakası var bilmiyorum.*
okul bitirmesine hiç gerek olmayan bir meslek dalıdır. önce estetik cerrahına gidilir. vücüdtaki bölgelerden biri abartılı hale getirilir. daha sonra bir ünlü ile birlikte olunup sex kasedi çekilir ve internete verilir. sonunda mesleğe dahil olmuşsundur. geri kalanını medya halleder zaten.